Pages

02 Ekim 2018

Lut

Abidin Dino –“Yunus Emre ve Yunus Emreciler” [1939]

Cezayir’de Bağımsızlık Savaşı öncesi Fransız sömürgeciliği, Cezayirli kadınlara “güzel değil misin? O zaman çıkartsana peçeni” diyen afişlerle sesleniyordu.[1]

Bugün de iç ve dış sömürgecilik, İslam’ı fakirlik, gerilik, zavallılık, acizlik, biçarelik imgesi olarak yeniden kuruyor. Batı’da zenginlerin sosyal medyada paylaştıkları, araçlarından, uçaklarından düşme pozları, AKP’li zenginlerde bu sebeple yankı buluyor. Bir yanıyla İslam düşürülüyor, bir başka imaj ve imge yeniden örgütlenmek durumunda kalınıyor. Kimi Müslümanlar, fakirlik imgesi olarak İslam’ı sevmiyorlar, bu nedenle o pozları, görgüsüzlükleri paylaşıyorlar.

Bir erkek solcunun sosyal medyada paylaştığı resimlere hızla göz attığımızdaysa, karşımıza sadece kadın ve şarap çıkıyor. Bu cenneti burada yaşama iradesi, Müslüman âlemde karşılığını Adnan Oktar’da buluyor. Adnan Hoca, aşağı çekilen, düşürülen, imgesel açıdan değersizleştirilen Müslümanlığı kıymetli ve meymenetli göstermek için görevlendiriliyor. Devletin değerli kılma çabasına ise sol itiraz eşlik ediyor. Ona biçilen yeni rol ve görev bu. Mesele, solun bu yeni rolden ve görevden razı olması.

* * *

Merhum Yaşar Nuri Öztürk, “İkiz Kuleler’e saldırıldığı gün, İslam’a saldırılacağını anladım, o yüzden siyasete girdim” diyor. Bunu, perde gerisinden verilen bir emir gereği atılmış bir adım olarak görmek de mümkün. Devlet, bir tür İslam’ı aşağı çekmeye, bir başka tür İslam’ı da yukarı çekmeye mecbur. Elemanlarını bu minvalde devreye sokuyor, bir süre sonra da onları itibarsızlaştırabiliyor.

Buradaki saldırının tek başına İslam’la sınırlı olmadığını görmek lazım. Genel olarak ideolojik âlem, zengine ve zenginliğe yakışır olmak üzerinden, yeniden organize ediliyor. Neoliberal toplum, belirli imaj ve imgelerle işliyor.

Maalesef, Yaşar Nuri ve İhsan Eliaçık gibi isimler, bu imaj çalışmasına bir biçimde eklemleniyorlar. İslam’ın zengin-kentli dünyanın üzerine yakıştırabileceği bir şal olmasına katkı sunuyorlar. Yoksulla rabıtasını ısrarla ve inatla kesiyorlar. Zenginin acıyarak baktığı yoksul, bu âlimlerin dünyasında, politik ağırlığını ve önemini yitiriyor. Sadece İslam’ın zengin-kentliye hoş görünecek bir imgeye dönüştürülmesi noktasında o yoksul istismar ediliyor.

* * *

Rejim, haber spikerliğinden yarışma programlarına kadar belirli bir eşcinsel imajını pazarlıyor bugünlerde. LGBT’ler, zenginlik imgesi olabildikleri ölçüde meşru kabul ediliyorlar. Cihangir’de çırılçıplak soyunup dans eden translar, bir zenginlik emaresi olarak alkışlanıyorlar aslında. Solculara ise geleneksel değerlerin yok olmasına alkış tutmak düşüyor.

Kadın imajı da bu zenginlik emaresi olarak değerlendiriliyor. Sömürü ve zulmün düzeyine bakılmaksızın, soyut bir Kadın imajı üzerinde duruluyor. Burjuva basın da bu imajı satıyor. Bir mekân veya durum, Kadın ve LGBT sayesinde değer ve anlam kazanabiliyor, öyle diyorlar!

Sol örgütlerde bir yoksulun örgüt sorumlusu, yöneticisi olması elbette ki mümkün değil. Aynı durum trans örgütü içinde geçerliymiş demek: Pınar Ege röportajından okuduğumuz kadarıyla, zengin ve asker bir ailenin çocuğu olarak yetişen kişi, hareketin başına geçiyor ve trans kardeşlerine siyasi bilinç aşılıyor.[2] Ve tabii ki “dine saldırıyorum, öyleyse varım” anlayışı gereği, trans cinayetlerini sünnete ve dine dayandırıyor.

Çünkü o, egemenlerin yücelttiği, pazara çıkarttığı bir imaj üzerinden düşünüyor. Gerçek trans olmak üzerinden düşünenlerse, “Mesela biz, polis şiddeti gördüğümüzde ne yapabileceğimizi artık biliyoruz, ama bilmesek daha iyi. Bunun hakkımız olduğunu bile bile yapamamak çok daha büyük acı verecek” diyor. Hareket liderinin gerçek translarla hiçbir rabıtası yok, dertleri de umurunda değil, satmak dışında.

* * *

Trans imajı ve imgesi üzerinden bakıldığında, egemenlerin görmemizi istediği şeyi görüyoruz. Buradan da cinayetlerin neden cinsel ilişki sonrası işlendiği anlaşılmıyor.

Bugün basit bir yemek yapma meselesi veya acı biber yeme veya hayatta kalma bile yarışma konusu ediliyor. Böylelikle en alttaki yoksulların tabi olduğu hiyerarşi silikleştiriliyor. Yoksullar, egemenlerle, zenginlerle aynı sofraya oturdukları hissine kapılıyorlar. Ellerindeki en basit vasıf ve niteliklerle yukarı tırmanabileceklerini düşünüyorlar. Ama egemenler, yükselme derdine düşenin tepesine elindeki sopayla vurmak için bekliyorlar. Sol, burada da rol ve görev üstleniyor, tuhaf değil mi?

Egemenler, en basit duyguları, dürtüleri, vasıfları hem aşağılamak, disipline etmek, kontrol altına almak zorunda hem de bunları kimi zaman yüceltmeye mecburlar.

Erkeklik, kriz aşamalarında yüceltiliyor, ama bir yandan da ayaklar altına alınıp eziliyor. Kadın ve trans cinayetlerini toplumsal ve ekonomik krizin tezahürleri olarak görmek mümkün. Ama bunları egemenlerin çizdikleri Trans ve Kadın imajı ile ele almamak gerekiyor. Erkek, biraz da yoksulluk gereği kaybettiği değerini, değersizliğini görüyor transla kurulan ilişkide ve kendisini öldüremediğinden, o anı ve transı öldürüyor. Dolayısıyla, hep birlikte yoksulluğa ve yoksulluk koşullarına saldırmak gerekiyor.

* * *

Sol, elli yıldır sadece varolma kavgası verebildi. Sermayeden ve devletten esen rüzgârlarla yelkenini şişirmeye çalıştı. Oyuna hep mağlup başladı. Her dönemde revize etti kendisini, ama döne dolaşa, devlet ve sermayeyle bağ kuran kadrolarını değiştirebildi. Bu kadrolar, solun siyaset alanına zenginlik imajları ve imgeleriyle girebileceğini öğretti, öğretiyor. Bu nedenle X örgütünün bir üyesi, “tek mücadelemiz Y örgütünün siyaset tarzını ortadan kaldırmaktır” diyebiliyor. Çünkü o tarz, geri, gerici, ilkel ve arkaik.

Doksanları sol örgütler, burjuvaziye yaranma çabaları ile, bu gerilikten ve arkaiklikten çıkmak için çabalayarak geçirdiler. Toplumsal dönüşüm gereği, eskiyen yanlarını atmak ve zenginliğe dair bir imge olarak örgütlenmek için uğraşıldı.

Bugün kültür, sinema, şiir gibi alanlarda solun varlığını ve iktidarını AKP’li sağcılar fazla önemsiyorlar, çünkü onlar da benzer bir zenginlere yaranma çabası içerisindeler. Yoksullarla ilişkisini kesen herkes, kültür-sanat âlemine dörtnala koşuyor.

Zenginliğe dair bir imge olarak örgütlenme çabası, solun salt varolma kavgasının bir çıktısı. Bu varolma kavgasının devrim ve sosyalizm için taktik-strateji geliştirmesi ve o taktiğe-stratejiye örgütlenmesi mümkün değil. Sadece varolmayı yeterli gören bir sol, LGBT ve Kadın başlıklarını, dolayım dâhilinde istismar edebiliyor. Onlarla birlikte ve onlar gibi, birer zenginlik imgesi olarak örgütlenmek istiyor. Ve zannediyor ki kitleler, zenginleşme meyline girdiğinde, zenginliğin tadına vardığında solcu olacaklar. Sol da biliyor, kimse o gün solcu olmayacak, olanlar kalmayacak! Solun mevcut kriz döneminde yoksullarla nasıl ilişki kuracağını bilememesinin sebeplerini buralarda aramalı.

* * *


Yukarıdaki resim, Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un, geçen sene kasırga sonucu yıkıma uğramış Karayip adası Saint Martin’i ziyaretine ait. Sağcılar, “bu poz bizim devletimize yakışır mı?” diye tepki gösterdiler. Tıpkı Tayyip’e yönelik CHP ve CHP’ye iltisaklı sosyalistlerin sosyal medya tepkilerinde olduğu gibi. (“Bu Tayyip devletimize, cumhuriyetimize veya burjuva devrimimize yakışmıyor!”)

Oysa aslında önemli olan, Macron’un verdiği cevap: “Cumhuriyetimizin bütün çocukları kıymetlidir” dedi Macron. Kıymet ise aynı bölgenin çocuğu Fanon gibi değil, orada başkana sarılan ve eşcinselliği çağrıştıran pozlar veren, bu pozla efendilere uşaklık edeceğine dair söz veren gençler gibi olmakta. (Yandaki fotoğraf da birkaç ay önce saraya davet edilen dansçılarla çekilmiş.)

Yani yetmiş yıl önce “güzel değil misin, kıymetli olmak istemiyor musun, o zaman çıkar şu peçeni” diyen Fransız sömürgeciliği, hem kendi içine hem de sömürgelerine bu gençler üzerinden bir mesaj veriyor.

LGBT STK’ları ve tüccarları gibi düşünsek, bu resmi gördüğümüzde, liberal yüreklerimizin yağları bir anda erirdi. O gençlerin, devletin bekası ve sürekliliği açısından, zenginliğe ait bir imge olarak takdim edildiklerine hiç şüphe yok.

Lut kavmi, eşcinsellikten helâk olmadı, zenginliğin, biriken malların hadleri aşırması sonucu yok oldu.

Eren Balkır
2 Ekim 2018

Dipnotlar:
[1] Alexis Chavez, “Cezayir’de Sekülerleştirme Girişimleri”, 4 Şubat 2018, İştiraki.

[2] Filiz Gazi, Pınar Ege Söyleşisi, 8 Eylül 2018, Duvar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder