İsrail
Filistinlileri Katlediyor, Batılı Liberaller, Kafalarını Başka Yöne
Çeviriyorlar. Onlardaki İnsanseverlik Yalandan İbaret
Eğer
“müdahale” denilen kavram, evrensel insan haklarından türetilmiş ise,
kendilerini “liberal müdahaleciler” olarak adlandıran insanların ağızlarından
neden Filistinlileri koruma amacıyla müdahale gerçekleştirilmesi gerektiğine
dair tek bir laf çıkmıyor?
2013’te
bu soruyu Fransız felsefeci, yazar ve liberal (insanî) müdahale savunucusu
Bernard-Henri Lévy ile yaptığım mülâkatta sormuştum.
Ağzı
iyi laf yapan bir isim olan Levy, nedense cevap verirken bayağı bir debelendi.
Levy cevabında, “Filistin’deki durum Suriye’deki ile aynı değil, tüm iyiler bir
yanda, tüm kötüler diğer yanda toplaşmış değil” demişti. Oysa İsrail Savunma
Güçleri ile ilgili olarak, “o kadar demokratik bir orduyu daha önce
görmemiştim” diyen Levy’ye göre, bu ordu kendisine bir yığın ahlâkî soru
sorabilmekte idi.
Geçen
hafta sonu silâhsız Filistinli göstericilerin Gazze sınırında o demokratik ordu
tarafından vuruluşunu izlerken, aklıma bu BHL denilen adam geldi. Yeşil Hat’a
girerek evlerine geri dönmeyi talep eden Gazzeli mültecileri vurmazdan önce,
İsrailli keskin nişancıların kaç “ahlâkî soru” sorduğunu merak ettim doğrusu.
Cuma
günü İsrail Savunma Güçleri (IDF) halka gerçek mermilerle saldırdı, 773 kişiyi
vurdu ve bunların 17’si öldü. IDF sözcüsü, İsrail askerlerinin “saldırıya
hazırlıklı olduğunu ve her şeyin doğru bir şekilde icra edildiğini” söyleyerek
“her mermi hedefini gayet iyi biliyordu” türünden ifadelerle ordusuyla övündü.
Pazar günü İsrail Savunma Bakanı Avigdor Lieberman, BM’nin ve AB’nin bağımsız
soruşturma yürütmesi yönündeki çağrılara karşı çıktı ve “askerlerimiz takdiri
hak ediyor” dedi.
Demek
ki meseleyi net olarak dile getirmek lazım: İsrail askerleri, Filistinlileri
katletmeye ve sakat bırakmaya devam edecek, öte yandan İsrail hükümeti de
yaptıklarının hiçbir karşılığı olmamasını güvence altına alacak.
Peki
o zaman Batı’da liberal müdahalecilerin çığlıklarını neden duymuyoruz? BHL,
Filistinliler vurulup yaralanırken neden çıkıp konuşmuyor?
1999’da
Şikago’da “haklı savaş” kavramını savunan, Gazze üzerinde uçuşa yasak bölge
için liberal müdahalecilerin önemli bir metin olarak başvurdukları
“uluslararası toplum doktrini”ni dile getiren eski İngiltere Başbakanı Tony
Blair’in çağrısını neden işitmiyoruz? Ariel Sharon’un cenaze törenine katılan
Blair, Filistinlilerin sayısı giderek artan cenaze törenleri konusunda neden
tek laf etmiyor?
ABD’nin
Ruanda’daki eylemsizliğini “Cehennemden Gelen Sorun” olarak niteleyip ağıtlar
yakan, müdahale yanlısı açıklamalar yapan ABD’nin BM elçisi Samantha Power’ın
ağzından, silâhsız Filistinlilerin vurulmasına, öldürülmesine ve yaralanmasına
dair öfke dolu, ahlâkî tek bir cümle niye çıkmıyor? Twitter’da bir fil ve aslan
yavrusunun resmini retweet’leyecek vakti buluyor da Gazze’de uygulanan şiddete
dair tek bir açıklamayı nasıl oluyor da yapamıyor?
Bir
zamanlar işgal altındaki topraklara barış gücü konuşlandırılması noktasında bol
bol konuşan Kanadalı akademisyen ve siyasetçi Michael Ignatieff’in taleplerini
bugün neden duyamıyoruz?
New
York Times yazarı Nicholas Kristof’tan, Washington Post yazarı
Richard Cohen’den ve Times of London yazarı David Aaronovitch’ten IDF’in
insan haklarını ihlal eden pratiklerine karşı somut adımlar atılmasını talep
eden yazılarını neden okuyamıyoruz?
Eski
ABD dışişleri bakanı ve müdahalecilerin bayrak tutanı Madeleine Albright,
İsrail devletine karşı ekonomik ve mali yaptırımlar uygulanmasına dönük çağrıyı
neden hâlâ yapmadı? Silâh ambargosu neden hâlâ gündeme gelmedi? Başbakan
Benjamin Netanyahu’ya, Savunma Bakanı Lieberman’a ve IDF Genelkurmay Başkanı
General Gadi Eizenkot’a neden seyahat yasağı getirilmedi?
Bunlardaki
sessizlik insanın kulaklarını sağır edecek ve aslında bazı gerçekleri tüm
yalınlığı ile ortaya dökecek cinsten. Anlaşılan Filistinliler, o kadar
insanlıktan çıkmışlar ki insanî müdahaleyi zerre hak etmiyorlar. Onların kanı
ucuz, çektikleri çilenin bir önemi yok, muhtemelen, her şeyin ötesinde, onları
katledenler bizim dostlarımız.
Peki
tüm bu gerçeklere şaşıralım mı? Sonuçta liberal müdahale alayının üyeleri,
masum Filistinlilerin trajik ölümlerini ilk kez utanıp sıkılmadan göz ardı
etmiyorlar.
Mart
2001’de, İkinci İntifada’nın başlarına doğru, Filistinli sivil ölümlerinin
sayıca arttığı bir dönemde BM Güvenlik Konseyi, işgal altındaki topraklarda BM
gözlemci gücü oluşturmak suretiyle, Filistinli sivillerin korunmasına dönük
uygun bir mekanizma oluşturulmasına dair bir karar aldı. Ancak Bush yönetimi bu
kararı veto etti. Peki ABD’li liberaller buna nasıl tepki geliştirdiler? Hepsi
de o günlerde dut yemiş bülbüldü.
2014
yazında İsrail hava kuvvetleri Gazze’yi altı yıl içerisinde üç kez bombaladı.
Bu bombalar, okulları, hastaneleri ve apartmanları hedef aldı, 1500’den fazla
sivil katledildi. O günlerde dışişleri bakanı olan ve sonrasında Suriye’de
uçuşa yasak bölge görüşüne destek atan Hillary Clinton, “saldırıları Hamas
kışkırtıyor, İsrail’in kendisini savunma hakkı var” dedi. Ona dost olan
liberallerin ağzından tek bir kelime dahi dökülmedi.
2018’deyiz.
Bu sefer 17 kişi öldü, 1400 kişi yaralandı. ABD’li vergi mükelleflerinin
silahlandırıp fonladığı İsrail askerlerinin, kaçışan Filistinlileri
sırtlarından vurduğunu gösteren videolara rastlanıyor internette. Ama
Temsilciler Meclisi Azınlık Lideri Nancy Pelosi ve Senatör Chuck Schumer gibi
Kongre’deki Demokrat Parti liderleri Twitter’da bir iki cümle yazmaya bile
tenezzül etmiyorlar. Liberal Demokratlar açısından #direniş, dünyadaki en uzun
süreli askerî işgale değil, ancak Trump yönetimine ve “alternatif sağ”
[alt-right] dedikleri kesimlere karşı sergilenebiliyor.
ABD’de
birçok liberalin ve ilericinin Filistinliler konusunda yaşadığı bu ahlâkî
körlük mide bulandırıcı. İsrailli yazar ve ekonomist Abraham Gutman’ın
ifadesiyle, “bu kör nokta o kadar çok dillendiriliyor ki zamanla Filistinlileri
dışlayan bir tür yeni ilericilik biçimi meydana getiriyor. Bu yeni ilericilik,
Jeff Sessions’ın başsavcı atanması ile daha da korkunç bir hâl aldı. Artık
İsrail devletine yönelik destek küçük farklılıklarla birlikte ortaya konuluyor.
Facebook’ta Filistinli çocuklara ‘küçük yılanlar’ diyen Adalet Bakanı Şakid’e
kimse bir şey söylemiyor.”
Adam
haklı. Filistinlileri dışlayan ilericilik, ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin sahip
olduğu bağnazlığı ve yerliciliği şiddetle, yüksek sesle eleştiriyor, güneydoğu
eyaletlerindeki ayrımcılığı ve ırkçılığı yerden yere vuruyor ama işgal
altındaki topraklarda süren ırk ayrımcılığını ve ırkçılığı hiç görmüyor.
Filistin’i
dışlayan ilericilik, Trump ve onun birer şahin olan dalkavuklarına karşı
harekete geçmesini biliyor ama bir yandan da Netanyahu ile yan yana duruyor veya Lieberman’la bol gülümsemeli fotoğraflar çektiriyor. Trump ve Netanyahu
yönetimleri arasındaki benzerlikleri kimse görmüyor.
Filistin’i
dışlayan ve liberal müdahaleciliği büyük bir gururla destekleyen ilericilik,
işgal altındaki topraklar hariç her yere müdahale edilmesi görüşünü
destekliyor. Onların yürekleri Suriyeliler, Afganlar, Libyalılar, Iraklılar,
Ruandalılar, Kosovalılar vs. için kan ağlıyor ama Filistinlileri zerre
umursamıyor.
Burada
“sen de şuna destek vermiyorsun” diyerek sığ bir savunma gerçekleştirilmiyor
aslında. Esasen çifte standarda ve ahlâkî riyakârlığa dikkat çekiliyor.
Filistin konusunda “Filistin’i dışlayan birer ilerici olan” liberal
müdahaleciler, “her iki taraf”ı şiddet konusunda eleştirirken, Trump’ın taktik
tahtasını ödünç alıyorlar. Bu kesim, Filistin’de yaşanan ölümlerin “çatışmalar”
ve “karşılıklı cepheleşmeler”in sonucu olduğunu düşünüyor. Oysa gerçekte bir
taraf işgalci bir tarafsa işgal altında. Bir tarafın elinde füzeler, tüfekler,
diğerinin elinde taşlar ve sapanlar var. Bir taraf öldürüyor, diğeri ise
ölüyor.
Ortaya
başka bir sonucun çıkması mümkün değil: Batı’daki liberal müdahalecilerin işgal
altındaki Filistinlilerin devlet destekli şiddete karşı korunması konusunda tek
bir laf etmemeleri, “liberal müdahale” denilen tüm o sahtekârlığın ne kadar
riyakârca olduğuna ve ahlâken iflas ettiğine dair bir andaç niteliğinde.
Mehdi Hasan
2 Nisan 2018
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder