Pages

28 Ocak 2019

Biz ve Onlar

Büyük Ekim İnkılâbı, sadece Rus işçi-köylülerinin inkılâbı değildir, herkes, onun emekçileri kurtardığını idrak etmiştir. Ekim İnkılâbı, tüfeyli sınıfları devirip fukaranın hâkimiyetini tesis etmekle kapitalist sömürüyü ortadan kaldırdı, özel mülkiyet esasını devre dışı bıraktı, böylelikle sosyalizme doğru ilerlediğini gösterdi.

Ülke ne kadar çok büyük olursa olsun, sosyalizmin tek bir ülkede tatbiki mümkün değildir. Bunun için Rusya inkılâbının mevcudiyeti ve geleceği, sadece dünya inkılâbına bağlıdır. Bu sebeple Ekim inkılâbının taraftarları, kızıl Rusya’yı dünya inkılâbının başlangıcı ve merkezi olarak görürler.

Şuralar hükümetinin beş yıldır yürüttüğü siyaset, bu hususu tasdik etmiştir.

Bugün gazetenin baş sayfasında verilen iki mesaj, Şuralar Rusyası’nın tüm dünya fukarası için bir sığınak, bir ümit kapısı olduğunu ortaya koymaktadır.

Avrupa sermayesi son günlerini geçirmektedir, bu sebeple sınıf çıkarlarını idrak edip ayağa kalkan amele sınıfına karşı dehşetli bir saldırıya başlamıştır. Hükümet, ordu, polis ve zor aygıtları kapitalistlerin iradesine tabi olduğundan, amele sınıfı saldırı ve baskılara maruz kalmakta, öldürülmekte, hapislere tıkılmakta, vatanlarından kovulmaktadır. Mücadele içerisinde zayıf düşüp meydandan çekilmek mecburiyetinde kalan Avrupalı inkılâpçılar, kendilerine bir ümit kapısı, bir sığınak aradıklarında gözlerini inkılâp vahası olan Şuralar ülkesine çevirmektedirler. Onlar, ancak burada yaşama ve yeniden kuvvet toplama imkânına sahiptirler. Fransa, Almanya, İngiltere gibi uzak Afrika’nın susuz sahralarındaki savaşçılar da toplu hâlde Şuralar Rusyası’na sığınmaktadır.

Vatanımız Şuralar Azerbaycanı’nda İran, Türkiye, Hindistan cellâtlarının çengelinden kurtarılmış birçok emekçi, vaktiyle yaşama imkânı bulmuş, gene bulmaktadır.

Şuralar hükümeti, bugünkü mesajı ile tüm emekçilere yurtlarından uzak düşmüş bu inkılâpçıların hâline artık dikkat gösterilmesini, onlara mihmandarlık etme işini daha ciddi ele almak gerektiğini söylemiştir.

Dünya inkılâbı arzusuyla yanıp tutuşan her bir emekçi, uzak diyarlardan gelmiş kardaşlarının hâline bigâne kalmayacaktır. Şuralar ülkesinin her bir yerinde bu yolda ciddi teşebbüsler ortaya konmuş, devlet bankasında inkılâpçı muhacirler adına hususi bir cari hesap açılmış, ianeler temin edilmiş, iyi yaşamalarına katkı sunulmaya çalışılmıştır.

Ne garip bir tesadüf!

Bundan bir yıl önce Trabzon’da Anadolulu emekçilerinin tarihinde Türkiye burjuvazisi kara bir sayfa açtı.

Türkiye Komünist Fırkası’nı kuran, Türkiyeli emekçilerin rehberi, aziz yoldaşımız Mustafa Suphi, 16 kardaşıyla birlikte, burjuvazinin lekeli elleri tarafından katledildi.

Mustafa Suphi’yi Şark’ta ve Garp’ta tanımayan yoktur. Yorulmak nedir bilmeden yürüttüğü faaliyetleri ve o keskin kalemiyle onlarca yıl Türkiye’nin kurtuluşu yoluna düşmüş, milli kurtuluş fikriyle bu yola düçar olmuş, fikri çalışma esnasında, nihayet kalıcı biçimde marksizm fikrine bağlanarak inkılâp hareketlerine iştirak etmiş, bu yolda görmüş olduğu eziyet ve cefa ile kendisini herkese tanıtmayı bilmiştir.

Eli kanlı Türkiye sultanlarının takibatından canını kurtarırken Çarlık Rusya tarafından esir alınan Mustafa Suphi yoldaşımız, Ekim inkılâbı esnasında Rusyalı emekçilerle kaderini birleştirmek ve onlarla birlikte kapitalizm aleyhine mücadele etmek istemiştir.

Lâkin Suphi’nin ve arkadaşlarının emekçi sınıfına kurtuluş yolunu açtığını anlayan Anadolu burjuvazisi, kendisine yakışır bir biçimde, o korkaklık ve gaddarlıkla, onları çiğneyip parçalamıştır.

Esasen Suphi ve arkadaşlarının fikri, Anadolu’daki milli burjuvazi hükümetini devirmek değil idi. Onların amacı, İtilâf Devletleri’ne karşı süren mücadeleye yardım etmekti.

Ama gece kuşu gibi uzağı göremeyen, Şark burjuvazisinin temsilcileri olan Trabzon tacirleri ve esnafı, paşaları ile birlikte, Anadolu’ya yerleşmeye gelmiş Suphileri düşman gibi karşıladı.

Anadolu burjuvazisi, bu vahşi hareketi ile ticaret ve özel mülkiyet gibi “medeniyet” tezahürlerini müdafaa etmek adına, insanlık esasını çiğnediler, İslam’ı dinsiz Bolşeviklere karşı müdafaa etmek adına, Kuran’da geçen ve misafire önem verilmesi gerektiğini söyleyen ayetleri ayakları altına aldılar.

Eli kanlı Abdülhamid’in pençesinden kurtulmuş, Çarlık Rusyası’nın mahvedici pençesinden de kurtulmayı bilmiş Suphi, Türkiyeli emekçilerin toprağında bir yardım bulamaması çok üzüntü vericidir.

Bu kanlı hakikat bir kez daha ortaya koymuştur ki Anadolu’nun kaderi, hâlen daha cellât burjuvazinin elindedir. Türkiyeli emekçiler yalnız dövüşmekten, kan kaybetmekten başka bir kadere sahip değildirler.

Tüm irade Anadolu köylüsünün elinde olmuş olsaydı, Türkiyeli emekçilerin gözbebeği olan Suphileri el üstünde tutarlardı. Oysa bugün Rusya emekçileri başka ülkelerin inkılâpçılarını karşılamaktadırlar.

Bu kanlı sayfa, bir kez daha emekçi hükümetle burjuva hükümeti arasına kırmızıçizgi çekmiştir. Türkiyeli emekçiler, aradaki bu farkı artık idrak etmelidirler. Burjuvazinin işlediği cinayet, o suç karşısında yüklenecekleri sorumluluğu en kısa sürede yerine getirmek için çalışmalıdırlar.

Ruhullah Ahundof
Kommunist
gazetesi
Sayı: 28, 4 Şubat 1923
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder