İnanıyorum
ki tarih boyunca Balfour Deklarasyonu kadar yıkıcı etkisi olmuş başka bir
politik deklarasyon yoktur. Balfour Deklarasyonu, 100 yıl boyunca savaşları
körükledi üstelik tüm dünya için ortaya ciddi bir sorun attı. Delili şudur:
1973 Arap-İsrail savaşı boyunca ABD ve Sovyetler Birliği nükleer silahlarını
alarma geçirdi. Ayrıca 1967 yılında Araplarla Haziran savaşında İsrail’in,
Mısır’ın üstün gelmesi hâlinde ilk uyarı olarak Sina çölünde nükleer bomba
patlatmayı planladığı yakın zamanda ortaya çıkarıldı. Dahası, İsrailli
yetkililerin sahayı Taş Devrine döndürebileceklerini birçok kez
tekrarladıklarını duymaktayız.
Bu
bağlamda, önemli bir sorun aydınlatılmalı.
Öncelikle,
Balfour ölümcül sözünü verdiğinde Avrupa’da Yahudilere yönelik, bu sözün
1917’de verilmesine neden olacak, bir zulüm yoktu.
İkincisi,
etnik veya dini bir gruba karşı zulüm varsa, haksızlıktan kaçmak için iltica
edildiğine tanıklık etmek doğaldır. Fakat Siyonist hareket, Yahudilerin
Filistin’e mülteciler olarak değil istilacılar olarak gelmesi gerektiğine karar
vermişti. Bu, süregelen ve şimdiye kadar çözüm umudu taşımayan çatışmaların ana
nedenidir.
Balfour
Deklarasyonu’nun vaadindeki sorun şudur: Balfour, Filistin’i Avrupa
Yahudilerine vermeyi vaat etti, diplomatik girişimlere rağmen vaadini ahlaki
bir zarfa soktu; bu da gerçekte Filistin’in yerlilerinin kovulması anlamına
geldi. Bu anlamda, Balfour Deklarasyonu’nun kovulma emri olduğu söylenebilir.
Eğer
Yahudi örneği uluslararası düzlemde takip edilecek olursa, her mazlum ve boynu
bükük grubun diğerlerini yaşadıkları yerden kovma hakları olduğu anlamına
gelecektir.
Britanya,
Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’nda mağlup olduktan sonra Filistin’i
devraldı ve Milletler Cemiyeti Britanya’ya Filistin’i manda altına alma yetkisi
verdi. Manda, hukukî olarak ülke halkının gözetilmesi/muhafaza edilmesi
anlamına geliyordu, böylelikle kendi kendilerini yönetebileceklerdi. Balfour’un
Deklarasyonu, Milletler Cemiyeti’nin kararına tamamen aykırıydı.
Balfour’un
vaadi, mültecilere adaletsizlikten Filistin’e kaçmaları için artık bir şey
söylemiyor. Söylediğine göre vaat, Siyonist harekete Avrupa ile Berberi
uygarlığı arasında köprü olacak bir devleti kurma gücünü, nüfuzunu ve hırsını
bahşetti. Britanya tarafından getirilen göçmenlerin, sadece bir ülke kurmayı,
yerli nüfusu kovmayı değil, aynı zamanda kuruluşundan itibaren 15 yıl içinde
nükleer silah elde etmeyi başarmaları tarihte bir ilkti.
1917’de
vaatte bulunulduğu sırada ABD Başkanı Wilson, halkların kendi kaderlerini tayin
hakkı olarak bilinen bildirisini yayımladı. Ne var ki bu bildiri, Filistin için
hiçbir değere sahip değildi. ABD değersiz kalan bu bildiri hakkında çok da
ciddi değildi. ABD, Wilson’un deklarasyonuyla çelişik biçimde Balfour
Deklarasyonu’nu destekledi. Bu nedenle vaat, sömürge ikliminde tutuldu. Bu
iklimde, yerli nüfusun kendi geleceği ile ilgili fikrine saygı yoktu, o fikre
asla değer verilmiyordu. İlk ve son söz, İngiliz yetkililerin ve onların
müttefiki Siyonist hareketindi.
İngiltere’nin
Siyonistlere Filistin vaadinde bulunmalarının, Yahudilerin Amerika’yı savaşta
İngiltere’ye katılmaya ikna etmeleri karşılığında olduğu, bunun vaadin ortaya
konmasında doğrudan etken olmuş olabileceği, sıklıkla dillendirilen bir
hikâyedir. Fakat 1916 yılında mağlup Osmanlı İmparatorluğu’nun elindeki Arap
bölgelerinin İngiltere ile Fransa arasında bölüşen, gizli Sykes-Picot anlaşması
bu vaatten önce imzalanmıştı.
Balfour’un
devleti İsrail, demir ve ateş ile elde edildi. Sonuç, anavatanlarını kaybeden
Filistin’in asıl sakinleri için korkunç, İsrail tohumu bölgeye zorla ekildikten
beri bitmez bir savaş içine giren Arap bölgesi için felâket oldu.
İngiliz
Dışişleri Bakanı’nın Balfour Deklarasyonu’nun 100. yıldönümünü gururla kutlama
kararı, politik bilgelikten yoksun, yaraya tuz basan bir karardır. Bu
Filistinlilerin maruz kaldığı tüm baskıların 100 yıl sonra da değişmediğini
gösteriyor. İngiltere, şüphesiz Ortadoğu ve ötesine terör kültürünü eken zalim
devlet rolünü oynamaya devam ediyor.
Dr. Salim Nazzal
28 Ekim 2017
Kaynak
[Dr.
Salim Nazzal, Filistinli-Norveçli Ortadoğu tarihçisi; büyük ölçüde bölgenin
sosyal ve politik sorunları üzerine yazılar yazmaktadır.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder