Pages

06 Ekim 2018

Dünyayı Sevenler Veli Değil

Yoksul mazlum halkların milli mücadeleleri, ezilen halkların kurtuluş mücadeleleri, sömürülen sınıfın eşitlik ve adalet mücadelesi, bugün liberal birey suyuna yatırılıyor ve hepsi birey önünde diz çöktürülüyor. Millet, halk ve sınıf kavramları, birey karşısında değersizleştiriliyor. İlk aşamada insanları, kurtuluşun bireyle ve bireyde olduğuna, mücadelenin ancak onun eliyle yürütülebileceğine inandırıyorlar. Geçmişin tüm kiri bu suda yıkanıyor. Bir süreliğine hokkalarındaki kırmızı boyaya daldırıyorlar liberalizmlerini. Ama özünde solun münferitleştirilmesi, nezihleştirilmesi ve soylulaştırılması bu şahıslar eliyle gerçekleştiriliyor.

Bu temelde söylemek lazım: Veli Saçılık’ın ulusalcılık, liberalizm ve cumhuriyet üzerine söylediklerinin tamamı yanlış.[1] Veli, tuhaf bir sosyalizmcilik savunusu yapıyor, kendinden menkul bir sosyalizm tanımına yaslanıyor ve onun başka alanlarda olmasına, işlemesine izin vermiyor. Birey ölçüsüne vurulduğunda her şey, sosyalizm eskiye ait bir hikâye, boş bir hayal hâlini alıyor. Özünde Veli, sadece kendisine işaret ediyor. Asıl meziyetin bu olduğunu düşünüyor. Bu liberal bireycilik, tüm sınıf, halk ve millet temelli geçmişi ve birikimi çöpe atmak için var.

Söyledikleri yanlış, çünkü Saçılık, yıllar önce bir gençlik kampında Rasim Ozan Kütahyalı’dan öğrendiği, “Deniz Gezmiş milliyetçidir, darbecidir” tezini yazısında yinelemekten başka bir şey yapmıyor. Ayrıca “1921, 1927 ve 1947’de komünistlerin ulusalcılığa yanaştığı” tezi de kendi örgütünü sütten çıkmış ak kaşık kılma çabasının ürünü. Belli bir mekânda, coğrafyada, belirli bir dinamikle, halk kitleleriyle ilişki kurularak yürütülen mücadeleyi, bir boşluğa fırlatıyor, değersizleştirmeye, tarihten silmeye çalışıyor. Devletin liberal kanadına yanaşmayı yaldızlamak için, milliyetçi kanada yanaşanlara vuruyor. Kendince bir sol tarih okuması sunan Saçılık, özünde “Milliyetçilere yanaşmak sizi öldürüyor, gelin liberallere yanaşın, onlar sizi öldürmez” diyor. Onca yanaşma pratiğinde ölenleri insandan saymıyor!

Yanaşma eleştirisi üzerinden solu milliyetçilikle suçlayan Saçılık, Cumhuriyet gazetesindeki gelişmeyi fırsat bilerek salvolarda bulunuyor. Nedense bu noktada Adalet yürüyüşünde kendi kolunu kopartanların eski yoldaşıyla verdiği pozu unutuyor.[2] CHP’deki milliyetçi-liberal yarılmasını ellerini ovuşturarak izlemeyi siyaset zannediyor.

Duruma bakıp genele dair bir tespitte bulunabiliyorsak eğer; aynı mantıkla, bir Dersimliyi öldürüp bir yıl sonra “yanlışlık oldu, ölen kişi bizim safımızdaki yoksul bir köylüdür” diyeni de “yoksul köylülerin düşmanı” olarak nitelemek pekâlâ mümkün.

Veya ölüm orucu direnişinde olan insanların eylemine meyhanede diktiği rakı kadehleriyle gelen kişi, “direnişi sulandırıyor” diye de eleştirilebilir.

Veya bir vakitler HDP’ye başkan olan kişiye, TÜSİAD başkanı ile fotoğraf çektirdiğinde “nereye yanaşıyor bu tekne” diye de sorulabilir!

Öyle, kendi bireyliğiyle tanımlı bir sosyalizm alanı tarif edip her şeyi çöpe atmak bir çıkış sunmuyor. Suphi dönemini, kuruluşu ve kurtuluşu birlikte anlamak gerekiyor. Doğu Halkları Kurultayı ile ilgili cahilce sözler eden, “neden 10 Eylül’ü kuruluş tarihi bellediniz?” sorusunu hak ediyor sonuçta.

Kimse, ulusalcılığa yanaşmıyor. Taraf gazetesine yazılar yazdıklarında, Yıldıray Oğur’ları gençlik kamplarına çağırdıklarında kimse liberalizme yanaşmıyorsa, Anadolu’ya Kızıl Alay’la gelip devrim yolunu açmak isteyenleri sığ bir ulusalcılık eleştirisiyle çöpe atmak da mümkün olmuyor. Özünde Saçılık, birey dışı kolektif dinamiklere tahammül edemiyor, o dinamikler karşısında tüyleri diken diken oluyor. Efendilerini koruyor.

Müşfik bir insan olarak Saçılık’a göre, liberallere acımak gerekiyor, çünkü ülkedeki “en etkisiz grup ve çevre onlar”. “Liberal” deyince “Liberal Demokrat Parti” üyelerini anlayan bu “sosyolog” liberallerin sandığı kadar zavallı olmadığını görmüyor. Zira birçok sol sosyalist örgüt, o liberallerin boşluğunu bilfiil dolduruyor. Saçılık da liberalizm heyulası üzerinden, kendi liberalizmini savunma gereği duyuyor ve her zaman olduğu gibi o da bir milliyetçilik eleştirisi kaleme alıyor.

Milliyetçilik var ve bu ideoloji, sığ bir ABD karşıtlığı yapıyor ona göre. Saçılık, insanları Almanya’da “Erdoğan’a ve hainlere karşı sokağa” çağıranları aklamaya çalışıyor bir yanıyla. “Hainler”den kasıt, Merkel ve Erdoğan’la ilişki kuran Alman devleti. Bu noktada akla hemen şu soru takılıyor: “enternasyonalist sosyalistler”, ne vakit Alman devletine yaren ve dost oldu da ihanete uğradı?

Sonuçta antiemperyalizmi ve anti-liberalizmi karşıya alan Saçılık, ne yana düştüğünün farkında değil. Kavramlarla oynamanın, tanımlarla oyalanmanın anlamı yok. “Öz örgütlerimizi etkisizleştiren bir birlik yeni ayrılıkların kapısını aralar” diyor sosyolog arkadaşımız ve fırsatı bulup Demirtaş’a ayar veriyor bir başka yazısında.[3] Sumen altı edilmiş, Kürt hareketine yönelik “küçük burjuva milliyetçi hareket” eleştirisi yeniden baş veriyor bu tür yazılarda. Küçücük cüssesiyle “ittifak” oluşturduğunu zannediyor. Kelimeleri kendince tarifliyor/tanımlıyor. Akademi kaynaklı, sınırları net tanımlarla politik mücadele verilebileceğini düşünüyor. Oysa işler, hiç de onun sandığı gibi ilerlemiyor. Saçılık, HDP bileşenlerine propaganda izni talep ediyor başkandan. Sanki vermezse, ileride ona da “faşist” diyecekmiş gibi!..

Birine “küçük burjuvasın” denildiğinde, diyene bordro soruluyor, niyeyse. Bu itham, özünde ideolojik-politik alanla alakalı aslında. Bir işçi de pekâlâ küçük burjuva bir tavır sergileyebiliyor. Yoksa neden hareket ve parti içerisinde “Liberalizmle Mücadele” etme ihtiyacı duyulsun.[4] Dolayısıyla Saçılık’ın “milliyetçi” dediği, ezilen halkların emperyalizme karşı direnişleri, proleter bir anlam ve değer kazanabiliyorlar. Aynı şekilde savunduğu liberalizm ise salt kapitalizmi, serbest piyasayı savunmak üzerinden tezahür etmiyor. Bir liberal olarak Elon Musk da “sosyalist” olduğunu iddia edebiliyor.

Liberalizm, kitlesel dinamikleri değil, bireyin hak ve özgürlük alanını kutsamasıyla sosyalist cenah içerisinde geziniyor.

Sanıldığının aksine, Doğu Halkları Kurultayı’nın altını o liberalizm oyuyor, onun kalıcı bir devrimci hat örmesine izin vermiyor. Çünkü o günlerde İngilizlerle zımni bir anlaşma imza ediliyor: Türkiye, Saçılık’ın özgürlükler dünyasına; Kafkasya ve Doğu da Sovyet aydınlanmacılığına kalıyor. Sovyetler’deki özünde ilerlemeci, liberal kimi isimler, perde gerisinde İngilizlere “buraları biz kalkındırır, dönüştürürüz” diyorlar. Bugün birçok solcu, o isimlerin devamcısı.

Çünkü aydın ve işçi tartışmasında Lenin, işçilerin fabrika disiplinine sahip olmasını önemli buluyor ve onların aydınlardan daha iyi partili olduklarını söylüyor, ama Troçki ve Luxemburg, bu disiplini tehlikeli ve zararlı addediyor.[5] Saçılık gibiler, ikinci geleneği güncellediler ve hâlâ bu işe devam ediyorlar. Birey dışı, bireye düşman bir işçiliğe de düşman onlar.

Egemen siyaset alanında belirleyiciymiş gibi görünen liberalizm-milliyetçilik geriliminin aşağıda bir karşılığı bulunmuyor. Sosyalistler, bu gerilimin aşağıya, ezilen kitlelere geçişinde aracılık ediyorlar sadece, o kadar. Bu gerilim üzerinden süren tartışmalar, konum alışlar, ezilenler, yoksullar nezdinde bir anlam ve değer taşımıyor. Liberalizm-milliyetçilik tartışması, kitleleri küçümseyenlerin işi, yüksek siyaset meraklılarının kullandığı basamak. Karşı tarafa vuracaksın ki birileri seni vitrine koysun. Böylelikle dünyalığını biriktirebilesin.

Özünde, Saçılık gibi birçok HDP’li, AKP’nin nötr bir varlık olduğunu söylüyor. Eskiden AKP’nin kendilerinin, liberallerin yanında olduğunu, bugün milliyetçilerin, kim olduğu belli olmayan Enveristlerin yanına geçtiğini iddia ediyorlar. Doğu Halkları Kurultayı’nda Enver’i görüp, Envercilik ve milliyetçilik eleştirisi çıkınına başvuruyorlar. Onun arkasındaki Moskova ve devrim iradesine küfrediyorlar.

Bu “nötr AKP” kurgusu, temelde HDP’nin varlık zeminine dair bir kılıf dâhilinde anlam kazanıyor. Her çekildiği yere gelen AKP tasviri, ondaki gerilimleri ve politik yükü anlamamaya sebep oluyor.

Barış sürecinin çıktısı olan HDP ve Saçılık gibi üyeleri, devranın döneceği, AKP’nin yeniden liberal olup yanlarına ilişeceği günü bekliyorlar. İşleri güçleri masa yeniden kurulsun diye bilmedikleri duaları etmek… Ezilen kitleleri de bu şekilde oyalıyorlar.

Egemenlerin dünyasına meftun olanlar, veli, hakikate dost olamıyorlar. Acı ama gerçek bu!

Eren Balkır
6 Ekim 2018

Dipnotlar:
[1] Veli Saçılık, “Ulusalcılık, Liberalizm, Cumhuriyet”, 3 Ekim 2018, Fersude.

[2] Eren Balkır, “Celebin Sopası”, 16 Haziran 2017, İştirakî.

[3] Veli Saçılık, “Açık Mektup”, 20 Ağustos 2018, Y. Atılım.

[4] Mao Zedung, “Liberalizmle Mücadele”, 7 Eylül 1937, İştirakî.

[5] Lars Lih, “Workers and Intellectuals”, 24 Şubat 2017, John Riddell.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder