“Doğu’da tapılan ilah, beyaz Avrupalıdır,
Batı’da tapılan ilahsa parlak bir metaldir.”
[Muhammed İkbal]
25-26
Ocak tarihinde İslam ve Sol Çalıştayı düzenlenecek. Geçen sene bu çalışma, Sarp
Kuray’ın emriyle yapılmıştı. “Doğrudan Ekrem İmamoğlu’yla ve CHP’nin
muhafazakâr kesime açılmasıyla alakalı”ydı.[1] Sarp Kuray, CHP yönetimine gidip
“tüm devrimcileri, sosyalistleri CHP’ye örgütleyeceğime söz veriyorum” diyen
kişi. Kurultayın da neden örgütlendiğini bu söz üzerinden sorgulamak mümkün.
Ayrıca
Kuray, CHP’nin Baykal eliyle sağa dümen kırdığı dönemde, partiden kovulan
Aleviler ve Kürtler başka yere gitmesin diye SHP adında bir parti kurmuştu. Bu
devlet operasyonu dâhilinde, Kuray’ın ilişkili olduğu partinin Mersin il
örgütünün başına Sedat Peker’ci biri getirilmişti. Bahsi geçen kişinin bugün
nerede durduğunu buradan sorgulamak mümkün.
* * *
Çalıştayı
bu sene örgütleyenler, başka bir şey umuyor olabilirler. Ama en azından
“Müslümanları geberteceğiz, kıyımdan geçireceğiz” diyen Orhan Gökdemir’in
çağrılması, bize bir şeyler söylüyor olmalı.[2] Ayrıca kurultaya katılan bazı
isimlerin üyesi olduğu örgüt, “Ortadoğulu Sünni İslam’ın tarihsel gelişim için
tasfiyesinin gerekli olduğunu” söylüyor.[3] “Bunlar, hangi solu hangi İslam’la
yan yana getiriyorlar?” sorusu cevabını bekliyor. Bir de “niye yan yana
geliyor?” sorusu sorulmalı elbette.
Bahsi
geçen örgütün “tarihsel gelişim” dedikleri nedir, kimin içindir, bu da ayrı bir
soru. Sünni kesim içi bir yarılmanın, emekçiden, ezilenden yana bir ayrışmanın
imkânını kimsenin istemediğini söylemek lazım. Bu ayrışmayı örgütleyecek, ona
örgütlenecek bir sol yok bu ülkede. Sol, kendi nefsinden başka bir şey
tanımayanların içi boş ütopyası, yok yeri, başka bir anlama sahip değil. Bunu
devlet de sermaye de böyle biliyor, böyle olsun istiyor.
* * *
Bu
tür kurultaylar ticaret kafası ile örgütleniyor, pazarı genişletmek için icra
ediliyorlar bir bakıma. “Dergi, kitap satarız, malımızı tanıtırız” diye
düşünüyorlar. İçeriğinin hiçbir önemi yok. “Herkes olduğu gibi kalsın,
sorumluluk almayalım, liberal düzlemde yan yanaymış gibi görünelim”
derdindeler. Sol ve İslam, ancak liberalizm düzleminde bir araya gelebiliyor:
“Modernizm bağlamında teslimiyet İslamî hareketin; Aydınlanma bağlamında
teslimiyet sol hareketin genel karakteridir. Bu anlamda sol ve ‘İslam’ birer
mütemmim cüzdür. Karşıtların birliği ise en iyi, ‘şiddetsiz siyaset ve
ideoloji’ olarak liberalizmde mümkündür.”[4]
Sol
ayrı mutlak bütünlük, İslam ayrı, ama eksik bütünlük olarak görülüyor. Dipten
derinden oryantalizm, sömürgeci fikriyat ve İslam düşmanlığı anlamında
İslamofobi, tüm batılı türevleriyle bu kurultayın hamurunu karıyor. Bünyesine
tek bir İslamcının veya Müslüman siyasetçinin alınmaması, bunun göstergesi.
* * *
Mesele,
bitmiş tamamlanmış özel iki bütünlüğün yan yana gelmesi değil. Sınıflar
mücadelesi bağlamında ezene, sömürene karşı kolektif mücadeleyi yükseltmekte.
Yüksek siyaset dâhilinde, hâkim etiketlerin yan yana yapıştırılması anlamsız.
Bu tür sol-İslam girişimlerinin kolektifi dağıtmak gibi bir görevi var.
İhtiyaçlar görülmeyecek, sadece iki taraf birbirine güçlü, tam, eksiksiz
yanlarını gösterip bir süre rahatlayacak, birlikte düşmana karşısında sahip
olduğumuz eksik yanları görmek mümkün olmayacak. Gözler kör edilecek. Çünkü
yüksek siyasetin koridorlarında boy göstermeyi sevenler, aşağıdaki yoksullara,
ezilenlere, işçilere kör. Onlardan tiksindikleri için bu tür pazar arayışlarına
yöneliyorlar.
Neticede
AKP karşıtlığı temelinde gündeme gelen bu tür girişimler, sol-İslam arayışları,
doğalında Fethullahçı haleye, girdaba kapılıyor. O nedenle mekâna bir kadın
gönderiliyor, sonra belirli görüntüler kayda alınıyor, tehditler savruluyor,
bazıları siyaset alanından çekip gidiyor, sindiriliyor. Mekândaki bazı isimler
anlatıyor bu kaset vakasını, ama nedense herkes susuyor. Fethullah, gerçek bir
itirazın yükselişini durdurmak için var çünkü. Yükselişe soldan ve sağdan karşı
çıkanların birlikteliğinden bir şey çıkmayacağı açık.
Sol-İslam
arayışlarını baltalayan bir kesim de bazı solcu örgütler. Müslümanmış gibi
görünen üyelerini bu çalışmanın içine gönderdi. Belirli kararların alınmasını,
belirli kararlarınsa alınmamasını sağladı. Hareket, kendi rahminde öldürüldü.
Zenc’den, Bedrettin’den, Ebuzer’den dem vuran sözler, yalandı. Hareketin bu
zincire eklenecek bir halka meydana getirmesi, sınıfsal-ideolojik niteliği
gereği mümkün değildi. O, en fazla (tüm sol örgütler gibi) CHP’ye
eklenebilirdi. Sonuçta sol-İslam arayışları, genel bağlam dâhilinde, 28
Şubatçılıkla ilişkili olarak gündeme geliyordu.
* * *
Sırrı
Süreyya Önder Birikim’e yazdığı yazıda, özünde “ey Müslümanlar Kelâm’a
inanıyorsunuz, inanmayın. İnanmayın ki sizinle ittifak kurabilelim” diyor.[5]
Yazısı boyunca Karmatilerden, Zenc’den bahseden Önder, o insanların o
“eşitlikçi, ortaklaşacı düzeni” Allah’a, Kelâm’ına iman ederek nasıl
kurabildiklerini hiç sorgulamıyor. Çünkü aklı ermiyor. En fazla, Müslümanı
laikleştirmeyi akledebiliyor. On yıl sonra ise “İslam reforma kapalı bir
dindir, Allah kelamıdır, onu değiştiremezsin, yorumlayamazsın kafana göre”
diyor.[6] Özetle Önder, devlet oluyor ve bugün İslam’ın içini boşaltmaya
kalkıyor. Temel dayanaklarından biri olan Kelâm’ı O’nun elinden almaya
çalışıyor. Sonuçta 28 Şubatçılık herkesi örgütlüyor.
Çalıştayın
ardında işte bu zihniyet var. İslam’ın, Müslümanların politik olanla, politik
mücadeleyle bağlarını kopartmak isteyenler, solu kullanıyorlar. Solu belki
Babacan’a, Davutoğlu’na, CHP’yle yürütülecek barış görüşmelerine bağlayacak
irade, buralarda örülüyor.
* * *
“Liberalizm,
salt siyasi anlamda bir kullanıma sahip, asla dinin toplumsal hayattaki yerini
dışlamayan ve hatta onunla iç içe geçen bir karakter arz ediyor.”[7] Bu sözün
sahibi olan, çalıştay katılımcılarından İslam Özkan, çalıştay öncesi çerçeve
çiziyor ve bu bağlamda talimatlarını bir bir sıralıyor: “Kültür alanına
çekilin; siyasi partiye düşmanlık etmeyin; kitleleri değil, bireyleri temel
alın; batının belirli Müslümanlar eliyle yürüttüğü neoliberal siyasete soldan
eklemlenin; demokrasi ve hukuk çalışması yürütün.” Özkan da Müslümanlara
“Kelâm’ı, ondaki politik olanı silelim, O’nu bireylerle Allah arasına çekelim”
diyor. Liberalizm övgüsü, bunları demeyi gerekli kılıyor.
* * *
Çalıştaya
Suavi, bu konuda kalem oynattığı, herhangi bir eylemde boy gösterdiği için
değil, muhtemelen “Bedrettin” filminin lansmanı için katılıyor.[8] Suavi’nin
muhtemelen ve maalesef Bedrettin’i canlandıracağı filmin arkasında “dedelere
ölüm” diyen, Alevi değil “Alevci” olan, Hz. Ali değil alevle, ışıkla bağlantılı
bir postmodern bir dine bağlı olduklarını söyleyen, nasıl oluyorsa Şeyh
Bedrettin’i Alevi zanneden isimler var. Herkes ekmeğinin peşinde sonuçta! Ve bu
çaba, tabii ki Sünni kesim içre yarılmayı boğmaya çalışıyor, oradaki yarılmanın
adı olan Bedrettin’i kendi kasasına hapsediyor.
Sol,
değdiği her şeyin içini boşaltıyor, mundar ediyor. Meseleyi buradan anlamak
gerekiyor. Büyük olasılıkla filmi de Suavi’nin eski patronu, yeni yönetmen
Mahsun Kırmızıgül çekecek! Engelli birine şifa olan Batı sularını anlattığı son
mucizesinin ardından bu sefer de o sularda boğulan direnişi komedi filmi olarak
aktaracak. Veya ömründe hiç film yönetmemiş, ama piyasaya “devrimci yönetmen”,
“Yılmaz Güney’in varisi” olarak sunulan Sırrı Süreyya çeker filmi. Bu işte epey
ekmek var galiba. Ama bu tür zırvalıklara "dur" diyecek devrimci bir
irade maalesef yok.
* * *
Çalıştayın
katılımcıları arasında Müslümanlara ağız dolusu küfreden, “laiklerin
hassasiyetleri için uğraşan”, “şarli ebdocuyum” diyen, okullarında Kur’an
okuyan gençlere IŞİD’li diye saldıran, “altmışlarda inlerine sokmuştuk bunları,
gene sokacağız” diyen isimler var. Bu hâliyle çalıştay, ne Doğu’nun putu
anlamında Beyaz Avrupalı’ya ne de Batı’nın putu anlamında “parlak metal”e laf
edebilir. Siyasetlerini üretim güçlerinin gelişimine göre ayarladıklarını
söyleyen, “Kasım Süleymani kayışı kopmuş motor gibi ortalıkta dolaşıyor” diyen,
“Dersim modernizmin yaşadığı bir yol kazasıdır” tespitinde bulunan, Mustafa
Kemal’i “tam ideolojik insan” olarak tanımlayıp yücelten bu isimlerin bir iki
Müslüman avlamak için Beyaz Avrupalı gibi “safari”ye çıktığını söylemek mümkün.
Avcının tarihi, avın tarihini unutturmaya çalışıyor. Beyaz Avrupalı ve parlak
metal, bunu emrediyor. Ezilenlerin tarihi müştereğe, kolektif iradeye yazgılı.
Kelâm’ı oradan tefsir etmek gerekiyor.
Eren Balkır
23 Ocak 2020
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Talip”, 10 Ocak 2019, İştirakî.
[2]
Orhan Gökdemir, “İslam ve Sol”, 14 Aralık 2019, Sol.
[3]
Ali Efe, “Birleşik Devrimin Örgütlenmesi Üzerine”, 27 Aralık 2019, Umut.
[4]
Eren Balkır, “İslam ve Sol”, 23 Ekim 2009, İştirakî.
[5]
Sırrı Süreyya Önder, “Müminin Celadetine Ne Oldu?”, Sol İlahiyat içinde,
Birikim Yay., Der. Kâzım Özdoğan ve Derviş Aydın Akkoç, 2013, s. 99.
[6]
“İslam Ne Zaman Devlet Eline Düşmüşse İçi Boşalmıştır”, 22 Ocak 2020, Halk.
[7]
İslam Özkan, “İslami Sol”, 22 Ocak 2020, Duvar.
[8]
“Şeyh Bedrettin Film Projesi”, 15 Kasım 2018, Pir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder