Anlaşılan o ki huylu huyundan vazgeçmemektedir.
Gezi’den sonra Fethullah’ın türküsünü söyleyenlerin “Darbecilere işkence
ediyorlar” nağmesi de gene Fethullah menşeilidir. Bu nağme, aynı zamanda “15
Temmuz’da sokaklara Suriye’den getirilen IŞİD çeteleri döküldü” bestesine
dairdir. Bu beste de Fethullah’a aittir. Sol, Fethullah sayesinde, onun
icazetiyle muhalefet yürütmeye artık alışmıştır. O açıdan “kitle tabanım
eriyor, emek ve demokrasi diyerek tabanı yeniden toparlayayım” lafının hiçbir
temeli yoktur. Emek de demokrasi de Fethullahçı küçük burjuvalığın sınırlarına
tabidir. Bu Fethullahçı küçük burjuvalık devlet içredir, onun dönüşümüne
tabidir.
Behzat Ç., polise kötü davranma imkânını, onun
karanlık sokaklarda, bilinçaltının dehlizlerinde kaybolmaya dair macerasını
sola uygun soslarla yedirme projesidir. Arkasındaki aklın adı muhtemelen
Dev-Yolculardır. Geçmişte Pol-Der örgütlemeyi bilmiş bu örgüt, oradan ancak
polisçilik öğrenebilmiştir. Eskinin Devrimci İstihbarat Teşkilâtı Fethullah
menşeli haberler yapan yayın organlarına dönüşmüştür. Polisteki sol damarı
kabartma girişimi, soldaki polisliği şahlandırmıştır. Bir katarsis işlemi olarak,
solcuların devletten dışlanmışlığına dair maraza merhem olarak takdim
edilmiştir. Sol, “bizim olan devleti-memleketi şu cahil yobazlar yönetiyor la!”
küçük burjuvalığına inceden örgütlenmiştir. Artık “bu devlet-memleket ne vakit
bizim oldu ki?” sorusunu sorana rastlanmamaktadır. Devlet solda işte bu şekilde
örgütlenmektedir.
Bahsi geçen dizide, kuytu köşelerde esrar içme,
polise tokat atma, serseri hal sevilmiş, Flash TV dizilerinden daha beter
kurgusu ve senaryosu takdir görmüştür. Avamlaşamayan sol, Behzat Ç.’de ufak bir
kaçamak yapabilmiş, yalan da olsa avamlaşabilme ihtimalini, İncesu’ya, İsmet
Paşa’ya, Solfasol’a gidebilme ihtimalini sevmiştir. O dizideki Ankaragücü ise
süsten ibarettir, zira gerçekte Gezi günlerinde o Ankaragüçlüler sokaklara döküldüğünde,
o sol o Ankaragüçlüleri tekme tokat kovalamıştır. Onların kara öfkesinden
korkulmuştur.
Fethullah sevgisi ile Behzat Ç. sevgisi birdir.
Fethullah sayesinde devletin içindeymiş gibi hissetme, devlet içre gelişmeler
dâhilinde iradeymiş gibi hareket edebilme ihtimali sevilmiştir. Sanat ve
edebiyat, solun hiç oluşunu varlıklandırma, cisimlendirme aracıdır. Fethullahçı
sol, sanatın ve edebiyatın içinden konuşmaktadır. Kaldırım diplerinden akan
çamurlu sudan, makine yağı kokan ellerden, toprağa belenmiş tırnaklardan
kaçışın adıdır o.
Kendisine sanat ve edebiyat dâhilinde irade ve
özne olma imkânı verilen sol, bu varlığını mutlaklaştırmak zorundadır. Çektiği
bu diziden de görüleceği üzre, herkese büyük şeyler vaat edip, bir komediyle
nihayete ermiştir. Polis, asker, savcı dünyasında gezen solcu bir hayalet
olarak Behzat Ç. bugün Fethullahçılıkta arz-ı endam etmiştir. Ancak dizi
çekebilen bu sol, kitleleri devlet içi dönüşüme itiraz etmeyecek bir kıvama
getirmiştir. Elde bira, katıldıkları Gezi eylemlerindeki “cüret”, AKP yanlısı
MİT dizileri çekerek sona ermiştir. Olacağı budur: çünkü Serdar Akar,
çektiği Barda filminde o tamirciyi tüm solcu yönetmen arkadaşlarıyla
birlikte katletmeye yemin etmiştir. O yemin, tamirci çıraklarının sınıfına
değil, o barların, o TV kanallarının sahiplerine, orada reklâmları yayınlanan
sınıfa yöneliktir.
Behzat Ç.’nin Ankara’nın kültürel hayatına tek
katkısı, yozlaşmaya müsait pavyon kültürünü canlandırmak olmuştur. Pavyonları
da içeren turistik geziler için birer rehbere dönüşen dizi oyuncuları,
ceplerini yeterince doldurmuş olmalıdır.
Dizinin soldurduğu bir diğer renk de Neşet
Ertaş’tır. Esasında bu dizinin arkasındaki akıl için Ertaş “gerici ve
yobaz”dır. Çünkü Neşet Baba, “evvelim sen oldun ahirim sensin” diyendir. Diziyi
yapanlar ise bu dünyanın rengine kananlar, herkesi kandırmaya çalışanlardır.
Onların kitabında evvel ve ahir gibi kelimelere, bu kelimelerin işaret ettiği
hakikate asla yer yoktur. Onlar bugünlerine âşıktır, ancak ona dokunulunca
radikalleşirler. Bu radikalleşmenin barutu ıslaktır.
O barutun ıslandığı yer ise Fethullahçılıktır. O
bunun için vardır. Burjuvazinin, emperyalizmin ve devletin olduğu gerçeklikte
hepimize masallar anlatılmak zorundadır. “Daha çok toplum daha az devlet”
diyenlerin tüm atardamarları devlete bağlıdır. Fethullah, solun kendisini AKP
ve onu kurup kullanan iradeye karşı örgütlemesine izin verilmemesinin adıdır.
Küçük burjuva şefler aptal, cahil, geri halk kitlelerine güvenmediklerinden,
yüksekten esen rüzgârlarda yelkenlerini şişirme derdindedirler. Hepsi
iddialarından vazgeçmiş, masabaşında birbiriyle atışıp didişen birer müzmin
muhalife ve basit birer stratejiste dönüşmüştür. Behzat Ç. onların zihinlerinin
bir ürünü, avamın ağzına çalınan bir parmak baldır.
Bugün “halk kutsal bir
varlık değildir.” diyenlerin “27 Mayıs” hevesleri kursaklarında kalmıştır,
çünkü Fethullah’ı öncü bellemiş, tüm akıl ve iradelerini ona bağlamışlardır.
Halk, ezilen… hiçbir kutsal kabul etmeyenler için tek kutsal şey bireydir, o
kendi varlıklarıdır. Behzat Ç. esas olarak bireyin kulağına uykudan önce
fısıldanan bir masaldır. O bireyler ne evvel ne de ahir tanımaktadır. Tek
bildikleri, ucuz bir materyalizm edebiyatı ile, bugün’dür. Birgün dedikleri de
aslında bugündür. Çünkü önemli olan, burjuvanın kudreti ve o kudretten sanat ve
edebiyatla nemalanmaktır. Bunlar için devrim de devrimcilik de, mavzer de bu
sanatın-edebiyatın parçası olduğu ölçüde önemlidir. Halkın içindeki evvelin ve
ahirin bir değeri yoktur. Bize lâzım gelense o tamircilerin intikamıdır. O
intikamın evveli ve ahiridir.
Eren Balkır
16 Ağustos 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder