Pages

30 Aralık 2015

Star Wars ve Amerikan Sinemasının Ölümü

Star Wars [“Yıldız Savaşları”], kötülüğe karşı iyilik, karanlığa karşı aydınlık, zorbalığa karşı özgürlükten dem vuran, basit bir hikâye. Başka bir deyişle filmde Amerika’nın kötülük ve “kötülük edenler”ce kuşatılmış bir dünyada demokrasi ve medeniyeti koruma mücadelesine dair bir hikâye anlatılıyor.

Uzun süredir sinema filmleri ve politik propaganda el ele gidiyor. Esasında propaganda için en uygun ortam da sinema. Bu endüstri her yana nüfuz ediyor, Amerikalıları ve dünyanın geri kalanını yukarının aşağı, siyahın beyaz, solun sağ olduğuna inandırmayı biliyor. Bu endüstriye Hollywood deniliyor.

Son sürümü de dâhil Star Wars’un yaratıcısı olan George Lucas 1977’den beri yedi film üretmiş. Buna bir de altmışlar ve yetmişlerin başında Amerikan karşı-kültürüne tepkinin bir evladı olan Steven Spielberg eşlik etmiş.

Her iki isim de altmışların ürünü. Altmışlarda kültür, sanat, bilhassa sinema ABD’deki ordu-endüstri kompleksine direnişin en ön cephesine yer almış. Lucas ve Spielberg yetmişlerin ortasında ünlü olmuş. İki yönetmen müesses nizama saldırmak veya onu sorgulamak yerine onu korumaya ve ülkenin ahlakî değerlerinin sözcülüğüne soyunmuş. Amerikan sinemasının akla hitap eden, kültürel açıdan en hayati ve heyecan verici döneminde perde kapanmış. ‘Bonnie and Clyde’, ‘MASH’, ‘The Last Detail’, ‘The French Connection’, ‘The Wild Bunch’, ‘Taxi Driver’, ‘Apocalypse Now’ gibi filmler üretmiş Amerikan sinemasına 1975’te Spielberg’in ‘Jaws’ı, 1977’de de Lucas’ın ‘Star Wars’u girmiş. Jaws Amerika’yı korkutmuş, Star Wars onu yeniden iyi hissettirmiş.

Her iki film de gişe rekorları kırmış. Sinema salonlarına seyirciler düşünmeye değil kendini iyi hissetmeye davet edilmişler. İnançsızlıklarını korumalarına, gerçeklikten kaçmalarına imkân sağlanmış. Hayal kırıklığı, endişe, öfke ve hoşnutsuzluk gibi duyguları ifade eden karakterleri içeren hikâyeler aracılığıyla deneyim paylaşımı gerçekleştirmelerine izin verilmemiş. Kendi hayatlarında tecrübe ettikleri bu duyguların belirli bir dayanışma hissi oluşturmasına engel olunmuş.

Bu, kahramanın olumsuz yönlerine vurgu yapılan bir dönem. Ana karakterler için sistem ve ona uyum sağlamanın kendisi asıl düşman. Sonuçlarına bakmaksızın kendi çentiğini atan insanlar bunlar. Otoritenin sorgulanması ve edinilmiş gerçeklerin yargılanması genç ve orta yaşlı insanların radikal değişime dönük açlığının birer ifadesi. Vietnam Savaşı, Watergate Skandalı, Siyahların insan hakları hareketi, milliyetçi hareketler Amerikan toplumunu sarsmış, bu sarsıntı kültüre ve kültürel referanslara da yansımış.

Ama yetmişlerin ortasında, Vietnam Savaşı’nın sona ermesiyle, karşı-kültürün zayıflamasıyla, yabancılaşma, öfke ve isyankârlık bir kutuya hapsedilmiş, Amerikan rüyası ve Amerikan demokrasisine dair mitoloji yeniden hâkim hâle gelmiş.

‘Easy Riders’, ‘Raging Bulls’ gibi filmlerin çekildiği Amerikan sineması içindeki bu önemli döneme dair eşsiz tarih çalışmasında yazar ve kültür eleştirmeni Peter Biskind şunları söylüyor:

“Sinema filmlerinin pazarlanması ve ticari bir meta olarak alınıp satılması süreci üzerinde yol açtığı tesirin ötesinde Star Wars kültür üzerinde de muazzam bir etkiye yol açtı. Film, Başkan Jimmy Carter döneminde alınan tasarruf tedbirlerinden ve Vietnam Savaşı’nın bitişi ardından merkeze doğru yaşanan yürüyüşten epey istifade etti.”

Merkeze doğru yaşanan bu yürüyüşün yönü Reagan döneminde iyice sağa kaydı. Bu yönelim Hollywood’da sanatsal ve kültürel durgunlukta karşılığını buldu. Bu dönemde Spielberg ve Lucas gibi yönetmenler karakterlerle ve hikâyeyle daha az ilgileniyor, esas olarak temaşaya odaklanıyorlardı. Film sahneleri artık daha büyüktür, daha gürültülüdür ve daha zengindir. Olay örgüleri ve karakterler iki boyutludur. Öyle ki on yaşınızdaki çocuğunuzun eline boya kalemi seti verseniz kendi imgelemiyle daha iyisini yapacaktır.

Biskind ise şunları yazıyor:

“Lucas, film türlerinin ve sinema geleneklerinin uzlaşmaya, altmışlarda belirlenmiş ortak önermeler ağına dayandığını biliyordu. Star Wars ile bu değerleri yeniden üretti ve tekrar teyit etti. Burada Maniheist ahlakî köktenciliğe başvurdu. Bir elinde beyaz diğer elinde siyah şapkalarla kahramancılık ve bireycilik gibi bayatlamış değerlerin üzerine cilâ çekti.”

J. J. Abrams’ın çektiği son Star Wars’da Lucas’a övgü cümleleri yer alıyor. Lucas ise filmin haklarını 2012’de Disney’e 4,05 milyar dolara satmış. Evet doğru okudunuz: 4,05 milyar dolar. Bu kadar paraya çok sayıda ışın kılıcı almak mümkün.

Disney ve Abrams filmin hakkını bir biçimde yenilemek için geçmişe dönmüş. Hans Solo (Harrison Ford), Prenses Leia (Carrie Fisher), Luke Skywalker (Mark Hamill) ve herkesin favorisi eski isimler Chewbacca ve R2D2’nin dönüşüyle yüz köklere dönülmüş. Filmin uzmanlarına göre filme Hans Solo’nun uzay gemisi Millennium Falcon bile geri dönmüş. Filmdeki düşman karakter Darth Vader’a Kylo Ren denmiş, onu oynayansa Vladimir Putin… affedersiniz Driver. Bu karakterle senaryoda ilginç bir değişiklik yaşanmış. Kusura bakmayın “ilginç” diyorum. Bu senaryonun geri kalan kısmına kıyasla kullanılmış bir ifade. Yoksa burada tabii ki Roman Polanski ve ‘Chinatown’dan bahsetmiyoruz.

Filmde bir de iki bilinmeyen isim yer alıyor. Her ikisi de İngiliz: hikâye Rey’in gözünden anlatılıyor, onu Daisy Ridley oynuyor, Finn’i ise John Boyega canlandırıyor.

Gösterime girmesi ile birlikte yapılan onca abartılı reklâm ve övgü dolu yazılar sayesinde son film ciddi bir başarı kazandı. ‘Star Wars: The Force Awakens’ [Yıldız Savaşları: Güç Uyanıyor] şaşırtıcı ve insanı çileden çıkartacak ölçüde klişe bir film olmasına rağmen zerre tökezlemeden yoluna devam ediyor.

Filmin belki de en çarpıcı yönü iyi-kötü savaşı değil, Harrison Ford’un filmde oynaması için senaryoya yeni dâhil edilen Daisy Ridley’nin aldığı paranın 76 mislini alması. 73 yaşındaki oyuncuya ön ödeme olarak 20 milyon dolar artı filmin brüt gelirlerinin yüzde 0,5’i ödenmiş. Bu rakamın 1,9 milyarı bulması bekleniyor.

Film, Amerika’nın hikâyesinin iyi-kötü veya karanlık-aydınlık hikâyesi olmadığının bir kanıtı aslında. Burada hüküm süren, özünde aşırı zenginlerin herkese karşı yürüttüğü savaşın hikâyesi.

John Wight
30 Aralık 2015
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder