Bir ara Türkiye’de faal olan Venezuela Dostluk
Derneği, bugün bu ülkedeki gelişmelerle alakalı neden tek bir açıklama yapmaz? Anlaşılan
o ki Maduro’nun AKP hükümeti ve Türk devleti ile ilişkileri üzerinden “madara”
olduğu düşünülüyor.
Burada mesele, gerçeğe ve hayata belirli bir bütünlüğe
sahip, saf, havada asılı, soyut bir birey ölçüsünde bakılıyor olması. Yani Hz.
Ali, “insanları hakikat ölçüsünde değerlendirin” diyor, tersinin, yani
hakikatin insana göre değerlendirilmesinin yanlış olduğunu söylüyor. Kendisine
“Sen mi haklısın Muaviye mi?” diye sorana “önce hakkı bilin, haklıyı
bilirsiniz” buyuruyor.
Orta sınıf, çocuklarını bile bu mikyasa, teraziye göre
yetiştiriyor. Hayvan beslemekle çocuk beslemek arasındaki ayrım silikleşiyor.
İsim vermenin önemi kalmıyor, bir köpeğe isim verir gibi isimler veriliyor.
Birey olarak yetiştirilen çocuklara, dipten derinden, köle ve robot olmak
öğretiliyor. Robot, Slav dilinde köleyi ifade ediyor. Robotların,
endüstri 0.4’ün ideolojisi, her planda zihinleri örüyor.
Esasında çocuğun, kadının ve gencin birey olarak
yetiştirilmesi, mevcut iktisadî, sosyal ve siyasal gerçekliğe gayet uygun.
Kadın hareketi, TOBB’un “güçlü kadın”ı ve yeni bakanı ile hedefine ulaşmış
görünüyor. Milli Eğitim Bakanı’nın reklâmı, yeni gençlik bağlamında yapılıyor.
Devlet sorumluluklarından sıyrıldıkça, sorumluluk
üstlenmeyen bireyler üretiyor. Kendisini o bireylerde yeniden var ediyor. Bugün
Maduro, bu birey tanrısı adına hedef alınıyor. Belirli bir iç tutarlılık ve
bütünlük aranıyor, bulunamayacağı bilindiği için, birey ölçüsüne vurulan
Maduro, hemen “gerici ve yobaz” bulunarak çöpe atılıyor. Başkalarının derdiyle
dertlenmek, öfkesiyle bilenmek, “gericilik ve yobazlık” olarak kodlanıyor.
Kimse, bir otobüs şoförünün yönetiminde olmak istemiyor. Her fırsatta otobüs
şoförlerine dayak atılıyor. Bir halkın ve devletin sorumluluğunun ne olduğunu
bilmiyorlar, bilmek de istemiyorlar.
Çünkü bugün olağan bir aşk hikâyesinin parçası olan
bireyi hastalıklı olarak takdim eden diziler çekiliyor, romanlar yazılıyor.
Birey, sermaye ve devlet adına, dizginlerinden ve zincirlerinden kurtarılıyor.
Tüm tartışma, bununla alakalı.
O yüzden geçmişte moda diye Venezuela Dostluk Derneği
kuranlar, Venezuela’nın derdiyle dertlenmeyi zûl addediyorlar. Bir zamanlar
“buranın Syriza’sı biziz” diyenler, bugün “Türk devleti Yunanistan’a borç versin”
diyorlar, böylelikle, büyük ülke şovenizmine boyun eğiyorlar. Yunanistan,
sadece mültecilik sebebiyle bir anlam taşıyor. Bazı örgütler, Yunanistan’da
Türkiye’den daha fazla aktifler, ama orada yerden eğilip bir çakıl taşı bile
almıyorlar.
* * *
Bir filmde (Mandıra Filozofu) başkarakter,
patrona “işçileri aynı gemide olunduğuna inandırın. Onların vicdan azabı çekip
daha fazla çalışmalarını sağlayın” tavsiyesinde bulunuyor. Bu karakteri oynayan
ve bu cümleleri yazan kişi, eski TİP’li. Asıl mesele, Yeni TİP’in bu eski
TİP’liden farklı bir şey söylemeyecek olması. Tayyip, bu çürümüşlüğün
örtüsünden başka bir anlama sahip değil. Düşman olsa yıkmanın yolları aranırdı.
Basit bir şeytan ve taşlamaktan zevk alıyorlar.
CHP zemininde yapılan siyaset, herkesi madara ediyor,
görülmeyen bu. Halk, solu giderek daha sevimsiz ve kötü görüyor. Bu ise
bilgisizlik ve beceriksizlikle ilgili bir mesele değil. Yeni sol,
sorumluluklarından sıyrılmış, ezilenin, halkın ve işçinin sorumluluğunu
üstlenmeyen, bu dizginlerden kurtulmayı özgürlük mücadelesi zanneden, bireyler
toplamı olmak istiyor.
Bugün solun siyaseti, sermayeye veya devlete
yalvarmaktan ibaret. Sermayenin önünde diz çöküp “at sırtından şu AKP’yi”
diyorlar veya devletin eteklerine yapışıp “bu AKP sana yakışmıyor, defet!” diye
ağlıyorlar. Bu siyaset, AKP’nin sermayeyle ve devletle ilişkilerini anlamamak,
daha doğrusu, o ilişkileri karartmak üzerine kurulu. Böylece hiçbir sorumluluk
almıyorlar. Örneğin Gezi ve sonrası için hiçbir örgüt hesap dahi vermiyor.
Oysa hepsi, Gezi sonrası “Gezi’yi beklemiyorduk,
hazırlıksız yakalandık” dedi. Bu söz, “biz örgüt bile değiliz” demenin başka
bir biçimi. İtiraf ediyorlar, böylelikle sorumluluklardan kaçış için yol
açıyorlar. Kılıf buluyorlar. Tek yaptıkları bu.
Çünkü örgüt, her daim, yılları da alsa, Gezi gibi bir
kalkışmaya hazırlanmaktır. Onu beklemektir.
Dolayısıyla, bugün “ekonomik kriz patlasın, AKP’den
kurtulalım” duasına çıkanlar, gene yalan söylüyorlar. Gene böylesi bir krizde
kitleleri örgütleyecek araçlardan ve ayraçlardan mahrumlar. Bu mahrumiyeti
talep ediyorlar. Aşağılık yoksulların, zavallı ezilenlerin, beceriksiz
işçilerin, koyun halkın sorumluluğunu almak istemiyorlar. Bireyselliklerine
halel gelmesin diye bin bir takla atıyorlar.
* * *
Sonuç olarak şu görülmeli: Maduro’ya İHA ile yapılan
saldırı burada, Maduro denilen bireyin “aşağılık, yobaz, gerici” birey
Tayyip’le ilişkisi yüzünden, sevinçle karşılanacak. Halkın çıkarları karşısına
bireyin çıkarları çıkartılacak. Maduro eleştirileri, bu minvalde kullanılacak.
Sol, bile isteye, emperyalizm karşıtı hassasiyeti ve bilinçlenmeyi sağa terk
edecek. O devletin ve sermayenin emirlerini yerine getirmeye mecbur.
Milliyetçilik eleştirisi devletin; din eleştirisi sermayenin genişlemesiyle
alakalı. Yoksullar, bireysel akıllarına tabi olana dek dayak yiyecek, bu dayağa
sol da soldan ortak olacak.
Asıl meseleyse, patlayan bomba sonrası geçit
törenindeki askerlerin çil yavrusu gibi kaçışması. Askerle ve askerî araçlarla
muktedir olan siyasi hareketi bu liberal şiddetle çözecekler. Buradaki liberal
solcularımız, sosyalistlerimiz de kına yakacaklar.
Eren Balkır
5 Ağustos 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder