Samora
Moisés Machel [29 Eylül 1933-19 Ekim 1986] 1975 yılında Mozambik’in
bağımsızlığında önemli rol oynamış bir devrimcidir. 1962’de FRELIMO’ya
[Mozambik Kurtuluş Cephesi] katıldı. Kısa sürede ordu komutanı oldu. 1974’te
Portekiz’de Karanfil Devrimi olunca Angola, Mozambik ve Gine-Bisseau
bağımsızlığını kazandı. 25 Haziran 1975’te Machel ülkenin ilk devlet başkanı
oldu. 1986’da geçirdiği uçak kazası sonucu hayatını kaybetti. Aşağıda Almanya
ziyareti sırasında Marx’ın ölüm yıldönümü ile ilgili olarak 11 Nisan 1983 günü
gerçekleştirilen bir etkinlikte yaptığı konuşmaya yer verilmektedir.
● ● ●
Değerli
yoldaşlar, insanlığın en çok sevdiği evlatlarından biri olan Karl Marx’ın
ölümünün yüzüncü yıldönümünü anan, ilerleme ve sosyalizmin tüm ırk ve
milletlere, tüm kıta ve halklara mensup temsilcilerinin bir araya geldiği bu
görkemli toplantıyı en derin duygularımla selamlarım.
Marx’ın
naaşı Londra’daki mezarlıkta toprağa verilirken ona eşlik edenlerin sayısı çok
azdı. Bugünse o, zaman karşısında payidar kalmayı bilen fikirleriyle
milyonlarca insanın hayatını etkileyip değiştiriyor. Bugün dört kıtada kendi
kaderlerinin dizginlerini ellerine alan işçiler, mutlu bir geleceği, sosyalizmi
inşa ediyorlar.
Emperyalizm,
Marksizme ve bugün içinde bulunduğumuz çağın Marksizmi olan Leninizme karşı
yürüttüğü mücadelede yığınla insanî ve maddi kaynağı seferber etti.
Marksizm-Leninizmi etkisizleştirip yok etmek için emperyalizm, en gelişkin
silâhlarını, termonükleer tehdidini, bakteriyolojik ve kimyasal felâketi,
okyanusun derinliklerinde ve uzayda geliştirdiği imkânları devreye soktu.
Yüz
yıl evvel Avrupa’ya musallat olmuş olan hayalet, hâlen daha onların baş belası
ve o artık bugün tüm dünyanın farkında olduğu bir şey.
Marksizm,
kendi kaderlerinin dizginlerini ellerine alan ezilen halklar ve sınıflar,
emekçi kitleler ve işçiler için aydınlık yol, umut ışığı, hiçbir vakit
bükülmeyen bir kesinlik ve her daim tepemizde ışıldayan bir güneştir.
Devrim
bilimi olarak Marksizm, pratiğin, iyi bir gelecek için verilen mücadelenin bir
ürünüdür, dolayısıyla Marksizm, insanların pratikleri üzerinden yenilenir ve
geliştirilir. Mozambik halkının devrimci mücadele dâhilinde ortaya koyduğu
deneyim, bu ilkenin somut bir göstergesidir.
Değerli
yoldaşlar, tarihimizin de doğruladığı biçimiyle tarihin itici gücü sınıflar
mücadelesidir. Bu mücadele, dün olduğu gibi bugün de Afrika kıtasında hüküm
sürmektedir.
Sömürgecilik
öncesinde toplumumuz, Monomatapa ve Gaza gibi karmaşık devlet oluşumlarını
biliyordu. Bunlar, feodal tarzda toplumsal sistemlerdi ve gelişim sürecinin
farklı aşamalarına denk düşüyorlardı. Bazı örneklerinde kölelik dönemine ait
unsurlar da muhafaza edilmekteydi. Bazı örneklerinde ise toplumdaki yeni süreci
biçimlendiren, tarihin başka bir aşamasına denk düşen tüccar sınıfına
rastlanmaktaydı. Tüm bu örneklerde sömüren-sömürülen ayrımı hâkimdi.
Bu
devlet formasyonları üzerinden sömürgecilerin uyguladıkları baskılar ve yeni
dönemde ortaya çıkan kapitalist ve emperyalist sistem, tarihsel düzlemde yeni
değişikliklerin yaşanmasına neden oldu.
Sömürgecilerin
ülkeleri işgal etmelerini mümkün kılan ise toplum bünyesinde tanık olduğumuz
uzlaşmaz çelişkilerdi. Sömüren sınıfların temsilcileri, milli davaya ihanet
ettiler ve kendi insanları üzerinde hâkimiyet kurup onları sömürmeye devam
edebilmek için yabancılarla ittifak kurdular. Ülkenin hainlerce fethedilmesi
ile birlikte halk egemenlere teslim oldu, zira halk, bir zamanlar kendisiyle
müttefik olanların ihanetine uğradı.
Sömürgeciler,
ülkeye büyük plantasyon ve toprak sahipliği sistemini getirdi, madenleri
sömürdü, demiryolları ve karayolları inşa etti, böylelikle köylülerin
proleterleşeceği sürecin oluşmasını mümkün kıldı.
Bizim
ülkemizde kurtuluş mücadelesi, sömürenle sömürülen, sömürgeciyle sömürge
arasındaki çelişkinin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Sömürgeci faşizm,
milliyetçi hareketin reformist bir hatta yürümesini imkânsızlaştırdı.
Mozambik’te
toplumsal örgütler kurmak hukuken imkânsızdı, bu ülkede milliyetçi bir parti
veya bir sendika bile kurulamazdı. Sömürgeci güçle diyaloga girip kendi
kaderini tayin hakkını veya bağımsızlığı asla konuşamazdınız.
Halkımız,
tarihsel açıdan gerekli seçeneği faşist şiddete son verme noktasında devrimci
şiddette buldu. Barışa ulaşmak için savaşa savaş açmaktan söz eden Marksist
tez, doğru olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Mozambik
Kurtuluş Cephesi’nin kuruluşunda plantasyon işçileri, zorla çalıştırma
pratiklerine maruz bırakılan yoksul köylüler, örgütün toplumsal tabanını teşkil
ettiler.
Silâhlı
kurtuluş mücadelesi süreci dâhilinde kurtarılmış bölgeler oluşturuldu. Pratikte
bu bölgelerde ne tür bir iktidarın teşkil edileceğine karar verme zorunluluğu
ile yüzleştik. Gerekli ürünlerin üretilmesi noktasında karşılaştığımız sorunlar
daha da ağırlaştı. Asıl mesele, mücadelemizin kimlere hizmet ettiği idi, zira o
dönemde burjuvaziyle aynı statüye gelmek için yanıp tutuşan eski feodaller ve
yeni sömürücüler kendi iktidarını tesis etmek istiyorlardı.
1967-1970
arası dönemde Mozambik Kurtuluş Cephesi içerisinde açığa çıkan çelişkiler,
temelde sınıfsal çelişkilerdi.
Bu
çelişkilere doğru çözümler bulunmadıkça Mozambik devriminin niteliksel bir
ilerleme kaydetmesi mümkün değildi. Tarihsel ilerlemelerin ana sebebinin sınıf
mücadeleleri olduğunu bu sayede bir kez daha anlamış olduk.
Kurtarılmış
bölgelerin oluşturulması, mülkiyet ve iktidar meselelerinin yakıcı bir hâl
almasına neden oldu. Dolayısıyla hepimiz, bağımsızlığın elde edilmesi sonrası
ne tür bir toplumsal düzen kurulacağı sorusuyla yüzleşmek durumunda kaldık.
Kurtarılmış
bölgelerde ve Cephe içerisinde sınıflar mücadelesi süreci bu şekilde işledi.
Marksist-Leninist partinin, sosyalist devrimin ve halk demokrasisine dayalı
devletin tohumları bu süreçte ekildi.
Zamanla
devrimci süreç ivmelendi. İşçi sınıfı, sayıca güçsüz olmasına ve kendi sınıfsal
çıkarlarının yeterince farkında olmamasına karşın hareket yüzünü sosyalizme
döndü.
Savaş,
politik çalışmalar sayesinde süreci hızlandırdı ve herkesin mücadelenin gerçek
amaçlarını idrak etmesini sağladı. Toplum, büyük fedakârlıklarda bulunması
gerektiğini anladı ve iç ilişkileri dâhilinde köklü değişikliklerin yaşanması
gerektiğini gördü.
Sömürüye
karşı tüm insanlığın verdiği mücadelelerin ortaya koyduğu deneyim Marksizm
üzerinden özümsendi, bu sayede Mozambik devrimci hareketi, bu deneyiminden
istifade etme imkânı buldu. Süreç içerisinde Marksizm bu şekilde zenginleşti.
Mozambik
koşullarında yürütülen devrimci mücadele, sosyalist devrime alan açtı ve
hepimizi okuryazar oranının çok düşük seyrettiği, işçi sınıfının sayısal açıdan
zayıf olduğu ama köklü bir Marksist-Leninist partinin mücadele yürüttüğü
koşullar bağlamında sosyalizmi inşa etme sürecini başlatmaya sevk etti.
Mozambikli işçilerin Kurtuluş Cephesi’ni kurduğu öncü çekirdeğin liderliğinde
yürüttüğü mücadele, bizim bahsini ettiğimiz sorunlara doğru cevaplar bulmamızı
sağladı.
Bu
anlamda her ne kadar her halkın devrimci deneyimi kendine has ise de bu
deneyim, Marksist düşüncenin dışında uzanan bir yola asla sahip olamaz.
Değerli
yoldaşlar, kendi deneyimimizin ilerlediği kimi ana yollar, bizi belirli bir
senteze, o sentez üzerinden de temel kimi sonuçlara ulaştırdı. İlk sonuç şuydu:
sınıflar mücadelesi, genel bir olgudur ve tarihi harekete geçiren çelişkidir.
İkinci sonuç ise işçi sınıfı ideolojisinin liderliği ve oynadığı rolün, bugünkü
toplumda hâkim olan çelişkilerin doğru bir biçimde çözüme kavuşturulmasında
önemli bir yere sahip olduğunu söylüyordu.
Bizim
gibi sanayisi zayıf olan ülkelerde bile sosyalist devrim mümkündü.
Mozambik’te
sosyalist devrim zafere, halkın verdiği kurtuluş savaşının zaferle sonuçlanması
ile birlikte ulaşmıştı. Bu zafer, Lenin’in gösterdiği gibi, mevcut güç
ilişkileri dâhilinde sosyalizmi inşa etmeye kararlı insanların zaferiydi. Çünkü
halk, proletaryanın dizginleri ele alacağını söyleyen anlayışı desteklemiş,
bunu kendi çıkarına olan bir gelişme addetmişti.
Marx’ın
düşüncelerinin de ortaya koyduğu biçimiyle, iktidarda kimin olduğuna ve gücün
nerede bulunduğuna bakmak gerekiyor.
Bugün
proletarya diktatörlüğü, Komün döneminde olduğu kadar canlı bir olgudur.
İnsanların eğitimi, maddi ve bilimsel zeminin oluşturulması, en genel anlamda
toplumsal ilişkilerin dönüştürüleceği o uzun ve karmaşık süreçte devletin tüm
faaliyetleri, proletarya diktatörlüğü esası üzerinden icra edilir. Devletin bu
türden faaliyetleri ve toplumun yönetilmesi, öncü işçilerin proletaryanın
bilimsel ideolojisiyle donanmış bir partide örgütlenmelerini gerekli kılar. Bu
sebeple 1977’de düzenlediği üçüncü kongresinde Marksist-Leninist Parti’miz,
Mozambik Kurtuluş Cephesi içerisinde oluşmuş bulunan rahmi yırtmış, kendini var
etmiştir.
Değerli
yoldaşlar, dünyadaki tüm sömürülenlerin birliği anlamında enternasyonalizm,
Marx’ın düşüncelerinin temel sabitelerinden biridir. Bu dönemde emperyalizmin
gerçekleştirdiği, sayıları giderek artan saldırıları karşısında devrimci
hareketin bileşenleri arasındaki birliğin daha sıkı bir biçimde
gerçekleştirilmesi gerektiği görülmüştür.
Bu
dönemde enternasyonalizm, yeni bir boyuta ihtiyaç duymaktadır. O, barış için,
nükleer felâkete karşı mücadele etmelidir.
Bugün
kontrolsüz bir biçimde seyreden silâh yarışına tanık oluyoruz. Bugün
emperyalizm, ısrarla dünyanın muhtelif yerlerine kitle imha silâhları
yerleştirmektedir. Bugün emperyalizm, insanlığın en gerici güçlerine, işçilere
zulmeden, onları sömürüp kıyımdan geçiren faşist rejimlere desteğini giderek
artırmaktadır.
Emperyalizmin
bu türden eylemleri barış yanlısı, ilerici insanların direnişiyle
karşılanmakta, bu eylemlere mani olmak için işçiler kararlı bir biçimde
mücadele yürütmektedirler.
Barış
mücadelesinde Marksist güçler, insanlığın hayatta kalma mücadelesine öncülük
etmelidirler. En geniş cephe, bu mücadele etrafında inşa edilmiştir.
Bilimin,
sanatın, dinin, her türden kurumun, gençlik, kadın ve kilise hareketlerinin
önde gelen isimleri, insanlığa saygısını muhafaza eden tüm o dürüst insanlar,
barış talebinde bulunan politik güçlere iştirak etmişlerdir.
Bu
bağlamda nükleer felâketten ve savaşın yayılmasından kaçınma konusunda gerçekçi
ve adil öneriler sunduğu, barış yanlısı insanların arzularını dile getirdiği
için Varşova Paktı danışma komitesince ortaya konulan tüm çalışmaları
selamlıyorum.
Barış
mücadelesi, savaşa yol açacak sebeplerin ortaya çıkmasına mani olmak
zorundadır.
Savaşın
bir sebebi emperyalist sömürü ise bir sebebi de zalim beynelmilel ekonomik
düzendir.
Emperyalizmin
kendisine teslim olmayı reddeden ve devrimci değişim yolunu benimseyen
devletlere karşı yürüttüğü istikrarsızlaştırma ve saldırı politikası, savaşı
kışkırtmaktadır. Avrupa, Asya, Latin Amerika ve Afrika’daki sosyalist
devletlere yönelik ekonomik, finansal ve askerî şantajlar, savaşa yol
açabilecek ana etmenlerdir.
Emperyalizmin
el üstünde tuttuğu müttefikler olarak İsrail’in ve Güney Afrika’nın yürüttüğü
saldırgan politika, savaşı kışkırtmaktadır. Irkçılık, ırk ayrımcılığı,
Siyonizm, yabancı toprakların işgali ve sömürgeci yayılmacılık savaşa yol
açabilecek ana etmenlerdir. Emperyalizmin belirli ülkelerde kışkırttığı
savaşların herkesi içine çekecek bir savaşa yol açması ihtimal dâhilindedir.
Güney
Afrika’daki rejim tüm bölgede barışı tehdit edecek bir savaşın muhtemel
sebebidir. Başkentteki (Pretoria’daki) Nazi benzeri faşist rejim Angola Halk
Cumhuriyeti’nin topraklarının belirli bir kısmını işgal etmiş, Namibya’yı
sömürgeleştirmiş, bugün de Mozambik, Angola, Zimbamve, Zambiya ve Lesoto’da
silâhlı çeteleri beslemektedir. Güney Afrika’daki savaştan buradaki ırk
ayrımcısı rejim sorumludur. Bu rejim herkesi içine çekecek bir savaşı kışkırtan
en önemli tehdittir.
Mozambik’in
bağımsızlığı, Mozambik halkının barış mücadelesine yaptığı bir katkıdır. Bugün
bölgesel ekonomik işbirliği temelli kimi amaçlar doğrultusunda diğer güney
Afrika ülkeleriyle birlikte, ırk ayrımcısı rejimin yol açtığı savaş tehdidine
mani olmak amacıyla hareket eden bir ülke olarak biz, barış mücadelesinde
önemli bir cephe açmış bulunuyoruz.
Zaruri
olan bir mücadele olarak ırk ayrımcılığıyla ve sömürgecilikle mücadeleyi şart
koşan barış mücadelesi dâhilinde Afrika’nın güneyindeki barış hareketi
açısından Afrika Ulusal Kongresi ile Güneybatı Afrika Halk Örgütü,
desteklediğimiz araçlardır.
Sosyalist
ülkeler, cephenin parçası olan devletler, ilerici ve demokratik güçler, barış,
özgürlük ve ilerleme talep eden tüm halklar, bu haklı mücadeleye desteklerini
eksik etmemektedirler.
Bir
halk hareketi olarak barış mücadelesi, bu ölçeğe ulaşmak zorundadır. Bu aynı
zamanda, Marx’ın düşünce ve eyleminin evrensel bir nitelik arz ettiği ölçektir.
Değerli
yoldaşlar, Marx’ın ölümünün üzerinden tam yüz yıl geçti ama sosyalizm ve
komünizm davası bir düş olarak varlığını muhafaza etti ve zaman içerisinde
dünyayı değiştiren bir gerçeklik hâlini aldı. Marx’ın sistemleştirdiği devrimci
bilimin yaşamsallığının en iyi kanıtı, yaşanan gerçeklerdir.
Sosyalist
ülkeler, varlıklarını ispatladılar ve ilerleme kaydettiler. Sosyalizmin toplam
sicilinde büyük başarılar kayıtlı. Sosyalist devrimin, sosyalist inşanın
edindiği deneyim, Marx’ın özgün öğretilerinin zenginleşmesini ve kapsam
itibarıyla genişlemesini sağladı. Her ülke ve her devrim, bilimimizin
gelişimine ve elimizdeki mirasa yeni bir katkıda bulunuyor.
Demokratik
Almanya Cumhuriyeti’nde, sosyalizmin zafere ulaştığı bu ülkede Marx’ın ölümünün
yüzüncü yılını anıyoruz. Bu ülke öyle bir ülke ki burada işçiler, zekâlarının,
enerjilerinin, becerilerinin tüm yönlerini ortaya koyma, refaha, ilerlemeye ve
mutluluğa katkıda bulunma imkânı buluyorlar. Bu ülkede militan
enternasyonalizm, halkların sömürüye karşı mücadelelerini kendi mücadelesi
görüyor.
Almanya
Sosyalist Birlik Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri Yoldaş Erich Honecker
şahsında sosyalizm ve barışın elde edeceği zafer için Marx’ın o dehasıyla
geliştirdiği teoriyi yenilgi bilmez bir maddi güce tüm yaratıcıyla dönüştürmeyi
bilmiş olan işçileri, köylüleri ve devrimci aydınları selamlıyorum. Öncü
partisinin liderliğinde Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde Marx’ın
düşüncelerinin hâlen daha canlı, genç ve ölümsüz olduğunun bir teyidi olarak
dünya işçileri temsilcilerinin bu toplantısını tüm görkemiyle örgütlemiş olan
işçi sınıfını selamlıyorum.
Dünya
halkları barış, ilerleme ve sosyalizm için verdiği haklı mücadelede Marx’ın
geliştirdiği anlayışlarla zafere ulaşacaktır.
Mücadele
devam ediyor!
Zafer
devrimin olacak!
Sosyalizm
muzaffer olacak!
Samora Machel
[Kaynak:
An African Revolutionary: Selected Speeches and Writings, Yayına
Hazırlayan: Barry Munslow, Zed Books Ltd., 1985, s. 104-108.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder