ABD’de
başkanlık seçimleri yakınlaştıkça liberallerin ağzından o bilindik klişelerin
döküldüğüne şahit oluyoruz. Bu liberaller, “bu hayatımızdaki en önemli seçim”
diyorlar ve Trump’ı mağlup edebilmek için Demokratları desteklememiz
gerektiğini söylüyorlar. Bu noktada da Demokratlara yönelik her türden solcu
eleştiri sahibine, “kapa çeneni, ilkelerinden vazgeç, aramıza katıl” deniliyor.
Ne
yazık ki bugün bu türden liberal nakaratların sosyalistler ve komünistlerce de
yinelendiklerine şahit oluyoruz. Bu insanlar, bir de Demokrat Parti’ye dönük
desteklerini meşrulaştırmak için Lenin’den alıntılar yapıyorlar, buradan da
sosyalistlere ve komünistlere, “dogmatikler”, “tasfiyeciler” ve “aşırı
solcular” diyerek saldırıyorlar. İlkelerini terk edip sınıf düşmanlarına destek
verme noktasında radikaller, Lenin’in metinleri içerisinde kendilerine en fazla
zemini Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı isimli çalışmada buluyorlar.
Oysa
bu insanlar, kitabın amacını yanlış yorumluyorlar. Sol Komünizm,
oportünizmi makul kılma değil, işçi sınıfına başarıyla öncülük edebilmeleri
için gerekli taktik ve stratejileri düşünmeleri konusunda komünistlere katkı
sunma amacını güdüyor.
Arka
Plan
Lenin,
bu kitabı Nisan 1920’de kaleme alıyor. Kitap, birkaç ay içerisinde Rusça,
Almanca, İngilizce ve Fransızca dillerinde yayımlanıyor. Komintern’in Temmuz’da
düzenlenen ikinci kongresinde Lenin’in bu broşürü her delegeye dağıtılıyor.
Tabii, yayın tarihi de tesadüfen seçilmiş değil.
O
dönemde sadece Rusya’da devrimciler, parti kurup iktidarı almışlar ve yeni bir
sosyalist düzen kurmuşlar. 1917’den sonra her yerde işçiler, ilham kaynağı ve
kılavuzluk ihtiyacı bağlamında yüzlerini Bolşeviklere çeviriyorlar. Almanya’dan
İtalya’ya, İspanya’dan İskoçya’ya tüm Avrupa’da devrim havası ve huzursuzluk
hâkim. Bu devrimlerin hiçbirisi, Rus örneğini taklit etmeyi başaramasa da
Lenin, makul bir yaklaşımla, Avrupa’da genel bir devrimci kriz olduğunu
düşünüyor ve komünistlerin bu durumu avantaja çevirmeye hazır olmaları
gerektiği tespitini yapıyor.
Bolşeviklerin
cesaret ve destek verdiği, yeni kurulmuş komünist partiler, bir dizi sorunla
yüzleşiyorlar. Bu partiler, bünyelerinde birçok militan ve devrimci işçiye
sahip olmasına karşın işçi hareketi içerisinde hâlen daha azınlıktırlar. Buna
karşın Alman Sosyal Demokrat Parti gibi reformist sosyalist partilerin
milyonlarca üyesi vardır ve bu partiler, örgütlü işçi sınıfı üzerinde ciddi bir
hegemonyaya sahiptirler. Gelgelelim bu reformist partiler, Birinci Dünya
Savaşı’nda kendi burjuvazilerine destek vererek enternasyonalist ilkelerine
ihanet ediyorlar ve kapitalizmin yıkılışı önünde birer engel olarak
varlıklarını sürdürüyorlar. Bu süreçte komünist partiler, reformist partilerin
peşinden giden dürüst ve samimi işçilerin ekseriyetini kazanmak gibi acil bir
görevle yüzleşiyorlar.
Esasen
devrimci ve aşırı solcu kanatların birleşiminden oluşan bu komünist partiler,
maalesef işçi sınıfını kazanmayla ilgili güçlükle başa çıkamıyorlar veya bu
noktada taktik ya da stratejik açıdan yeterince esnek bir tavır
sergileyemiyorlar. Bahsi edilen komünist partilerde baskın olan ana güç, Amadeo
Bordiga, Herman Gorter, Anton Pannekoek ve Sylvia Pankhurst gibi isimlerin
temsil ettiği sol komünizm akımı. Bu akım, her türden tavize veya
reformistlerle birleşik cephe oluşturmaya karşı çıkıyor, meclis seçimlerine
veya gericilerin öncülüğünde hareket eden sendikalara girme fikrine itiraz
ediyor.
Lenin,
bu sol komünizmin, oportünist sosyalistlerin ihanetlerine karşı toy ve
deneyimsiz, yeni yeni radikalleşmiş işçilerin geliştirdikleri doğal bir tepki
olduğuna kanaat getiriyor ve bu akımın sabırla yapılacak açıklamalarla aşılması
gerektiğini düşünüyor. Aksi takdirde “taviz de yok manevra da” denilen sol
komünist sloganının yalnızlaşmaya, taşlaşmaya ve devrimin yenilgisine yol
açmaya yazgılı olduğunu söylüyor.
Hiç
mi Tavizde Bulunulmayacak?
Lenin,
Sol Komünizm broşürünü sol komünistleri dogmatik zihinsel yapılarından
uzaklaştırma ve onların işçi sınıfını kazanma ihtimalinin bulunduğu mevcut
duruma müdahale edebilmelerine katkıda bulunma umuduyla kaleme alıyor. Lenin,
bu bağlamda, komünistlerin mevcut fırsatları kullanmaları, böylelikle kitleleri
örgütleyip azami kazanç elde etmeleri gerektiğini, bu fırsatlardan birinin
devrimci duruma yol açabileceğini, komünistlerin hepsinden istifade etmesinin
şart olduğunu düşünüyor.
“Dünyadaki ekonomik ve
politik krizin etkisiyle, tüm ülkelerde, şu anda her yandan uçuşup duran
sayısız kıvılcım içerisindeki hangi kıvılcımın kitleleri özel olarak
uyandıracak o büyük yangını başlatacağını bilmiyoruz, bilemeyiz de, dolayısıyla
biz, yeni ve komünist ilkelerimizle, bütün alanları, en eskileri, en
yıpratılmış ve görünürde en kısır alanları bile ‘hazırlamak’ için işe
koyulmalıyız; aksi takdirde görevimizi hakkıyla yerine getiremeyiz, kendi
içimize kapanmış oluruz, bütün silâhlarda ustalaşamayız ve (toplumsal yaşamın
bütün yönlerini kendi burjuva tarzında örgütlemiş, onları şu an karmakarışık
hâle getirmiş olan) burjuvaziye karşı zafer kazanmak ve bu zaferden sonra
gelecekte yaşamın her bir alanını komünist mânâda yeniden örgütlemek için gerekli
hazırlığı yapamayız.”
Fikrini
tüm açıklığıyla ortaya koymak adına Lenin, Bolşevik Devrimi’nden istifade
ediyor ve kapsam bakımından gerçek mânâda enternasyonal olan derslerini
aktarıyor. Bu derslerden biri de Bolşeviklerin kitleleri kazanmasını mümkün
kılan, Marksist teorinin kılavuzluğunda hareket eden, bağımsız ve disiplinli
bir komünist partiye dönük ihtiyaçla ilgili.
“Öte yandan teorinin bu
kaya gibi temeli üzerinde yükselen Bolşevizm, deneyim zenginliği yönünden
dünyanın hiçbir yerinde eşi olmayan on beş yıllık (1903-1917) bir tarihsel
pratiği tecrübe etti. Bu on beş yıl boyunca hiçbir başka ülke, bu devrimci
tecrübeye legal ve illegal, sessiz ve fırtınalı, yeraltında ve açık, yerel
çevreler ve kitle hareketi, parlamenter ve terörist gibi hareketin birbirini
izleyen hızlı ve değişik biçimlerinin yakınından geçebilecek bir tecrübe
yaşamamıştır. Hiçbir başka ülkede, böylesine kısa bir dönemde, modern toplumun
bütün sınıflarının mücadelesinin, ülkenin geriliği ve çarlık boyunduruğunun
şiddeti yüzünden görülmemiş bir hızla olgunlaşan, Amerika ve Avrupa’nın politik
tecrübelerinin uygun düşen ‘son söz’ünü en istekli ve en başarılı bir biçimde
özümseyen bir mücadelenin böylesine zengin biçimleri, zengin çeşitleri ve
yöntemleri bir araya toplanmamıştır.”
Lenin,
Marksist teoriyi bir dogma değil, eylem kılavuzu olarak görüyor. Onun farklı
durumlara ve koşullara tatbik edilmesi gerektiğini düşünüyor. Lenin’e göre
Marksizm, kitlelere, bazen yeraltında bazen de açık alanda saldırıya geçme veya
geri çekilme noktasında öncülük edebilmeli, zira politik alan, komünistlerin
işlerini yapabilmeleri için onları esnek olmaya ve kendisine uyum sağlamaya
zorluyor. Lenin, bu bağlamda “taviz yok” söylemi üzerine kurulu yaklaşımın
ilkesel bir tutum olarak komünistleri esnek çalışmaktan alıkoyacağını söylüyor.
“Sonuç gayet açıktır:
tavizlere ilkesel düzeyde karşı çıkmak, hangi türde olduğuna bakmaksızın, en
genel mânâda tüm tavizlerin kabul edilebileceği gerçeğini inkâr etmek, ciddiye
bile alınmaması gereken bir çocukluktur.”
Lenin,
komünistlerin bazen tavizlerde bulunma ihtiyacı duyabileceğini söylüyor ama bu,
tüm tavizlerin kabul edilir olduğu anlamına gelmiyor. İlkeli tavizlere örnek
olarak sendikanın grevi sonlandırması verilebilir. Zira iş sözleşmeleri,
temelde bir bütün olarak sömürüye son vermek değil, sömürünün düzeyini müzakere
etmek için var. Dolayısıyla asıl mesele, bir grevin sonucunun greve giden
işçilerin çıkarlarında ve bilincinde ilerlemeye mi yoksa bir gerilemeye mi yol
açtığıdır.
Eğer
komünistler, bir grevde önemli talepler konusunda işçileri satarsa veya
bürokratik liderlik eliyle hareketi yanlışa sürüklerlerse ilkesiz tavizde
bulunmuş olacaklardır. Doğru tercihi yapmak, yani ilkeli ve ilkesiz taviz
arasındaki farkı belirlemek, çoğunlukla bıçak sırtında durmak gibi bir şeydir
ve mücadelenin sınadığı sağlam bir komünist liderliğe ihtiyaç duyar.
“Taviz var, taviz var.
Dolayısıyla her bir tavizin verildiği durum, o durumun somut koşulları veya
tavizin türü analiz edilmelidir. Sonuçta karşısına dikilen haydutların
kendisine vereceği zararı en aza indirgemek ve onların yakalanıp idam
edilmelerini sağlamak için parasını ve silâhını onlara veren insanla,
ganimetten pay almak adına onlara para ve silâh veren insan arasında ayrım
yapılmalıdır.”
Devrimin
uzun soluklu ve karmaşık bir iş olduğunu düşünen Lenin, komünistlerin geri
çekilme, düşman güçler arasındaki çelişkilerden istifade etme ve ellerini
peşinen bağlamaksızın, istikrarsız bile olsalar, bazı müttefiklerle çalışma
gibi tavizleri redde tabi tutamayacaklarına inanıyor.
Oy
Sandığı
Lenin’in
Sol Komünizm’de dile getirdiği temel argüman üzerinden komünistlere
nerede kitle varsa orada çalışma yürütmeleri çağrısı yapıyor. Lenin’in
kanaatine göre devrimciler, aynı zamanda hem devrimci azınlıklarla hem de işçi
hareketleri içinde çoğunluğu teşkil eden reformistlerle ilişki kurmalı. Bu
çalışma da doğalında komünistlerin seçimlerde kendi adaylarını çıkartmalarını
gerekli kılıyor.
Lenin,
parlamenter rejime ait kurumlar konusunda birçok işçinin hâlen daha kimi
yanılsamalara sahip olduğunu görüyor. Bu sebeple komünistlerin kendi
programlarıyla birlikte, burjuva partilerden bağımsız olarak, kendi adaylarını
çıkartmalarının gerekli olduğunu düşünüyor. Reformistlerden farklı olarak
komünistler, sosyalizme parlamento yolundan yürünemeyeceğine inanıyorlar.
Lenin, Sol Komünizm’de burjuva meclislerinde komünistlerin
görevinin “güçlükler karşısında cesareti kırılmayan, bu türden önyargıları
açığa vuracak, ortadan kaldıracak ve aşacak uzun soluklu ve kalıcı bir mücadele
yürütmek” olduğunu söylüyor. Başka bir ifadeyle mecliste komünistler, burjuva
demokrasisinin maskesini yırtıp atmalı, onun gerçek niteliğini işçi sınıfına
ifşa etmelidirler. İşçi sınıfı ve öncüsü, meclisi yok etmeye yetecek gücü elde
edemedikçe meclisi, komünistlerin mesajlarını yaymak için bir kürsü olarak kullanabilir.
Nihayetinde işçi sınıfı faaliyetlerinin merkezi, oy sandığı değil, fabrikalar
ve sokaklar olmaya devam edecektir.
Sendikalar
Bahsi
edilen dönemde birçok sol komünist, sendikalarda çalışmaya da karşı çıkıyor.
Bazıları, sağlıklı bir dürtüyle, sosyal demokrat liderlere güvensizlikle
yaklaşıyor ve işçi sınıfına ihanetlerle yüklü geçmişlerine bakıyor. Ama buna
karşın sendikalar, örgütlü işçilerin toplaştığı yerler. Dolayısıyla onlara
sırtlarını dönmek suretiyle sol komünistler, pratikte sınıf mücadelesinden geri
durmuş oluyorlar. Lenin, sendika liderlerinin reformist ve gerici olduklarını
gayet iyi biliyor, ama bir yandan da tam da bu gerçek üzerinden, komünistlerin
sendikalara girmesi gerektiğini söylüyor. Ona göre komünistler, reformistlere
ve gericilere alan açmamalı. Sendikalara girdiklerinde de liderlik konusunda
hiçbir tereddüde ve kararsızlığa mahal vermemeli, sendika liderlerini kitleler
karşısında ifşa etmek için her türden zor işi üstlenebilmelidir.
“Komünistlerin gerici
sendikalara katılmamasını savunan gülünç ‘teori’, ‘sol’ komünistlerin
‘kitleler’ üzerindeki etki meselesini nasıl hafife aldıklarını ve bu yüzden
‘kitleler’ sözcüğünü nasıl kötüye kullandıklarını gösterir. ‘Kitleler’e
yardımcı olabilmek, onların sevgisini ve desteğini kazanabilmek için,
oportünist ve sosyal şoven olarak, çoğunlukla doğrudan ya da dolaylı biçimde
burjuvaziyle ve polisle bağlantıları olan ‘liderlerin’ önümüze çıkaracakları
güçlüklerden, başvuracakları hilelerden, kuracakları tuzaklardan,
yöneltecekleri hakaretlerden, yapacakları baskılardan yılmamak gerekir.”
Aşırı
Solculuk ve Oportünizm
Sol
Komünizm’i oportünizmi meşrulaştırmak için kullananlar, bu işi ancak
söz konusu kitabı yanlış yorumlayıp Lenin’in desteklediği her şeye karşı çıkmak
suretiyle yapabiliyorlar. Oysa Lenin, bu kitabı oportünizmi meşrulaştırmak için
yazmadı. Bilâkis Lenin, bu kitapta, komünistlerin, sol komünizmin “çocukluk
hastalığı”na yakalanmadan, oportünizme batmış işçi hareketi içerisinde başarılı
manevralar yapabilmelerini mümkün kılacak uygun taktik ve stratejilerin peşine
düşüyor. Lenin’in ifadesiyle, sol komünistlerin “aşırı solculuğu”, solun
yüzleştiği ana tehlike değil; o, “işçi hareketinin oportünist günahları
sebebiyle bazen yüzleştiği bir tür ceza.”
Lenin’i
kendi oportünizmleri için yanlış bir biçimde kullanan kişilerse solun karşı
karşıya olduğu asıl tehlikenin aşırı solculuk olduğuna inanıyorlar. Bugün
maceracı ve iradeci olan kimi militanlık biçimleri olduğu, bunların kitlelerle
bağ kuramadıkları, bu militanlığı kendi hayrına, kendisi için ifa ettiği
kesinlikle doğru bir tespittir. Sabırsızlık, kimi aşırı sol, toy, çocuksu ve
sekter biçimler alabilmektedir. Bunlar tabii ki yerinde değerlendirmelerdir,
ama bugün Amerikan solunun karşılaştığı ana tehlike, aşırı solculuk değildir.
Hatta bu tür eğilimlerin pek esamisi de okunmaz. Bugün asıl sorun,
parlamentarist akıl kitlenmesi, liberal burjuvazinin kuyruğuna tutunan
oportünizmdir. Bu tehlike, devrimci politikayı tümüyle boğacak düzeye
ulaşmıştır.
Bugün
oportünistler “aşırı solculuk” tabirini, Lenin’in eleştirdiği sabırsız sol
komünistler değil, devrimci düşünce için kullanıyorlar. Bunlara göre, burjuva
devlete karşı koymak ve devleti devrimle alaşağı etmek için çalışmak,
revizyonist yöntem nezdinde “aşırı solculuk” olarak damgalanıyor. Bu kesim için
itidali ve burjuvazinin itibarını karşıya atan her türden açık, ilkeli ve
militan komünizm çöpe atılmalı, “aşırı solculuk” ve solun yüzleştiği en büyük
günah olarak görülüp mahkûm edilmelidir. Hâkim oportünizmi ve reformizmi kabule
yanaşmayan, devrimci ve bağımsız sınıf siyasetini savunan herkes, “aşırı solcu”
olarak değerlendirilip eleştirilmektedir.
Bugün
“aşırı solcu” tabiri, oportünistlerin devrimcileri ve devrimci politikayı
mahkûm etmek için başvurdukları bir tür küfür. Bu insanların ölçütlerine göre
en kötü “aşırı solcu” ise Lenin.
Lenin’in
kitabını tahrif edenlerin iddialarının aksine, komünistlerin sosyalizmi
hedefleyen gerçek devrimci harekete kitleleri örgütlemeleri konusunda ihtiyaç
duydukları taktik ve stratejiyi paha biçilmez bir içerikle açığa vuran
niteliğiyle Sol Komünizm, asla Demokrat Parti içindeki işçi sınıfı
düşmanlarını desteklemeleri telkininde bulunmuyor.
Doug Enaa Greene
20
Mart 2019
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder