Pages

12 Nisan 2020

Zaferin Nerede Ey Mahpushane?

Bir kişi matematik çalışırken, kendisinin önüne çıkan problemleri çözmede yaklaşımını belirleyenin, matematiksel yasalar olduğunu öğrenir. Geometri öğreniminde öğrenilen ilk yasalardan birisi, “bütünün parçalarından büyük olmadığıdır”. Bunun anlamı, bütün bir haldeyken küçük parçalara ayrılmış hâlinden daha fazlasına sahip olan bir daire veya bir kare gibi geometrik bir şekle sahip olunamayacağıdır. Yani, tüm küçük parçalar bir raddeye kadar birbirine eklense bile, ortaya çıkan tam şekil, kendisinden daha büyük olmaz.

Mahpushane, mahpus karşısında bir zafer kazanamaz, çünkü amirler mahpusa karşı aynen bu yaklaşımı alarak, sanıyorlar ki bütün bir bedeni bir hücreye koyduklarında, o kişiyi oluşturan her şeyi oraya koymuş oluyorlar. Fakat bir mahpus, geometrik bir şekil değildir, matematikte başarıyla uygulanan bir yaklaşım, insanoğluna uygulandığında tamamen başarısız olur.

İnsan meselesinde biz, sadece tek başına bireyle ilgilenmiyoruz, beden hapsedildiğinde bile onu motive eden, ona güç veren fikirlerle ve inançlarla da ilgileniyoruz. İnsanlıkta bütün, parçalarından büyüktür, çünkü bütünün içinde ölçülebilir ve sınırlanabilir beden de vardır ama aynı zaman da ölçülemeyen ve sınırlandırılamayan fikirler de. Fikirler, yalnızca mahpusun zihninde o görülemeyen ve kontrol edilemeyen hâliyle kalmazlar, fikirler aynı zamanda halkın da içindedir.

Halkın tam özgürlüğü ve haysiyeti için hareketimize güç verebilecek olan ve güç veren fikirler hapsedilemezler, çünkü bu fikirler halkın içindedir, nerede olurlarsa olsunlar tüm halkın içindedir. İnsanlar, özgürlük ve haysiyet fikirleriyle yaşadıkça, hiçbir mahpushane hareketimizi tutsak edemez.

Fikirler, bizi birbirimize düşüren en uğursuz sistemi, kapitalizmi tanıyan, bizim yoksulluğumuzdan kâr eden sömürücünün gerçek düşmanımız olduğunu bilen erkek ve kız kardeşlerimizin iştirakinde bir kişiden diğerine geçer. Böyle bir fikri kavradığımızda, düşman olarak görebileceğimiz erkek ve kız kardeşlerimize sevgi ve takdirle yaklaşırız. Dost olarak görebileceğimiz sömürücülerin ise tüm mazlum halklara karşı olan maskesi düşer.

Halk, fikirdir; özgürlüklerine doğru ilerledikçe halkın saygısı ve haysiyeti, mahpushanenin içine ve dışına taşan besleyici güçtür. Duvarlar, parmaklıklar, silahlar ve gardiyanlar hiçbir zaman halkın fikrini zaptedemez. Halk ise kendi haysiyetlerine ve kendi güzelliklerine dair olan fikri her daim ilerletmelidir.

Mahpushanenin işleyişindeki fikir, bütün parçalarından daha büyük olamayacağı için, birisinin bedenine sahip olduklarında onun her şeyine sahip olduklarını sanma üzerine kuruludur. Bir bedeni hücreye koyduklarında bir rahatlama ve güvende olma hissine kapılıyorlar. O hâlde mahpushanenin zafer kazanacağını söyleyen fikir, mahpus olanın onların isteği doğrultusunda hareket etmesi, düşünmesi, inanması ve dolayısıyla savaşı kazanmaları ve bu kişiyi ‘’rehabilite’’ etmiş olmaları ile ilgilidir. Ama böyle bir şey olamaz çünkü mahpushaneleri idare edenler, kontrol etmeye çalıştıkları insanların türlerini anlamada başarısız oldular. Dolayısıyla mahpushane zafer kazandığını düşündüğünde bile, ortada bir zafer yoktur.

İki tür mahpus vardır. İlk olarak en kalabalığı, toplumun dayandığı varsayılan temelin meşruiyetini kabul edenlerdir. Bunlar, diğer herkesin de elde etmek istediği para, güç, açgözlülük, göze çarpan bir tüketim gibi hedefleri elde etmek ister. Fakat bunları elde etmek için, toplumun gayrimeşru saydığı teknikleri ve yöntemleri uygularlar. Bu açığa çıktığında, bu insanlar mahpushaneye yollanır. Bu kapitalist toplumun meşru saydığı her şeye ulaşmak istedikleri için bu kişilere “gayrimeşru kapitalistler” diyebiliriz.

İkinci tür mahpus ise, toplumun dayandığı varsayılan temelin meşruiyetini reddedenlerdir. Bu kişiler, toplumun en altındaki insanların, en üstündeki insanlar tarafından kâr ve çıkar için sömürüldüğünü savunur. Onun için de mazlumlar var olacak ve sömürücülerin ayrıcalıklı konumunu sürdürmeleri için kullanılacaktır. Sömürmede de sömürülmede de ne kutsiyet ne de haysiyet vardır. Bu sistem, toplumun yüksek bir teknolojik verimde işlemesini sağlasa da, en az acı çekmeyenler kadar değerli ve asil olanların acısı üzerinde yükseldiği için gayrimeşrudur. Bundan dolayı da bu ikinci tür mahpus, toplumun yozlaşmış ve gayrimeşru olduğunu, bunun için de böyle bir toplumun yıkılması gerektiğini söyler. İkinci tür mahpus, siyasi mahpustur. İster içeride olsunlar ister dışarıda, bu toplumun meşruluğunu kabul etmezler ve onun yozlaştırıcı sömürüsüne katılmazlar.

Mahpushane, bu iki tür mahpus üzerinde ne kadar uğraşırsa uğraşsın bir zafer elde edemez. “Gayrimeşru kapitalist” bilir ki, mahpushanenin kendisinden oynamasını istediği oyunu oynarsa içeride kaldığı süre azalır ve eylemlerine devam etmesi için salıverilir. Bunun için de o, mahpushane programlarına bile isteye uyar, kendisine söylenenleri gönüllüce yapar. Mahpushane otoritesinin duymak istediklerini söyleme konusunda gayet istekli davranır. Sonrasında ise mahpushane, bu kişinin “rehabilite” olduğunda karar kılıp onun topluma tekrar katılmaya hazır olduğunu düşünür. İşte bu mahpus, mahpushanenin istediği oyunu oynadı ve şimdi kapitalist hedeflerinin peşinde tekrar koşabilmesi için salıverilecek. En başta toplumun fikrini kabul eden mahpus için zafer yoktur. Her zaman oynadığı bir oyunun parçası olarak, mahpushanenin fikrini kabul edermiş gibi yapıyor, o kadar.

Mahpushane, siyasi mahpusa karşı zafer kazanamaz, çünkü onun rehabilite edilmesi gereken bir şeyi yoktur. O, sistemin meşruluğunu kabul etmeyi ve buna katılım göstermeyi reddeder. Katılım göstermek, mazlumların sömürüsüne dayanan toplumun meşruluğunu kabullenmektir. Bu fikir, siyasi mahpusun kabul etmediği fikirdir. Bu fikir, siyasi mahpusun uğruna mahpusa girdiği fikirdir. Bunun için de sistemle işbirliğine gitmez. Gerçekte siyasi mahpus, “gayrimeşru kapitalist” ile aynı süre yatacaktır içeride. Fakat siyasi mahpusu motive eden, ona güç veren fikir halktadır, mahpushanenin sahip olduğu şey ise ancak bedendir.

İnsanın haysiyeti ve güzelliği, kendisini basit bir fiziksel varlıktan daha öte bir şey kılan ruhunda yatar. Bu ruh, diğerleri tarafından sömürülmek için asla bastırılmamalıdır. İnsanlar kendi ruhlarının güzelliğini tanıdıkça ve baskıya, sömürüye karşı hareket ettikçe, tüm zamanların en güzel fikirlerinden bir tanesini gerçekleştiriyor olacaklardır. Çünkü bir bütün olarak insan, parçalarından daha büyüktür, fikirler her zaman halkın arasında olacaktır. Mahpushane muzaffer olamayacaktır çünkü duvarlar, parmaklıklar, gardiyanlar, bir fikri zaptedemez, ona asla boyun eğdiremez.

İktidar Halka!

Siyah İktidar Siyah Halkına!

Panter İktidarı Öncüye!

Huey P. Newton
3 Ocak 1970

[Kaynak: The Huey P. Newton Reader, Yayına Hazırlayan: David Hilliard ve Donald Weise, Seven Stories Press, 2002, s. 154-156.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder