Pages

12 Nisan 2020

Dünya Komünizmi ve İran


İran Komünist Partisi’ni Üçüncü Enternasyonal’in ikinci kongresinde temsil eden Avetis Sultanzade, kongrenin beşinci oturumunda şunları söylüyordu:

“İkinci Enternasyonal kongrelerinin büyük bir kısmında sömürgeler meselesi incelendi ve bu incelemelerin üzerinden hiçbir vakit uygulamaya konulamayacak kararlar alındı. Ayrıca bu meseleler, çoğunlukla geri kalmış ülkelerin temsilcilerinin katılımı olmaksızın tartışıldı ve belirli kararlara varıldı. Dahası, Rus ve İngiliz cellâtlar, ilk İran devrimini ezdiklerinde ve İran sosyal demokrasisi yardım almak için yüzünü o dönemde İkinci Enternasyonal’in temsil ettiği Avrupa işçi sınıfına döndüğünde, sömürgeler meselesiyle ilgili karar oylandığı vakit ona oy kullanma hakkı bile verilmedi. Bugün Komünist Enternasyonal’in ikinci kongresinde bu mesele, ilk kez kapsamlı bir biçimde ele alındı, dahası bu değerlendirmeye doğunun ve Amerika’nın sömürge veya yarı-sömürge ülkelerinin neredeyse tamamının temsilcileri katıldı. Komisyonumuzun kabul ettiği karar, ezilen halklara mensup emekçi kitlelerin beklentilerini tümüyle karşılamakta olup bilhassa bu ülkelerde sovyet hareketini canlandırma ve teşvik etme noktasında önemli bir işlev görmüştür.”[1]

1917 Ekim Devrimi, komünist hareketi Avrupalı bir hareket olmaktan çıkartıp bir dünya hareketi hâline getirdi. Komintern’in birinci ve ikinci kongrelerine katılan ülkeler, bu iddiayı kanıtlar nitelikteydi.

Komintern’in birinci kongresine İranlı komünistler de katıldılar. Doğu Halkları Merkez Bürosu İran Seksiyonu’na bağlı bir danışma kurulu kongrede yerini aldı. İran’ın yeni kurulmuş olan komünist partisi, Komintern’in ikinci kongresinde tam üyelik hakkı kazandı.

Bu süreçte kaleme alınan millet ve sömürge meselesi ile ilgili tezlere İran Komünist Partisi’nden Sultanzade ciddi bir katkı sundu. Tezler, Marx’ın Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi çalışmasında biçimsel demokrasiye yönelik eleştirilerine yer vermekteydi. Buna göre en genel anlamda eşitlik, özelde milletlerarası eşitlik, burjuva demokrasisinin mevcut çerçevesi dâhilinde elde edilemezdi, zira gerçek eşitliğe ancak sınıflı toplumun ortadan kaldırılması ile erişilebilirdi.

Tezlerde Marx’ın “biçimsel demokrasinin mülk sahibi ile proleter arasındaki biçimsel veya hukukî eşitliği” koruduğuna dair sözüne yer verilmişti.[2] Burada sömürge ve yarı-sömürge dünyadaki komünist partilerin milletlerin kurtuluşu meselesini soyut ve biçimsel ilkeler temelinde değil, ezilen sınıfların çıkarıyla bağlantılı bir mesele olarak ele alması, onu kendi tarihsel bağlamı dâhilince incelemesi gerekliliği üzerinde duruluyordu.

Tezler, mali açıdan köleleştirilmiş, sömürülen ve ezilen milletlerin kurtuluş hareketlerinin bir avuç gelişmiş kapitalist ülkeye karşı yürüttükleri mücadelelerin önemine işaret ediyordu. Milli kurtuluş meselesi, emperyalistlerin ganimetlerini güvence altına alma çabalarına karşı koymak, sömürge ve yarı-sömürge milletlerin kendi kaderini tayin hakkını tanımak demekti.

Tezlerde ifade edildiği biçimiyle, Komintern’in emperyalizm çağında ana amacı, gelişmiş ülkelerin proleterleriyle sömürge milletlere mensup emekçi kitleleri kapitalizmi ve emperyalizmi yıkmak için verilen ortak devrimci mücadelede birleştirmekti.[3]

Tezler, bir yandan da Komintern üyelerine Sovyet Cumhuriyeti’nin emperyalist güçlerin ana hedefi olduğunu, dolayısıyla onun milli kurtuluş hareketleri ve gelişmiş ülkelerin işçi sınıfları tarafından desteklenmesi gerektiğini anımsatıyordu. Bu destek, Sovyetler Birliği, milli kurtuluş hareketleri ve gelişmiş ülkelerin proleter hareketleri arasında kurulacak ittifakta karşılığını bulmalıydı.

Tezlerin anımsattığı diğer bir husus da dünya üzerinde kurulacak sovyet cumhuriyeti, sömürge ülkelerdeki anti-emperyalist devrimci hareketin zaferinin ve sanayi açısından gelişmiş ülkelerdeki milli burjuvaziye karşı işçi sınıfının verdiği mücadelenin elde edeceği başarının bir sonucu olarak gerçekleşecekti.[4]

Onuncu tezde proleter enternasyonalizm, her bir ülkenin proletaryasının çıkarlarının enternasyonal proletaryanın çıkarlarına tabi kılınması olarak tarif edilmekteydi. Tezlere göre burjuvaziye karşı zafer, ancak proletaryanın dünya kapitalizmini ve onun emperyalist düzenini alaşağı edilmesine sunacağı katkı ile kazanılabilirdi.[5] Bu noktada sömürge ve bağımlı ülkelerin komünist partileri kendi devrimci kurtuluş hareketlerine ve sanayileşmiş ülkelerin işçi mücadelelerine destek sunmalı, emperyalist ülkelerdeki işçi sınıfı ise eldeki tüm araçlarla bu ülkelerdeki kurtuluş hareketlerini desteklemek üzerine kurulu enternasyonalist görevi üstlenmeliydi.[6]

On birinci tez, birbiriyle çatışan iki eğilim konusunda uyarıda bulunmaktaydı: Hristiyan misyonerler, gerici emperyalist güçlere destek veriyor, panislamist ve panasyacı hareketlerse Avrupa ve Amerikan emperyalizmine karşı kurtuluş hareketi yürüttükleri bahanesi ardına saklanıp Türk ve Japon emperyalizmini güçlendiriyorlardı. [7].

Buradan da kurtuluş hareketlerine verilecek desteğin komünistlerin bu hareketler içerisinde gözden kaybolması anlamına gelmediği, lâkin bu hareketlerin ileride kendi milleti içerisinde ortaya çıkacak burjuva demokratik eğilimlerle mücadele edecek proleter partilerin bileşenleri olarak görülmesi gerektiği tespitinde bulunulmaktaydı.

Sömürgelerde devrimci hareketleri desteklemesi gereken komünist partiler, bir yandan da kendi bağımsızlıklarını muhafaza etmeli ve ne kadar büyük veya küçük olduklarına bakmaksızın bu ülkelerdeki proleter hareketlerin eğitilmesi meselesine odaklanmalılardı. Aynı tez, bir yandan da Siyonist projenin Filistin’de yürürlüğe konulmuş emperyalist bir proje olduğunu söylüyor, onu kıyasıya eleştiriyordu.

On ikinci tezde sömürgecilik ve emperyalizmin sonucunda sömürge ve bağımlı ülkelerde emekçi kitlelerin sömürgeci ve emperyalist ülkelerin kapitalistlerine de işçilerine de güvenmediğinden bahsediliyordu. Bu güvensizliğin ana sebebi ise bağımlı ülkelerin köleleştirilmesi ve yağmalanmasını kendilerine hak gören, bu hakkı kazanmak veya varolan hakkı korumak için çabalayan burjuvazisini Birinci Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında desteklemiş olan Avrupa işçi sınıfının liderlerinin aldığı tutumdu.

Tezde bir yandan da “kapitalizmle emperyalizmin gelişmiş ülkelerde ortadan kaybolması ve geri kalmış ülkelerin ekonomik hayatının tüm temelinin kökten değişmesi” sonrası bu kökleşmiş ve iyice yaygınlaşmış olan güvensizliğin yok olacağına işaret edilmekteydi.

Tezlere göre gelişmiş ülkelerin sınıf bilinçli komünistleri ve proletaryası kendilerine yönelik önyargıların yavaş yavaş ve zaman içerisinde ortadan kalkacağını bilmeliydi. Bu sebeple sömürge ülkelerdeki milliyetçi duygular ciddiye alınmalı, “bahsi edilen güvensizlik ve önyargıların ortadan kaldırılacağı süreci beslemek için tavizlerde bulunmaya hazır olunmalı”ydı.

Tezler, bağımlı ülkelerin ve milletlerin emekçi kitlelerinin gelişmiş ülkelerin proletaryası ile etkili bir ittifak kurmadığı ve tek bir birleşik güç meydana getirmediği sürece kapitalizme karşı zaferin imkânsız olduğunu söylüyordu.[8] Bağımlı ülkelerdeki emekçi kitlelerin gelişmiş ülkelerin proletaryasına yönelik giderek artan güvensizliği Manabendra Nath Roy için çok önemli bir meseleydi. Hint delegesinin başında bulunan Roy, devrimin tüm yükünün bağımlı ve sömürge ülkelerin emekçi kitlelerinin omuzlarına bindiğini düşünüyordu.

Roy’a göre bu emekçi kitleler, proleter devrimin ana tarihsel öznesiydi. Gelişmiş ülkelerin proletaryasının üstleneceği devrimci görev ise bağımlı ülkelerde emperyalizme karşı mücadele yürüten emekçi kitlelerin milli kurtuluş hareketlerini desteklemekten ibaretti. Roy, emperyalist ganimetlerinden mahrum kalınca gelişmiş ülkelerdeki kapitalist sınıfların zayıflayacağını düşünüyordu.

Roy’un tezlerine cevap veren Sultanzade ise gelişmiş ülkelerin proletaryası politik iktidarı ele geçirecek güce kavuşamadığı sürece devletleri emperyalizmin çıkarlarına yönelik her türden tehdidi ezecek kaynağa sahip olacaktı. Sultanzade’ye göre emperyalizm çağında kapitalizm, dünya düzeyinde hâkim üretim tarzıydı. Sonuç olarak tüm diğer hareketler ve sınıflar, büyük veya küçük olduğuna bakılmaksızın, ana devrimci hareketler olarak milli kurtuluş hareketlerine değil sosyalist hareketlere tabi olmalıydı.

Yadullah Şahibzade

[Kaynak: Marxism & Left-Wing Politics in Europe and Iran, Palgrave Macmillan, 2019, s. 61-64.]

Dipnotlar:
[1] Komünist Enternasyonal İkinci Kongresi Tutanakları, Beşinci Oturum, 28 Temmuz, MIA. Sultanzade’nin konuşmasının Türkçe çevirisi: İştirakî.

[2] V.I. Lenin, Theses on National and Colonial Questions (Pekin: Peking Foreign Language Press, 1967), s. 21.

[3] A.g.e., s. 22–23.

[4] A.g.e., s. 23–24.

[5] A.g.e., s. 25–26.

[6] A.g.e., s. 26.

[7] Lenin, Theses on National and Colonial Questions, s. 27.

[8] A.g.e., s. 28–29.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder