Siyah
devrimi ya da siyah kolonisinin kurtuluşu ile anarşistlerin isyanı arasında bir
fark olduğunu görmeliyiz. Sınıflı bir toplumda yaşıyoruz; her zaman
böyleydi. Bu gerici sınıflı toplum, bireyleri sadece işleri üzerinden değil;
kendilerini ifade edebilmeleri üzerinden, kendi istekleri doğrultusunda
yaratıcılıklarını kullanma ve kendi isteklerini gerçekleştirme üzerinden de
kısıtlıyor.
Tüm
bunlara sınıflı toplum mani oluyor. Bu sadece ezilen, boyunduruk altına alınan
sınıf için geçerli değil; hâkim sınıf için de geçerli. Hâkim sınıf, bu
toplumdaki bağımsız, bireysel ruhların da özgürlüğünü kısıtlıyor.
Hâkim
sınıfın içindeki bireyler, kendileri üzerine dışarıdan dayatılan bu yapay
kısıtlamalardan kurtulmak için çabalar her zaman. Devlet ya da devlet idaresi
gibi hiyerarşik şeylerden mesela.
Amerika'da
sadece bir sınıflı toplum yok, aynı zamanda bir kast toplumu var. Siyahlar bu
kastın en alt katındadır. Sınıf merdiveninde bir üst basamağa çıkma
özgürlükleri yoktur. En genel anlamıyla, bu yapıda yer alabilme ayrıcalığına
sahip değillerdir.
Hâkim
sınıf içinde birtakım kişiler, bir idarenin iradesine tabi kılınmaya karşı
çıkıyorlar (direniyorlar?). Amerika'da bu, çok garip bir olguya yol açıyor. Bu
isyankâr beyaz öğrenciler ve anarşistler esasında hâkim sınıfın öz ürünleridir.
Muhakkak ki birçoğu orta-sınıftan, çok azı da üst-sınıftan geliyor. Kendi
üzerlerine vurulan bu kısıtlamaları görüyorlar ve tıpkı tüm insanların mücadele
etmesi gibi ruhlarının kendilerini ifade edebilmenin, özgürce hareket
edebilmenin, tüm bu antika değerlerden gelen yapay kısıtlamaları kırmak için
mücadele veriyorlar.
Siyahlar,
Hispanikler, Kızılderililer gibi beyaz olmayan halklarsa kast sistemi içine
hapsedilmiş, bir halk olarak tümden ayrımcılığa maruz kalmışlardır. Hâkim
sınıfların çocuklarının aksine, bizim sorunumuz bireysel özgürlük sorunu
değildir. Bizler tümden bir halk olarak eziliyoruz, üzerimizde tümden bir halk
olarak egemenlik kuruluyor. Onun için, henüz kendimizi tek tek, bireysel olarak
özgürleştirme aşamasına erişmedik.
Bu
ülke halkının önemli bir bölümü gençliktir. Fakat onlar bunu bir araya gelmiş
tek bir grup/tabaka olarak yapmıyorlar, onlar zaten bir raddeye kadar özgürler.
Onların sorunu, özel olarak bir grup/tabaka sorunu değil, çünkü isterlerse
mevcut yapıya kolayca entegre olabilirler. Bunu yapabilecek hareketliliğe
potansiyel olarak sahipler çünkü onlar eğitilmişler, “ülkenin geleceği” hatta
daha fazlası. Hâkimiyet sahasına entegre olarak toplum üzerinde gerçekten bir
miktar güç elde edebilirler.
Ama
görüyorlar ki bu hâkimiyet sahasında bile bireyciliğe saygısı olmayan antika
değerler var. O zaman kendilerini boyun eğdirilmiş sayıyorlar. Hangi sınıftan
olurlarsa olsunlar, sınıflı toplumun doğası gereği kendilerini boyun eğdirilmiş
sayıyorlar. O zaman da bireyin ruhunu özgürleştirmek için savaşıyorlar.
Bu
da başka bir sorunu beraberinde getiriyor. Esasen onlar, bireysel ifadenin
özgürlüğüyle hiçbir alakası olmayan yabancı bir kaynak tarafından
yönetiliyorlar. Bundan kaçmak, bu durumu tersine çevirmek istiyorlar fakat bunu
yaparken herhangi bir yapıya, gerçekten disiplinli bir öncü harekete ihtiyaç
duymuyorlar. Bu noktada böylesi bir disiplinli örgütün başka sınırlamalar da
getirerek eski yapının yerine geçeceği bahane öne sürülüyor. Hâkim olmaktan,
dolayısıyla da yine bireyin sınırlandırılacağından korkuyorlar.
Fakat
anlamadıkları şey, bu askeri-endüstriyel kompleks var oldukça, zalimlerin
yapısının birey üzerindeki zulmü devam edecektir. Bir birey, aradığı özgürlüğe
erse bile yine tehdit altında olacaktır. Yine tehdit altında olacaktır çünkü
onu bireysel özgürlüğünden her an mahrum edebilecek örgütlü bir güç hâlen daha
varlık gösterecektir.
Küba’da
devrimi disiplinli öncü bir örgüt yaptı. Emperyalizm, hem yapısal hem de
felsefi anlamda tamamen tasfiye edilmedikçe, burjuva düşününün değişmeyeceğini
ve devletin yok olmayacağını anladılar. Emperyalizm bir kere tasfiye edildikten
sonra, kendilerine ait komünist bir devlete sahip olabilirler ve devlet ya da
sınırlar ortadan kaybolabilir.
Bu
ülkede anarşistler zannediyor ki kendilerini bireysel olarak ifade edip
kendileri üzerindeki sınırlamaları görmezden gelirlerse, hiçbir liderlik ve
disiplin olmadan da sıkı bir disipline, örgütlülüğe sahip gerici devlete karşı
gelebilirler. Bu doğru değil. Emperyalizm var oldukça onlar da ezileceklerdir.
Böyle bir sisteme ancak onun disiplininden daha çok disiplinle ve ondan daha
fazla adanmış şekilde karşı koyabilirsin.
Anarşistlerin
direkt olarak devletsizliği istemesini anlıyorum, fakat bu tarihsel olarak
yanlıştır. Bana kalırsa en son Fransız Devrimi’nde Fransız ayaklanmasının
başarısız olma nedeni, kendilerini örgütsüz olarak tanıtan anarşistlerin
dayanabilecek bir halk kütlesine sahip olmayışı ve De Gaulle hükümetinin yerine
koyabilecekleri bir şey olmayışıydı. Sonrasında ise insanlar Komünist Parti’ye
ve diğer ilerici partilere kuşkuyla yaklaştılar çünkü bu partiler orta
sınıflara pek cazip gelmiyordu. Bu partiler halkın gerisine düştü, halkın
saygısını kaybettiler ve halk da öğrencilerin ve anarşistlerin liderliğine
yöneldi.
Fakat
anarşistlerin De Gaulle hükümeti yerine önerebilecekleri bir yapısal
programları yoktu. Halk da De Gaulle’ün yanına geri döndü. Bu halkın suçu
değildi: Cohn-Bendit gibi, direkt olarak devletsiz bir aşamaya geçilebileceğini
sanan anarşistlerin suçuydu.
Şimdi
tekrar Kuzey Amerika’ya dönüp bu ülkeye gelince, öğrenci radikallerle aynı safı
tutabiliriz. Onları örgütlenmeye ve ellerinde keskin bir bıçak tutmaya teşvik
edebiliriz.
Bunu
yapabilmeleri için disiplinli olmaları ve bu sistem yerine en azından felsefi
olarak bir şeyler koyabilmeleri gerekir. Bunun tek başına bireyi
özgürleştireceği söylenemez. Devlet ortadan kalkana dek birey özgür
olmayacaktır. Laf kalabalığı yapmak istemiyorum ama, bu da anarşistler
tarafından yapılabilecek bir iş değil.
Siyahları
ilgilendiren kısmına gelirsek, bizler toptan bir halk olarak eziliyoruz,
dolayısıyla bireysel ifade arayışları peşinde koşamayız. Evrimimiz ya da
kurtuluşumuz diyelim, belli bir raddeye kadar kendi halkımızı özgürleştirmemize
bağlıdır. Kurtuluştan sonra halkımız özgür olmayacak. Gelecekte siyahların,
yine siyahlar tarafından teşkil edilmiş bir yapıya karşı ayaklanacağını
sezebiliyorum. Kendi bireylikleri üzerinde sınırlamalar olduğunu görecekler,
ifade özgürlüğünün sınırlandığını görecekler. Fakat bu ancak bir halk olarak
özgürleştikten sonra olacaktır.
Onların
zaten özgür olmaları bir yana, bizi beyaz anarşistlerden ayıran şey budur.
Onlar kendi bireysel nefsleri için çabalar. Bu, büyük bir farktır. Biz kendi
bireysel nefsimiz için savaşmıyoruz, halkımızın özgürlüğü için savaşıyoruz.
İleride siyahların “Bu yönetim bizim özgürlüğümüzü katı bir disiplinle ezip
geçiyor. Özgürlüğümüzü kazandık, şimdi ne devletle ne de başka bir örgütlü
grupla ilişkisi olan bireysel özgürlüğümüzü kazanma zamanıdır” diyerek, olması
gerektiği gibi dağınık bir muhtevaya bürünebileceği görülebilir.
Fakat
bu noktada disipline, örgüte vurgu yapıyoruz, saykodelik uyuşturuculara ya da
sadece bireysel ifadeyi dillendiren başka şeylere değil. Bir halkın özgürlüğünü
kazanmaya çalışıyoruz, bu da bizi beyazlardan ayırıyor.
Şimdi
bunun neresi aynıdır? İki taraf özgürlük için mücadele etmesi sebebiyle aynı
görülebilir. Ama biz özgür olana kadar beyaz anarşistler özgür olmayacak, bu da
bizim savaşımızı onların da savaşı yapar. Emperyalistler ve burjuva bürokratik
kapitalist sistem, bir halkı ırkına ya da rengine göre zulme tâbi tutarken,
onlara istedikleri bireysel özgürlüğü vermeyecektir. Emperyalistler uluslara
tümden zulmediyorken onlar nasıl oluyor da bireysel özgürlük beklentisine
giriyorlar? Biz bir halk olarak kurtulana kadar, onlar birey olarak
kurtulamayacak. Bu yüzden savaşımız aynıdır, farklılıkları ve aynılıkları göz
önünde tutmalıyız.
Bu
iki durum arasında muazzam bir fark, biraz da ayniyet var. Her ikisi de
özgürlük peşinde, her ikisi de halklarının kurtuluşu peşinde fakat bir tanesi
diğerinden bir adım önde. Anarşistler önde, fakat sadece teoride. Mevcut
koşullara uyarak, daha da fazla ileri gitmemeliler, çünkü emperyalist yapının
örgütlenmiş gruplar tarafından tasfiye edilmesinin gerektiği bir yerde
duruyoruz, bunun için örgütlenmek zorundayız.
Huey Newton
16 Kasım 1968
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder