1973 tarihli filmi Gösteri Toplumu’nda
Guy Debord, yirminci yüzyılda insanlığın ruh hâline endüstrileşmiş kapitalist
ekonominin nasıl tümüyle hâkim oluşunu izah eder ve modern kentli toplumun
gerçeklikten koptuğunu söyler.
Bürokratik devletin sunduğu imajlarda sunulan, kentli
tüketicilerin gerçekdışı rolüne dair önerme, yönetici sınıfın bilinci kontrol
etmesini mümkün kılar. Bugün gerçekten kopma süreci, soykırım ve kitlelerin
yersiz-yurtsuzlaştırılmasını da içerecek biçimde, savaş ekonomisinin büyük
ölçüde herhangi bir itirazdan mahrum kalması sonucu tamamlanmıştır. Oysa
insanlığa karşı işlenen bu suçların ana ortağı, reklâmcılığın gerçekleştirdiği
gösterinin yarattığı tüketici talebidir.
Otomobil ve elektronik eşyalar gibi lüks mallara dönük
tüketici talebini karşılamak için gerekli kaynaklara yönelik savaş, artık
olağan kabul edilmekte, hiper-tüketiciler, bu savaşı ilerlemenin kötü ama
kaçınılmaz sonucu olarak görüp umursamamaktadırlar.
Öğrencilerin ve kentte yaşayan toplumdaki marjinal
kesimlerin altmışlarda bürokratik hâkimiyete karşı ortaya koydukları
kendiliğinden direnişe rağmen yirmi birinci yüzyılda mülksüzleşme ve kitlesel
katliama yönelik tüketici tepkisinin içeriğini belirleyen, yönetici sınıftır.
İnternet dolayımı ile, kitle iletişim araçları
üzerinden bilincin kontrol altına alınması, Fransız felsefeci Debord’un
“Aptallar Kültürü” dediği şeyi yaratmıştır. “Bu kültürde yegâne etmen,
reklâmcılıktır.”
İnternet üzerinden, Avaaz, Purpose ve 350 gibi
yönetici sınıfa ait yapılarca hazırlanmış dilekçelere imza atan sözde
yurttaşlar üreten endüstriyel uygarlıktaki toplumsal dağılma, dikişsiz
gösterinin dizginlenemeyen gücüne dair bir göstergedir. Söz konusu dağılma
televizyon çağında başlamış, internet döneminde ise zirvesine ulaşmıştır.
Bilincin halkla ilişkiler üzerinden kontrol edilmesi
“söylem düzeyinde bir monokültür” üretmiş, bu kültür dâhilinde kendi kendisini
örgütleyen demokratik yenilenme süreci tahayyül bile edilemez bir hâl almıştır.
Bu ortamda iletişim, Amerikalı kültür eleştirmeni Neil Postman’ın 1985’te
“Kendimizi Ölümüne Eğlendirmek” dediği şey hâline gelmiştir. Otuz yıl sonra
Postman’ın iddialarının aksine teknoloji, insanî değerlerin yerini almıştır.
Jay Thomas Taber
15 Ocak 2016
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder