1950-1975 Arası Dönemde Suudi
Arabistan’da
İşçi Hareketleri ve Muhalefet Grupları
Suudi Arabistan’ın doğu bölgesinde örgütlü politik
seferberliğin izlerini ellilerde ARAMCO’daki [Arap Amerikan Petrol
Şirketi’ndeki] işçi hareketlerine dek sürmek mümkündür. O dönemde doğu bölgesi
grevler ile Nasırcılardan Baasçılara oradan komünistlere dek uzanan bir dizi
seküler hareket ve fikrin etkisini tecrübe etmektedir. Doğu bölgesini bütünüyle
değiştirense petrol endüstrisidir. Bu endüstri kalkınmaya yol açmış, ekonomik
faaliyeti artırmış ve çok sayıda iş imkânı yaratmıştır. Ama aynı zamanda bölgenin
toplumsal bileşimini de değiştirmiş, böylelikle ilk işçi hareketlerinin
oluşumuna sebep olmuş, petrol gelirlerinin halka neler katması gerektiğine dair
beklentileri artırmıştır. Ellilerde grevler, en azından mevcut olan sınıfsal
düzlemde, belirli bir harekete geçme becerisinin varlığını ortaya koymuştur.
Halkı pasifleştirmek yerine petrol parası ve göçmenlerin akın etmesi de
krallıktaki ilk muhalif hareketlerin canlanmasını sağlamıştır. İşçi hareketi ve
solcu aktivizm gazeteler yoluyla akacak bir mecra bulmuş, süreç içerisinde göç
eden öğretmenler, öğrenciler ve işçiler üzerinden Arap dünyasındaki radikal
politika merkezlerinden ülkeye kimi ideolojiler yayılmıştır.
Bu eylemcilerin gözünde Körfez bölgesi ve tüm Arap
Yarımadası ulusötesi bir sahadır. Bu sahada eylemcilerin sınırları aşan
işbirliği bir zarurettir. İngilizlerin mandası olan Bahreyn’in yakınlığı da
diğer önemli faktördür. Bu ülkede insanlar emek hakları ve temsiliyet gibi
anlayışlarla çok daha öncesinden tanışmış, Bahreyn bazı Suudi emek
aktivistlerince bir örgütlenme üssü olarak kullanılmıştır. Bahreynli eylemciler
de doğu bölgesine gidip gelmektedir. Bahreyn ile kurulan bağların önemli bir
kısmı akrabalık ilişkilerine dayalıdır. Bu, işçi hareketinde ve gizli solcu ve
milliyetçi hareketlere insan kazanılmasında önemli bir özelliktir. Bu türden
örgütlere üye olmak ölüm cezası ile cezalandırıldığından, örgütlere girenlere
güvenilmesi gerekmektedir. Bu nedenle militanların aile mensupları ve yakın
ilişkiler arasından devşirilmesi zorunludur. Dolayısıyla bazen tek bir politik
grup ancak belirli ailelerle veya mahalle ve köylerle ilişki kurabilmektedir.
Diğer Arap ülkelerinde de görüldüğü üzere, Şiiler gibi
dinî azınlıklar mezhebî olmayan, seküler ve solcu hareketlere sığınmaya
çalışırlar. Bu hareketlere genelde eğitimli seçkinlerin, saygın ailelerin
üyeleri ile ARAMCO’da çalışanlar katılır. Şii eşrafın sosyal kulüpler ve özel
evlerde düzenlenen toplantılar formunda, işçi hareketine ve muhalif siyasete
temin ettiği kurumsal kaynaklar çok önemlidir. Bu kişiler petrol kamplarında
yaşayan topraklarından sökülüp atılmış yoksul işçilerle hükümetteki emek büroları
ve petrol bakanlığında çalışan milliyetçi memurlar arasında bağ kurarlar. Bu
memurların bir kısmı ilk başta grevci işçilerin taleplerine destek olmuş ama
zaman içerisinde görevden alınmışlardır.
Yirminci yüzyıl ortasında Körfez ülkelerinde radikal
siyaset ve işçi hareketi deneyimi gelecekte kendi iktidarlarına karşı bu tarz
kapsamlı meydan okumalara mani olmak için rejimleri kimi yollar aramaya
itmiştir. Bu konuda en önemli araç da baskıdır. 1956 sonrası bu ülkelerde
yaygın tutuklamalara tanık olunmuş, tutsaklara kötü davranılmış, grevler,
gösteriler ve her türden politik örgütlenme yasaklanmıştır. Ama rejimler aynı
zamanda başka tedbirler de almışlardır. Filistinli, Mısırlı, Iraklı, Suriyeli ve
diğer göçmen işçilerle öğretmenler arasında kimi radikal fikirlerin
yayıldığının gayet net farkında olan Körfez rejimleri, bu politik bilinci
yüksek Arap göçmen işçiler yerine güneydoğu Asya’dan işçi getirtmiştir. Bugün
Körfez ülkelerinde işçi sınıfının büyük bir kısmını teşkil eden bu Güneydoğu
Asyalı işçilerin zaptedilmesinin daha kolay olacağı düşünülmüştür. Daha fazla
hak talep ettiklerinde bu işçilerin geldikleri ülkeye gerisin geri
gönderilmeleri daha kolaydır. Ayrıca dilsel ve kültürel engeller de yereldeki
eylemcilerle işbirliğine mani olmaktadır.
Buna ek olarak, yetmişlerdeki petrol sahasında yaşanan canlılık mevcut ve muhtemel muhaliflerin satın alınabilmesi için kullanılacak ekonomik kaynakların artmasını sağlamıştır. Rejimin ekonomik alandaki cömertliği eski işçi aktivistlerin ve politik muhaliflerin birçoğunu pasifleştirmiştir. Geri kalan muhalifleri sisteme bağlamayı amaçlayan 1975 tarihli genel af sonrası birçok solcu Suudi Arabistan’a dönmüş ve politik faaliyetlerine son vermiştir. Esasında eski muhaliflerin ciddi bir kısmı Suudi yönetiminin himayesi altındaki ağların ve bürokrasinin önemli birer parçası hâline gelmiştir.
Suudi Arabistan’daki solcu hareketlerin ana sorunları
ideolojik farklılıklar ve ellilerdeki grevler ayrı tutulmak kaydıyla, halkın
büyük kısmını seferber edememeleridir. Elliler ve altmışlarda yaşanan solcu
aktivizmdeki canlanmaya cevap olarak Suudi kraliyet ailesi Suudiler için
ayrıksı bir dizi kolektif kimlik inşa etmek amacıyla devreye İslam’ı ve bir tür
Arapçı kabilesel sembolizmi sokmuştur.[1] Vehhabi İslam’ı solcu ve diğer
seküler ideolojilere karşı koyma noktasında devlet eliyle kullanılmıştır. Ama
İslam’ın dili Suudi devletinin hegemonik siyasetine meydan okumaya imkân veren
bir söylemsel saha hâline gelmiştir. İslamî hareketler, Sünnilik ve Şiilik,
yetmişler sonrasından itibaren bu kraliyette muhalefete dair duygu ve
düşüncelerin akmasını sağlayacak ana politik güçler hâline gelmiştir.
Toby Matthiesen
[Kaynak: “Migration, Minorities, and Radical
Networks: Labour Movements and Opposition Groups in Saudi Arabia, 1950-1975”, International
Review of Social History, Sayı 59, 2014, s. 501-503.]
Dipnot:
[1] Örneğin bakınız: James P. Piscatori, “The Formation of the Sa’udi Identity:
A Case Study of the Utility of Transnationalism”, Yayına Hz.: John F. Stack, Ethnic
Identities in a Transnational World içinde (Westport, CN, 1981), s.
105-140.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder