Pages

10 Mart 2016

Seküler ve Anti-seküler Bir Proje Olarak Marksizm


Lucien Goldmann’dan çıkarttığım muhtelif unsurları ele almakta fayda var. Aracı bir varlık olarak insandaki iç gerilim, Seçilmiş Olan ile Lanetlenmiş Olan arasındaki gerilim, onlara Seçilmiş Olan’mış gibi muamele edilmesi, şüphe unsuru ama her şeyin ötesinde, dünyanın içinde kalarak onun reddedilmesinin yarattığı gerilim: Marksizm içinde, dünyaya dalmak ile dünya dışına çıkmak arasındaki gerilimi sekülerizm ile anti-sekülerizm arasındaki gerilim olarak okumak mümkün.

Eğer sekülerizmi bir düşünce ve eylem sistemi, kavramlarını bu çağdan ve bu dünyadan devşiren bir yaşam tarzı olarak tanımlarsak, o vakit Marksizm, hem sekülerdir hem de anti-sekülerdir. Halk içinde yaygın olan diğer sekülerizm anlayışları bu temel çıkarımdan çıkış alırlar.

Bilhassa sekülerizmin din karşıtı bir program olduğu, kilise ile devletin ayrışmasını şart koştuğu, teolojinin bilimsel disiplinlerden layıkıyla uzak tutulması üzerinde durulur.[1]

Oysa aslında sekülerizmin anlamı şudur:

Sekülerizm, kavramlarını bu dünyadan devşiren bir eyleme ve düşünme yoludur. Bu da tam manasıyla seküler bir programın referans noktasını bu dünyanın ötesinde bir yer, bir tanrı ya da tanrılar veya gelecekteki daha iyi bir toplum ve ekonomik sistem üzerinden belirleyemeyeceği anlamına gelir. Buna göre din, devre dışı kalır. Bu bağlamda, Marksizm de artık geçersizdir.

Böylelikle karşımıza enfes bir çatışkı çıkar: Marksizm, bir anlamda alabildiğine sekülerdir (Marx, kapitalizm çalışmasına girerek en derin düşüncelerini geliştirmemiş miydi?) ama aynı zamanda o seküler değildir (zira Marksizm, kapitalizmin ötesinde gerçekleşecek daha iyi bir toplumu referans noktası olarak almıştı).

Bu gerilim muhtelif biçimler alabilir. Tarihin mantığına güvenme ile tarihi değiştirmek için eyleme geçme arasındaki gerilim[2] ki Kalvinizmin merkezinde de bu gerilim vardır.

Diğer yandan, hepimiz Tanrı’nın ellerindeyizdir. Bizi selamete erdirecek olan da, lanetleyecek olan da O’dur. Oysa bir yandan da hepimiz, kesintisiz faaliyetimizle seçimlerimizin meyvelerini sürekli ortaya koymak zorundayızdır. Ya da (Hollandalı ilahiyatçı Cornelius Jansen’a atfen) Yansıncılık dâhilinde görüldüğü üzere, Tanrı Seçilmiş Olan ile Lanetlenmiş Olan arasında bir karara varsa bile biz ölümlüler o kararın ne olduğunu bilmeyiz, bu nedenle hepimiz Seçilmiş Olan bizlermişiz gibi eylemlerimize devam eder ve herkesin bunun bilincine varması için çalışırız.

Roland Boer

Dipnotlar:
[1] Bu tartışmanın ayrıntıları şu çalışmada bulunabilir: Boer, Roland, Rescuing the Bible, 2007 Oxford: Blackwell.

[2] Lucien Goldmann, Le Dieu caché: Études sur la vision tragiques dans les ‘Pensées’ de Pascal et dans le théâtre de Racine, 1959 Paris: Éditions Gallimard, s.303; The Hidden God: A Study of the Tragic Vision the Penséés of Pascal and the Tragedies of Racine, Çeviren: Philip Thody, 1964 New York: The Humanities Press, s. 338.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder