Rex
Tillerson, tek bir tweet ile internet üzerinden, kamuoyunun gözü önünde kovulan
ilk üst düzey devlet görevlisi olduğu konusunda neler düşünüyor, merak
ediyorum. Kafasına o çekicin ineceği günü beklediğine eminim. Ama onun bu
şekilde inmesini hiç ummuyordu herhâlde. İleride kovulmasına neyin sebep
olduğunu anlatacak mı, merak ediyorum. Kapitalist sınıfın varlıklı ve hâlâ
nüfuzlu bir oyuncusu olarak Tillerson’ın bir şeyler anlatmasının imkânı yok
ama. Gene gözü kara bir gazetecinin Rex’i öğle yemeğine çıkartıp onun bir iki
biraya olan biteni gözü yaşlı aktarmasını sağlayacağı günü beklemek zorundayız.
Olaylar,
tam da Trump’a has bir biçimde, kaotik bir tarzda gözler önüne serildi. Atlantic’e
göre,
“Beyaz Saray, Salı günü
Tillerson’a geçen Cuma dışişleri bakanlığı görevinden alınacağını söylemişti.
Fakat kamu diplomasisinden sorumlu dışişleri bakanlığı müsteşarı Steve
Goldstein, Salı günü yaptığı açıklamada, Tillerson’ın başkanın o tweet’ine dek,
Salı sabahı CIA direktörü Mike Pompeo’nun dışişleri bakanı yapılacağını aklına
bile getirmediğini söyledi. Goldstein’in kendisi de bu açıklamasından ötürü
kovuldu.”
Genelkurmay
başkanı John Kelly ise Tillerson’ı o tweet’ten üç günce bilgilendirmiş ve onun
rahatlamasını sağlamıştı. Kralın arkasında duran üçlü erk (Kelly, Savunma
Bakanı Yardımcısı James Mattis ve Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster) B
takımının arkasına hizalandılar. Trump’a bekçilik yapanlar, derin devlete ait
savaş planlarını uygulaması için dürtüp duranlar, işte bu komutanlardı. John
Grant’in CounterPunch’a yazdığına göre:
Michael
Wolff’un Ateş ve Gazap: Trump’ın Beyaz Saray’ının İçerisi isimli
çalışmasında, Kelly’nin Trump’ın ulaşmasına mani olduğu, eskiden Nixon’a
çalışan ve onun kirli işleri için entrikalar çeviren Roger Stone’un şu sözüne
yer veriyor: “Mattis, McMaster ve Kelly, üçü uyum içerisinde hareket edene dek
askerî bir eyleme imza atılmayacağı, diğerleri başka bir yerde iken üçlünün
içinden en azından birinin her daim Washington’da kalacağı konusunda anlaşmaya
vardı.”[1]
Burada
esasen bir cunta kafası işliyor. Tillerson’ın başında bulunduğu dışişleri
bakanlığının ABD’nin savaşçı ruhuna gerekli coşkuyla sarılmadığını işte bu kafa
söylüyor. Peki bu cuntanın sunduğu çözüm ne? CIA Başkanı Mike Pompeo’yu
Tillerson’ın yerine getirmek. Ulusal Devlet Radyosu’na [NPR] göre Pompeo,
“sıradışı bir özgeçmişe sahip”. West Point’te okulu birincilikle bitirmiş.
Avrupa’da tank subayı olarak çalışmış. Harvard’da hukuk okumuş. Ayrıca Çay
Partisi’nin önde gelen cumhuriyetçi isimlerinden ve ne tür bir krizle
yüzleşileceğini asla umursamadan sert bir pozisyon alan, ulusal güvenlik
teşkilâtının şahinlerinden. Onun özgeçmişinin Kuzey Kore’yi silâhsızlanmaya,
Putin’i de Suriye’den çekilmeye ikna edeceğine eminim ben. En azından o üçlü
erkin, troykanın hesabı bu yönde. Trump da bu tercihe tabi görünüyor: Trump
muhabirlere, “Mike’la aramızda ta baştan beri iyi bir kimya vardı” diyor.
Pompeo ise Tweeter’dan sorumlu başkandan sitayişle söz ediyor: “Her gün
kendisiyle yarım saat, kırk dakika geçiririm. Bana sağlam bir zekâya sahip
insanların soracağı türden yığınla zor soru soruyor. Gayet dolu biri.”
Tillerson’ın
kafasına o çekiç inmezden önce bu üçlü çete, onun yerine Pompeo’yu getirmek
için, ilk aşamada deneyimli ajan Gina Haspel eliyle yolu temizlediler. Haspel,
sistematik işkenceye dair kanıtları yok etmek suretiyle çeteye sadakatini
ispatlamış bir isim. NPR’ın geçen kış yaptığı habere göre, “Haspel, El-Kaide
üyesi olma şüphesiyle tutuklanmış Ebu Zübeyde’nin 83 kez su işkencesine maruz
kaldığı, Tayland’daki gizli bir hapishaneyi yönetmişti. İşkenceler videoya
kaydedilmiş ama kasetler, bir Kongre üyesinin CIA’den onları muhafaza etmesini
istemesinden iki yıl sonra, 2005’te imha edildiler.” Peki o kasetlerin imhasını
kim emretti? Gina Haspel’ın ta kendisi. CIA’in yürüttüğü gizli görevlerin
başında bulunan ve NPR’a açıklamalarda bulunan John Bennett’a göre, “işkence
merkezi yönetmek kirli bir işti fakat Gina, bu işi gayet cesur bir şekilde ifa
etmişti. Ülkenin güvenliği için bu iş hem zaruri hem de hukukîydi. Yaptılar,
Gina da yaptı, çünkü o insanlar bu işi görev biliyorlardı.”
Obama
da bu şekilde düşünüyordu, zira o da işkence yapan tek bir CIA görevlisi
hakkında kovuşturma başlatmadı. Onda böylesi bir adım atmaya yetecek yürek
olsaydı, bugün muhtemelen Gina’nın üzerinde tayyör değil hapishane tulumu
olurdu. Geçen yıl Trump’ın CIA Direktörü Yardımcısı olarak Haspel’ın ismini
vermesi ardından New Yorker’ta Dexter Filkins şunları yazmış:
“2009’da Obama göreve
geldiğinde CIA’nın soruşturma programlarında görev alan hiç kimseyi
kovuşturmayacağını, Haspel gibi üst düzey yöneticiler hakkında soruşturma
başlatılmayacağını beyan etti. O dönemde Obama geriye değil ileriye bakmak
istediğini söyledi. Fakat o da biliyor gibi, geçmiş asla geçip gitmez.
Amerika’nın işkence tezgâhlarının gölgesinin yeniden düşme ihtimalinin gündemde
olduğu bir dönemde Obama’nın aldığı karardan pişman mıdır, merak ediyorum. Her
şeyin ötesinde Haspel türünden insanlar büyük olasılıkla hapsi boylayacaklardı.”
Edward
Snowden Haspel’ın yeni görevini duyduğunda şu tweet’i attı (13 Mart 2018):
“İlginç: ‘Eskiden bazı
insanlara işkence etmiş olan” Yeni CIA direktörü, muhtemelen AB’ye diğer casus
şefleriyle buluşmak için gittiğinde tutuklanacak, çünkü Avrupa Anayasal Haklar
ve İnsan Hakları Merkezi Berlin Şubesi [ECCHR], Almanya’daki federal savcıya
şikâyette bulundu.’ […]”
Böylesi
bir ekip ruhunun terfi edilmeyi hak ettiği açık. Tek bir siyah ajanı kuruma
almamakla tanınan, George H. W. Bush Ödülü’nü terörizmle mücadeleyi kusursuz
bir biçimde yürüttüğü için alan Haspel, CIA’nın tepesine çıkan ilk kadın olma
vasfına da sahip. Özgeçmişine göre o, CIA’in Langley’deki genel merkezinde
doğmuş olmalı. 1985 öncesine dair hakkında tek bir evraka rastlanmıyor,
muhtemelen bu onun teşkilâta katıldığı tarih.
Pompeo
ve Haspel, atamalarıyla ilgili oylama için kongrenin huzuruna çıkacak. John
McCain ve Ron Wyden, Haspel’ın atanmasına karşı çıktığını açıktan beyan etti
bile. Kamuoyunun yoğun baskısı, teşkilâtın tuvaletinden işkence mağdurlarının
iskeletlerinin çıkmasına katkı sunabilir ama bu, pek mümkün değil. Derin devlet
istediğini almaya alışmış ve bir şeylerin yargının konusu olmasına asla izin
vermiyor.
Bugün
dışişleri bakanlığı, tümüyle CIA’e bağlı bir yan kuruluş hâline gelmiştir,
dolayısıyla Amerika huzur içerisinde uyuyabilir. Kibar beyefendilere bu sahnede
artık yer yoktur. Diplomasi muhallebi çocukları içindir. Görgü nedir bilmeyen
tüm o devletlere ve onların başındaki sonradan görme liderlere patronun kim
olduğunu göstermenin vakti gelmiştir.
Geoff Dutton
15 Mart 2018
Kaynak
Dipnot:
[1] John Grant, Are We Living Under a Military Coup?”, 14 Mart 2018, Counterpunch.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder