Frank Barat
15 Eylül 2014
Siyah hareketinin ikonu Angela Davis, adaletsizliklere
karşı direnişle yüklü bir hayat yaşadı. Bu mülâkatın tamamlanması birkaç ayı
buldu, bu nedenle içerik açısından bayağı yoğun.
§ § §
Sen hep bireylerden ziyade hareketlerin öneminden dem
vuruyorsun. Bireyciliği kutsal bir kavrammış gibi diline dolayıp duran bir
toplumda hareketleri öne çıkartmak ne kadar mümkün?
Nelson Mandela’nın da her daim ısrarla dile getirdiği
gibi, onun elde ettiği başarılar kolektiftir, yoldaşı olan erkek ve kadınların
başarısıdır. Buna rağmen medya, onu kahraman bir birey olarak sunup kutsamaya
çalışmıştır. Aynı işlem, Dr. Martin Luther King Jr’ı yirminci yüzyılda ABD’de
sürdürülen özgürlük hareketinin çekirdeğini teşkil eden çok sayıdaki erkek ve
kadından ayrı tutmaya dönük çabalarda da çıktı karşımıza. Tarihin kahraman
bireylerin bir işi olarak resmedilmesine karşı çıkmak gerek. Zira bugün
insanlar, sahip oldukları potansiyel failliğin mücadeleye ait, giderek
genişleyen bir cemaatin parçası olduğunu kabul etmek zorundalar.
Bugün siyah gücü hareketi ne tür bir anlama sahip?
Kanaatimce siyah gücü ya da bir zamanlar kullanılan
ifadeye atıfla, “siyah kurtuluş hareketi”, siyahların özgürlüğü mücadelesinde
özel bir momenttir. Birçok yönden o, insan hakları hareketinin sınırlarına
dönük tepkinin adıdır. Biz, geçmişte sadece hukukî haklarımızı talep etmekle
kalmadık, ayrıca iş, barınma, sağlık, eğitim gibi temel haklarımızı da elde
etmek istedik. Bu nedenle toplumu var eden yapıya meydan okumak gerekiyordu.
Taleplerimizi Kara Panter Partisi’nin On Maddeli Program’ında özetledik. Her ne
kadar kimi siyahlar, ekonomik, sosyal ve politik hiyerarşiye bir biçimde dâhil
olmuşlarsa da siyahların ezici çoğunluğu, ekonomi, eğitim ve hapishane hayatı
alanında hâlâ ırkçılığa maruz kalıyorlar. Üstelik bu ırkçılık, insan hakları
mücadelesinin verildiği dönemdeki ırkçılıktan bile daha kapsamlı. Birçok yönden
Kara Panter Partisi’nin on maddeli programındaki talepler, daha çok altmışlar
için geçerliydi.
Siyah feminizmini ve bugün oynadığı rolü nasıl
tanımlıyorsun?
Siyah feminizmi, içinde yaşadığımız toplumsallık
biçimlerinde ırk, cinsiyet ve sınıfın birbirinden ayrıştırılamayacak gerçekler
olduğunu gösteren teorik ve pratik bir çaba olarak ortaya çıktı. O dönemde
siyah kadınlara siyah hareketini mi yoksa kadın hareketini mi seçtikleri
soruluyordu. Esasen bu, yanlış bir soruydu. Asıl doğrusu, “iki hareket
arasındaki ara kesitler ve ara bağlantı noktaları nasıl anlaşılmalı?” sorusu
idi. Bizler ırk, sınıf, cinsiyet, cinsellik, ulus ve becerinin iç içe geçtiği
karmaşık yolları anlamada hâlâ güçlüklerle karşılaşıyoruz. Ama ayrıca ayrı ve
ilişkisizmiş gibi görünen süreçler ve fikirler arasındaki ilişkileri anlamak
için bu kategorilerin de ötesine nasıl geçeceğimizi öğrenmeye çalışıyoruz.
Hapishane-sanayi kompleksi, toplum için neyi ifade
ediyor?
Bugün dünyada parmaklıklar ardında çok sayıda insan
var ve onları orada tutmanın getirdiği kâr da artıyor. Bu durum küresel
kapitalizmin yıkıcı bir eğilimi olarak tezahür ediyor. Hapishane-sanayi
kompleksi sadece özel ve kamu hapishanelerini değil, ayrıca sübyan koğuşlarını,
çocuk hapishanelerini, askerî hapishaneleri ve sorgu merkezlerini de kapsıyor.
Dahası, özel hapishane işletmeciliğinin en kârlı kısmını göçmen gözaltı
merkezleri oluşturuyor. ABD’de en baskıcı göçmen karşıtı yasanın özel hapishane
şirketlerince çıkartılmasının sebebi de bu.
Filistin’e en son ne zaman gittin, izlenimlerin
nelerdir?
Filistin’e en son Haziran 2011’de, yerli, siyah ve
feminist akademisyen/aktivist kadınlardan oluşan bir heyetle birlikte gittim.
Filistin’le dayanışma faaliyetlerine daha önce katılmış olmamıza rağmen hepimiz
gördüklerimiz karşısında şoke olduk ve özgür Filistin kampanyasının kök
salmasına katkı sunmalarını ve BDS hareketine katılmalarını sağlamak için bağlı
bulunduğumuz insanları teşvik etmeye karar verdik.
Angela Davis’in serbest bırakılması için yaptıkları eylem
“Mücadele sonsuzdur” dersem sen ne dersin?
Ben de mücadelelerimizin olgunlaştığını, yeni fikirler
ürettiğini, bizleri özgürlük arayışımızı sürdürdüğümüz yeni alanlarla ve yeni
meselelerle yüzleştirdiğini söylerim. Tıpkı Nelson Mandela gibi, bizim
özgürlüğe uzanan o uzun yolu şimdiden kabullenmemiz gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder