Kaşmir uzun süredir dünyanın en yoğun şekilde
askerîleştirilmiş bölgelerinden birisi.
Hindistan, Kaşmir’e karşı çok yönlü bir savaş
yürütmeye devam ediyor. Bu amaçla Kaşmir halkına işkence uyguluyor, insanları
sistematik biçimde cinsel şiddete maruz bırakıyor, burada cinayetlere tanık
olunuyor.
İngilizlerin sömürgeci idaresinin geride bıraktığı bir
miras olarak Kaşmir’de yaşanan çatışma sözde seküler olan ama esasında Hindu
çoğunluğa dayanan Hindistan Cumhuriyeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti’nin
1947’de ayrışmasının o kanlı tarihinin bir ürünü. Britanya idaresi altında iken
Hindistan’da Jammu ve Kaşmir Hindu yöneticinin zalim rejimine tabi, Müslüman
çoğunluğa sahip bir devletti.
Ayrışma döneminde bu devletler coğrafî yakınlık gibi
faktörlere bağlı olarak ya Hindistan’a ya da Pakistan’a dâhil oldular.
Kaşmir’in yöneticisi kararını erteledi. Ekim-Kasım
1947’de yüz binlerce insan öldürüldü ya da zorla evlerinden çıkartıldı. Kısa
bir süre sonra bölgeye Pakistan’dan gelen silâhlı savaşçılar saldırdılar.
Kral, Hindistan’a katılma şartıyla, bu ülkeden askerî
yardım talep etti. Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan ilk büyük savaşın
ardından Birleşmiş Milletler ateşkes için arabuluculuk yaptı ve Kaşmir’in
geleceği için referandum yapılmasını talep etti, ancak bu referandum hiç
yapılmadı. 1989’da Hindistan’a karşı silâhlı isyan başladı, ardından da bölgede
hileli bir dizi seçim gerçekleştirildi.
Kaşmir halkı altmış yılı aşkın bir süredir direnmeye
devam ediyor.
FilistinKaşmir
Yüreğim titriyor yaralı bir serçe gibi,
Dilimde senin üç heceli ismin
Nefesim toprağımın sesi.
Soğuk kış gecelerinde
Mabedim istila edilip
Kentlerin ateşe verildiğinde,
Cennete yükseliyordu ruhum.
O etli zeytinlerin ve düşlerin birbirinden ayrı düşmüş
Elma bahçelerimiz, akçaağaçlar uğulduyor.
Mananın müstahkem kulelerinin ötesinde
Hasretin kekeleyen dili,
Delik deşik ediyor sınırları.
Filistin, Kaşmir
KaşmirFilistin
Filis Kaş Tin Mir
Tarihin beşiğinde bizi sallayan
Özgürlük anamızın
Tek yumurta ikizleri.
Dört yaşındayken öğrendim adını
Ülkemin ismiyle birlikte
Bir kafiye misali söylemeyi.
Annem çok kıymet verirdi senin zeytinlerine
Kutsal Toprak’tan bir yadigâr gibiydi,
Hiç dokunmadığım bir kutsal emanet.
Yas bu, nasıl sayılabilir ki?
Yıllarla, çağlarla, sonsuzlukla mı?
Yelkovan hareket ettiğinde
Ya da bir saat geçtiğinde geçen nedir aslında?
Gülünç değil mi ölçü bilimi?
Ama hafıza hiç değil:
Tıpkı bombardıman sonrası
Evin enkazı altında
Çocuktan kalan tek iz,
O ayakkabı gibi.
Çıkrığında düşlerini ören ninem
Seni anımsattı şarkılarında
Bir bir ezberledim kafiyesini.
Sana seslendim: fi lis tin!
Titredi dudaklarım
Yüreğime bir umut yerleşti.
Bıkkın mevsimlerin külünün
Acının aynı atlasına kar misali düşmesi gibi.
Gazze’de ve GawKadal’da
Hayfa’da ve Handwor’da
Sair’de ve Sopore’da.
Ölü çocuklarımız rüyamda teselli ediyor beni.
Diyorlar ki:
Bir millet ülkenin
Bir ülke milletin ötesidir.
O çocuklar
Yüzlerinde olgun zeytinlerin lekesi
Kederle fısıldıyorlar:
Geri dönmezsek bizi beklemeyecek misin?
Cennetten gelen o kelimeleri okuduğumda
Gözkapaklarımdan binlerce gökkuşağı geçiyor.
Mis kokulu saçlarımı bahçenden gelen renklerle çözünce
Parmaklarım aidiyet haritasının üzerine resmediyor bizi.
O vakit mis kokular aşıyor tüm sınırları.
Uzma Felek
18 Kasım 2015
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder