Beyazlar,
Yahudiler ve Biz: Devrimci Sevgi Siyasetine Doğru isimli
bu kitap, devrimci sevginin ortaya koyduğu cüretkâr ve tartışmalara yol açan
bir eylem. Huriye Butelca’nın hepimize, bilhassa solcu veya ilerici olduğunu
iddia edenlere meydan okuyan cesur ve eleştirel itirazı, Malcolm X, Jean Genet,
Aimé Césaire, Audre Lorde, James Baldwin, Frantz Fanon ve Chela Sandoval’ın
geride bıraktığı zengin mirasa yaslanıyor. Bu itiraz, emperyalizmin masumiyet
iddiasına yönelik karşı çıkıştan ve yerli devrimci siyasetinin yürekten attığı
o dokunaklı çığlıktan müteşekkil. Bu yerli devrimci siyaset, hiçbir şeyden
pişman olmaksızın, patriarkaya, kapitalizme ve emperyalizme sömürge halkların
yaptıkları ve çektikleri temelinde karşı koyuyor. Bugün neofaşist rejimlerin
yükselişe geçmiş olması, patriarkal uygulamaların sıklaşması ve neoliberal
serbest piyasa ideolojilerinin solu ve ilerici sesleri paniğe sürüklemesi asla
şaşırtıcı değil. Esasen beyazlık, Siyonizm, patriarka ve imparatorlukla sağlam
temeller üzerinden, insana acı verecek bir tür diyaloga girilmesini güçleştiren
de işte bu yaşanan panik hâli.
Emperyalizmin
masumiyet iddiasına son vermek için “beyaz iyi vicdanlar”a, yukarıdan aşağı
dönüşümü öngören feminizme, burjuva çokkültürcülüğe, Filistin ülkesi ve
Filistin halkının İsrail işgali altında oluşuna yönelik itiraz ile birlikte,
sosyal demokrasiye veya neoliberal siyasete karşı koymamız gerekmiyor mu?
Yabancı düşmanlığının en çirkin biçimlerinin ABD ve Avrupa’nın kontrolünde
nasıl yaygınlaştığını anlama noktasında, ABD ve NATO’ya bağlı silâhlı
kuvvetlerce (ve ahlâkdışı insansız hava aracı saldırılarıyla) katledilen yüz
binlerce Müslümanın kıymetli canı, ahlâkî açıdan belirli bir yere ve ağırlığa
sahip değil mi? Samimi ve merhametli bir üslupla, Siyonistlerin Batı Şeria ve
Gazze’deki uygulamalarına dönük suçlamaların Yahudi karşıtı nefretten ve horgörüden
uzak durduğunu görmek gerekmiyor mu? Sağlam köklere sahip milliyetçilikler veya
neoliberal kozmopolitizm karşısında “sömürgecilik karşıtı mücadelenin teşkil
edeceği enternasyonalizm” kendisine nasıl yol bulabilir? ABD denilen
emperyalist canavarın pençesinde hayali çanlar çalan versiyonları ile birlikte
“dekolonyalist feminizm”, patriarkal dinlere ve seçkinci feminizmlere karşı
çıkan “somut bir kurtuluş” yoluna sokabilir mi bizleri? Yeni seküler
hiyerarşilerle bağlantılı soykırımlara, çevre felâketlerine ve etnik temizlik
vakalarına tanık olunduğu koşullarda, kapitalizmi, imparatorluğu, beyazlığı ve
patriarkayı aşan vizyonlara yaslanan, “sömürge oluştan kurtulmuş”, büyük bir
Biz’i teşkil eden bir çoğunluk olarak, ya devrimci sevginin peşinden gideceğiz
ya da “insanda eskiden beri varolan açgözlülük ve şiddet denilen güçler”e boyun
eğeceğiz. Bu sorular ve meseleler, en iyi hâliyle, bizim kim olduğumuz sorusuna
cevap bulmamızı gerekli kılıyor. Hiçbirimiz, o soru ve meselelerin ihtiyaç
duyduğu ve talep ettiği hakikat ve adalet üzerinde belirli bir tekele sahip
değiliz. Butelca’nın kitabına gerçek bir tevazu hâkim. Ayrıca kitap okurunda,
acil harekete geçilmesi ve yüzleşilen ciddi tehlikeye cevap verilmesi konusunda
derin bir his uyandırıyor ve bizleri içeriğindeki o zenginliğe vakıf olup
onunla yoğun biçimde cebelleşmemizi gerekli kılıyor.
Cornel West
4 Ekim 2017
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder