Küresel elitler, her yıl Dünya Ekonomi Forumu için
İsviçre’nin Davos kasabasında bir araya geliyorlar. Toplantılar, 1971’den beri
yapılıyor, ama ana gayesine doksanlarda ulaşıyor. “Küreselleşme” sözcüğünün
dillere pelesenk olduğu dönemde Davos, bu küreselleşme sürecinin ana karargâhı
hâline geliyor. Büyük patronlar, siyasetçiler ve medya, burada kartları karıp
birbirleriyle daha iyi bağlar kurarak ayrılıyorlar. Bazen anlaşmalara
varılıyor, ama Davos esasında dünya elitleri arasında kurulan uyumdan daha fazlasını
ifade ediyor. Davos Zirvesi’nin amacı, gezegendeki önemli insanlar için bir
Davos medeniyeti kurmak.
Zirveden önce her yıl Oxfam International, küresel
zenginlikle alakalı bir rapor yayınlıyor. Bu yılki rapor, şoke edici haberlerle
birlikte takdim ediliyor. Rapora göre, 2010’da 388 kişi, dünya nüfusunun
yarısının, 3,6 milyar insanın sahip olduğu serveti ellerinde bulunduruyor. Bu
durumdaki ifrata çalan yan daha da derinleşiyor. Geçen yıl 388 olan bu rakam,
80’e iniyor ve ulaşılan bu düzey hâlâ yetersiz kabul ediliyor.
Bu yılın verileri daha da şoke edici. Sadece 62 insan,
3,6 milyon insanın sahip olduğu servete denk servete sahip. Altmış iki!
Eşitsizlik giderek daha da derinleşiyor.
Muhtemelen bu 62 kişi veya onların temsilcileri de
Davos’a geliyor. Bu insanlar, Davos medeniyetinin özünü teşkil ediyorlar.
Şampanyalar patlatılıyor, ağızlarının kenarından havyarlar dökülüyor yerlere.
Kutlanması gereken daha çok zenginlik var zira. Çin’deki yavaşlamanın onların
hızını düşürmesine imkân yok. 62 kişi, hem hisse senetlerinin değer kaybettiği
hem de değer kazandığı borsalarda para kazanmayı iyi biliyor.
Peki bu 62 kişi, Davos’ta neyi tartışacak? Bu yılın
konusu “dördüncü sanayi devrimine nasıl hâkim olunacağı”. Peki bu dördüncü
sanayi devrimi nedir?
İlk sanayi devrimi, on dokuzuncu yüzyıl başında insan
gücünden makine gücüne geçiş olarak değerlendiriliyor. Aynı yüzyılın sonlarında
bilim, sanayi eliyle, teknoloji devrimi veya ikinci sanayi devrimini yapmaya
teşvik ediliyor. Yirminci yüzyılın ortalarında bilgisayarlar çıkıyor sahneye ve
dijital devrim veya üçüncü sanayi devrimi için kapıları aralıyor. Dördüncü
devrimse robotlar ve makineleşmeyle birlikte işçilerin yerini makinelerin
almasını ifade ediyor.
62 kişi, yeni devrime nasıl hâkim olup yöneteceklerini
görmek niyetinde. İsviçre Bankası UBS, dördüncü sanayi devriminin ekonomik
etkisine dair bir çalışma yapmış. Bu raporu Davos’un açılışından önce
yayınlamış. Rapora göre, dördüncü sanayi devriminden muhtemelen kazanç
sağlayacak olanlar, hâlihazırda zengin olan ve kendi mülküne sahip bulunan
insanlar. UBS analizine göre bu kişiler, “dördüncü sanayi devrimi eliyle
değerleri artacak olan varlıkların önemli bir kısmına sahip oldukları için daha
fazla fayda sağlayacaklar.”
Yani makineleşme eğilimi, eşitsizliği azaltmak şöyle
dursun, aksine artıracak. Bu konu, 62 kişi için kahve fincanındaki şeker
misali. Fakirler daha da fakirleşecek. Zenginlerin analizcisinin de söylediği
bu aslında.
Davos’ta toplanan insanlar, fakirlikten ve yardım
kuruluşlarına para vaadinde bulunmaktan söz ediyorlar. Ama komodinleri üzerinde
boş yere duran, bir işe yaramayacak bir değişim politikası bu. Fakirlere yardım
etmekten bahsetmek, zenginlerin katılaşmış ahlâkları ile ilgili
huzursuzluklarını biraz olsun azaltıyor sadece. Onlar, vergi vermemeyi
konuşuyorlar artık. Servetlerinden belirli bir payı toplumsal programlar
yürütsün diye devletin eline teslim etmeye karşı çıkıyorlar. Bu, onlar için
lanetli bir şey. Zenginlerin liberalizmle ilgili ufukları, ancak o sefil yardım
mevzuu ile sınırlı. Tabii burada yardım denilen şeyin de kimseye bir hayrı yok.
Çekler, bağışı kimin yaptığını cümle âleme bağırarak söyleyen bir tabela ile
birlikte imzalanıyor.
Fakirler, bu 62 kişinin yapıp edeceklerinden
endişeliler. Eğer nüfusun büyük kısmının berbat koşullarda yaşadığı bir dünya
kurarsanız, o fakirler asla mutlu olmayacak, aksine öfkeleneceklerdir.
Öfkelenirlerse kolayca kontrol edilemeyecek yollardan isyan edeceklerdir. Kenar
mahalleler ayaklanırsa bu zenginler ne yapar? Yardım kuruluşları, halkın coşkun
akan bu selini durdurmaya yetmeyecektir. Zenginlerin etrafı çevrili, güvenlikli
yaşam alanları inşa etmelerinin, kendini korumak için güvenliğe yatırım yapmalarının,
fakirlik kuşağı içerisinde bulunan tüm ülkeleri kafesleyecek güvenlik zırhları
örmelerinin sebebi budur. ABD Savunma Bakanlığı, 3,2 milyon personeliyle tam da
bu sebeple dünyanın en büyük işverenlerinden biridir.
Ayrıca dünyadaki en büyük üçüncü özel şirketin G4S
olmasında şaşılacak bir yan yoktur. Bu şirket, Walmart ve Foxxconn’un ardından
gelmektedir; Foxxconn, ucuz ürünler üretmek için Çin emeğini kullanmakta, bu
ürünleri Walmart’ta borç batağında yüzen Amerikalı tüketicilere satmaktadır.
Borçlu tüketiciler veya işçiler arasında bir huzursuzluk çıksa, G4S gelip
milleti yatıştırmakta ya da bazılarını alıp hapse atmaktadır. G4S, kontrolden
çıkmış bir yangın gibi büyümektedir.
Peki Batı’da yaşanan mülteci krizi Davos medeniyetinin krizi değil midir? İnsanların kendi ülkelerinde güvenli ve üretken bir hayat yaşamalarına izin vermezseniz, onlar da başka yerlere kaçarlar. Bu insanlar sizin evlerinize gelip sizin gibi yaşamak istediklerini söylerler. Oysa onların Batı’da bile karşılaştıkları şey, zenginlik adacıkları ve sefalet okyanusudur.
Mülteciler, silâhlı çatışmalardan ve hava bombardımanlarından kaçıp askere
benzeyen polislerin bulunduğu, insansız hava araçlarının tepelerinde uçtuğu
yerlere gelmektedirler. Buralarda G4S için çalışan işçilerle tanışıyorlar.
Kendi ülkelerinde de bu işçilere rastlamışlardır. Davos’ta üzerinde durulacak
konu başlıklarından biri, ordu ve polis teşkilâtında robotların kullanımı
meselesidir. Robocop’lu günler artık pek de uzak değildir. 62 zengin, bir
robota polis memurundan daha fazla güven duyacaktır. Zira o polis memuru da
kenar mahallelilerle 62 zenginle sahip olduğundan daha fazla ortak paydaya
sahiptir.
Davos’ta toplanan bu 62 kişi, terörizmin ve haydut
devletlerin belirli dozda kapitalizm verildiğinde çözülebilecek, eski çağlara
ait bir sorun olduğuna inanabilir. Onlar Irak, Suriye veya Kuzey Kore’deki
insanların tek istediğinin alışveriş merkezi ve kredi kartı olduğunu
düşünebilir. Oysa alışveriş merkezleri ve kredi kartlarından müteşekkil bu
medeniyet, eşitsizlikten başka bir şey üretmez, sıradan insanları acınası
ücretlere ürettikleri bitmek bilmeyen malları satın almak için zorla
borçlandırır. Borç bu insanları deliye çevirdiğinde, onlar her türlü bağını
kopartır, hoşnutsuzluğu artar, hayal kırıklığına uğrar, alternatif arayışına
girer. Sol zayıf olduğundan, bu alternatif, sıklıkla dinî siyasete veya etnik
siyasete dayalı demagoji dâhilinde aranır. Dinî ve etnik siyasetin retoriği
genelde disiplinsiz olduğundan, strateji hızla şiddete meyleder.
Terörizm, eski çağlara ait düşmanlıkların değil,
mevcut toplumsal koşulların ürettiği bir şeydir. O, dünyanın tüm servetini 62
kişinin eline veren ve o serveti 3,6 milyar insandan mahrum eden Davos
medeniyetinin bir ürünüdür.
Vicay Praşad
21 Ocak 2016
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder