Elimizdeki
tüm ölçütler dikkate alındığında, Ayetullah Humeyni’nin yirminci yüzyılın en
önemli isimlerinden biri olduğu görülür. Onun öncülüğünde gerçekleşmiş olan
1979 İran Devrimi, dünyayı sarsan bir olaydır.
Tarihin
tüm büyük isimleri gibi Humeyni de halkının bilincinde silinmez bir iz
bırakmıştır. Ondan miras kalan hatıra defterinde, bir yanda nostalji, hürmet,
ütopya ve sadakat, öte yanda sürgün, trajedi, öfke ve itiraz kayıtlıdır.
Yol
açtığı etki bakımından Lenin, Mao ve Castro gibi yirminci yüzyılın kimi önemli
devrimcileriyle kıyaslanabilecek bir isim olan Humeyni, kendi döneminde
halkının hayatını, aynı zamanda dünya siyasetinin gidişatını etkilemeyi
bilmiştir.
Ortaya
koydukları devasa projeleriyle devrimci liderler, tarihi bir bütün olarak
kucaklamak isterler. Dünyadaki düzene karşı gerçekleştirilen isyan, nispi ve
kısmi değil, genel ve evrensel bir değişimi vaat eder.
Dolayısıyla,
1979’daki Humeyni’yi reformist kabul edemeyiz. O İran’a, Şah’ın eski rejimiyle
uzlaşmak için gelmemiştir. Humeyni’nin İran’a gelmesinin sebebi, sadece kendi
ülkesine değil, tüm dünyaya tatbik edilebileceğini düşündüğü ideal politik ve
toplumsal düzeni tanımlamaktır. Devrimci coşkunun zirvede olduğu günlerde
Humeyni, ülkenin kaderinin değişeceği 1979 yılının kışında
Neauphle-le-Chateau’da şu sözleri, tam da bu sebeple sarf edecektir:
“Büyük İran halkı! İran
tarihi, hatta dünya tarihi, sizin hareketiniz gibi bir harekete hiçbir zaman
şahit olmamıştır. Sizin gibi asil bir halkın genel ayaklanması hiçbir vakit
yaşanmamıştır. […] Aslan yürekli kadınlarımız, kundaklarındaki bebeklerini kucaklayıp
rejimin halka doğrulttuğu makineli tüfeklerin ve tank namlularının karşısına
dikilmektedir. Kadınların sergilediği bu türden bir yiğitliği ve kahramanlığı,
tarihin hangi dönemi kaydetmiştir. […] İslamî gayeler uğruna verdiğiniz
mücadelede hiçbir şeyden korkmayın, çünkü bu büyük hareketi hiçbir şey
durduramaz. Haklı olanın tarafındasınız. Yüce Allah sizin safınızdadır.
Mazlumların önder olmasını, kendi kaderlerinin ve kaynaklarının varisleri
hâline gelmesini isteyen O’dur.”[1]
Devrimciler,
teoride ve pratikte yeni bir düzen kurmak isterler. Onlar, devlette ve
sosyo-ekonomik düzende yapılacak reformlarla veya yüzeysel değişikliklerle asla
yetinmezler.
Humeyni,
tam da bu düzlemde tarihi radikal bir açıdan ele almıştır. Mirası, hafızayı ve
yöntemi her daim dikkate alan Humeyni, devrimin de bu anlamda görkemli olması
gerektiğinin ve onun bu görkemiyle yapılmasının şart olduğunun bilincindedir.
Devrimden
üç yıl sonra yayımlanan kitabına yazdığı önsözde dile getirdikleri, devrim
konusunda önemli birer ikaz olarak okunmalıdır:
“Gelecek nesillerin
bilinçlendirilmesi ve muhaliflerin yol açtığı tahribata mani olunması, önemli
bir meseledir. Dost yazarlar, bu İslamî hareketin tarihini doğru bir biçimde
analiz etmeli, önemli tarihsel günleri kayıt altına almalı, İran’ın farklı şehirlerinde
Müslümanların gerçekleştirdikleri gösterilerin ve isyanların ardındaki ana
dürtü tespit edilmelidir.”[2]
Bu
tür yazılarında ve konuşmalarında Humeyni, dünya tarihinden, devrimin
asaletinden, Allah’tan, evrensellikten, kahramanlıktan, İslam’dan, devrimin
büyüklüğünden dem vurur. Tüm bunlar, İranlılara yön veren devrimci mücadeleyle
ilişkili söylemin ana unsurlarıdır.
Arşin Edib Mukaddem
[Kaynak:
A Critical Introduction to Khomeini, Cambridge University Press, 2014.]
“Biz mazlumu
savunur zalimle kavga ederiz.”
Dipnotlar:
[1] Ruhollah Khomeini, “In Commemoration of the Martyrs of Tehran” 11 Ekim
1978, Yayına Hazırlayan ve Çeviren: Hamid Algar, Islam and Revolution:
Writings and Declarations of Imam Khomeini içinde (Londra: Mizan Press,
1981), s. 240–241.
[2]
Seyyed Hamid Rouhani (Ziarati), Baresi va tahlil az nehzate Imam Khomeini,
11. Baskı, (Tahran: Entesharat-e Rahe Imam, 1360 [1982]), sayfa numarası yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder