Huriye
Butelca, Cumhuriyetin Yerlileri Partisi [CYP] sözcüsü ve kurucu üyesi. Partinin
amacı, Butelca’nın “yerli” olarak adlandırdığı göçmen çocuklarının seslerinin
duyulmasını sağlamak. Huriye, altmışlarda Fransa’ya gelmiş olan Cezayirli bir
aileye mensup. Fransa’da doğmuş ve burada yetişmiş. Dolayısıyla Yerli
Yasası’nın son versiyonunun ne demek olduğunu gayet iyi bilen bir isim.
1881
tarihli ilk Yerli Kanunu, tüm sömürgelere dayatılmıştı. Bu kanun uyarınca
sömürgelerdeki yerli halk ve emekçi göçmenler, ayrımcılığı öngören tedbirlere
maruz kalıyorlardı. CYP’ye göre, bu kanunun ilga edilmiş olmasına karşın
göçmenlerin çocukları hâlen daha, bugüne dek ayrımcı uygulamalarla
karşılaşıyorlar ve bu türden uygulamalar Fransız toplumunun derinlerine kök
salmış durumda.
Fransa’da Butelca ismini duyan herkes bir miktar geriliyor. Aşırı sağdan sola geniş bir yelpazede birçok siyasetçi ve gazeteci ona karşı. 2016’da Beyazlar, Yahudiler ve Biz: Devrimci Sevgi Siyasetine Doğru adında bir kitap çıkarttı.
Eleştirmenler ilk başta kitabı görmezden geldiler, sonra en ağır
eleştirilerle saldırıya geçtiler ve kitapla yazarını antisemitik, kadın düşmanı
ve homofobik olarak nitelendirdiler. Buna rağmen Butelca, ülke içinden ve
dışından birçok Yahudi aydından, gey aktivistinden, felsefeciden ve yazardan
destek gördü. Bir insan bu kadar çok şeyle nasıl suçlanabiliyor peki?
İngilizceye, İspanyolcaya ve İtalyancaya çevrilmiş olan kitabı Fransa’da nasıl
oluyor da hep gündemde kalıyor?
Butelca
kırklı yaşlarında. Dost canlısı bir isim ve cevaplamadan önce soruları dikkatle
dinliyor. Atlanta’dan yeni gelmiş. İtalya, Oslo ve Londra’ya gidecek. “Peki
Fransa? Burada nasıl karşılanıyorsun?” diye soruyorum, o da şu cevabı veriyor:
“Konferanslara davet
edildiğim vakit genelde pek bir sorunla karşılaşmıyorum. Fransa’daki asıl
sorun, ülke genelinde gerçek bir muhabbete tanık olunmaması. Ayrıca entelektüel
tartışmaların kalitesi de düştü, korkular yayıldıkça muhafazakârlık da artıyor.
Fransız halkı, genel anlamda çöküşten korkuyor, bu nedenle giderek
şovenistleşiyor, daha çok kimliklerden dem vuruyor ve başkalarını daha çok
redde tabi tutuyor.”
Butelca’nın
fikrî inşasında asıl dönüm noktası, okullarda Müslümanlara has tesettürün
yasaklanması ile ilgili tartışma teşkil ediyor. Ona göre bu yasak, “yeni bir
Dreyfus vakası”. Yasak yüzünden tüm ülke ikiye bölündü. Solcular bile
ayrıştılar. Meselenin özü ise bu yeni yabancı bedenle nasıl başa çıkılacağı ile
ilgili. Eskiden mesele Yahudilerdi, şimdi Müslümanlar. Dert, kesinlikle çarşaf
veya başörtüsü değil, “Fransa’da Arapları gerçekten isteyip istemediğimiz.”
Butelca,
ırk, beyazlık ve yapısal ırkçılık türünden Fransa’nın başını döndürecek
kelimelere başvuruyor. Cumhuriyet esasen “renk körüymüş” gibi davranıyor ama
ırk, beyaz ve ırkçılık gibi kelimeler uygun kelimeler kabul edilmiyor.
Beyazlık, Huriye’ye göre, çoğunlukla yanlış anlaşılan bir kavram. Ona göre
beyazlık, “güç dengesi” ile alakalı. Güç, ait olduğunuz toplumsal kategoriye,
cinsiyetinize ve ırkınıza göre dağıtılıyor.
“İşler hep beyazlara
veriliyor. İkinci sırada beyaz kadınlar var. Sonra beyaz kabul edilmeyen
Yahudiler geliyor. Bunlar imtiyazsız ama beyazlar tarafından korunuyorlar ve
yerlilerin üzerinde konumlanıyorlar. Gene de hâlen daha kırılgan ve risk
altında olan bir kategori bu. Yerliler arasında da belirgin bir hiyerarşi söz
konusu. Örneğin en altta Romanları buluyorsunuz.”
Butelca’ya
göre, beyazlık tümüyle Avrupalı ve beyaz olmakla ilişkili değil.
“Ben de beyazım.
Mülteciler, göçmenler ve tüm yeryüzünün lanetlileriyle kıyaslandığımda, ben
beyazım. Irk piramidinin en altında olmama rağmen hâlen daha imtiyazlara sahip,
pasaportum var, politik haklardan istifade edebiliyorum. Bunlar olmasaydı,
göçmenlerin çocukları olarak bizler uzun zaman önce vatanımıza geri dönerdik.
Burada kalmamızın sebebi o imtiyazlar. İşte o imtiyazlar da bizi beyaz
yapıyor.”
Bunlar,
salt politik ve tarihsel değil, biyolojik kategoriler.
“Bunlar, icat edilmiş ama
bizim iptal edemeyeceğimiz kategoriler. Irkçılıkla mücadele edilmesinin, ırk
veya dine başvurmadan bizi birleştiren şeyi aramamızın sebebi burada.”
Butelca’ya
göre, “Fransa’da gözle görünen, bizatihi kurumlarca icat edilmiş bir tür
ayrımcılık söz konusu. Eski başbakan Manuel Valls bile Fransa’da ırk
ayrımcılığının yürürlükte olduğunu söylemişti.” Butelca’ya göre, Facebook’ta
İsrail karşıtı sözler sarfettikten sonra Müslüman aşırı sağının üyesi olmakla
suçlanan şarkıcı Mennel
Ibtissem vakası, ayrımcılığın altını çizen, Fransız
toplumunun bir kriz döneminden geçtiğini kanıtlayan bir gelişme.
“Mennel yerli, mesele tam
da bu. Beyaz kabul edilebilmeniz için sizin Hristiyan olmanız gerek ama Mennel
Müslüman. Ayrıca o, başörtüsüyle şarkı söyleyen bir kadın. Evinde oturan örtülü
kadın klişesiyle çelişiyor. Ona ‘antisemitist’ diyorlar ama Leonard Cohen
şarkıları söylüyor. Böylelikle tüm dengeyi bozuyor.”
Butelca,
Fransa’da solun mücadele içerisinde olduğundan bahsediyor.
“Burada eski Avrupa
Parlamentosu başkanı Jean-Luc Mélenchon gibi sadece evrenselciliğe inanan
insanlara rastlıyorsunuz. Ama öte yandan insanların eşit olduğuna inanan ve
ırkçılıkla mücadele eden insanlara da denk geliyorsunuz.”
Butelca,
yazar Jean Genet’yi yere göğe sığdıramıyor. Ona göre Genet, Albert Camus ve
Jean-Paul Sartre’dan farklı. Bu üç yazar, solun ırkla ilgili görüşlerini
yansıtıyor esasında: “Camus yerleşimci, sömürgecilikle pek bir sorunu yok.
Sartre sömürgeciliğe karşı ama İsrail devletinin kuruluşunu destekliyor. Genet
ise sömürgecilikle mücadele ediyor. Bu üç yazarda Fransız solunun üç yüzünü
görüyoruz: sömürgeci sol, mütereddit sol ve sömürgecilik karşıtı sol.”
Butelca’ya
yöneltilen suçlamalardan birisi de antisemizm, oysa o esasen sıkı bir
antisiyonist.
Ona
göre, partisinin savunduğu görüşlerin yüzleştiği en önemli tehdit, Batı
medeniyetinin çöküşte olduğu iddiası.
“Beyazların hâkimiyeti
1492’de başladı. Doğdu ve nihayetinde ortadan kayboldu. Bugün birinin siyah
olduğunu söylemek bile sömürgecilik tarihinin bir ürünü. Politik düzlemde
ortaya konulan ırkçılık karşıtlığı, Batı’nın yürüttüğü dış politikaları
ıskartaya çıkarttığı için tehlikeli görülüyor. Bu politikaların en önemli
örneği ise Ortadoğu’daki savaşlar.”
Butelca’nın
dile getirdiği aykırı görüşlerden birisi de “Fransız tarihinin
ırksızlaştırılması gerektiği ile ilgili görüşü”. Ona göre, Vietnam’da
gerçekleşen Dien Bien Phu Savaşı, tıpkı Cezayir’in bağımsızlığı gibi, herkes
adına elde edilmiş bir zafer olarak görülmeli.
“Bağımsızlığın felâket
olduğuna hâlen daha inananların karşına birleşik cephe önerisini nasıl
çıkartabiliriz ki? Benim özgürlüğüm onlar için ziyan… Fransa artık sadece
‘ecdadımız Gallilerin ecdadıyla aynı’ ifadesi üzerinden özetlenmiyor.
Kendisi de Fransız
halkının atası olan Toussaint Louverture, Haiti’yi özgürleştirmek için mücadele
ettiğinde o, aynı zamanda Fransa’nın kendi halkına uyguladığı zulme karşı kavga
veriyordu. Sartre’ın dediği gibi: ‘Fransa Cezayir’den kurtarılmalıydı.’ Bu söylem
Fransa’da yankı bulmadı, çünkü orada hâlâ sömürgeciliğin faydalarından dem
vuran, sömürgeciliğin suç olduğunu söyleyen görüşü sapkınlık kabul eden
insanlar var.”
Butelca’nın
iddiasına göre, savaş ancak “sol ve yerliler ortak görüşlere sahip olduğunda
kazanılacak.”
“Sol, ırk ve
dekolonizasyon meselelerini gündeme getirmiyor. Daha işin başında bölünmesinin
sebebi burada aranmalı.”
Peki
Fransa’da karşı çıkılan bir siyaset olarak ırkçılık karşıtlığı, halkla nasıl
buluşacak? Butelca’ya göre çözüm şurada:
“İlkin yerliler arasında
sinerjilerin oluşmasını mümkün kılacak bir güç dengesine ihtiyaç var. Bu, bizim
kendi sesimize sahip olmamızı, kendi araçlarımızla görüşlerimizi yaymamızı
sağlayacak.”
Bu
imkânı ise kitabına adını veren olguda buluyor: “Devrimci Sevgi”. Burada bir
ütopyadan mı bahsediliyor? Pek değil:
“Utanç verici olsa da
söyleyeyim: ben ırkçı değilim. Bu sevgiye kefilim ben. Kimseden nefret etmek
istemiyorum ama anlaşılan o ki bu sistem, bizim birbirimizden nefret etmemize
neden oluyor. Bu nefretin toplumsal ilişkilerin bir sonucu olduğuna inanıyorum
ve o ilişkilerle mücadele ediyorum. İçimizde bir güzellik olduğunu
düşünmüyorum, Baldwin gibi ‘ne oldu o güzelliğe’ diyorum.”
Hassina Mechaï
19 Mart 2018
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder