“Hazreti
Ali şöyle buyurmuştur: zulümde iki suçlu vardır. Biri zulmeden zalim diğeri
zulme rıza gösteren mazlum. Bu iki kişinin işbirliği ile zulüm ortaya
çıkmaktadır. Zira tek taraflı olarak zulmün meydana gelmesi mümkün değildir.
Zalim havada zulmedemez. Zulüm; zalimin çekici ve mazlumun örsü ile şekil alan
bir demir parçasıdır. Sadece zulüm değil; fesat, sapma, tüm çaresizlikler ve
yenilgiler de var olabilmek için iki tarafın işbirliğine muhtaçtır.”
[Ali Şeriati]
Sıfır Bir diye bir
dizi var. İnternet âleminde epey popüler olmuş. Solcular da seve seve
izliyorlar. Aslında dizi, şehirdeki gentrifikasyon, soylulaştırma girişiminin
bir parçası. Arkasında kim var, para kimden çıkıyor, bilinmez ama, sorunun
cevabı için jenerikteki teşekkür kısmında merkez ve ilçe belediyelerinin ismine
bakmak yeterli.
Çünkü soylu görünme devrindeyiz. Soylulardan ödünç
alınan zihin ve pratiğin burjuvazi süzgecinden geçmiş hâline bugün solculuk,
sosyalistlik diyorlar. Burjuva devrimleri ile ilişki de bu düzeyde. “Ya
ilerletelim, ya savunalım ya da gerisine düşmeyelim” diyorlar. “Her şey bir
yana, güç olmadan bu tür bir siyaset, küçük burjuva siyaset” denildiğinde de
kızıyorlar. “ABD bu coğrafyaya geldi diye doğu, Ortadoğu demeye başladınız,
onun devrim yaptığına-yapacağına inanıyorsunuz” dediğimizde ise öfkeleniyorlar.
Bu öfke, soyluluk siyaseti ve ideolojisinin güncel
alana hâkim olduğu gerçeğini görmezden geliyor. Öfkesini ona karşı
bileylemiyor. Aslında devletin hayali, Diyarbekir’de CHP’ye yüzde altmış oy
aldırtmak. Sahne buna göre kuruluyor. HDP CHP, CHP de HDP tavında dövülüyor.
Her ikisi de, yukarıdaki resme atfen, hem mecazî hem de düz manada “ortaya,
orta yola, hizaya” çekiliyor.
* * *
Tav, “işlenecek bir nesnede bulunması gereken ısının,
nemin yeterli olması durumu” demek oluyor. Devlet, her iki partinin ısısını ve
nemini ayarlıyor. Sıfır Bir’i ağzı açık izleyenler, sakın Lice’ye, Sur’a
ağıt yakmasın!
Isı sosyal demokrasiyle, nem liberalizmle alakalı. HDP
liberalizmiyle CHP’ye, CHP de sosyal demokratlığıyla HDP’ye poz kesiyor. Bir
tür pazarlık, hâlen daha sürüyor. Alttan alta da gerekli zemin ayarlanıyor.
Adalet kurultayında “ulusalcılar”, bu yüzden dışarıda bırakılıyorlar.[1]
Dağhan Irak da, yaptığı aritmetik işlem dâhilinde,
hayıflanarak şunları söylüyor:
“Tıpkı
Adalet Yürüyüşü gibi, o mitingde de Haziran, EMEP, Halkevleri gibi örgütler,
söyleme zerre etki yapamayacaklarını bile bile kalabalık etmek üzere hazır
bulundular.”[2]
Sonra da HDP’nin adalet yürüyüşüne desteğini
eleştiriyor. Ve yerinde bir laf etme cüretinde bulunuyor: “Adalet Yürüyüşü’ne
katılan CHP dışındaki tüm siyasi yapılar, siyasi varlıklarının artık bütünüyle
anlamsız olduğunu açık etmiş oldular, HDP de dâhil olmak üzere.” Devamında da
HDP’nin ölüm ilânını yayınlıyor.
Aslında bu sözler, laf-ı güzaf. Boş yani. Çünkü iki
partili yapıya, soylulaşmaya herkes tav. Bu pazarlık, anlaşılan, artıgerçek,
gazeteduvar, irfan aktan, T24 gibi mecralarda sürecekmiş gibi görünüyor.
Özünde adalet kurultayı, “Kürt” olmadığı için
eleştiriliyor ve “ah keşke olsaydı” deniliyor. Yirmilerde TKP kurmuş devletin
“Kürt” de diyebileceği kimsenin aklına bile gelmiyor. Onca bağ ve bağlamdan
kopartılmış Kürd’ü devlet niye bağrına basmasın ki? “Güya İslam”ı basmadı mı?
Bu pazarlık siyasetinin çıkışı yok. Özünde İhsan
Eliaçık, kendi ifadesiyle, fifti-fifti bile değil, İslamî olmayan, liberal bir
düzlemden konuşuyor. Son Eliaçık tartışması da buradaki nemin ayarlanması ile
ilgili. Eliaçık, Adalet Yürüyüşü başlamadan önce “yürüyüş Edirne’ye, Demirtaş’a
uzanmazsa, desteklemeyiz” diyordu. Uzanmayacağı anlaşılmasına rağmen en önde
yerini aldı. Aslında buradaki siyaset de pazarlıkla bağlantılı. Eliaçık, “bak
HDP’li olurum ha!” diye bir yerlere mesaj verme gereği duymuş belli ki. Çünkü
CHP’ye şahsen mecbur. Eleştirilmesi gereken, onu mecbur bırakanlar.
Küçük burjuvanın siyasetle rabıtası bu düzeyde değil
mi zaten? Birkaç yıl sosyalistmiş gibi görünür, efendilerine durmadan “bak
sosyalist olurum ha!” der durur…
* * *
Bize “Rancière bizim malımız, onun çevirdiğiniz yazısını
silin” diye mesaj atan yayınevinin CHP ile iş pişirdiğini öğreniyoruz. “Halk
kimdir?” sorusunu CHP diye cevaplıyorlar çünkü. AKP’yi fazla soylu kabul
etmedikleri için eleştiriyorlar. Çünkü kendileri de biliyor, CHP de olsa aynı
şeyleri yapacak.
Bu ortamda al tolgalı beylerbeyi haykırıyor:
“Kemalizm,
tarihi boyunca ikinci defa sola çekilerek kurumsal devlet eleştirisi ile
demokratik muhalefetin genel ideolojisi görünümüne büründü.” [Metin Kayaoğlu]
Kim çekmiş, devleti nasıl eleştirmiş, ilk çekilme ne
zaman yaşanmış sorularının cevabı yok cümlede. Aynı cümlenin sahibi, “ezilenler
iktidar olmak zorundadır” diyor. İki cümle birleşince şu sonuç çıkıyor:
“Ezilenler, bugün Kemalist olun!” Oysa bu cümleler, yirmi yılını iktidar
kaçkını, düşmanı, karşıtı isimlerin pazarlamacılığını, acenteliğini yapanlara
ait. Niye yaptıkları, bugün anlaşılıyor.
Bu laflar edilmek zorunda, çünkü küçük burjuva,
efendisine haset eder, ama onun eteğinin altından da çıkmaz. “Marksizmi genel
ideoloji yapamadık, kemalizm var, yerseniz” derler. Çünkü Marksizmlerinin
çapını, nemini, ısısını belirleyen de kemalizmdir. Kemalizm de der ki “kurduğum
devleti, ülkeyi eleştirme, sahip çık, ne olursan ol.” Kurucu bileşenlerde,
hamurunda biraz Bektaşilik, biraz Mevlevilik vardır tabii ki. Sol da “olur abi”
der, kendisine çekidüzen verir, soylulaşmaya çalışır.
* * *
CHP eleştirileri, HDP güzellemeleri, süreçteki
pazarlığın parçasıdır. HDP içindeki bileşenler, CHP’lileşme kıvamına
getirilmiştir. O yüzden kemalizm ve CHP eleştirisi yapanların sözleri, temelsiz
ve boştur. Kitleyi maniple etmek, oyalamak, sindirmek, ehven-i şere mahkûm
etmek amaçlıdır. Tersten, koyu ve sıkı AKP eleştirileri de bu sürece hizmet
etmektedir. Kimsenin sömürülene, ezilene tahammülü kalmamıştır, hem içte hem de
dışta. Şeriati’nin sözünü ettiği işbirliği zemini burasıdır.
Akıbetimiz ahvalimizde gizlidir.
Eren Balkır
5 Eylül 2017
Dipnotlar:
[1] Hasan Durkal, "Adalet Kurultayı Üzerine Notlar”, 4 Eylül 2017, Sendika.
[2] Dağhan Irak, “Adalet Yürüyüşü: 1+1+1+1+1. =1”, 5
Eylül 2017, Duvar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder