Metin Çulhaoğlu, dâhiyane, yepyeni, daha ambalajı
açılmamış bir fikirle tekrar çıkıyor karşımıza ve “Türkiye’de siyasetin
ittihatçılarla itilafçılar arasındaki mücadeleyle şekilleneceğini”[1] söylüyor.
İkincisinin başını-sonunu tayin ediyor, ama ilkinin başını ve sonunu belirsiz
bırakıyor, çünkü kendi öznelliğini ve iradesini o başa ve sona, ittihatçılığa
göre tanımlıyor. Özetle Çulhaoğlu, eskinin ittihatçılığını kendince kalıba
döktüğü kemalizmden başlatıyor ve kendi kalıbına dökeceği yeni ittihatçılıkla
bitiriyor. Buradan da modernliği ve laikliği, sosyalist çerçeveye oturtacağına
dair o muştuyu dile döküyor.
Ama ölse de gitse de Reis’in baki kalacağına ilişkin
üzücü bir kehanetle devam ediyor yazısına. Bunu da karşıtıyla kaim olabilmek
için söylüyor aslında. Sürekli, kesintisiz, tek boyutlu bir itilafçılık tarif
ediyor, oradan da sürekliliğin ve boyutun kendisinde kurulacağını zannediyor.
Çünkü aydınımız, burjuvazinin kendisinden de devrimlerinden de memnun görünüyor.
Kendisini ancak Yılmaz Özdil’e karşı kurabiliyor, oradan yol alabileceği
umudunu hep sıcak tutuyor. Bu amaçla, “liberal burjuva değerleri sosyalizme
soğurmaktan” söz ediyor. Dikkat edilirse burada sınıf, sınıfsallık veya devrim,
devrimcilik namına hiçbir söze, tespite yer verilmiyor. Sanki aynı türde iki
malzemeyle yapılan bir yemeğin tarifini veriyor. Sanki beyimiz, rakı mezesi
hazırlıyor! Geçmişte en azından “kültür gerillacılığından” dem vuran yazarımız,
bugün en fazla küçük burjuva gurme olmayı içine sindiriyor.
Tabii itilafçı-ittihatçı kavgasına iştirakçi olarak
müdahale etmeyi, adsız-adressiz, ezeli-ebedi kavgaya iştirak edip ait olmayı
aklı hiç kesmiyor. Sosyalizmi ittihatçıların eksik ve yarım bıraktıklarını
tamamlamak olarak tarif edince eli epey rahatlıyor. Aydın cenahını örgütlemiş
ittihatçı bir paşa olarak konuşan Çulhaoğlu, burjuva devrimi konusunda görevler
tevdi ediyor herkese. “Sosyalizme düşen görev, burjuva siyaseti yapmaktır”
buyuruyor al tolgalı beylerbeyi. Son dönemdeki ittihatçı siyasetin emrinin
nereden geldiği şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Azeri komünist Ruhullah Ahundof ise “burjuva
uşaklarının kurdukları siyaset felsefeleri ve felsefî siyasetleri beş para
etmez” diyor.[2] Suphilerin katli üzerinden de şu tespiti yapıyor: “Bu kanlı
sayfa, bir kez daha emekçi hükümetle burjuva hükümeti arasına kırmızıçizgi
çekmiştir.”[3]
İşte bugün Çulhaoğlu gibi sosyalistlerde görüldüğü
üzere, söz konusu kırmızıçizgi hükmünü yitirmiş, burjuva uşaklarının siyaset
felsefesi ve felsefî siyaseti yüksek fiyatlara alıcı bulmuş. Çünkü fark şurada:
Ahundof kendisini, sosyalizm mücadelesini Ekim’e; bugünkü sosyalistler, kâh
Kemalist devrime kâh 1908 devrimine kâh Fransız Devrimi’ne göre inşa ediyorlar.
Aradaki “önemsiz” fark, burada. Ekim ayracını da bu sebeple tasfiye etmek
istiyorlar, onca teorik taklanın sebebi de burada.
Alper Taş, devrim yapacak, sosyalizmi kuracak,
özgürlüğü ve dayanışmayı tesis edecek asli öznenin, ÖDP’nin başkanı iken bu
ülkenin kurucu devlet partisine yedekleniyor ve parti içi oyunların figüranı
olmayı içine sindiriyor. CHP’de Kadıköy adaylığı konusunda kopan fırtınayı,
Canan Kaftancıoğlu’nun gece yarısı istifasını örtbas etmek adına Kemal
Kılıçdaroğlu, her zaman elinin altındaki Alper kartını masaya sürüyor,
böylelikle CHP’ye eklemlenmiş sosyalistleri küstürmeme imkânı buluyor. Üstelik
aday yapılacağı yer de solcuların çıkartılıp Arap zenginlerin ve esnafın
yerleştirildiği Beyoğlu, solcuların cennet mekânı Kadıköy değil. Elli yıllık
pratiğin ardından sosyalistlerin CHP çizgisine dayatabilecekleri tek bir muhtar
adayı bile bulunmuyor. O yol boşa yürünmüş, şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Bu hamleyle ve Yol isimli derginin çevresine
dönüşmekle ÖDP ve Devyol’un ana bloğu, kendisini siyaseten tasfiye ve lağv
etmiş oluyor. Bu yol, yürüyüş de öğretmiyor, ayak bağlarını birbirine düğüm
ettikleri için ilk adımda tökezliyorlar.
Reklâm sloganı olarak belirledikleri dizenin tersi de
doğru olmalı: “yürüyüş de yol öğretir.” Gösterir. Yürümeden, eylem içinde
olmadan bir yol da görülmüyor. Ancak başkalarının yoluna revan olunabiliyor,
oradaki fırsatlar kollanıyor, burjuva siyasetin özneleri olarak ancak burjuva
devrim, burjuva çıkarlar, küçük burjuva beklentiler ve burjuvazinin yolu
görülebiliyor. Burjuva gibi düşünülüyor ve doğru yol, ona göre çiziliyor. Bugün
resmi TKP’nin hafi TKP’ye göre daha makbul ve daha baskın olduğunu görmek
gerekiyor. İlkine ait kadrolar, dışarıdakilerle birlikte, siyasete galebe
çalıyorlar. Şimdilerde onların borusu ötüyor.
Ham, ucu açık, geniş, sınır ve sınıf dışı, kendinden
menkul, her kepçe sallayanın gıdasını alacağı bir CHP kitlesi var
zannediyorlar. Esasen her dönemeçte CHP, sosyalist kadrolar içerisindeki
üyelerini sinesine çağırıyor. O yardımla tekrar dirilme imkânı buluyor. Başka
dünya mümkünden, mümkünlerin dünyasına esir olunuyor.
Doksanlarda en azından bağımsız adaylar çıkar, az çok
Devyol’la bağlantılı kasaba ve ilçelerde kazanılan belediye başkanlıklarına
sevinilirdi. O yerlerin hepsi birer birer düştü. Düzen siyaseti, kapitalist
burjuva ilişkileri, siyasi-ideolojik ricat, kale duvarlarını yıkıp attı. Bugün
CHP pusulasıyla sandığa girmeye utanmıyorlar.
Tarihsel açıdan daha köklü, gerçek, gelecek bağlamında
daha somut, daha ileriye dönük olunmasına karşın, geri, köksüz, gerçek dışı ve
soyut olana biat ediyorlar. Kavgayı burjuva siyasetinin iki kanadına mahkûm
ediyorlar, dolayısıyla ezilene, işçiye, halka siyaset kapısını kapatıyorlar.
Bunun için varlar. Halkı ve işçi sınıfını hiç sevmiyorlar.
Muhayyel ve müstakbel bir “parti”yle düşünüp hareket
edemiyorlar. Her yürüyüşte onun yolu üzerindeki toz toprak kalkar, bunu
görmüyorlar. İlk elden, hemen sonuç alınacak, küçük burjuva tercihlere
yöneliyorlar. Çünkü sosyalizmi zorunluluk ve ihtiyaç olarak görüp siyasetlerini
buradan kurmuyorlar. Sadece tercihte bulunmayı siyaset zannediyorlar. Yürüyüş
yoksa yolun önemi de bulunmuyor.
Eren Balkır
2 Şubat 2019
Dipnotlar:
[1] Metin Çulhaoğlu, “Sosyalistlere Düşen Görev”, 1 Şubat 2019, İleri.
[2] Ruhullah Ahundof, “Şark Kızılca Arifesinde”, 28
Nisan 1922, İştirakî.
[3] Ruhullah Ahundof, “Biz ve Onlar”, 4 Şubat 1923, İştirakî.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder