Bir
kişi matematik çalışırken, kendisinin önüne çıkan problemleri çözmede
yaklaşımını belirleyenin, matematiksel yasalar olduğunu öğrenir. Geometri
öğreniminde öğrenilen ilk yasalardan birisi, “bütünün parçalarından büyük
olmadığıdır”. Bunun anlamı, bütün bir haldeyken küçük parçalara ayrılmış
hâlinden daha fazlasına sahip olan bir daire veya bir kare gibi geometrik bir
şekle sahip olunamayacağıdır. Yani, tüm küçük parçalar bir raddeye kadar
birbirine eklense bile, ortaya çıkan tam şekil, kendisinden daha büyük olmaz.
Mahpushane,
mahpus karşısında bir zafer kazanamaz, çünkü amirler mahpusa karşı aynen bu
yaklaşımı alarak, sanıyorlar ki bütün bir bedeni bir hücreye koyduklarında, o
kişiyi oluşturan her şeyi oraya koymuş oluyorlar. Fakat bir mahpus, geometrik
bir şekil değildir, matematikte başarıyla uygulanan bir yaklaşım, insanoğluna
uygulandığında tamamen başarısız olur.
İnsan
meselesinde biz, sadece tek başına bireyle ilgilenmiyoruz, beden
hapsedildiğinde bile onu motive eden, ona güç veren fikirlerle ve inançlarla da
ilgileniyoruz. İnsanlıkta bütün, parçalarından büyüktür, çünkü bütünün içinde
ölçülebilir ve sınırlanabilir beden de vardır ama aynı zaman da ölçülemeyen ve
sınırlandırılamayan fikirler de. Fikirler, yalnızca mahpusun zihninde o
görülemeyen ve kontrol edilemeyen hâliyle kalmazlar, fikirler aynı zamanda
halkın da içindedir.
Halkın
tam özgürlüğü ve haysiyeti için hareketimize güç verebilecek olan ve güç veren
fikirler hapsedilemezler, çünkü bu fikirler halkın içindedir, nerede olurlarsa
olsunlar tüm halkın içindedir. İnsanlar, özgürlük ve haysiyet fikirleriyle
yaşadıkça, hiçbir mahpushane hareketimizi tutsak edemez.
Fikirler,
bizi birbirimize düşüren en uğursuz sistemi, kapitalizmi tanıyan, bizim
yoksulluğumuzdan kâr eden sömürücünün gerçek düşmanımız olduğunu bilen erkek ve
kız kardeşlerimizin iştirakinde bir kişiden diğerine geçer. Böyle bir fikri
kavradığımızda, düşman olarak görebileceğimiz erkek ve kız kardeşlerimize sevgi
ve takdirle yaklaşırız. Dost olarak görebileceğimiz sömürücülerin ise tüm
mazlum halklara karşı olan maskesi düşer.
Halk,
fikirdir; özgürlüklerine doğru ilerledikçe halkın saygısı ve haysiyeti,
mahpushanenin içine ve dışına taşan besleyici güçtür. Duvarlar, parmaklıklar,
silahlar ve gardiyanlar hiçbir zaman halkın fikrini zaptedemez. Halk ise kendi
haysiyetlerine ve kendi güzelliklerine dair olan fikri her daim ilerletmelidir.
Mahpushanenin
işleyişindeki fikir, bütün parçalarından daha büyük olamayacağı için, birisinin
bedenine sahip olduklarında onun her şeyine sahip olduklarını sanma üzerine
kuruludur. Bir bedeni hücreye koyduklarında bir rahatlama ve güvende olma
hissine kapılıyorlar. O hâlde mahpushanenin zafer kazanacağını söyleyen fikir,
mahpus olanın onların isteği doğrultusunda hareket etmesi, düşünmesi, inanması
ve dolayısıyla savaşı kazanmaları ve bu kişiyi ‘’rehabilite’’ etmiş olmaları
ile ilgilidir. Ama böyle bir şey olamaz çünkü mahpushaneleri idare edenler,
kontrol etmeye çalıştıkları insanların türlerini anlamada başarısız oldular.
Dolayısıyla mahpushane zafer kazandığını düşündüğünde bile, ortada bir zafer
yoktur.
İki
tür mahpus vardır. İlk olarak en kalabalığı, toplumun dayandığı varsayılan
temelin meşruiyetini kabul edenlerdir. Bunlar, diğer herkesin de elde etmek
istediği para, güç, açgözlülük, göze çarpan bir tüketim gibi hedefleri elde
etmek ister. Fakat bunları elde etmek için, toplumun gayrimeşru saydığı
teknikleri ve yöntemleri uygularlar. Bu açığa çıktığında, bu insanlar
mahpushaneye yollanır. Bu kapitalist toplumun meşru saydığı her şeye ulaşmak
istedikleri için bu kişilere “gayrimeşru kapitalistler” diyebiliriz.
İkinci
tür mahpus ise, toplumun dayandığı varsayılan temelin meşruiyetini
reddedenlerdir. Bu kişiler, toplumun en altındaki insanların, en üstündeki
insanlar tarafından kâr ve çıkar için sömürüldüğünü savunur. Onun için de
mazlumlar var olacak ve sömürücülerin ayrıcalıklı konumunu sürdürmeleri için
kullanılacaktır. Sömürmede de sömürülmede de ne kutsiyet ne de haysiyet vardır.
Bu sistem, toplumun yüksek bir teknolojik verimde işlemesini sağlasa da, en az
acı çekmeyenler kadar değerli ve asil olanların acısı üzerinde yükseldiği için
gayrimeşrudur. Bundan dolayı da bu ikinci tür mahpus, toplumun yozlaşmış ve
gayrimeşru olduğunu, bunun için de böyle bir toplumun yıkılması gerektiğini
söyler. İkinci tür mahpus, siyasi mahpustur. İster içeride olsunlar ister dışarıda,
bu toplumun meşruluğunu kabul etmezler ve onun yozlaştırıcı sömürüsüne
katılmazlar.
Mahpushane,
bu iki tür mahpus üzerinde ne kadar uğraşırsa uğraşsın bir zafer elde edemez.
“Gayrimeşru kapitalist” bilir ki, mahpushanenin kendisinden oynamasını istediği
oyunu oynarsa içeride kaldığı süre azalır ve eylemlerine devam etmesi için
salıverilir. Bunun için de o, mahpushane programlarına bile isteye uyar,
kendisine söylenenleri gönüllüce yapar. Mahpushane otoritesinin duymak
istediklerini söyleme konusunda gayet istekli davranır. Sonrasında ise
mahpushane, bu kişinin “rehabilite” olduğunda karar kılıp onun topluma tekrar
katılmaya hazır olduğunu düşünür. İşte bu mahpus, mahpushanenin istediği oyunu
oynadı ve şimdi kapitalist hedeflerinin peşinde tekrar koşabilmesi için
salıverilecek. En başta toplumun fikrini kabul eden mahpus için zafer yoktur.
Her zaman oynadığı bir oyunun parçası olarak, mahpushanenin fikrini kabul
edermiş gibi yapıyor, o kadar.
Mahpushane,
siyasi mahpusa karşı zafer kazanamaz, çünkü onun rehabilite edilmesi gereken
bir şeyi yoktur. O, sistemin meşruluğunu kabul etmeyi ve buna katılım
göstermeyi reddeder. Katılım göstermek, mazlumların sömürüsüne dayanan toplumun
meşruluğunu kabullenmektir. Bu fikir, siyasi mahpusun kabul etmediği fikirdir.
Bu fikir, siyasi mahpusun uğruna mahpusa girdiği fikirdir. Bunun için de
sistemle işbirliğine gitmez. Gerçekte siyasi mahpus, “gayrimeşru kapitalist”
ile aynı süre yatacaktır içeride. Fakat siyasi mahpusu motive eden, ona güç
veren fikir halktadır, mahpushanenin sahip olduğu şey ise ancak bedendir.
İnsanın
haysiyeti ve güzelliği, kendisini basit bir fiziksel varlıktan daha öte bir şey
kılan ruhunda yatar. Bu ruh, diğerleri tarafından sömürülmek için asla
bastırılmamalıdır. İnsanlar kendi ruhlarının güzelliğini tanıdıkça ve baskıya,
sömürüye karşı hareket ettikçe, tüm zamanların en güzel fikirlerinden bir
tanesini gerçekleştiriyor olacaklardır. Çünkü bir bütün olarak insan,
parçalarından daha büyüktür, fikirler her zaman halkın arasında olacaktır.
Mahpushane muzaffer olamayacaktır çünkü duvarlar, parmaklıklar, gardiyanlar,
bir fikri zaptedemez, ona asla boyun eğdiremez.
İktidar
Halka!
Siyah
İktidar Siyah Halkına!
Panter
İktidarı Öncüye!
Huey P. Newton
3 Ocak 1970
[Kaynak:
The Huey P. Newton Reader, Yayına Hazırlayan: David Hilliard ve Donald
Weise, Seven Stories Press, 2002, s. 154-156.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder