Ülkeler
krizlerle yüzleşince toplumsal veya ekonomik yapılarındaki çatlaklar günışığına
çıkarlar. Koronavirüsle birlikte patlak veren kriz için de aynı durum geçerli.
Hükümet hiçbir şeye yaramayan bir tedbirden diğerine zıplarken, İngiltere’deki
kamu hizmetleri çöküşün eşiğine doğru sürükleniyor. Muhafazakârların ellerinden
düşürmedikleri ekonomi kitapları yırtılıp atılıyor. “Sihirli para ağacı diye
bir şey yok” diyenlere elveda. “Ekonomiye devlet müdahale etsin” diyenlere
merhaba.
Bu
gelişmenin en yalın biçimini sağlık sektöründe görmek mümkün. Her beş günde bir
virüs teşhisi konulan hasta sayısının iki katına çıkması beklenen ülkemizde
ulusal sağlık sistemi üzerindeki baskı da giderek artıyor.[1] Virüs kaptığı
gerekçesiyle hastanelere kabul edilen hastalardaki ani artış yüzünden
Londra’daki bir hastanede yoğun bakım yataklarının tükendiğine şahit olduk.[2]
Sürece müdahale edilmezse yatak ve ekipman konusunda benzer sorunlarla
yüzleşecek hastane sayısı artmaya devam edecek.
Bunun
sebebini anlamak hiç de zor değil. Ulusal sağlık sistemi onlarca yıldır
yeterince para alamıyor ve parça parça özelleştiriliyor, bu iki gelişme
sebebiyle sistem, çöküşün eşiğine gelmiş durumda.
2010’dan
beri sistem dâhilinde kullanılan toplam yatak sayısı 17.000 azaldı, dolayısıyla
bugün yatakların yetmemesi hiç de şaşırtıcı değil.[3] Her kış sağlık hizmetleri
büyük bir krizle yüzleştiğine göre yeterli ekipmana sahip olmayan hastanelerin
bugün bizim kuşağın gördüğü en büyük sağlık kriziyle başa çıkamaması gayet
doğal değil mi?
Bu
bağlamda ulusal sağlık sisteminin kapasitesinin artırılması şart. Bunun için de
hastanelerin özel sektörün elinden alınması gerekiyor. Birleşik Krallık’ta
toplam 570 hastane var ve bunlar sekiz bin civarında yatağa sahip.[4] Son
dönemde açığa çıkan yatak kapasitesi ile ilgili endişeleri gidermek ve virüsle
mücadele etmek için bu hastanelerden yararlanmak gerektiği açık.
Çıkan
haberlere göre hükümet, bu adımı atma noktasında, özel sağlık kuruluşlarından
yatak kiralamayı planladı. Bu plan dâhilinde günlük 2,4 milyar sterlinlik
harcama yapılacak.[5] Bu amaç doğrultusunda özel sektörle bir anlaşma yapıldı.
Özel
sektörle yapılan bu anlaşmaya göre hükümet şirketlere hizmetlerinin
karşılığında belirli bir para ödeyecek. Bu bedel, işletme maliyetlerini,
varlıkların değerini ve kiraları kapsıyor.[6] Haberlerde aktarıldığı kadarıyla
özel sağlık şirketleri bu anlaşma üzerinden kâr etmeyecekler.
Dışarıdan
bakıldığında bu, gayet iyi bir adımmış gibi görünüyor. Oysa daha kötü sonuçlara
yol açacak. Özel sağlık şirketlerinin tek derdi, ulusal sağlık sistemini
ilgilendiren uzun erimli sözleşmelere imza atmak. Bu noktada halka anlaşmanın
detaylarının aktarılması gerekiyor. Özel sektöre nelerin vaat edildiğini bilmek
zorundayız. Kriz sonlandıktan sonra bu sözleşmelerin iptal edileceğini, bu
fırsattan istifade edilerek sağlık sisteminin özelleştirilmeyeceğini kimse
taahhüt etmiyor. Momentum, GMB ve War on Want gibi örgütler bu talebe destek
verdiler ve We Own It isimli grubun koordine ettiği çalışma dâhilinde Sağlık ve
Sosyal Hizmetler Bakanı Matt Hancock’a hitaben yazılan açık mektubu
imzaladılar.[7]
Oysa
bu süreçte çok daha basit adımlar atılabilirdi. Özel sektörle anlaşma yapmak
yerine hükümet, İspanya’nın açtığı yoldan ilerleyebilirdi. İspanya’da hükümet,
koronavirüse karşı verilen mücadelede kullanmak üzere tüm özel sağlık
kuruluşlarına ve kaynaklara el koydu.[8]
Virüs
kriziyle mücadele noktasında özel sektör, elindeki kaynakları devreye
sokmasıyla aynı sonuç elde edilebilirdi. Bu yönde adımlar atmak yerine hükümet,
halkın iyiliği için çalışmayı tercih etmedi ve özel şirketlerin kârını düşündü.
Perde gerisinde gizli anlaşmalar imzalamadan da, özel şirketlerin kasasını
şişirmeden de ilerleme kaydedilebilirdi.
Hükümetin
ölçülü, uygun ve dengeli dediği adımlar bunlar. Özel sektörün insanların maruz
kaldıkları hastalıklar üzerinden para kazanmaya dayanan modeli geride bırakmak
gibi bir niyet taşıdığı konusunda herhangi bir emareye rastlanmıyor.
Kısa
süre önce bir özel sağlık kliniğinin iki bin kadar test kitini zenginlere ve
ünlülere sattığına[9], Muhafazakâr Parti milletvekili Owen Paterson’ın testleri
özel kliniklere ve zenginlere 120 sterlin karşılığında satan bir şirketten
100.000 sterlin aldığına şahit olduk.[10]
Özel
hastaneler yapbozun küçük bir parçası sadece. Onlarca yıldır hükümetlerin tek
takıntısı, piyasa mantığını kamusal hizmetlere kabul ettirmek oldu. Tüm o
çalışmaların bir bedeli olacaktı elbette. Sağlık hizmetleri bünyesinde çalışan
yığınla insan için gerekli kaynaklar bilhassa hastane yönetimi, temizlik ve
yemek gibi alanlarda özel şirketlere akıtılıyor.
Hastanelerde
koronavirüsün yayılmasını kontrol altına alma noktasında en önemli unsur,
temizlik hizmetleri.[11] Diğer birçok alanda olduğu gibi bu alanda da işlerin
özel şirketlere yaptırılması üzerine kurulu model çöktü. Çalışmaların da ortaya
koyduğu biçimiyle temizlik işlerini temizlik şirketlerine yaptıran hastaneler
ki bunlar toplam hastanelerin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor, hem sağlık
konusunda daha az sonuç ortaya koyuyor[12] hem de MRSA denilen bakteri bu
hastanelerde daha fazla görülüyor.[13] Olağan zamanlarda rezalet olarak
görülebilecek bu durumun ciddi tehlikelere yol açtığını biliyoruz. Tüm ülkeyi
ilgilendiren böylesi bir durumun sorumsuzluk diye geçiştirilemeyecek kadar
ciddi bir konu olduğunu söylemek lazım.
Dolayısıyla
bugün kamu sağlığının etkin bir biçimde güvence altına alınabilmesi için
temizlik hizmetlerinin dışarıya yaptırılmaması gerekiyor. Ayrıca mesele,
hastaneleri de aşıyor. Koronavirüs konusunda kamu sağlığı düzleminde verilecek
etkin bir cevabın önünde duran engeller, hastane kapısında başlamadığı gibi
orada da bitmiyor.
Bugünkü
tahminlere göre Birleşik Krallık’ta, virüse temas etmiş ve tıbbi yardım olmadan
nefes alıp veremeyecek ölçüde hasta olan insanların tedavi edilebilmesi için
fazladan yirmi bin suni solunum cihazına ihtiyaç var.[14] Üstelik bu, yüzeysel
ve basit bir ihtiyaç da değil: Virüs sebebiyle Çin’de hastaneye yatanların
yüzde kırkından fazlası, tedavi sürecinin bir parçası olarak suni solunum
cihazına ihtiyaç duymuştu.[15]
Hükümetin
mevcut musibete yönelik yaklaşımı, statükoyu korumak üzerine kurulu. Hükümet,
özel sektörden elini taşın altına koymasını ve mevcut imalat tesislerini
dönüştürmek suretiyle suni solunum cihazı üretmesini istedi.[16] Bugün hükümet,
elektrikli süpürge imalatçısı Dyson’a on bin suni solunum cihazı siparişi
verdi. Tabii bu siparişin toplam bedeli açıklanmadı.[17]
Hükümetin
virüse yönelik tepkisi yavaş, verimsiz ve tümüyle özel şirketlerin himmetine
bağlı. Hükümet, krizin ölçeğini ve aciliyetini anlayamadı. Ulusal sağlık
sistemi bünyesinde varolan suni solunum cihazlarının sayısının ihtiyaç duyulan
miktarın altında olduğunu haftalardır biliyorduk, ama buna rağmen hükümet tek
bir adım bile atmış değil. Dyson’la yapılan anlaşmanın bedeli kimseye
söylenmiyor. Ayrıca imalatçı şirketin cebine devletin kaç para aktardığını
hiçbirimiz bilmiyoruz.
Önümüzdeki
haftalarda hükümet, sadece suni solunum cihazları değil kişisel koruyucu
ekipman türünden temel tıbbi ekipmanların üretimini kontrol altına almak
zorunda kalacak. Bugün artık ulusal sağlık sistemine katkıda bulunmak adına,
imalatçı firmaların kamusallaştırılması türünden geniş ölçekli ve dolaysız
müdahaleleri düşünmenin vaktidir.
Kamu
mülkiyetinde olduğunda imalatçı firma, koronavirüsle mücadelede dinamik bir
silâh hâline gelecek, bir dizi bina ve tesisi kullanabilecek, sadece suni
solunum cihazı ve kişisel koruyucu ekipman üretmekle yetinmeyecek. Böylesi bir
durumda firma, New York eyaletinde görüldüğü üzere, el dezenfektanı da
üretebilecek.[18] Ayrıca hâlihazırda kıt olan test kiti üretimini
üstlenebilecek[19], virüsün yayılımına mani olma çalışmalarına katkı
sunabilecek.[20] Bunları bugün bir avuç şirket, üstelik fahiş fiyatlara üretiyor.[21]
Hükümet, özel sektöre sipariş ettiği 3,5 milyon testi başka şekilde temin
etmenin yolunu bulmak zorunda.[22]
Sonuçta
hükümet, bu süreçte şu üç adımı atıp sağlık hizmetlerinin karşı karşıya kaldığı
krizin etkisini azaltabilirdi: özel hastanelerin kamulaştırılması, ulusal
sağlık sistemi ile ilgili işlerin şirketlere değil sistem bünyesinde
çalışanlara yaptırılması ve üretimi devletin üstlenmesi.
Bugün
hükümet “bu kadar işi bir arada yapamam” diyebilir pekâlâ. Lâkin eldeki
kanıtlar gösteriyor ki biz, koronavirüs eğrisinin, sürecin henüz başlarındayız.
Ertelenen her bir adım, maliyetin daha da yükselmesine neden olacak.
Artık
sağlık sistemimizin işleyiş tarzını değiştirmenin vaktidir. Koronavirüs krizi,
ortak menfaatin özel şirketlerin kârları karşısında öncelikli kılınmasını şart
koşmaktadır. Virüsün hızla yayılmasına mani olmak ve ölü sayılarının
çoğalmasını durdurmak için gerekli araçlara sahip olmak amacıyla acilen kararlı
bir dizi adım atmalıyız.
Koronavirüs
krizi, ekonomide devletin rolü ile ilgili yaklaşımımızı değiştirmemizi gerekli
kılıyor. Bir an önce özel işletmelerin ve piyasanın halka hizmet noktasında
asli aktör olduğunu söyleyen anlayış terk edilip, devletin toplumsal güvenlik
ağı hâline gelmesini savunan görüş benimsenmelidir.
Bu
da bizim sağlık gibi kamusal hizmetlerin nasıl işlediği konusunda söz
söylememizi ve şu sorulara cevap vermemizi gerekli kılıyor: Krizlere hiçbir
şekilde direnç geliştiremeyen, özel şirketlerin eteğine tutunmuş, şirketlerin
çıkarlarını öncelikli gören bir sistemi devam ettirmek istediğimizden emin
miyiz? Yoksa ortak menfaati, kamunun güvenliğini ve halka hizmeti önemli gören
bir sisteme mi geçmek istiyoruz?
Koronavirüs
krizi, mevcut sistemdeki çatlakları açığa çıkarttı. Şimdi bu çatlakları yeni
bir modele başvurarak kapatmak zorundayız.
Chris Jarvis
26 Mart 2020
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Ian Sample ve Rajeev Syal, “Coronavirus Measures”, 16 Mart 2020, Guardian.
[2]
Faye Brown, “London Hospital”, 20 Mart 2020, Metro.
[3]
Denis Campbell, “NHS”, 25 Kasım 2019, Guardian.
[4]
Jon Stone, “Coronavirus”, 14 Mart 2020, Independent.
[5]
Nigel Nelson, “8,000 Private Hospital”, 14 Mart 2020, Mirror.
[6]
“Private Sector,” FT.
[7]
“Dear Matt Hancock, 25 Mart 2020, Weownit.
[8]
“Government”, 15 Mart 2020, Moncloa.
[9]
Ryan Merrifield, “Harley Street”, 18 Mart 2020, Mirror.
[10]
Alberto Nardelli ve Alex Wickham, “Tory MP”, 25 Mart 2020, BuzzFeed.
[11]
Caroline Lucas, “Trade Deal”, 4 Mart 2020, Leftfoot.
[12]
Shimaa Elkomy, Graham Cookson ve Simon Jones, “Cheap and Dirty”, 25 Şubat 2019,
PAR.
[13]
“NHS Hospitals”, 21 Aralık 2016, OX.
[14]
“Ventilators”, 17 Mart 2020, BBC.
[15]
Jack Rear, “What are Ventilators”, 16 Mart 2020, Telegraph.
[16]
Rob Davies, “UK Government”, 16 Mart 2020, Guardian.
[17]
Simon Jack, “Dyson”, 26 Mart 2020, BBC.
[18]
Allen Kim, “New York”, 9 Mart 2020, CNN.
[19]
“Testing Shortage”, FT.
[20]
“Aggressive Testing”, FT.
[21]
Julia Hollingsworth, “Coronavirus Test”, 25 Mart 2020, CNN.
[22]
Sarah Boseley, “Matt Hancock, 24 Mart 2020, Guardian.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder