Pages

02 Şubat 2018

Fanon’dan Şeriati’ye Mektup


Takdim

Paris’te kaldığı süre boyunca (1959-1964) Ali Şeriati, Fanon’un hem şahsıyla hem de eserleriyle tanışma fırsatı buldu. İranlı devrimci, yurtsever ve demokrat bir kişilik olarak, İran petrollerinin millîleştirilmesini öngören hareketin lideri olan Musaddık’ın başını çektiği Milli Cephe’nin üyesiydi. Şeriati, Louis Massignon (1883-1962) ve Jacques Berque’den (1910-1995) İslam Bilim; Georges Gurvitch (1894-1964) ve Henri Lefebvre’den (1901-1991) sosyoloji dersleri aldı. Sartre ve Merleau-Ponty aracılığıyla, fenomenoloji ve varoluşçuluk gibi felsefî akımlarla ilişki kurdu.

Bu yıllar boyunca Cezayir savaşına tanıklık edildi. Şeriati, Cezayir halkının ve FLN’nin mücadelesine zerre tereddüt etmeden destek oldu. Bir keresinde Şeriati, Cezayirli bir berber salonunda iken bir FLN üyesiyle tanıştı ve Paris’teki ağın parçası olan bu kişi, Şeriati’nin öğrenci odasını kullandı. Bu temas ve işbirliği sayesinde Şeriati, dönemin tüm devrimci yazınını, sonrasında Üçüncü Dünyacılık teorisinin önemli çalışmalarını okuma imkânı buldu. (Bu eserler arasında onu bilhassa Ferhat Abbas’ın Sömürgenin Gecesi ile Ammar Avzagani’nin En İyi Kavga isimli çalışmalar etkiledi. İki kitabı da Julliard Yayınevi yayımlamıştı.)

Fanon’u bizzat tanıyan Şeriati, onun eserlerini Farsçaya tercüme edip İran’daki aydın cenahına takdim etmeye çalıştı ve arkadaşlarını bu tercüme faaliyetine katılmaya teşvik etti. Sartre’ın önsözünü kaleme aldığı Yeryüzünün Lanetlileri’ni Farsçaya tercüme etti. Sonrasında Cezayir Devrimi’nin Beşinci Yılı’nı tercüme etmeye başladı, ama çalışmayı tamamlayamadı. Yeryüzünün Lanetlileri tercümesi ardından, başka isimlerle veya tek başına yaptığı bir dizi tercüme çalışmasına imza attı. O süreçte Fanon’la temas kurdu ve kendisiyle mektuplaşma sürecine girmek için harekete geçti. Lâkin Fanon, 6 Aralık 1961’de, henüz otuz altı yaşında iken vefat etti. İki yılı aşkın bir süre sonra da, Mart 1964’te Şeriati Fransa’dan ayrıldı.

İslam Bilim çalışmasında okurlara hitaben kaleme aldığı önsözde (Complete Works, Sayı. 30, s. 6-7) Şeriati, Fanon’un bir sözünü aktarıyor. Şeriati, Fanon’un Mücahid gazetesinin bürosundan 1961 yılında kendisine gönderdiği mektubuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Bu giriş bölümünde kurduğumuz muhabbetin sonunda sizlere herkesin korkudan sindiği o günlerde en güzel kahramanlıkların altına imza atmış isimlerden biri olan dostum Frantz Fanon’un ömrünün o son deminde bana yazdığı mektubundan bir pasaj okumak istiyorum.”[1]

*

İslam (dünyası), Asya’nın büyük bir kısmında ve tüm Afrika’da Batı ve sömürgecilikle mücadele etmiştir. Bu iki düşman, onun bedenine ve ruhuna onulmaz yaralar açmıştır. Dolayısıyla İslam, Batı ve sömürgeciliğin nefretine tek başına direnmek zorunda kalmış, her ikisini de başka her şeyden daha fazla korkutmuştur. İslam konusunda seninle aynı hissiyata sahip değilsem de ben bile Üçüncü Dünya’da (izninle belirtmek gerek ki ben, “Yakındoğu” ve “Ortadoğu” demeyi tercih ediyorum) İslam’ın alternatif teşkil edecek ideolojik ve toplumsal güce, sömürgecilik karşıtlığı konusunda gerekli kapasiteye ve Batı karşıtlığı vasfına sahip olduğuna dair tespitini en az senin kadar ısrarla dile getirdiğimi belirtmeliyim.

Umarım sizin o hakiki aydınlarınız, halk kitlelerini bilinçlendirirler ve onları Avrupa’dan gelen zehirli ve şüpheli fikirlerin, yöntemlerin ve çözümlerin cazibesine ve Batı’nın saldırısına karşı verdikleri o savunma savaşı dâhilinde seferber etmeyi bilirler. Umarım sizin hakiki aydınlarınız, Müslüman toplumlarında ve zihinlerde saklı olan o muazzam kültürel ve toplumsal kaynaklardan kurtuluşa yazgılı bir bakış açısı üzerinden istifade edebilirler ve Müslüman Doğu’nun bitap düşmüş bedenine bir ruh üfleyebilirler. Bu görevin ifa edilip edilmeyeceği sana ve arkadaşlarına kalmış. Zahirde görünenin aksine, bu yönde ortaya koyduğunuz çabaların, benim dile getirdiğim, üçüncü dünyaya ait bu ülkede birleşik ve ahenkli millet inşa etme hedefiyle uyumlu olduğuna hiç şüphe yok. Zira bizi bir araya getiren şey sayesinde, bugün söz konusu yaklaşımı belirlediğim ülküye doğru atılmış büyük bir adım olarak görüyorum.

Ama gene de bir yandan da mezhepçi ve dinî ruhun diriltilmesinin, her ne kadar henüz ulaşılması zor bir hedef olsa da, bu zaruri birlik sürecine mani olacağı ve hâlihazırda mevcut olmayan milleti, en iyi hâliyle “oluşum hâlinde olan milleti” onun için ideal kabul edilen gelecekten mahrum bırakacağı kanaatindeyim. Dolayısıyla, Fransa’nın kültürel sömürgeciliğine karşı mücadelede etkin ve önemli katkılar sunan ve saygıyı hak eden Mağrip Uleması Birliği’nin dürüst üyelerinin çabaları, beni hem korkutuyor hem de üzüyor.

Gelgelelim sen, dinî ruhun yeniden doğumu ile ilgili yorumlar dile getiriyorsun, bugün içteki çatışmalar veya felç edici gelişmelerin rahat yüzü göstermediği bu büyük gücü seferber etmeye çalışıyorsun ve bunu da yabancılaşmanın, kişiliksizleşmenin tehdit ettiği insanlığın büyük bir kısmını özgürleştirme gayesiyle yapıyorsun. Lâkin İslam’a dönüş, bir tür geriye çekilme yöntemi olarak, seni Afrika milliyetçiliğini diriltmeye çalışan Senghor, Jomo Kenyatta, Nyerere ve Katib Yasin’in açtığı yola ya da Henri Alleg’in klasisizmi yenileme çabasına tanıklık eden yola sokuyor. Bence her ne kadar ikimizin yolu ayrı olsa da, hatta bu iki yol birbiriyle çelişse de yollarımızın ileride insanların daha iyi bir hayat sürecekleri o güne dek bir biçimde kesişeceğine kesin olarak kaniyim.

Frantz Fanon

Dipnot:
[1] Şeriati, burada daha önce Fransa’da tercüme ettiği (muhtemelen yurtdışında olan İranlı muhaliflerin gizli çıkarttığı bir yayında yer verilen) mektuptan bahsediyor. Bu mektup, diğer iki mektupla birlikte, Fanon’un mektuplarını Tunus’ta yayınlamayı düşünen Bayan Zöhre Drif’e teslim edilmiş. (Bu mektupların izini henüz bulamadık.) Zöhre Drif, bugün senatörlük yapan, bağımsızlık savaşının ünlü savaşçılarından biridir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder