Belçikalı
Komünist Savaşçı Hücreler [Cellules Communistes Combattantes -CCC],
kapitalizmle savaşmak ve bir sosyalist devrimi tetiklemek için sürdürdükleri
silahlı mücadele dolayısıyla ana akım basının epey dikkat çekmiştir. 1980’lerin
ortalarında aktif olan CCC; askerî sanayiye bağlı üretim alanlarının
(“anti-emperyalist Ekim harekâtı”, 1984-85), Belçika işverenler örgütünün (1
Mayıs 1985 saldırısı) ya da Belçika finans sektörünün kilit binalarının (“Karl
Marx harekâtı”, 1985) bombalanması gibi, kapitalist ve emperyalist kurumlara
yönelen eylemleriyle basının dikkatini çekmiştir. Alman RAF’ın silahlı mücadele
tecrübelerinden doğan CCC, kendi ideolojik hattını, silahlı mücadeleyi
Marksist-Leninist teori zeminine oturtan Kızıl Tugaylar örneği üzerinden
oluşturmuştur.
Bombalamalarında
insanları hiçbir zaman hedef almasalar da, bir araba bombalamasının yanlışlıkla
iki itfaiyecinin ölümüne yol açmasından dolayı -bunda polisin müdahalesizliği
de pay sahibidir- Belçika’daki anti-komünist basın seferberliğinde sert bir terörist
örgüt olarak tasvir edilmiştir. Buna rağmen CCC, gazetecilerin sansasyon
hevesleri yüzünden kendilerini ideolojik bağlamlarından kopartan ve silahlı
mücadele sürdüren diğer gruplar arasında bir kafa karışıklığına yol açan böyle
bir boyuta sistematik olarak indirgenmekten hayıflanmıştır. Kitapçıklar,
bildiriler, röportajlar içeren CCC arşivine dayanarak yazılan bu makalenin
amacı, CCC’nin kendini nasıl tasarladığını ve silahlı mücadeleyi daha büyük bir
komünist devrimin parçası olarak nasıl sürdürdüğünü göstermektir.
CCC’nin
Teorik İlkeleri: Marksizm-Leninizm
CCC’nin
politik çizgisi, kabaca söylersek, kapitalizm tarafından yaratılan tarihsel
sınıf antagonizmasının, sosyalizmi kurmak için hâkim burjuva sınıfını ortadan
kaldıracak olan komünist devrime yol açacağını söyleyen Marksizm-Leninizmdir[1]
(bu terim, Joseph Stalin tarafından kazandırılmış ve onun yönetimi boyunca
resmi devlet ideolojisi olmuş olmasından mütevellit, bazıları tarafından
“Stalinizm” olarak adlandırılsa da, Marksist-Leninist gruplar böyle bir
adlandırmaya gitmemişlerdir). Tarihsel bir gereklilik olan bu devrim, “kendi
kendine” olmayacaktı. Devrim, devrimci güçlerin aktif örgütüne ihtiyaç
duyuyordu. Kitleler arasında toplumsal bir bilinç geliştirmek ve kitlelere
mücadelelerinde liderlik etmek, bir Parti olarak örgütlenen devrimci öncünün
göreviydi.
Öncü
Parti’nin görevi, kitleleri bir ayaklanmaya sevk ederek onları ekonomik
baskılardan kurtarmak ve devleti ele geçirmekti. Böyle olunca, küçük bir
silahlı eylem grubunun böyle geniş bir teorik arka planla ne işinin olduğu
sorulabilir. CCC kendisini ne raddeye kadar devrimci öncü olarak görüyordu?
Silahlı mücadeleyi, devrimci sürecin yükselişini sağlamak noktasında nasıl ele
alıyordu?
Kitle
Hareketlerinin Bir Parçası Olarak CCC
Öncelikle
CCC, aktivitelerini belirli toplumsal mücadelelerin içinde gerçekleştiriyordu
ve bu aktiviteleri var olan hareketlere entegre etmişti. Örgüt, esas olarak iki
cephede eylem hâlindeydi: tasarruf karşıtı mücadeleler ve savaş karşıtı
hareket.
80’lerin
başında Belçika, ekonomik bir kriz içindeydi. Büyümeyi canlandırmak için
sosyal-Hristiyan ve liberal hükümet tarafından, şirketlerin tekrar kâra geçmesi
için tasarruf politikaları uygulandı. Fakat pek çok Belçikalı için bu tasarruf
politikaları, daha az toplumsal koruma ve daha az alım gücü anlamlarına
geliyordu. İşçi hareketi bu politikalara grevlerle ve gösterilerle cevap verdi.
Tasarruf karşıtı hareket, 1983’te kamu sektöründeki bir grevle zirveye
ulaşmıştı. Fakat işçilerin klasik baskısını zayıflatan ve bertaraf eden
ekonomik küreselleşmenin yeni baskısı yüzünden cephe hattındaki bu çatışma,
gittikçe sertleşiyordu. Kapitalist şirketlerin büyümekte olan uluslararası
rekabeti bağlamında sendikacı stratejilerin güçsüzlüğü gözler önüne seriliyordu.
Pek çok durumda, uzun grevlerin neticesinde iş yerleri kapanıyordu. Bunun
üzerine CCC şu çıkarımı yapmıştı:
“Kitlelerin yaşam
koşullarının bozulması, kapitalist üretim tarzının genel krizinin yeniden
etkinleştirilmesi, reformist siyasetin ve geleneksel, pasifist, yasal ve diğer
eylem biçimlerinin olumsuz sonuçları, devrimci bir mücadeleyi eyleme geçirmek
için nesnel koşulları yaratıyor.”[2]
Aynı
sırada savaş karşıtı hareket de büyüyordu. Savaş karşıtı hareket, Batı
Avrupa’da ABD’nin nükleer askerî varlığını takviye etmek olan daha geniş bir
planın parçası olarak Belçika’da 48 ABD atomik füzesinin konuşlandırılmasına
karşı çıkıyordu. Bu Euromissile krizi bağlamında, bir nükleer savaş
ihtimali somut muhtevaya kavuşuyordu. Sonuç olarak, 1981’de Brüksel’de 200.000
kişinin katıldığı gösteriler tertiplendi. 1983 yılı ise bu sayının iki katına
çıkarak, ülkenin 1944’deki Alman işgalinden kurtuluşundan beri gördüğü en büyük
kitle gösterisi olmasına tanık olmuştu. Bu muhalefet hiçe sayılarak 1985
yılında 48 füze Florennes’deki askerî üsse kurulmuştu. CCC’nin saldırıları, hem
savaş politikalarıyla kendi yöntemleriyle savaşıyordu hem de bu saldırıların
daha geniş bir hareketle bağını kurmaya çalışıyordu:
“Hücrelerin 1984-85
yıllarındaki politik-askerî harekâtları, büyük kitlesel ve proleter
hareketlerin bir parçasını oluşturuyordu ve bu harekâtlar, doğru analizler ve
fikirlerin yanlış analizler ve fikirler üzerinde zafer kazansın diye çelişkili
kritik tartışmaların kapısını açmak isteyen önemli teorik-politik metinler
tarafından besleniyordu. Örneğin, 1985’de Florennes’de ABD füzelerinin
konuşlandırılması meselesinde Hücreler, emperyalist savaşı kapitalizmin
kaçınılmaz bir tezahürü olarak gördüler ve küçük-burjuva pasifistlerinin
yanılsamalarına karşı çıktılar. Fakat bir tartışma olmadı. Sadece
yaralamalarla, yalanlarla, hatta kara ve kızıl bayrak sallayan politik
grupların polis saldırılarıyla karşılaştık.”[3]
Militan
Bir Komünist Strateji Olarak Silahlı Mücadele
Hücrelerin
hedefi, radikal eylemin bir örneğini teşkil etmek ve var olan mücadeleleri daha
da ileriye götürmekti. 1 Mayıs 1985’de Belçikalı işverenlerin karargâhına
(Belçika Şirketler Federasyonu) saldırdıktan sonra CCC, “Silahlı Mücadele Üzerine”[4]
başlıklı bir metin yayımladı. Bu metinde Hücreler, silahlı mücadelenin devrimci
sürece nasıl katkı sunabileceğini düşündüklerini gösteriyorlardı:
-
Açık bir şekilde bombalamalar, burjuva hâkimiyetinin fiziksel bölümlerini
tahrip ediyordu. Bu tahribat kendiliğinde küçük bir zaferdi, hâkim sınıfa karşı
işçi sınıfının küçük bir zaferiydi. Fakat CCC, buna pek çok kez sadece böyle
bir anlam yüklenmesine hayıflanıyordu.
-
Hücreler için önemli olan bir başka şey, bu saldırılarla birlikte bir sınıf
bilinçliliğini canlandırmak ve işçi sınıfına kendi kendilerine zafere
erişebileceğini göstermekti: “Bunca yıldan sonra zarar gören ilk defa biz,
işçiler ve aktivistler değiliz.” Bu zaferler geçici ya da aktivizmin
karşılaştığı ağır baskıdan dolayı nafile olsa da “en ufak zafer bile
önemlidir, çünkü bize nasıl kazanıldığını öğretir ve daha muzaffer savaşların
kapılarını açar.”
-
Hücreler, aynı zamanda komünist propaganda için güçlü bir potansiyeli de hesaba
katıyorlardı: “Bu güç, her zaman burjuvazi tarafından yazılmış nağmelerin
okunduğu demokrasi sirkinden radikal kopuş gerçeğinde yatar. Düşman tarafında
doğrudan tahribat yaratan bu güç, açık bir cephe hattı çizer ve hâkim sınıfın
atadığı ideologların mücadeleye el koymasına olanak tanımaz: gerçekler
inatçıdır.”
-
Silahlı mücadele, daha büyük savaşları hazırlayacaktı ve işçi sınıfına
gelecekteki karşılaşmalar için tecrübe verecekti: “Gerilla savaşında
sınanmış işçi hareketi, belirleyici momente yeterli tecrübeyle ve örgütlülükle;
politik, örgütsel ve öznel olgunluktan gelen gerekli güçlerle varacaktır.”
-
Silahlı mücadele, devrimci hengâme ciddi bir tehdit hâlini alır almaz
desteklerini çeken, işçi sınıfının sahte dostlarını teşhir ediyordu: “Silahlı
mücadele, işçi sınıfının somut gücünü gözler önüne serer, sendikacı ve
reformist hainlerin işbirlikçi ve barışçıl politikalarının maskesini düşürür.”
-
Hepsinden de öte CCC için silahlı mücadele, işçi sınıfının gerekli uluslararası
birliği, düşmanla her cephede devrimci bir savaşı gerektirdiği için gerçek bir
proleter enternasyonalizmi ifade ediyordu: “Dünyanın her yanında pek çok
insan ellerinde silahlarla canavarla savaşırken, metropoldeki devrimcilerin
büyük bir kararlılıkla emperyalist makinenin merkezine saldırması gerekir.”
Dolayısıyla
da CCC için bombaların ve silahların kullanımı, işçi hareketini hazırlamak,
güçlendirmek ve radikalleştirmek için gerekli araçlardı. Anarchist Black
Cross Gent (ABC) ile 1998’de yapılan bir röportajda CCC tutsakları, bu
askeri eylem biçimlerinin çok iyi silahlanmış bir hâkim sınıfla savaşmak için
kaçınılmaz görünmesinin nedenlerine dikkat çekti:
“Bizim militan
sorumluluğumuza gelince, biz hiçbir zaman şiddeti ya da silahlı mücadeleyi amaç
edinmedik. Komünizm barıştır, kardeşliktir, bu, bizim uğruna savaştığımız
dünyadır. Fakat gerçekten savaşsız, silahsız, kardeşçe bir dünyada yaşamak
istiyorsak, tepeden tırnağa silahlı olan burjuvaziyle sınıf mücadelesi yoluyla
savaşmamız gerekir. Gerisi ikiyüzlülüktür.”[5]
CCC
ve Devrimci Öncü Sorunu
Aynı
röportajda CCC, kendilerini devrime lider olarak sunma eleştirisiyle
karşılaştı. Doğrusu CCC, propaganda materyallerinde pek çok kez “liderlik”,
“yönlendirme” ya da “öncü” gibi kavramlara değindiği için, kendini devrimci
hareketin lideri olarak ilan etmiş bir grup olarak görülüyordu. Bu soruya cevap
olarak CCC, Marksist-Leninist öncü parti fikrini de hesaba katarak,
kendilerinin oynamış olduğu role dair bir cevap sunuyordu:
“Pek çok yanlış anlaşılma
yaşandı. CCC, hiçbir zaman Leninizmin tahayyül ettiği öncü partinin
sorumluluklarını yüklenmedi ya da böyle bir parti üzerinde otorite iddiasında
bulunmadı. ‘Hücre’ terimi, henüz bir örgütün birleştirici rolüne kâdir olamamış
mütevazı, kısmî bir gerçekliği tanımlıyor. Hücreler, en başından beri hareketin
ilk görevinin düşünceyi, düşüncenin teorik ve politik yapısını daha da ileriye
taşımak olduğunu vurguladı ve buna katkıda bulunmaya çalıştı.
[…]
Dolayısıyla da Hücreler,
parti değildi. Çünkü Hücreler, partinin yaratılması için uğraştılar, buna katkı
sundular. Örgütsel inşa hedefleri, silahlı propaganda faaliyetleri ve
kendilerini sınıf mücadelesinin bir parçası olarak kabul eden tüm eğilimlerle politik
çatışma arayışları nedeniyle, nesnel olarak öncü konumunda olan Hücreler,
kendilerini teorik ve pratik düzlemde diğerlerinin arasında en gelişmiş grup
olarak görmeye başladılar. Söz konusu biz olduğunda, yenilgiye rağmen biz hâlen
böyle düşünüyoruz.”[6]
Bu
katı ideolojik zemin, CCC’yi Fransız Doğrudan Eylem’den ve Alman RAF’tan
ayrılmaya yönlendirdi. 1985’te RAF ve AD “Batı Avrupa Gerilla Cephesi”ni
kurmayı tasarlamıştı. Bu tasarı, bir tarafta anti-emperyalizmi ortak bir
savaşma motivasyonu olarak gören RAF ve AD ile, diğer tarafta örgütlü sınıf
mücadelesi perspektifine sahip CCC’yi ve diğer Marksist-Leninist oluşumları
bölen tartışmayı daha berrak hâle getirdi. CCC, işçi sınıfının örgütünü yeteri
kadar hesaba katmadığı için AD’nin ve RAF’ın saf anti-emperyalist çizgisine
karşı çıktı. CCC, bu yaklaşımı “oportünistçe” ve “hareketçi” olarak görürken,
oto-determinasyon, kurtuluş ve öznellik gibi müphem ilkeler üzerinde yükselen,
sadece güç yanılgısı yaratan ve hareketin nesnel zayıflığını ihmal eden
“cepheci” çizgiyi de eleştirdi:
“Biz komünistiz. Amacımız
burjuvaziye ve onun sistemine direnmek ya da buna karşı mücadelemize varoluşsal
bir anlam yüklemek değil. Amacımız, toplumsal bir sınıfı, proletaryayı devlet
erkinin ele geçirip sosyalizmi inşa etme konusunda zorlayacak tarihsel süreci
başlatmaktır.”[7]
CCC;
direniş, kurtuluş, anti-emperyalizm gibi kavramları AD’nin ve RAF’ın anladığı
şekilde ele almıyordu. Elbette bu kavramların ardında bir birlik inşa
edilebilirdi (bazı durumlarda gerçekleşti de), fakat CCC için komünist devrim,
ortak inançlar üzerinde daha farklı bir uzlaşmayı gerekli kılıyordu.
Nihayetinde CCC için hedef, partinin inşasıydı:
“Tam anlamıyla bir
toplumsal sınıfı, tarihsel hedefi, birbirine diyalektik olarak bağlanmış
ilkeleri ve yöntemleri dikkate alan devrimci komünistler için proletaryaya ve
öncüsüne sadece bir çizgi ve bir strateji rehberlik edebilir. Aynı şekilde,
sadece bir yön ve bir örgüt var olabilir: Parti.”[8]
Bu
anlamda, genellikle diğer gerilla gruplarının arasına atılsa bile CCC’nin
silahlı mücadele konusunda daha açık, kesin bir teorik anlayışı vardı, öyle ki
diğer silahlı sol gruplarla bölünmeye dahi yol açmıştı bu anlayış. Bu arka
planı hesaba katmadan CCC’nin aktivitelerini analiz etmek, örgütün ancak basit
ve yüzeysel bir anlayışına varır. CCC için silahlı mücadele, sınıf savaşı
çizgilerini güçlendirdiği müddetçe bir anlam ifade ediyordu ve bu mücadele,
Marksist-Leninist teoriye göre, parti içinde kendi yerini bulmalıydı.
10 Ekim 2017
Kaynak
Dipnotlar:
[1] “Komünist Savaşçı Hücreler Örgütü Tutsakları Kolektifi”, 1993-1994, Amaç ve
Hedef, CCC.
[2]
A.g.e., CCC.
[3]
A.g.e., CCC.
[4]
Komünist Savaşçı Hücreler, “Patronların karargâhlarını imha ediyoruz”, 1 Mayıs
1985, Lutte.
[5]
“Komünist Savaşçı Hücreler Örgütü Tutsakları Kolektifi”, ABC mülâkatı, 1998, ABC.
[6]
A.g.e., ABC.
[7]
“Kısa Kronoloji”, 1983-1986, Chronologie.
[8] A.g.e.,
Chronologie.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder