Kısa süre önce birileri, “caminin yerini AVM aldı”
demişti. Doğrudur: Bursa’da bir kadın “bakamıyorum” diyerek, çocuğunu bir
AVM’deki çocuk parkına bıraktı. Bu suça feministler ve “biz, kadınların
AVM’lerde dolaşma hakkını savunuyoruz” diyen sosyalist parti (EHP) lideri de
ortaktır.
O feministler için Gezi zamanlarında en önemli mesele,
Taksim’deki tecavüzler ve polise/iktidara edilen “eril” küfürlerdi. O
tecavüzleri bir tek AKP basını ve feministler gördüler, başka gören olmadı. O
küfürleriyse o kavga gürültü içerisinde sadece feministler duydular. Başka duyan
olmadı.
Ama o feministler, AVM’ye bırakılan çocuğu hiç
duymadılar. Esas olarak batı menşeli bir projenin elemanları olarak hareket
ediyorlardı. LGBT’ci, gender’ci, kuirci arkadaşlarıyla sosyal âleme ve sosyal
bilimlere hüküm koydular. Bu bağı bazı sol örgütler kurdular.
Özellikle bazıları, hiç kavganın içine girmedikleri
hâlde, “yenilgi” analizleri yaptılar ve 2000’lerin başlarında, “madem
bilmiyoruz bu işi, gidip mektebinde okuyalım” dediler. Kadrolarını üniversite
kadrosu yaptılar, üniversitelere yolladılar. Yıllar sonra oraya saldırıldığında
da o kadroların sesi hiç çıkmadı. Çünkü onca fuko, onca delöz, içi dirhem
dirhem çürütmüştü. Herkes sosyoloji, iktisat, kadın çalışmaları tahsil etti.
Batı’nın külliyatı, anti-marksist yazın, oradan sızdı. Ekmek derdiyle tez
hazırlayanlar, siyaseti ve teoriyi de iğdiş ettiler.
Şimdi herkesin, eril dilden bahsetmesinin sebebi
burada. O tezlerin, o okulların, o sıraların sahiplerine örgütlendiler. Judith
Butler gibi isimler “woman” kelimesini kullanıyor, bu kelimenin etimolojik
açıdan “wife of man” anlamı olduğu iddia ediliyor, ama bizdekiler “bayan” gibi
kelimelere savaş açmakla, AVM’lerde dolaşmakla meşguller. Emperyalizmin geri
kalmış bir sömürgesine batı metropollerinin ışığını getiriyorlar. Hepimizi de “önce
bir ışık gelsin, kırmızı renk olarak illaki belirir” diye kandırıyorlar.
Belirense yavruağzı!
Havada asılı, kendinden menkul, serbest, bağımsız,
tanrısal bir figür hâline geldiğinde Kadın’ın kurtulacağı iddia ediliyor bu
teorilerde. Ona laf söyleyeni, bereket tanrıçası çarpıyor! AVM, caminin yerini
bu yüzden alıyor. Onca laik ve ateist laf, o AVM için ediliyor. Ortadoğu,
pazara, rantiyeye, kredilere, mal akışına açılsın isteniyor. AKP döneminde
ateist sayısının artmasıyla övünüyorlar, ama “onca yıl ‘şeriat gelecek!’
yaygarasını niye koparttınız o zaman?” sorusuna cevap vermiyorlar. AKP zaten
sizindi!
Evet, Marx bir yerde[1] orta sınıfın “kendi
üstündekilere karşı köle, kendi altındakilere karşı zalim” olduğundan
bahsediyor. İşte bu feminizm, Kürt siyaseti, din düşmanlığı, halktan tiksinme
etrafında dolanan sözlerin sahipleri, bu orta sınıf bağlamında anlam ve değer
kazanıyorlar. AKP, onları büyütmek için var. Çünkü devlet, kendisini orta
sınıftan tahkim ediyor. Orta sınıf, AKP’ye kızarmış gibi görünüp devlete
örgütleniyor. Devlet denilince de içe kapalı, dört tarafı çevrili, kendinden
menkul bir ufak tanrı heykeli geliyor akıllarına. Kendileriyle ilgili
kısımları, bağları hiç görmüyorlar.
Dolayısıyla, “Kürtler emperyalizmin işbirlikçisi
mi?”[2] sorusunu sorup cevaplayan kişi de esasen kendi altındakine zulmediyor,
üstündekilere kölelik! Çünkü o yazıyı yazan kişi, Fırat Aydınkaya, eski bir
yazısında “Kürtlerin ABD’nin kölesi” olduğundan[3] söz ediyor. O gün Barzani’yi
kastediyor, bugünse Barzani olarak sola sallıyor. Kendisi arada duruyor,
aşağıda gördüğü solculara sert yumruğunu, aşağılık gördüğü Kürtlere yumuşak
elini gösteriveriyor. Onun gibi küçük burjuvalarda, Marx’ın bahsi edilen metinde
dile getirdiği biçimiyle, “benzer bir küstahlık, yapmacıklık, kendi çapında
zorbalık ve cehalet” mevcut. Lenin analizi, anakronizmle malul, bahse değmez!
Ama Marx'la ilgili söylediklerine bir iki şerh düşmek gerek.
Yazısında Aydınkaya, bu vasıfları, özellikle cehaleti
üzerinden, soyut bir Kürt’e, daha doğrusu kendisine, soldan arınma emri
veriyor. “Marx ve Lenin gibi geri kafalı adamları terk et, selamete ereceksin”
diyor. Marx ise yazarın bahsini ettiği Hindistan ile ilgili tespitini
İngiltere’deki liberallere yazıyor aslında ve “bendesi olduğunuz kapitalizm,
Hindistan’da bunları yapıyor, siz İngiltere’de neleri savunuyorsunuz” diyor.
Laf cımbızlamak, bu anti-komünistlerin vazgeçemeyeceği bir iş. Bu tartışma
esnasında Marx, liberallerin İngiltere’de gümrük duvarlarının yükseltilmesini
savunmasını eleştiriyor ve bu bağlamda Hindistan örneğine işaret ediyor,
devamında da “yaşasın serbest ticaret!” diyor. İşte bu lafı cımbızlamak da Birikimcilere
düşüyor.
Fırat isimli Duvar yazarı, bu ülkede kendi
devletlerinin baskı uyguladığı halklara solcuların ses etmediğini söylüyor ki
asıl yalan burada. O sesi çıkarmayana uzun zamandır solcu denmiyor bu ülkede.
Tuhaf olansa emperyalist ABD ile ilişkiyle kimi solcuların Türk devletiyle
ilişkisinin kıyaslanıyor olması. Burada zımni bir kabul var esasen.
Ayrıca Rojava bahsinde ve daha başka konularda
hareketin önderinin bir adada mapus tutulduğu gerçeği örtbas ediliyor. Yani
kimileri, Öcalan’ın, “Rojava’yı Türkiye alsın” dediğini iddia ediyorlar. Hatta
hiçbir siyasi ve teorik vasfı olmayan biri olarak Veysi Sarısözen, Türkiye
devletine “Öcalan’ı verin, Rojava’yı alın” diyebiliyor. Bu koşullarda “dört
parça, tek devlet altında birleşsin, oradan bağımsızlığımızı alırız” diyor
birileri. Bir başkası da “AKP'ye hayır, ama devletle anlaşabiliriz” mesajını
iletiyor. O başkasının yoldaşı ise tabanını “AKP faşizmi” sloganlarıyla, “AKP
devlet oldu, Tayyip diktatör” masallarıyla kandırıyor. Peki bu çıkartılan
gümbürtünün, emperyalizm konusunda zihinlere salınan dumanın dışarıdaki puslu
havayla bir alakası var mı?
Bu puslu ve soğuk havalarda derdimiz, çocuğunu AVM’ye
bırakan kadın, bırakılan çocuk. Akademide ve başka yerlerde süren değersizleştirme
operasyonu dâhilinde öldürülen öğretim görevlisi. Suriyelilere yönelik linç
kampanyaları. Artık Batı’da dahi ırkçılık formu olarak görülen İslam
düşmanlığının burada AKP karşıtlığı kılıfı altında pazarlanması ve başka sömürü
ilişkilerinin makyajlanmasını sağlayacak adımların atılması.
Her türden sorunun çözümünü sosyalizmde görenlerle,
her türden sorunun çözümünü “Kürt meselesinin çözümü”nde görenler arasındaki
cedelden bu topraklara, buranın derdine dair bir şey çıkmayacak. Aşağısına
kaplan yukarısına kedi kesilenler, hiçbir yaraya merhem olmayacaklar. Burası aşikâr.
Eren Balkır
5 Ocak 2019
Dipnotlar:
[1] Karl Marx, “The English Middle Class”, 1 Ağustos 1854, MIA.
[2] Fırat Aydınkaya, “Kürtlerin Emperyalizmin
İşbirlikçisi mi?”, 5 Ocak 2019, Duvar.
[3] Fırat Aydınkaya, “ABD-Kürt İlişkisinin
Eleştirisi”, 1 Ağustos 2004, Forum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder