Koronavirüs,
dünya ekonomisinin yüzleştiği dış kaynaklı bir şok. Finans piyasalarında
paniğe[1], iş kayıplarına[2] ve sağlık hizmetlerinde beklenmedik bir krize yol
açtı. Öte yandan güvenlik konusunda gerekli görülüp alınan tedbirler, çalışma
pratiğinin niteliği ve insanların toplumsal varlığı ile çelişiyorlar. Sosyal
mesafelenme ve izolasyon, tüm dünya genelinde uygulamaya konulan adımlar.
Devletler, bazı ülkelerde bu adımları askerî müdahaleye başvurmak suretiyle
attılar.
Boris
Johnson, İkinci Dünya Savaşı sırasında hayaller âlemine dalan Churchill gibi
büyük laflar ediyor, ama bugün ülkesinde yaşanan toplumsal felâket, ekonominin
sınırlarını aşıyor. Kısa vadede birçok işkolunda, bu işkollarının ürettiği
malları alanların daralmaya gitmesi veya iflas etmesi sebebiyle, işten
çıkarmalara tanık olunacak. Giderek resesyon sürecine giriyoruz.[3]
Uzun
vadede ise çalışma pratiğinin ve toplumsallığın niteliği değişecek. Bu iki
husus, koronavirüs öncesinde yaşadığımız gerçeklikten çok, bilim kurgu
romanlarının cesur yeni dünyalarını hatırlatan bir içeriğe kavuşacak.
Bugün
teknoloji devleri ellerini ovuşturuyorlar, muhtemelen yaşanan süreci sevinçle
karşılıyorlar. Karantina, onların ileride elde edecekleri başarı için çok
önemli.
Ekonomi
iyileştikçe, kendini toparladıkça farklı bir dünya çıkacak ortaya.[4] Bu yeni
dünyada teknoloji, hayatlarımızın daha büyük bir kısmına, Silikon Vadisi ideolojisinin daha önceden
hayal bile edemeyeceği düzeyde hükmedecek.
Krizi
kâr için kullanmak, kapitalist sürecin olağan bir özelliği. Teknoloji
şirketleri, bu küresel salgından istifade ediyorlar ama bu noktada söz konusu
şirketlerin başvurdukları yolun kâr payı ödemek dışında daha kapsamlı toplumsal
sonuçları olduğunu görmek lazım.
Kanadalı
medya teorisyeni Marshall McLuhan’ın bahsini ettiği “Küresel Köy” artık
gerçek.[5] Ama teknolojinin kapsamı ve ölçeği, bugün onun bile beklemediği
düzeye ulaştı.
Teknoloji
araştırma firması IDC’de analiz çalışmaları yürüten Wayne Kurtzman, “salgının
ilgili piyasanın oluşacağı tarihi yedi yıl önceye aldığını” söylüyor. Kriz,
insanları evden çalışmaya ve kendilerini toplumdan soyutlamaya itiyor. Bu da
Kurtzman’a göre, “şirketlere ileride olmayı arzuladıkları gibi, dijital
işletmeler hâline gelme konusunda mükemmel bir fırsat sunuyor.”[6]
Kapitalist
gerçekçilik, bu korkunç senaryoyu dayatıyor. Bu meseleyi epey ciddiye almak
gerekiyor: koronavirüs, yarattığı şokla teknoloji sektörünü silikon devrimini
tamama erdirmek zorunda bırakıyor.
Çalışma
hayatı ve toplum konusunda yeni sibernetik ekolojinin yol açacağı sonuçları
anlamak için bizim, internete bağlanma düzeyinin politik ekonomisini idrak
etmemiz gerekiyor. Doksanların sonunda ve iki binlerde özel ve kamu şirketleri,
enformasyon ve haberleşme teknolojisi altyapısına ciddi yatırımlar yaptılar.
2007-2008’de yaşanan finans krizi sonrası finans âleminde yaşanan geniş ölçekli
aksama, risk sermayesinin yeni teknolojilere akmasına, dijital dönüşüm
sürecinin hızlanmasına ve hayatın tüm yönlerinin birer veriye dönüştürüldüğü,
cep telefonuyla internete bağlanma oranının arttığı dünya için yolu açma
noktasında enformasyon ve haberleşme teknolojisinde yapısal değişikliklerin
yapılmasına neden oldu.
İnternet
Dünya İstatistikleri’ne göre[7] internete bağlanan insan sayısı, Aralık 1995’te
16 milyon (toplam nüfusun yüzde 0,4’ü) iken bu sayı Ocak 2020’de 4,57 milyara
(yüzde 58,7’ye) çıktı. 2018’de cep telefonuyla internete bağlanan insan sayısı
5,1 milyarı (nüfusun yüzde 66’sını) buldu.[8] Bu rakamın 2023’te 5,7 milyara
(nüfusun yüzde 71’i) ulaşması bekleniyor. 2018’de 4G mobil bağlantısı kuran
insanların sayısı 3,7 milyardı.
Son
on yıl içerisinde “maddi olmayan ekonomi”nin[9] yükselişine tanık olundu. Bu
terim, fikri mülkiyet hakları, markalama, yazılım ve veri ağları gibi
geleneksel maddi yatırımlardan farklı ekonomik dinamiklere sahip varlıkları
ifade ediyor. Süreç içerisinde bu türden varlıklara yönelik yatırımlar arttı.
En
önemli maddi olmayan varlıklardan biri ise veri. Bugün veri, en büyük
firmalarda sermaye olarak muamele görülüyor.[10] Akıllı telefonların
kullanımında, dijital ürünlerin aracılık ettiği tüketimde ve üretim aşamasında
“eşyanın interneti” denilen aracı üzerinden makineler arasında kurulan
iletişimde yaşanan artış sayesinde verilendirme süreci, beklenmedik ölçüde
hızlandı. Her şey veriye dönüştürüldü.
Bugün
makine ve insan faaliyetine dair verilerin sahip olduğu hacmi tahayyül etmek
güç. Verilerdeki artışı, trafiğin her 2,5 yılda bir iki katına çıktığı Cooper
yasası olarak bilinen süreç takip etti.[11] 2018’de veri akışı 33 zetabayt
(trilyon cigabayt) idi. Muhtemelen bu rakam 2023’te 132 zetabayta, 2028’de ise
528 zetabayta çıkacak.
Ama
bir yandan da bu verilerin çeşitlilik arz etmediğini, hepsinin de kıymetli
olmadığını söylemek lazım. Bunların büyük bir kısmını Netflix ve Youtube
gibi platformlarda yayınlanan videolar oluşturuyor.
Asıl
kıymetli olan, dijital bağlantılara sahip firmalardan gelen, işçiler ve
tüketici davranışları ile ilgili, dolaysız ve düzensiz biçimde akan veriler. Bu
veriler, belirli hedeflere yönelmiş pazarlama faaliyetleri için
kullanılıyorlar. Ama artık bunlar, bir yandan da giderek artan miktarlarda,
üretim ve tüketimi kucaklayan yapay zekâ aplikasyonlarına can veren ve sayıları
giderek artan makine öğrenimi ile ilgili algoritmaların geliştirilmesi için
kullanılıyorlar.
Bugün
birçok şirket, henüz resmi planda herhangi bir veri değerleme politikasına
sahip olmasa da[12] veriler, olağan hâliyle üç vasfı üzerinden belirli bir
değere kavuşuyor: 1. Varlık olarak değeri; 2. Faaliyet olarak değeri ve 3.
Gelecekteki değeri.
2018’de
veri sağlayıcı şirketler, yıllık 200 milyar dolar gelir elde ettiler ve giderek
büyüdüler. Avrupa Komisyonu’nun tahminine göre Avrupa’daki veri piyasası
(dijital ürün ve hizmetleri içeren piyasa) 2020’de 106,8 milyar avroluk bir
değere ulaşacak. En büyük üç veri sağlayıcı şirket olarak Experian, Equifax
ve Transunion her yıl milyarlarca dolar kazanıyor. Verilerin değerli
olmasının sebebi, şirketlerin piyasalardaki değişikliklere dair tahminlerde
bulunmalarını, işçilerin ve tüketicilerin davranışlarını maniple etmelerini
mümkün kılıyor. Ayrıca bu veriler, devlet ve teknoloji firmalarınca
teknolojinin kitlesel gözetleme faaliyetlerinde kullanılmasını sağlıyorlar.
Tüm
dünya genelinde koronavirüs sebebiyle herkes eve kapandı. Bu izolasyon sürecine
bağlı olarak milyonlarca insan, bürolardan çıkıp evde çalışmaya başladı. Bu
değişikliğin kalıcılaşması muhtemel.[14] Söz konusu değişim sayesinde internet
trafiği ve dijital ürünlerin kullanımı da arttı.
Güvenlik
şirketi Cloudflare’in aktardığı kadarıyla genel trafik, ABD’de yüzde on
ilâ 20 oranında arttı, Şubat sonunda zirveye ulaşan internet trafiği düzeyi
yüzde 13’e ulaştı.[15] İnternet trafiğindeki artışın önemli bir kısmı,
tüketicilere açık video hizmetlerinden kaynaklandı. Bu noktada
telekonferanslarda yüzde 300, oyun sitelerinde yüzde 400’lük bir artışa tanık
olundu.
İngiltere’de
faaliyet yürüten çokuluslu telekomünikasyon şirketi BT’nin teknoloji ve
enformasyon müdürü Howard Watson’ın ifade ettiği biçimiyle, internet trafiği
rekor düzeye çıktı ve saniye başına 17,5 terabayt düzeyine ulaştı.[16] Normal
hafta sonu trafiği ise saniye başına 4 ilâ 5 terabayt civarında seyretti.
Öte
yandan, Vodafone’un 18 milyon müşterisinin kullandığı veri miktarı yüzde
otuz arttı ki bu artış, İngiltere’nin Avrupalı komşularının başvurduğu
stratejiyi uygulaması durumunda muhtemelen daha da devam edecek. Bugün hiçbir
şey bizim mülkiyetimizde değil, dolayısıyla Genel Veri Koruma Yönetmeliği,
dijital faaliyetlerimizle ilgili verilerin toplanma sürecini kontrol etme
noktasında bize çok az imkân sunuyor.
Hatta
birçok devlet, kendi altyapısına bile sahip değil. İnternet altyapısı,
denizaltından geçen kablolardan, ulusal enformasyon ve haberleşme teknolojisi
ağından ve veri merkezleri, varlık noktaları (POP’lar) ve kenar düğümleri
(örnek olarak Google’a bakılabilir[18]) gibi veri depolama imkânlarından
oluşur.
İngiltere’de
telekomünikasyon ağının sahibi, 2006’da kurulan ve Britanya Telekomünikasyon
Kamu Şirketi’nin bir kolu olan Openreach. 2019’da uzunluk bakımından,
dünya genelinde denizaltından geçen kabloların yüzde 1,4’ü Google’ın
elindeydi. Mülkiyeti başka firmalarla paylaştığı hatları da dikkate aldığımızda
bu oran yüzde 8,5’e çıkıyor.
Netflix
kurulduğundan
beri kabloların satılması üzerinden ülkelerin internet altyapıları
özelleştiriliyor. Netflix gibi birçok internet sitesi, özel veri depolama
imkânlarını kullanıyor ve bunların büyük bir kısmını Amazon Web Hizmetleri
sunuyor.[19]
Bugün
izolasyon birçok ülkede tatbik ediliyor, evden çalışma giderek normalleşiyor.
Dolayısıyla belirli teknoloji şirketlerinin bu krizden istifade edecek adımlar
atmasına şaşırmamak gerekiyor. Bu yıl içerisinde video konferans platformu Zoom’daki
paylaşımlar, yüzde 74 oranında artarken[20] 2008’deki finans krizinden beri en
büyük şirket satışlarına tanık olundu ve Standard & Poors tarafından
hazırlanan, 500 büyük Amerikan şirketini kapsayan S&P 500 indeksindeki
şirketlerin hisseleri yüzde 21 oranında değer kaybetti. Zoom’un kazancı,
yılın dördüncü çeyreğinde 188,3 milyon dolar iken yılsonunda yüzde 78 arttı.
Her ay kullanıcı sayısını 2,22 milyon artıran şirketin Şubat 2020’deki
kullanıcı sayısı, 2019 yılının tamamında siteyi kullananların sayısını geride
bıraktı.
Gelgelelim
Access Now[21] gibi şirketlerin Silikon Vadisi’nden kamuyu aydınlatacak,
verilerin güvenliğini sağlama amaçlı adımları detaylandıran raporu
hazırlamasını istemesine karşın vadideki şirketler henüz böyle bir rapor
hazırlamış değiller.
Evden
çalışmayı mümkün kılan önemli bir başka platform da Microsoft Teams. Bu
platform, şirketlerin abone oldukları Office 365 paketine dâhil edildi.
Üyelerine proje yönetimi, iş akışı ve video konferans araçları temin ediyor.
Kasım ayında 20 milyon olan Microsoft Teams kullanıcı sayısı, 11 Mart’ta
12 milyon artarak 32 milyona çıktı.[22] 19 Mart gününe gelindiğinde bu sayı 44
milyon oldu. Abone şirketlere iş akışı süreçleri, iletişim ve internet
davranışı ile ilgili olarak temin edilen verilerin epey kıymetli olduğunu söylemeye
gerek yok.
İnsanları,
mekânları, süreçleri, eşyayı ve bunların arasındaki ilişkileri izlemek zorunda
olan örgütler için verileme işlemi zaruri. Günümüzde şirketlerin amacı, makine,
işçi ve tüketici türünden tüm kaynaklardan, kanunları ihlal etmeyi gerekli
kılan her türden araçla, veri çekmek. Öte yandan veri analizi yöntemleri,
çalışanlar için giderek anlaşılmaz bir hâl alıyor. Sayısal verilerin aracılık
ettiği çalışma pratiği ve toplumsal faaliyetler, teknoloji şirketlerine
işçilerin davranışlarını ve kökleşmiş bilgilerini anlama fırsatı sundu. Bu
türden veriler, kişilerin bile farkında olmadıkları şeylerin açığa çıkmasını
sağladı. İş akışlarına, iletişime ve duygusal tepkilere dair verilerin toplanıp
işlenmesi sebebiyle işçilerin emek süreçleri ve tüketici gizliliği üzerindeki
kontrol imkânları ortadan kalktı. Dijital ortamda toplumsal koruma artık çok
sınırlı ve giderek daha az uygulanan bir konu. Bu da Genel Veri Koruma
Yönetmeliği kılavuzlarına bağlı olarak çalışanların rızasını alma zorunluluğunu
ortadan kaldırıyor, hatta toplu sözleşme noktasında verilerin kullanımını
güçleştiriyor.
Thomas
Piketty’nin de kısa süre önce ifade ettiği üzere, verileme ve otomasyon
süreçleri, “makineleri kimin kontrol ettiği, patentlere kimin sahip olduğu, bu
mallarla bağlantılı gelir akışların kimin kontrolünde olduğu türünden soruların
giderek daha da önemli hâle gelmesini sağladı.”[23]
Dijital
dönüşümün AB’deki emek piyasaları üzerinde yol açtığı etki konusunda üst düzey
uzmanlardan oluşan bir grubun hazırladığı rapora göre[24], işçilerle ve
tüketicilerle ilgili veriler, “belli bir noktada kafa ve kol emeğinin yerini
alacak maddi olmayan sermaye stoğuna ciddi oranda katkı sunuyor.”
Gündelik
hayatın verilendirilmesi ve otomatikleştirilmesi sayesinde sermaye, insanlıkla
ilgili bilgisini artıyor, bu noktada tüm insanlığı makineyi kontrol edenlerin
mantığına teslim edecek yollara başvuruyor. Dolayısıyla bizim bu ciddiyet arz
eden meseleyi artık görmemiz gerekiyor. Teknoloji şirketlerinin verilerimizi
ele geçirip onları sermayeye dönüştürmelerine izin verilmemeli. Biz, ya
makinelere sahip olmalıyız ya da onları yok etmeliyiz.
Matthew Cole
25 Mart 2020
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Graeme Wearden, “Stock Markets”, 9 Mart 2020, Guardian.
[2]
“COVID-19”, 18 Mart 2020, ILO.
[3]
Adam Todze, “Crash”, 18 Mart 2020, FP.
[4]
Gideon Lichfield, “Pandemic”, 17 Mart 2020, TR.
[5]
“Global Village”, Wiki.
[6]
“Remote Workers”, FT.
[7]
“Internet Usage”, 3 Mart 2020, IWS.
[8]
“Annual Report”, 9 Mart 2020, CISCO.
[9]
Jonathan Haskel ve Stian Westlake, “Capitalism without Capital”, PUP.
[10]
“Rise of Data Capital”, MIT.
[11]
Emil Björnson ve Erik G. Larsson, “Wireless Communication”, PDF.
[12]
James E. Short ve Steve Todd, “What’s Your Data Worth?”, 3 Mart 2017, SR.
[13]
“Data Economy”, 2 Mayıs 2017, EC.
[14]
Alex Hern, “Permanent Shift”, 13 Mart 2020, Guardian.
[15]
Klint Finley, “Go Ahead”, 20 Mart 2020, Wired.
[16]
“Broadband”, FT.
[17]
Mark Sweney, “Vodafone”, 18 Mart 2020, Guardian.
[18]
“Edge Network”, Google.
[19]
“Bulut Altyapısı”, AWS.
[20]
Jordan Novet, “Zoom”, 18 Mart 2020, CNBC.
[21]
“Open Letter”, 18 Mart 2020, AccessNow.
[22]
Jordan Novet, “Microsoft”, 19 Mart 2020, CNBC.
[23]
Marcus Baram, “Participatory Socialism”, 14 Mart 2020, FC.
[24]
“Digital Transformation”, Nisan 2019, EC.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder