Pages

22 Ocak 2016

Davos Medeniyeti


Küresel elitler, her yıl Dünya Ekonomi Forumu için İsviçre’nin Davos kasabasında bir araya geliyorlar. Toplantılar, 1971’den beri yapılıyor, ama ana gayesine doksanlarda ulaşıyor. “Küreselleşme” sözcüğünün dillere pelesenk olduğu dönemde Davos, bu küreselleşme sürecinin ana karargâhı hâline geliyor. Büyük patronlar, siyasetçiler ve medya, burada kartları karıp birbirleriyle daha iyi bağlar kurarak ayrılıyorlar. Bazen anlaşmalara varılıyor, ama Davos esasında dünya elitleri arasında kurulan uyumdan daha fazlasını ifade ediyor. Davos Zirvesi’nin amacı, gezegendeki önemli insanlar için bir Davos medeniyeti kurmak.

Zirveden önce her yıl Oxfam International, küresel zenginlikle alakalı bir rapor yayınlıyor. Bu yılki rapor, şoke edici haberlerle birlikte takdim ediliyor. Rapora göre, 2010’da 388 kişi, dünya nüfusunun yarısının, 3,6 milyar insanın sahip olduğu serveti ellerinde bulunduruyor. Bu durumdaki ifrata çalan yan daha da derinleşiyor. Geçen yıl 388 olan bu rakam, 80’e iniyor ve ulaşılan bu düzey hâlâ yetersiz kabul ediliyor.

Bu yılın verileri daha da şoke edici. Sadece 62 insan, 3,6 milyon insanın sahip olduğu servete denk servete sahip. Altmış iki! Eşitsizlik giderek daha da derinleşiyor.

Muhtemelen bu 62 kişi veya onların temsilcileri de Davos’a geliyor. Bu insanlar, Davos medeniyetinin özünü teşkil ediyorlar. Şampanyalar patlatılıyor, ağızlarının kenarından havyarlar dökülüyor yerlere. Kutlanması gereken daha çok zenginlik var zira. Çin’deki yavaşlamanın onların hızını düşürmesine imkân yok. 62 kişi, hem hisse senetlerinin değer kaybettiği hem de değer kazandığı borsalarda para kazanmayı iyi biliyor.

Peki bu 62 kişi, Davos’ta neyi tartışacak? Bu yılın konusu “dördüncü sanayi devrimine nasıl hâkim olunacağı”. Peki bu dördüncü sanayi devrimi nedir?

İlk sanayi devrimi, on dokuzuncu yüzyıl başında insan gücünden makine gücüne geçiş olarak değerlendiriliyor. Aynı yüzyılın sonlarında bilim, sanayi eliyle, teknoloji devrimi veya ikinci sanayi devrimini yapmaya teşvik ediliyor. Yirminci yüzyılın ortalarında bilgisayarlar çıkıyor sahneye ve dijital devrim veya üçüncü sanayi devrimi için kapıları aralıyor. Dördüncü devrimse robotlar ve makineleşmeyle birlikte işçilerin yerini makinelerin almasını ifade ediyor.

62 kişi, yeni devrime nasıl hâkim olup yöneteceklerini görmek niyetinde. İsviçre Bankası UBS, dördüncü sanayi devriminin ekonomik etkisine dair bir çalışma yapmış. Bu raporu Davos’un açılışından önce yayınlamış. Rapora göre, dördüncü sanayi devriminden muhtemelen kazanç sağlayacak olanlar, hâlihazırda zengin olan ve kendi mülküne sahip bulunan insanlar. UBS analizine göre bu kişiler, “dördüncü sanayi devrimi eliyle değerleri artacak olan varlıkların önemli bir kısmına sahip oldukları için daha fazla fayda sağlayacaklar.”

Yani makineleşme eğilimi, eşitsizliği azaltmak şöyle dursun, aksine artıracak. Bu konu, 62 kişi için kahve fincanındaki şeker misali. Fakirler daha da fakirleşecek. Zenginlerin analizcisinin de söylediği bu aslında.

Davos’ta toplanan insanlar, fakirlikten ve yardım kuruluşlarına para vaadinde bulunmaktan söz ediyorlar. Ama komodinleri üzerinde boş yere duran, bir işe yaramayacak bir değişim politikası bu. Fakirlere yardım etmekten bahsetmek, zenginlerin katılaşmış ahlâkları ile ilgili huzursuzluklarını biraz olsun azaltıyor sadece. Onlar, vergi vermemeyi konuşuyorlar artık. Servetlerinden belirli bir payı toplumsal programlar yürütsün diye devletin eline teslim etmeye karşı çıkıyorlar. Bu, onlar için lanetli bir şey. Zenginlerin liberalizmle ilgili ufukları, ancak o sefil yardım mevzuu ile sınırlı. Tabii burada yardım denilen şeyin de kimseye bir hayrı yok. Çekler, bağışı kimin yaptığını cümle âleme bağırarak söyleyen bir tabela ile birlikte imzalanıyor.

Fakirler, bu 62 kişinin yapıp edeceklerinden endişeliler. Eğer nüfusun büyük kısmının berbat koşullarda yaşadığı bir dünya kurarsanız, o fakirler asla mutlu olmayacak, aksine öfkeleneceklerdir. Öfkelenirlerse kolayca kontrol edilemeyecek yollardan isyan edeceklerdir. Kenar mahalleler ayaklanırsa bu zenginler ne yapar? Yardım kuruluşları, halkın coşkun akan bu selini durdurmaya yetmeyecektir. Zenginlerin etrafı çevrili, güvenlikli yaşam alanları inşa etmelerinin, kendini korumak için güvenliğe yatırım yapmalarının, fakirlik kuşağı içerisinde bulunan tüm ülkeleri kafesleyecek güvenlik zırhları örmelerinin sebebi budur. ABD Savunma Bakanlığı, 3,2 milyon personeliyle tam da bu sebeple dünyanın en büyük işverenlerinden biridir.

Ayrıca dünyadaki en büyük üçüncü özel şirketin G4S olmasında şaşılacak bir yan yoktur. Bu şirket, Walmart ve Foxxconn’un ardından gelmektedir; Foxxconn, ucuz ürünler üretmek için Çin emeğini kullanmakta, bu ürünleri Walmart’ta borç batağında yüzen Amerikalı tüketicilere satmaktadır. Borçlu tüketiciler veya işçiler arasında bir huzursuzluk çıksa, G4S gelip milleti yatıştırmakta ya da bazılarını alıp hapse atmaktadır. G4S, kontrolden çıkmış bir yangın gibi büyümektedir.

Peki Batı’da yaşanan mülteci krizi Davos medeniyetinin krizi değil midir? İnsanların kendi ülkelerinde güvenli ve üretken bir hayat yaşamalarına izin vermezseniz, onlar da başka yerlere kaçarlar. Bu insanlar sizin evlerinize gelip sizin gibi yaşamak istediklerini söylerler. Oysa onların Batı’da bile karşılaştıkları şey, zenginlik adacıkları ve sefalet okyanusudur. 

Mülteciler, silâhlı çatışmalardan ve hava bombardımanlarından kaçıp askere benzeyen polislerin bulunduğu, insansız hava araçlarının tepelerinde uçtuğu yerlere gelmektedirler. Buralarda G4S için çalışan işçilerle tanışıyorlar. Kendi ülkelerinde de bu işçilere rastlamışlardır. Davos’ta üzerinde durulacak konu başlıklarından biri, ordu ve polis teşkilâtında robotların kullanımı meselesidir. Robocop’lu günler artık pek de uzak değildir. 62 zengin, bir robota polis memurundan daha fazla güven duyacaktır. Zira o polis memuru da kenar mahallelilerle 62 zenginle sahip olduğundan daha fazla ortak paydaya sahiptir.

Davos’ta toplanan bu 62 kişi, terörizmin ve haydut devletlerin belirli dozda kapitalizm verildiğinde çözülebilecek, eski çağlara ait bir sorun olduğuna inanabilir. Onlar Irak, Suriye veya Kuzey Kore’deki insanların tek istediğinin alışveriş merkezi ve kredi kartı olduğunu düşünebilir. Oysa alışveriş merkezleri ve kredi kartlarından müteşekkil bu medeniyet, eşitsizlikten başka bir şey üretmez, sıradan insanları acınası ücretlere ürettikleri bitmek bilmeyen malları satın almak için zorla borçlandırır. Borç bu insanları deliye çevirdiğinde, onlar her türlü bağını kopartır, hoşnutsuzluğu artar, hayal kırıklığına uğrar, alternatif arayışına girer. Sol zayıf olduğundan, bu alternatif, sıklıkla dinî siyasete veya etnik siyasete dayalı demagoji dâhilinde aranır. Dinî ve etnik siyasetin retoriği genelde disiplinsiz olduğundan, strateji hızla şiddete meyleder.

Terörizm, eski çağlara ait düşmanlıkların değil, mevcut toplumsal koşulların ürettiği bir şeydir. O, dünyanın tüm servetini 62 kişinin eline veren ve o serveti 3,6 milyar insandan mahrum eden Davos medeniyetinin bir ürünüdür.

Vicay Praşad
21 Ocak 2016
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder