John Ball hakkında bilinenlerin önemli bir kısmı
Thomas Walsingham ve Sör John Froissart’ın ona dönük zerre beğeni içermeyen
değerlendirmelerinden oluşuyor. Froissart Chronicles isimli çalışmasında,
Ball’un Pazar günleri Ekmek-Şarap Ayini’nden sonra vaazlar verip “etrafına
insanları topladığı için” Canterbury piskoposlarınca üç kez hapse atıldığını
söylüyor. Froissart’a göre, ayrıca Ball “başlangıcında dünyada köle
bulunmadığına” inanan bir isim. Walsingham ise onun şu sözünü aktarıyor:
“Kölelik Tanrı’nın iradesine karşı gelen insanların zulümlerinin yol açtığı
kötülük ve adaletsizliğin bir ürünüdür.” Zenginle fakir arasındaki uçurumun
giderek açıldığı, bu sürecin Piskopos Sudbury’nin 1380’de yürürlüğe koyduğu
kelle vergisiyle derinleştiği koşullarda Ball’un mesajı kendisini dinleyen
mütedeyyin Katoliklerin akıl ve yüreklerinde bomba tesiri yaratıyor.
John Ball devrimci öğretilerini yaymaya 1360’larda
başlamışsa, demek ki o Köylüler Savaşı’nda öne çıkan bir isim. Bu savaş kelle
vergisi ile birlikte patlak veriyor. Bu dönemde Ball’un yol açtığı etki zirveye
ulaşıyor. Haziran 1381’de Kent’teki hapishaneden çıkan Ball Katolik Yortusu’nda
Ekmek-Şarap Ayini’ni yapıyor ve Blackheath’deki kalabalığa şu ünlü sözlerini
söylüyor: “Toprağı kazan Âdem, öküzü arabaya koşan Havva, kimdir o vakit bu
beyefendiler?” Walsingham’a göre bu vaaz avam arasında büyük bir destek
buluyor. Kalabalığın başına geçen Ball ve Wat Tyler genç kral Richard’ın yanına
gidiyor ve onu adalete davet etmek istiyor. Bu olayların ardından Ball
yakalanıyor, yargılanıyor, asılıyor, boğuluyor ve dörde bölünüyor.
*
* *
“Halka Vaaz”dan Alıntı
Benim iyi insanlarım, İngiltere’de hiçbir şey iyi
gitmiyor, her şey ortak kılınana, ortalıkta bir tane köle ve bir tane beyefendi
kalmayana dek de gitmeyecek. Hepimiz bunun için birleşmeliyiz. Lordlar bizden
daha büyük birer efendi olamazlar. Böyle köle olmayı ve köle gibi yaşamayı hak
edecek ne yaptık biz? Hepimiz aynı annenin ve aynı babanın, Âdem ile Havva’nın
çocuklarıyız. Onlar bizden daha büyük birer efendi olduklarına dair tek bir
sebep öne sürebilirler mi, ter döken, emek veren bizler, parayı harcayan onlar
değil mi? Onlar kadifeden kıyafetler, kürklü deriler giyerken, bizim üzerimizde
kaba kumaştan elbiseler var. Onlarda şarap, baharat ve iyi ekmek varken, biz
saman yiyor, su içiyoruz. Onların köşkleri, evleri hoş, bizse acı ve
eziyetteyiz, tarlaların ortasında yağmura ve rüzgâra göğüs geriyoruz.
Mülklerinin devamlılığını sağlamak için gerekli araçları bizim emeğimiz
sayesinde elde ediyorlar. Sonra bize “kölemizsiniz” diyorlar. Anında hizmet
vermez isek dayak yiyoruz. Şikâyet edecek tek bir merci bile yok. Kim işitecek
bizi, kim bize adil davranacak? Haydi hep birlikte Kral’a gidelim, gençtir o,
ona köleliğimizi anlatalım. Ona bir çare bulunmazsa çareyi kendi ellerimizle
bulacağımızı söyleyelim. Eğer birlikte gidersek, bugün boyunduruk altındaki herkes
özgür olma niyetiyle bizi takip edecektir. Kral bizi gördüğünde ya adalet ya da
başka bir yolla bir çareye kavuşuruz.
John Ball
[1338 – 15 Temmuz 1381]
[Kaynak: Radical Christian Writings, Yayına
Hz.: Andrew Bradstock ve Christopher Rowland, Blackwell Publishers, 2002, s.
40-41.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder