Sykes-Picot Anlaşması, yüz yıl önce imzalanmış
olmasına rağmen hakkındaki tartışma ve itirazlar bugün de devam ediyor.
Bölgedeki yoğun politik karışıklık karşısında bu tartışma varlığını hâlâ
muhafaza ediyor. Yerel, bölgesel, uluslararası düzeyde kültürel, ideolojik ve
entelektüel kanaatler arasında çatışmalara tanıklık ediliyor. Bazı öğretiler ve
mezhepsel eğilimler su yüzüne çıkarken, bazıları ortadan kayboluyor. Son yüz
yıl içerisinde belirli etnik gruplar arasında örtük olarak varolan millî
arzular yeniden zuhur ediyor. Bu da bizim anlaşmanın içeriğine yeniden
bakmamızı gerekli kılıyor. Bu noktada son yüz yıl içerisinde anlaşmanın neyi
kurduğunu, neyi temin ettiğini anlamamız gerekiyor. Ayrıca içerisinde
bulunduğumuz durum, anlaşmanın iptal olduğu bir zamanda yaşayıp yaşamadığımıza,
meselenin daha da karmaşık bir hâl alıp almadığına bakmayı gerekli kılıyor.
Başlangıçta idrak etmemiz gereken husus şu: burada
biz, sadece iki diplomatın imzaladığı 12 maddelik bir anlaşmadan bahsetmiyoruz.
İmzalayanlardan biri Fransız Francois Georges-Picot, diğeri de Britanyalı Mark
Sykes. İmza esnasında Çar’ı temsilen Rus diplomat Sazonof da bulunuyor. O
dönemde Rusya, Fransa ve Britanya’nın müttefiki. Bu anlaşmada Osmanlı’nın
Bereketli Hilâl üzerindeki eyaletlerinin Fransa ve Britanya arasında taksim
edilmesi meselesi ele alınıyor. Bölgedeki yetkili isimlerine özel düzenlemeler
yapmayı emrediyor. Öte yandan Rusya’ya ise Anadolu’nun, İstanbul’un,
Ermenistan’ın ve Kuzey Kürdistan’ın kontrolü veriliyor.
Anlaşma, Kahire’de yapılan, sonrasında St.
Petersburg’a taşınan gizli görüşmelerin ardından imzalanıyor. 1916 Mayıs’ında
imzalandıktan birkaç ay sonra Bolşevikler iktidara geliyor ve Sykes-Pickot
Anlaşması’nı ifşa ediyor. Bu, Arapları öfkelendiriyor. Arapların esas olarak
kızdıkları husus, Şerif Hüseyin ile McMahon arasındaki görüşme. Bu görüşmede
Britanya, Araplara Osmanlı’ya karşı yürütülen devrim mücadelesinde ve savaşta
kendilerine destek verme vaadinde bulunuyor. Vaatlerden bir diğeri de hilafetin
Haşimi hanedanlığına devredilmesi ile ilgili. Anlaşmanın Bolşeviklerce ifşa
edilmesi, Siyonist hareket ve Yahudilerde de öfkeye sebebiyet veriyor. Bu
kesim, anlaşmanın Filistin’i uluslararası bir mesele hâline getirdiğini
düşünüyor ve böylesi bir yaklaşımın Filistin’de bir Yahudi devleti kurma
hedefiyle çeliştiğini söylüyor. Britanya McMahon’ın görevine son veriyor,
Balfur Deklarasyonu’nu yayınlıyor, kısa bir süre sonra da Filistin’i işgal
ediyor. Söz konusu deklarasyon, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasını vaat
ediyor.
Ardından 1920’de San Remo Konferansı toplanıyor.
Burada savaşın yol açtığı sonuçlar üzerinden bölgenin durumunu düzenlemeye
dönük adımlar atılıyor. Ayrıca 1922’de Filistin’de Britanya’ya bağlı manda
yönetimi kabul ediliyor. Böylelikle aralarında Irak, Lübnan, Suriye, Ürdün ve
Filistin’in de bulunduğu yeni devletlerin kurulması ile Bereketli Hilâl
üzerinde yeni bir jeopolitik düzenleme gerçekleştirilmiş oluyor. Diğer yandan
Arap Yarımadası birleşiyor ve Mısır, Sudan, Yemen, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas
Arapların elinde kalıyor, Körfez emirlikleri ve Aden Britanya’nın himayesine
bırakılıyor.
I. Dünya Savaşı sonrası yapılan Sykes-Picot
Anlaşması’nın özü bu. Anlaşma üzerinden bölgedeki ülkelerin sınırları
çiziliyor, her birindeki iktidar sisteminin niteliği tayin ediliyor,
çoğunluğunda başa bir kral getiriliyor. Bunun tek istisnası Suriye ve Lübnan.
İki ülke de özel bir yapıya sahip. Buralar, Britanya ve Fransa kontrolüne
veriliyorlar. İstisnaî bir diğer ülke de Libya. Bu ülkeyi İtalya kontrol
ediyor.
Anlaşma sonrası yüz yıl içerisinde neler oldu?
Anlaşmanın çizdiği sınırlar hiç değişmedi, bu ülkeler sınırlarına bağlı
kaldılar. O sınırları egemenliklerinin özünü temsil eden şeyler olarak gördüler
ve onları korumayı ulusal bir görev olarak kabul ettiler. Diğer yandan hukukî
koşullarda önemli değişiklikler yapıldı. Bazı yönetim sistemleri değiştirildi.
Bu değişikliklerin en önemlileri Filistin topraklarında yapıldı. İsrail’in
kurulmasından önce ülkenin bölünmesine ilişkin bir karar alındı. Arap-İsrail savaşları
yaşandı. Filistin tümüyle işgal edildi ve Gazze Şeridi’nde özel bir durum
oluştu.
Bu süreçte önemli değişiklikler yaşandı. Sudan
Mısır’dan koptu, sonra o da bölündü. Güney ayrıldı. Yemen’de güney Britanya
çekildikten sonra bağımsız oldu. Sonrasında güneyle kuzey birleşti. Körfez’de
emirlikler bağımsız oldu. Ardından Birleşik Arap Emirlikleri kuruldu, federal
bir birlik olarak bir araya gelen bir dizi emirliği içeriyordu. Mısır, Irak,
Yemen, Libya ve Tunus’ta krallar devrildi. Ülkelerin egemenliği ve sınırları
konusunda hiçbir şey değişmedi. Aksine bu yapılar daha da kökleştiler.
O hâlde Skyes-Picot Anlaşması ve bölgenin yeniden
yapılandırılması etrafında neden bu kadar ihtilaf söz konusu? Bundan kim fayda
sağlayacak? Bu tarz bir yeniden yapılanma mümkün mü yoksa hayal mi? Bu
tartışmaların tarafları kimler? Sykes-Picot Anlaşması ile ilgili çatışmada
kimler var?
Anlaşmadan arta kalanlardan istifade edecek, bu
anlaşmanın iptalinden yararlanacak taraflara bakmak lazım. Bölgedeki her yanı
kan deryasına çevirmiş, hâlen süren çatışmanın özü bu zira.
Durumdan istifade edenler her ülke veya devletteki
muktedirler. Devlet, aynı sınırları muhafaza ettiği ölçüde otoriteleri de devam
edecek. İktidarda olanlar, durumun aynı kalmasını istiyorlar, zira durum
değişmediği sürece iktidar olma hâlleri de devam edecek. Ancak anlaşmanın
çökmesinden, iptalinden istifade edeceklerin sayısı çok. Bunlar arasında İslam
hilafetinden yana olanlar var. Anlaşmanın enkazı üzerinden böylesi bir
hilafetin kurulabileceğini düşünüyorlar. Bu kesim Irak ve Suriye’de kontrolü
ele geçirdiği bölgelerde hilafet ilân etmiş olan IŞİD’de temsil olunan aşırı
radikal grupları içeriyor. Bir de hilâfet isteyen, nispeten daha ılımlı politik
gruplar var. Bunlar hilafet projesinin daha zamana ihtiyaç duyduğunu,
ertelenmesi gerektiğini düşünüyorlar. İcra sürecinin belirli aşamalardan
geçmesi gerektiği üzerinde duruluyor. Bu aşamalar ılımlı ya da radikal bir
faaliyeti içerebiliyor. Birçok grup ve eğilim hilafeti hayal ediyor. Onu
göklere çıkartıyor ve bu amaca ulaşma konusunda başarılı olana katılma konusunda
şimdiden hazırlık yapıyor.
Hilafet projesini destekleyenlerin dışında bir de
Körfez’den Okyanus’a dek Arap birliği projesini önlerine koyanlar var. Bunlar
da Sykes-Picot’nun iptal olduğunu söylüyorlar. Anlaşmanın geride bıraktığı
emperyalist sömürgeci mirasın ortadan kaldırılması gerektiğini vaazediyorlar.
Ayrıca anlaşmanın kendi aleyhlerine işlediğine inanan ve onu tasfiye etmek için
uğraşan etnik gruplar da var. Bunların içinde en fazla öne çıkanı Kürd gruplar.
Bunlar Büyük Kürdistan’ı kurmaya çalışıyorlar ve bunu ulusal bir düş olarak
görüyorlar.
Ancak gene de şu soruya cevap bulunamıyor:
“Sykes-Picot Anlaşması, bölgedeki karışıklıklar ve çatışmalar basınç uyguluyor,
yeni Ortadoğu projeleri öneriliyor diye çöktü deniliyor. İyi ama bu anlaşma
çöktü denilince çökmüş mü oluyor? Oysa hakikat şu: Fransa ve Britanya’nın
bölgede gerçekleştirdiği jeopolitik taksim işlemi aynı güçler ve aynı sınırlar
içinde kalan, çoğunlukla suni bir biçimde üretilmiş devlet yapılarının
oluşmasına neden olmuştur. Bu durumda Sykes-Picot sınırlarının yeniden
çizilmesinden ya da bugün yeniden çizilmiş hâlinden kimse bir hayır
görmeyecektir. Bunu ne Amerika ne Avrupa ne Rusya ne de Çin istemektedir. Bu
ancak belirli bölgelerde fiilen yöneten güçlerin teşkil edilmesi veya içteki
parçalanma için isteniyordur, ancak bu sayede kabul edilebilir. Uluslararası
sınırlarda değişiklik yapmadan, bölgesel ve uluslararası güçler iç çatışma ve
ihtilaflarda müttefiklerine yardım etmek için sürece müdahale edeceklerdir.
Böylesi çatışmalar Fransızların ve İngilizlerin yüz yıl önce çizdikleri sınırlar
dâhilinde kaldığı sürece devam edecektir. Bu da Arap Baharı’nın estirdiği
rüzgârlara maruz kalan tüm ülkelerde iktidar sistemlerinin ana yapılarını ve
unsurlarını muhafaza etme konusunda büyük uluslararası ve bölgesel güçler
arasında varılan anlaşmayı izah eden bir gerçekliktir.
Adil Süleyman
21 Ocak 2016
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder