Pages

30 Aralık 2015

John Ball



John Ball hakkında bilinenlerin önemli bir kısmı Thomas Walsingham ve Sör John Froissart’ın ona dönük zerre beğeni içermeyen değerlendirmelerinden oluşuyor. Froissart Chronicles isimli çalışmasında, Ball’un Pazar günleri Ekmek-Şarap Ayini’nden sonra vaazlar verip “etrafına insanları topladığı için” Canterbury piskoposlarınca üç kez hapse atıldığını söylüyor. Froissart’a göre, ayrıca Ball “başlangıcında dünyada köle bulunmadığına” inanan bir isim. Walsingham ise onun şu sözünü aktarıyor: “Kölelik Tanrı’nın iradesine karşı gelen insanların zulümlerinin yol açtığı kötülük ve adaletsizliğin bir ürünüdür.” Zenginle fakir arasındaki uçurumun giderek açıldığı, bu sürecin Piskopos Sudbury’nin 1380’de yürürlüğe koyduğu kelle vergisiyle derinleştiği koşullarda Ball’un mesajı kendisini dinleyen mütedeyyin Katoliklerin akıl ve yüreklerinde bomba tesiri yaratıyor.

John Ball devrimci öğretilerini yaymaya 1360’larda başlamışsa, demek ki o Köylüler Savaşı’nda öne çıkan bir isim. Bu savaş kelle vergisi ile birlikte patlak veriyor. Bu dönemde Ball’un yol açtığı etki zirveye ulaşıyor. Haziran 1381’de Kent’teki hapishaneden çıkan Ball Katolik Yortusu’nda Ekmek-Şarap Ayini’ni yapıyor ve Blackheath’deki kalabalığa şu ünlü sözlerini söylüyor: “Toprağı kazan Âdem, öküzü arabaya koşan Havva, kimdir o vakit bu beyefendiler?” Walsingham’a göre bu vaaz avam arasında büyük bir destek buluyor. Kalabalığın başına geçen Ball ve Wat Tyler genç kral Richard’ın yanına gidiyor ve onu adalete davet etmek istiyor. Bu olayların ardından Ball yakalanıyor, yargılanıyor, asılıyor, boğuluyor ve dörde bölünüyor.

*  *  *

“Halka Vaaz”dan Alıntı


Benim iyi insanlarım, İngiltere’de hiçbir şey iyi gitmiyor, her şey ortak kılınana, ortalıkta bir tane köle ve bir tane beyefendi kalmayana dek de gitmeyecek. Hepimiz bunun için birleşmeliyiz. Lordlar bizden daha büyük birer efendi olamazlar. Böyle köle olmayı ve köle gibi yaşamayı hak edecek ne yaptık biz? Hepimiz aynı annenin ve aynı babanın, Âdem ile Havva’nın çocuklarıyız. Onlar bizden daha büyük birer efendi olduklarına dair tek bir sebep öne sürebilirler mi, ter döken, emek veren bizler, parayı harcayan onlar değil mi? Onlar kadifeden kıyafetler, kürklü deriler giyerken, bizim üzerimizde kaba kumaştan elbiseler var. Onlarda şarap, baharat ve iyi ekmek varken, biz saman yiyor, su içiyoruz. Onların köşkleri, evleri hoş, bizse acı ve eziyetteyiz, tarlaların ortasında yağmura ve rüzgâra göğüs geriyoruz. Mülklerinin devamlılığını sağlamak için gerekli araçları bizim emeğimiz sayesinde elde ediyorlar. Sonra bize “kölemizsiniz” diyorlar. Anında hizmet vermez isek dayak yiyoruz. Şikâyet edecek tek bir merci bile yok. Kim işitecek bizi, kim bize adil davranacak? Haydi hep birlikte Kral’a gidelim, gençtir o, ona köleliğimizi anlatalım. Ona bir çare bulunmazsa çareyi kendi ellerimizle bulacağımızı söyleyelim. Eğer birlikte gidersek, bugün boyunduruk altındaki herkes özgür olma niyetiyle bizi takip edecektir. Kral bizi gördüğünde ya adalet ya da başka bir yolla bir çareye kavuşuruz.

John Ball
[1338 – 15 Temmuz 1381]

[Kaynak: Radical Christian Writings, Yayına Hz.: Andrew Bradstock ve Christopher Rowland, Blackwell Publishers, 2002, s. 40-41.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder