Takdim
Paris’te
kaldığı süre boyunca (1959-1964) Ali Şeriati, Fanon’un hem şahsıyla hem de
eserleriyle tanışma fırsatı buldu. İranlı devrimci, yurtsever ve demokrat bir
kişilik olarak, İran petrollerinin millîleştirilmesini öngören hareketin lideri
olan Musaddık’ın başını çektiği Milli Cephe’nin üyesiydi. Şeriati, Louis
Massignon (1883-1962) ve Jacques Berque’den (1910-1995) İslam Bilim; Georges
Gurvitch (1894-1964) ve Henri Lefebvre’den (1901-1991) sosyoloji dersleri aldı.
Sartre ve Merleau-Ponty aracılığıyla, fenomenoloji ve varoluşçuluk gibi felsefî
akımlarla ilişki kurdu.
Bu
yıllar boyunca Cezayir savaşına tanıklık edildi. Şeriati, Cezayir halkının ve
FLN’nin mücadelesine zerre tereddüt etmeden destek oldu. Bir keresinde Şeriati,
Cezayirli bir berber salonunda iken bir FLN üyesiyle tanıştı ve Paris’teki ağın
parçası olan bu kişi, Şeriati’nin öğrenci odasını kullandı. Bu temas ve
işbirliği sayesinde Şeriati, dönemin tüm devrimci yazınını, sonrasında Üçüncü
Dünyacılık teorisinin önemli çalışmalarını okuma imkânı buldu. (Bu eserler
arasında onu bilhassa Ferhat Abbas’ın Sömürgenin Gecesi ile Ammar
Avzagani’nin En İyi Kavga isimli çalışmalar etkiledi. İki kitabı da
Julliard Yayınevi yayımlamıştı.)
Fanon’u
bizzat tanıyan Şeriati, onun eserlerini Farsçaya tercüme edip İran’daki aydın
cenahına takdim etmeye çalıştı ve arkadaşlarını bu tercüme faaliyetine
katılmaya teşvik etti. Sartre’ın önsözünü kaleme aldığı Yeryüzünün
Lanetlileri’ni Farsçaya tercüme etti. Sonrasında Cezayir Devrimi’nin
Beşinci Yılı’nı tercüme etmeye başladı, ama çalışmayı tamamlayamadı. Yeryüzünün
Lanetlileri tercümesi ardından, başka isimlerle veya tek başına yaptığı bir
dizi tercüme çalışmasına imza attı. O süreçte Fanon’la temas kurdu ve
kendisiyle mektuplaşma sürecine girmek için harekete geçti. Lâkin Fanon, 6
Aralık 1961’de, henüz otuz altı yaşında iken vefat etti. İki yılı aşkın bir
süre sonra da, Mart 1964’te Şeriati Fransa’dan ayrıldı.
İslam
Bilim çalışmasında okurlara hitaben kaleme aldığı önsözde (Complete
Works, Sayı. 30, s. 6-7) Şeriati, Fanon’un bir sözünü aktarıyor. Şeriati,
Fanon’un Mücahid gazetesinin bürosundan 1961 yılında kendisine
gönderdiği mektubuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Bu giriş bölümünde
kurduğumuz muhabbetin sonunda sizlere herkesin korkudan sindiği o günlerde en
güzel kahramanlıkların altına imza atmış isimlerden biri olan dostum Frantz
Fanon’un ömrünün o son deminde bana yazdığı mektubundan bir pasaj okumak
istiyorum.”[1]
◄ * ►
İslam (dünyası), Asya’nın
büyük bir kısmında ve tüm Afrika’da Batı ve sömürgecilikle mücadele etmiştir.
Bu iki düşman, onun bedenine ve ruhuna onulmaz yaralar açmıştır. Dolayısıyla
İslam, Batı ve sömürgeciliğin nefretine tek başına direnmek zorunda kalmış, her
ikisini de başka her şeyden daha fazla korkutmuştur. İslam konusunda seninle
aynı hissiyata sahip değilsem de ben bile Üçüncü Dünya’da (izninle belirtmek
gerek ki ben, “Yakındoğu” ve “Ortadoğu” demeyi tercih ediyorum) İslam’ın
alternatif teşkil edecek ideolojik ve toplumsal güce, sömürgecilik karşıtlığı
konusunda gerekli kapasiteye ve Batı karşıtlığı vasfına sahip olduğuna dair
tespitini en az senin kadar ısrarla dile getirdiğimi belirtmeliyim.
Umarım sizin o hakiki
aydınlarınız, halk kitlelerini bilinçlendirirler ve onları Avrupa’dan gelen
zehirli ve şüpheli fikirlerin, yöntemlerin ve çözümlerin cazibesine ve Batı’nın
saldırısına karşı verdikleri o savunma savaşı dâhilinde seferber etmeyi bilirler.
Umarım sizin hakiki aydınlarınız, Müslüman toplumlarında ve zihinlerde saklı
olan o muazzam kültürel ve toplumsal kaynaklardan kurtuluşa yazgılı bir bakış
açısı üzerinden istifade edebilirler ve Müslüman Doğu’nun bitap düşmüş bedenine
bir ruh üfleyebilirler. Bu görevin ifa edilip edilmeyeceği sana ve
arkadaşlarına kalmış. Zahirde görünenin aksine, bu yönde ortaya koyduğunuz
çabaların, benim dile getirdiğim, üçüncü dünyaya ait bu ülkede birleşik ve
ahenkli millet inşa etme hedefiyle uyumlu olduğuna hiç şüphe yok. Zira bizi bir
araya getiren şey sayesinde, bugün söz konusu yaklaşımı belirlediğim ülküye
doğru atılmış büyük bir adım olarak görüyorum.
Ama gene de bir yandan da
mezhepçi ve dinî ruhun diriltilmesinin, her ne kadar henüz ulaşılması zor bir
hedef olsa da, bu zaruri birlik sürecine mani olacağı ve hâlihazırda mevcut
olmayan milleti, en iyi hâliyle “oluşum hâlinde olan milleti” onun için ideal
kabul edilen gelecekten mahrum bırakacağı kanaatindeyim. Dolayısıyla,
Fransa’nın kültürel sömürgeciliğine karşı mücadelede etkin ve önemli katkılar
sunan ve saygıyı hak eden Mağrip Uleması Birliği’nin dürüst üyelerinin
çabaları, beni hem korkutuyor hem de üzüyor.
Gelgelelim sen, dinî ruhun
yeniden doğumu ile ilgili yorumlar dile getiriyorsun, bugün içteki çatışmalar
veya felç edici gelişmelerin rahat yüzü göstermediği bu büyük gücü seferber
etmeye çalışıyorsun ve bunu da yabancılaşmanın, kişiliksizleşmenin tehdit
ettiği insanlığın büyük bir kısmını özgürleştirme gayesiyle yapıyorsun. Lâkin
İslam’a dönüş, bir tür geriye çekilme yöntemi olarak, seni Afrika
milliyetçiliğini diriltmeye çalışan Senghor, Jomo Kenyatta, Nyerere ve Katib
Yasin’in açtığı yola ya da Henri Alleg’in klasisizmi yenileme çabasına tanıklık
eden yola sokuyor. Bence her ne kadar ikimizin yolu ayrı olsa da, hatta bu iki
yol birbiriyle çelişse de yollarımızın ileride insanların daha iyi bir hayat
sürecekleri o güne dek bir biçimde kesişeceğine kesin olarak kaniyim.
Frantz Fanon
Dipnot:
[1] Şeriati, burada daha önce Fransa’da tercüme ettiği (muhtemelen yurtdışında
olan İranlı muhaliflerin gizli çıkarttığı bir yayında yer verilen) mektuptan
bahsediyor. Bu mektup, diğer iki mektupla birlikte, Fanon’un mektuplarını
Tunus’ta yayınlamayı düşünen Bayan Zöhre Drif’e teslim edilmiş. (Bu mektupların
izini henüz bulamadık.) Zöhre Drif, bugün senatörlük yapan, bağımsızlık
savaşının ünlü savaşçılarından biridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder