Bir Apaçi oku ile ABD’li bir süvarinin elindeki
Springfield marka tüfek birbirine denk midir? İlkinin ikincisine karşı
kahramanca bir direniş sergilediği koşullarda o tüfek ve ok aynı mıdır?
Bir Aborjin’in veya Afrikalının elindeki mızrakla
onların hayatını mahveden, halkını köleleştiren beyaz yerleşimci veya köle
sahibinin elindeki silâh bir midir?
Kesinlikle hayır.
O vakit bugün Gazze’de bir mazlum halkın açtığı
tünellerle ve ürettiği roketlerle zalimin elindeki Apaçi helikopterleri,
tanklar, donanma gemileri ve F16’lar nasıl bir tutulabilmektedir?
Sevdalı Tutsak, altmışlar boyunca savaş sonrası
dönemden beri Fransız edebiyatının yaramaz çocuğu, romancı ve oyun yazarı Jean
Genet’nin hatıratının adı.
Kitap, 1970’te Ürdün’de, sonrasında Lübnan’da
Filistinli mülteciler ve direniş savaşçıları ile vakit geçiren Genet’nin
anılarını içeriyor. İsrail destekli falanjistlerin Şatilla mülteci kampında
1982’de gerçekleştirdikleri katliama tanıklık etmesi ardından Genet, kitabı
yazmaya karar veriyor. Kitap 1986’da çıkıyor. Kitabı henüz okuma zevkine mazhar
olmamışlar için Sevdalı Tutsak [Un captif amoureux], zulme karşı
direnişi zulmün meşrulaştırılması için kullanılan, mazlum ve ötekileştirilmiş
bir halka dönük şiirsel bir övgüyü içeriyor.
Filistin direnişine dair deneyimi ile Kara
Panterler’le geçirdiği zamanı bir araya getiren Genet, Amerikan
Kızılderililerinden, Avustralya Aborjinlerinden, Cezayirlilerden, kısacası
sömürgecilik, ırk ayrımcılığı ve etnik temizlik karşıtı direnişleri insan
ruhunun gücünü ele veren, medeniyet ve demokrasi adına zulmetme ve öldürme
hakkı olduğunu iddia edenlere yönelik bir reddiyeyi içeren halklardan
bahsediyor. İnsansızlaştırılmaları artık gerekli şart olarak görülenlerin
insanîleştirilmesi dayanışmanın asli anlamını veriyor. Direnişin zulmün
semptomu değil, sebebi olduğunu söyleyen yaklaşımı çürütüyor.
Gazze’de Filistinlilerin İsrail’in onlarca yıldır
sürdürdüğü etnik temizlik, kuşatma, ırk ayrımcılığı, işgal ve toprak hırsızlığı
üzerine kurulu programına karşı yürüttükleri direniş, insanlığın iyice
alçaldığını, İsrail Savunma Güçleri gibi komik bir isimle kadın ve çocuklara
korkakça ve tüm caniliğiyle uygulanan şiddetin bu Filistin direnişinin
sergilediği kahramanlık ve cesaretle çatıştığını kanıtlamıştır. Büyük ölçüde ev
yapımı roketler ve küçük silâhlardan oluşan cephanelikle yürüttükleri direniş, askerî
güce karşı tüm şiddetiyle devam etmektedir. Bu devletin söz konusu savaşı
yürütmesinin nedeni, yara bere içindeki, iyice hırpalanmış bir halkı yıkıma
sürüklemek, insanın haysiyetini ayaklar altına almaktır.
Sürekli Filistin direnişini terörizm olarak
gösterenler, çocukların öldürülmesine dönük liberal savunuya dayanan o aşağılık
geleneği devam ettiriyorlar. İsrail’in barbarca gerçekleştirdiği, okulları,
hastaneleri ve tüm yerleşim alanlarını yıkan saldırılarının hedefi ahlâktır,
iffettir. Katliamı, bu cani devletin şiddeti ile bir halkın direnişini
eşitlemek suretiyle, küçültmek istiyorlar. Bu halkın boyun eğdirme ve teslim
alma çabasına karşı direndiğini görmüyorlar. Bu yaklaşım, ahlaksızlığın bir
ürünüdür.
Zalim ırk ayrımcılığı ve yerleşimci devletin
gerçekleştirdiği yağmaya karşı direnen, acı içerisindeki bir halkla dayanışma
içinde olmak, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlemesini meşrulaştırmak
için söz konusu devletin başvurduğu anlatıyı ve dili reddetmeyi gerekli
kılıyor. Ahlâken üstün olduğunu iddia eden Batılı hükümetler ve müdafileri, tüm
dünyaya demokrasi ve insan hakları konusunda vaazlar veriyorlar. Oysa bu,
riyakârlığın ve çifte standartçı yaklaşımların teşkil ettiği gübre yığınının içten
içe yanıp etrafa koku salmasından başka bir şey değildir. Bu gerçek, İsrail’in
uluslararası hukuku sürekli küçümseme ve gerektiğinde ihlal etme becerisi
dâhilinde daha da net ortaya çıkıyor.
Hamas’ın katliamlar gerçekleştiren, bir halkı esir
alan bir devletin var olma hakkını sürekli redde tabi tutması ve kendi halkını
onlarca yıldır yoksulluğa mahkûm etmesi onların kötü olduğunu göstermez, aksine
sahip oldukları zekânın düzeyini ele verir. Bunun aksini ancak tuhaf ve çarpık
bir mantık iddia edecektir. Son tahlilde Malcolm X’in de bize hatırlattığı
üzere, “hakikat mazlumların safındadır”. Dolayısıyla, İsrail’e karşı direnen,
yıkımlara rağmen asla diz çökmeyen bir halkın kahramanlığı layık olduğu takdiri
ileride illaki görecektir.
John Wight
13 Şubat 2014
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder