Onca kir pas eşliğinde, arınmanın eşiğinde olduğumuz
sanrısı, işte bizi yeni yıla bu sancı taşıyor.
Belki de sabahın köründe, o masum gençlerin çadırları
yakılmasa, bu kadar ayaklanmayacaktık Gezi’de. Biraz da bu arınma, günahlardan
kurtulma hissidir, yenilen. Günahımız, yapılması gerekenleri yapmamak.
Bugün “Müslüman Noel kutlamaz” lafına bu yüzden
sarılıyoruz. O lafa karşı anlamsız siperleri o yüzden kazıyoruz. Kutlamak
istediğimiz, biraz da yeni bir sayfa açma umudu çünkü.
Değişen bir şey yok, oysa.
Teori, değişmeyeni görmek demek. O yüzden artık fazla
akim. Geçmiş kuşaklar, yeniyi pazarlamaya mecburlar, o yüzden düşünmüyorlar,
düşünülmesini istemiyorlar. Sadece “en saf benim” demek için kendisini olan
bitenden münezzeh görüyorlar.[1] Devirdikleri çamlar, eski kuşaklara dağıtılan
boncuklar… başka bir şey yok.
ÖDP, “AKP sorumluluk alsın”[2] lafını bu sebeple
ediyor. Herkes, saf ve masum varlık olarak kendisini işaret ediyor.
Sınıflar mücadelesi, kir demek. O kirden arınık,
münezzeh olduğunu yutturan, yarışı kazanacağını sanıyor. Masumiyete çağrı,
sorumsuzluğa çağrı…
Ucuz yılbaşı programlarının bayat yeni yıl dilekleri…
Ensemizden ayrılmıyor. “Değişen bir şey yok” hissi, ürkütüyor. Masum olana
artık daha fazla kaçıp sığınıyorlar. Sığınılan yer, ister birey ister örgüt
ister devlet ister sınıf olsun, fark etmiyor.
Kimse, “en saf, en masum benim” yarışını kazanacağını
zannetmesin. Sınıflar mücadelesi, korkudan üzerimize attığımız her örtüyü
yırtıp atıyor. “Hiçbir şey yapmam” ile “her şey olurum”, kardeş cümleler…
Yeni yıl, TKP ruhuna Fatiha okunacağı bir zemin
sunuyor. Koltuk kavgaları, koca bir tarihi içten içe çürütüyor. Tartışmalarda
herkes birbirini ihbar ediyor. Bu tartışmalar sayesinde bir kesimin “bu Gezi,
Seferberlik Tetkik Kurulu’nun işi”[3] dediğini öğreniyoruz. Ve hatırlıyoruz:
Ethem Sarısülük’ün vurulması sonrası yapılan tetkikte polisin bir telsiz
konuşması düşüyor sosyal medyaya. Orada polis amirinin, Gezi’nin ikinci günü
yürüyen TKP kitlesine yol verilmesini istediğine, partinin yöneticileriyle konuşuldu,
parti kitleyi başka bir yöne yönlendirecek” dediğini işitiyoruz. Bu ayrışmada o
görüşme doğru ise, onu hangi tarafın yaptığını sormak gerekiyor.
Hangi taraftı o, Beşiktaş’taki bomba sonrası “kirli
siyaseti reddeden”?[4] Orada ilkeler sıralanıyor, “kör şiddet”e karşı, “gerçeğe
karşı körlük” telkin ediliyor. Bu körlük, saf ve masum olma yalanına dair.
Çünkü örgüt, ancak kendisi gibi olanların yan yana dizildiği, kirden pastan ari
olunduğu masalının örgütlendiği temel zemin. Bu, siyaset yapmanın imkânsızlığı
demek oluyor.
“Emekçi” diye bir boş gösterene iman ediliyor, ama o
da yalandan. Kimse, küçük burjuva hırslarından kurtulmak derdinde değil.
Emretmek, yönetmek, merkezde olmak… Bu zevklerden kimse vazgeçmiyor.
Yeni yıla yüklenen masumiyet, belirli öznelerin
kendileriyle ilgili vehimleri. Gençlik ve kadın vurgusunda dahi bu türden bir
masumiyet kurgusu hâkim. Bebeğin saflığına ulaşıldığında, tüm çapaklardan
kurtulacağımıza dair bir yalan… Emeklemek, emek zannediliyor. Ne tarihin emri,
ne toplumun demiri… Bu ikisinden kaçmak için çocukluk en güzel koyak.
Bu açıdan saf, çocuk ve masum olma konusundaki yarışın
teorik ve pratik bir sonuç üretmesi mümkün değil. Son yirmi yıla hâkim olan bu
hâl, 12 Eylül, Özal dönemi, Sovyetler’in çözülüşü gibi gelişmelerle alakalı.
Tüm bunlara, bozulmamış, kirlenmemiş bir rahimle cevap vermenin hükümsüz olduğu
görüldü. Daha nicedir bunca kavga, dalaş, cedel… Kimsenin marksizmi,
sosyalizmi, teorisi, örgütü, ideolojisi diğerinkinden daha temiz değil.
Biraz da bu Acun tartışması[5], Taksim’in yerini
Kadıköy’ün alması ile ilgili. Kadıköy’ün belediye başkanının Alevilerle ilgili
sözleri, onun “Bağdat Caddesi’nde tecavüz oldu demeyin, orası nezih bir yer”
sözüyle bağlantılı. Biraz da Mehmet Ağar’ın “sola ekmek verin”[6] emriyle.
Burjuvada veya devlette görülen saflığa, masumiyete âşık olunması bundan.
Demek ki her masumiyet arayışı, burjuvaya ve devlete
çok şey borçlu. O masum hâl kurgusu, onlardan ödünç alınıyor olmalı. Masum, saf
bir yerden, “kör şiddete karşıyız” demek de “bireyin saflığı açısından bu kire
karşıyız” demek de bir. Devleti saf gören, sermayeyi kir; sermayeyi saf gören,
devleti kir görüyor.
“Bu kiri devrim temizler” lafı, masumiyet çağrısı.
Devrimin bireyselleştirilmesi, psikolojiye kapatılması. Kapımızın önü… ama peki
meydanlar?
Ortak olanın tasfiye edildiği momentte, solun da
kapısının önüne hapsolması.
Çağıldayan hayat, başka bir türküyü çığırıyor.
O hâlde yeni yıl, masumiyetle, saflıkla gelmeyecek.
Çam ağacınızın dibine çocuklara dair hediyeler bırakılmayacak. Ezgilerinizi
paraladığınız, pazarladığınız bir diyarda, her ıslığınız içinize gömülecek.
Çünkü milyonlardır o kirle, çapakla, kavgayla, yanılgılarla, şüphelerle,
korkularla ve çarelerle yaşayan. Orada yoksanız, yoksunuz. Masumiyetiniz en
sefil, en yok hâliniz.
İşte bu bilinçle, yeni yıl, kavganın idrak edildiği,
idrakin kavgayla harrlandığı bir yıl olsun. Ortaklık dava, dava ortak olsun.
Kulağınızdan kar suyu, ayakkabınızdan çakıl taşı eksik olmasın!
Eren Balkır
31 Aralık 2016
Dipnotlar:
[1] Metin Çulhaoğlu, “Biz mi Onu O mu Bizi Devirdi?”, 31 Aralık 2016, İleri.
[2] “ÖDP’den Açıklama: Sorumlusu PKK’dir”, 27 Aralık
2016, Cumhuriyet.
[3] Doğan Ergün, “Salonlardaki İşimiz Bitmiştir!”, 02
Şubat 2015, İleri.
[4] “Komünist Parti’den Deklarasyon: Kirli Siyaseti
Reddediyoruz”, 2 Aralık 2015, Sol.
[5] Eren Balkır, “Acun ve Acul”, 27 Aralık 2016, İştirakî.
[6] Eren Balkır, “Dümen”, 20 Ekim 2016, İştirakî.