Pages

02 Haziran 2020

Güç Üzerine


Huey P. Newton gücü, “bir olguyu tanımlama ve onu belirli bir yönde, istenilen biçimde hareket etmesini sağlama becerisi” olarak tanımlar. Mao ise politik gücün namlunun ucunda olduğunu söyler.

Politika, güç elde etme, kullanma ve gücü artırma sanatıdır. Marksistler olarak biz, politikayı tarafsız, sınıf dışı bir olgu olarak anlamayız.

Makyavelli çalışmalarına, 16. yüzyılın İtalyan feodal lordlarının ve büyük ön-burjuva ailelerinin düşüncelerini ve çıkarlarını aksettiren bir isimdir. Clausewitz, Prusya aristokrasisine hizmet eden bir askerî teori uzmanıdır.

Güç, bir sınıf için verilen mücadele dâhilinde elde edilir ve kullanılır. Makyavelli ve Clausewitz, serflerin veya proleterlerin mücadelesi içinde yer almamış ve onlar için kalem oynatmamıştır ama gene de onların görüşlerinden çok şey alınabilir.

Mao, antik çağda Çinli feodal lordların ve kralların hizmetinde çalışmış olan Sun Tzu’yu okuyup onu güncele uyarlamıştır. Yönetici sınıfın hizmetine koşulan isimlerin yetiştirildiği ABD Kara Harp Okulu, Mao’nun askerî çalışmalarını okutmaktadır. Çünkü güç ve politika, bilimsel meselelerdir. Gücü elde etmiş olanların okunması şarttır. Siyaset sanatını okumak ve onu kendi sınıfının hizmetine koşmak, komünistlerin çıkarınadır.

Bugün ABD’de politik meselelerin mevcut hâlini nesnel düzeyde analiz ettiğimizde solun gerçek anlamda bir güce sahip olmadığını görürüz. Biz giyotin üzerine şakalar yapıp gereksiz laflar üretirken, zenginleri yemekten söz ederken düşmanlarımız araziler kapatmakta, silâhlı eğitim faaliyetleri örgütlemekte, taktiksel birliklere imza atmakta, Beyaz Saray içerisinden bilgi temin edecek insanlara ulaşmaktadır.

Soldaki bu güçsüzlüğün iki ana sebebi vardır. İlki, bizim kitle tabanımızın olmayışıdır.

Geçenlerde Hinterland: Amerika’da Sınıf ve Çelişkiyle İlişkili Yeni Manzara adında bir kitap okudum. Ele aldığı meseleler yanında kitap, gayet iyiydi. Yazar bu çalışmasında, aşırı sağa kıyasla solun kitlelerle kurduğu ilişkilere dair akılcı bir eleştiri sunuyordu.

Yazar Phil Neel, aşırı sağcı Yemine Sadıklar isimli örgütün farklı sınıfsal çıkarlara sahip kesimler arasında kendisine nasıl kitle tabanı bulduğundan bahsediyor. Örgütün örgütlediği kesimler, ülke ve ezildiklerini düşünen yerleşimci cemaatler temelinde bir araya geliyor. Bu tür hareketlerin lider kadroları, genelde polislerden, askerlerden, çiftlik sahiplerinden, büyük çiftçilerden, küçük işletme sahiplerinden ve madencilerden oluşuyor. Kitle tabanı içerisinde topraklarını yitirmiş, işsiz kalmış veya mecburen gidip çiftliklerde ya da madenlerde çalışan insanlar ağırlıklı bir yere sahip. Bu bağlamda farklı sınıfsal katmanlardan oluşan bu gerici hareketler silâhlılar ve bu silâhları kullanma arzusundalar. Düşmanımız bu durumdadır.

Şimdi bir de sola bakalım. Geçenlerde bir solcu, kendisini yalnız hisseden başka bir solcuya okuma grubu oluşturmayı öneriyordu. Çalışma grubu mu! Tek umudumuz, kendisine “kolektif” diyen ve birbirine ahkâm kesip durmadan kendisine eziyet eden küçük burjuva üniversite öğrencilerinin oluşturacağı ekipler kurmakta. Böylesi bir yapı nasıl güçlenebilir ki?

Halk, fikirlerin değil gücün peşinden gider. Askerî teori üzerine çalışmalar kaleme alan Dave Kilcullen meseleyi gayet güzel izah ediyor:

“Bir ideolojiyi benimsemek, doğalında şu veya bu örgütü desteklemeyi beraberinde getirmez. İnsanlar katıldıkları görüşlere destek vermezler. Birçok kişi ilk plana bir ideolojiye köklü bağlılığı almaz. Halkın desteği gücün elde edilmesi ile sağlanır; ideoloji, o güce destek verdikten sonra benimsenir. Politik veya dinî bağlılık, çoğunlukla halk içerisinde küçük bir azınlığı teşkil eden, pragmatik ve işlevsel bir partizan grubun müdahalesi sonrası gelişir.”

“Doğru çizgiye sahip olalım ama bu çizgi pratikten kopuk olsun” anlayışının gelecekte kendiliğinden devrime yol açacağına dair tespit, Amerikalı Demokratik Sosyalistler örgütünde gördüğümüz aşırı solculuğun bir ürünüdür. Bu örgüte göre gelecekte, açıklanmamış bir noktada yaşanacak devrim için kitleler hazır olana dek biz seçim siyaseti yürütmeliyiz. Her iki konum da kitlelerden kopukluğun birer sonucudur. Bu solcu yaklaşım, güç oluşturma pratiğinin gerçekleriyle asla ilgilenmemektedir.

Bizim tespitimize göre ise halk, gücü takip eder ve o güçle birlik olur. Amerikalı Demokratik Sosyalistler gibi örgütlere insanlar, onların üye, kaynak ve ülke geneline yayılmış teşkilâtlar açısından zengin olduklarını düşündükleri için katılırlar. Bu örgütler, “sosyalizm”in temsilcisi olduklarını söyleyip dururlar. Biz Maoistlerse bu iddianın yanlış olduğunu ve iddia sahiplerinin yönetici sınıfın hizmetinde hareket ettiklerini biliriz.

Peru’da halk, Peru Komünist Partisi’yle birleşmiştir. Çünkü Ayacucho’nun beyaz badanalı duvarlarının arasında sıkışıp kalmak yerine Abimael Guzmán, sağlam bir ideolojik çekirdek ve kadro birikimi oluşturmakla yetinmemiş, ayrıca Peru devletine ait kaynakları kullanmış, bu noktada araştırma ve saha çalışması yürütme bahanesiyle kadroları kitlelerin içine göndermiştir (Bu konuda Kenny Lake’in Gramsci ve Gonzalo: Hegemonyanın İç Duvarında Savaşçı Konumlarının Ele Geçirilmesine Dair Düşünceler isimli çalışmasına bakılabilir.)

Halk, Lübnan’da hizmet sunduğu, silâhlı güce sahip olduğu, Ortadoğu’da Arap kitlelerin de destek verdiği görevi konusunda asla tavizde bulunmadığı, Arapları katleden, onların topraklarını ve kaynaklarını çalan Siyonist devletle yoğun bir mücadeleye girdiği için Hizbullah’ın peşinden gitmiştir.

Halk, yirmi yıldır ülkelerini işgal altında tutan Yanki emperyalizmine karşı mücadele eden ana güç olduğu için Afganistan Komünist Partisi (Maoist)’in değil, Taliban’ın ve mücahidlerin peşinden gitmektedir. AKP (M) ise kendisini internet faaliyetleri ile sınırlı tutmaktadır.

Güçlenmek zorunda isek gerçekçilik ve pragmatizm yüklü fikirlerin önemini abartan yaklaşımla ve bu fikirlerdeki zayıf yanlarla mücadele etmeliyiz. Mao’nun dediği gibi, bize güç verecek olan, kitap sayfaları veya birbirine ahkâm kesmekten başka bir şey yapmayanların oluşturduğu çalışma grupları değil, namlulardır.

Komünistlerin örgütlenmeye çalıştığı mahallelerde ve bölgelerde başkaları faal durumdadır ve güçlüdür. Çeteler, belediye meclisi üyeleri ve kiliseler komünistlerden daha güçlüdür. Komünist Liderlik, Kitle Çalışması ve Güç Oluşturma isimli çalışmasında Devrimci İnisiyatif’in de belirttiği gibi bu insanlar, ya kazanılmalı ya da tarafsız kılınmalıdır.

Sol hâlihazırda kimseyi güç kullanarak tarafsız kılacak hâlde değildir. Daha çok sol örgütler birbirlerinin etkisini kırmakla meşguldürler. Dolayısıyla asıl önemli olan, maddi planda önem arz eden konularda kitlelerle ilişki kurmak, varolan liderlerle birlikte çalışmak, öte yandan politik ilkeleri muhafaza edip (onları pratikte uygulamak suretiyle) reformist liderlerin etkisini kırmamızı sağlayacak bir kitle tabanı oluşturmak ve böylelikle güçlenmektir.

Bu kitle tabanı ise ancak isyanlar dışında kimi meselelerde halkla birlikte olduğumuz vakit inşa edilebilir. Oregon ve Washington’da sağcılar, işte bu şekilde kitle tabanı oluşturabilmişlerdir. İdeolojik ağız dalaşı içine girmeden, sabırla çalışarak ve bu çalışma üzerinden politikleşerek büyümüşlerdir.

Sol da silâhlanmalı, bu silâhları kullanabileceğini herkese göstermelidir. Silâh güç inşa etme aracıdır, oyuncak değil.

Geçen ay içerisinde yoldaşlarımızın kelebekleri koruma alanının savunulduğu eylemde halkı korumak için silâh kullanmaları, önemli bir adımdı. Bu süreç, örgütlü ve disiplinli bir çalışmayla, kitlenin katılımıyla yürütüldü.

Makyavelli, silâhlı olanla olmayanın eşit olamayacağını söyler. Sahip olduğun çizgi, doğru ve gerçek olabilir. Onu savunacak araçlara sahip değilsen, o çizgi silinip gider.

Maddi destek zaruridir. İnsanlar evlerinden, mahallelerinden kopartılıyorsa veya açlıktan geberiyorsa ne silâh kullanabilir ne de teoriyle ilgilenebilir. Sol, bu tür meseleler üzerinden bir araya gelebilmeyi bilmiştir. Ama daha fazla şey yapılmalı, yürütülen çalışmalar militanlaşmalı ve politikleşmelidir. Böylesi adımlar atılmazsa tüm çalışmalarımız reformistlerin ve burjuva STK’ların güdümüne girer. Tam da bu sebeple yoldaşlarımız, sağlam bir maddi zemin inşa etme noktasında yasal örgütlenme ve para toplama yöntemlerinden uzak durmalıdırlar.

Halk bizi onlarla bir araya gelebileceğimiz bir mekâna, mal ve hizmetleri herkese dağıtmak için kullanılacak kalıcı ve kesintisiz bir yola sahip olduğumuzda ciddiye alır. Gerçekte karşılığı olan bir gücü kullanma konusunda bir umudumuz var ise o vakit pragmatist olmalıyız. Güç yoksa tüm iddialarımız boş bir yanılsamadan ibarettir.

BRG
25 Ocak 2020
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder