“Renkli devrim” terimi bir şifre. Bu şifre, çoğunlukla
Ulusal Demokrasi Vakfı [NED] ve muhtelif cepheleri türünden araçları devreye
sokan CIA’in faaliyetleri ile eşanlamlı olarak kullanılıyor.
Ancak CIA müdahalelerinin sonucu olan tüm faaliyetler,
birer renkli devrim olarak cereyan etmediler; bu anlamda renkli devrimlerden
bahsetmek, kimi benzer süreçleri dışarıda bırakıyor. Dahası, renkli devrim
olarak tarif edilen tüm gelişmeler ister istemez CIA eliyle gerçekleştirilmiş
müdahale ve planlamanın özgül bir sonucu da değiller.
Masaya yatırılan bu olguyu özünü kavrayacak şekilde
tanımlamak amacıyla ben bu olgunun bir “Rejim Değişikliği Pazarlaması” süreci
olarak tanımlanmasını öneriyorum. Neden pazarlama? İlk olarak burada biz, rejim
değişikliğinin zor yoluyla meydana geldiği örnekleri tarif etmiyoruz. Aksine bu
model, sahip olduğu özelliklere binaen, şiddete dayalı olmayan bir rejim
değişikliğine odaklanıyor. Ayrıca rejim değişikliğine dönük çabaları
desteklemek için Ulusal Demokrasi Enstitüsü, Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü,
ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı [USAID] ve diğer kurumların somut fonlar
tahsis ettiğine dair kayıtlar ve raporlar mevcutsa da, sürecin özünü para
teşkil etmiyor.
“Pazarlama” terimini kullanmamın nedeni, bu sürecin
bir malın pazarlanması sürecine dâhil olan tüm tekniklerden istifade ettiğinin
anlaşılmasına ihtiyacımız olmasıdır. Seçim, odak grupların kullanılması,
belirli imajların geliştirilmesi, “markalama” bu modelin birer parçasıdır. Yeni
bir ürünü satmak, yeni bir yaşam tarzını satmak, yeni bir hükümeti satmak, aynı
şeydir. Bu, Fritz Haug’un “göze girmek” olarak tarif ettiği türden bir
süreçtir. Satıcı, potansiyel alıcının gözüne girmeye çalışır: “Göze girmek isteyen,
cazip ve istenilir olmak zorundadır. Her türden mücevher, kumaş, koku ve renk
güzelliğin ve arzulanırlığın birer aracıdır.”[1] Burada rejim değişikliğinin
pazarlanması konusunda belirli bir paralelliğin olduğu, inkâr edilemez bir
gerçekliktir. Milošević’in yıkılması sürecinde merkezî bir rol oynayan Sırp
gençlik grubu Otpor’un kurucularından Ivan Marovic’in de tespitiyle, politika
sıkıcı bir uğraştır.
“Politika
hiç de havalı bir uğraş değildir. Normal insanlar politikadan nefret ederler.
[…] ama rejim değişikliği yapmak istiyorsanız, o normal insanlara ihtiyacınız
vardır. Rejim değişikliği için politikayı seksi kılmak zorundasınız. Politikayı
havalı yapın, afili kılın. Devrimi bir moda hâline getirin.”[2]
Direniş anlamına gelen Otpor, rejim değişikliğinin
pazarlanması için bir ön modeldir. 1998’in sonunda üniversite öğrencileri
arasında bir protesto hareketi olarak çalışmalarına başlayan Otpor, iki yıl
içerisinde muazzam bir büyüme kaydeder. Kullandığı yöntemler arasında “yüksek
kaliteli iletişim stratejisi geliştirme”, “başarılı bir hareket algısı
yaratma”, “aktivistlerin bilgi ve becerilerine yatırım yapma” ve “dış destek
imkânları oluşturma” vardır. Grup, sokak tiyatroları, mizah, konserler,
afişler, stikırlar, internet, faks ve eposta, eğitim el kitapları dağıtma ve
aktivistler için atölyeler ile Milošević’e karşı başarılı bir kampanya
yürütürler.[3]
Bu pazarlama kampanyası için Otpor, Ulusal Demokrasi
Vakfı’ndan [NED], Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü [IRI] ve ABD Uluslararası
Kalkınma Ajansı’ndan [USAID] mali destek alır. Örneğin bu fonlar, cep
telefonları ve bilgisayar satın almak, 20.000 seçim gözlemcisi tutup eğitmek,
poster, rozet ve tişörtlerin dağıtıldığı incelikli bir pazarlama kampanyası
yürütmek için kullanılır.[4]
Sadece parasal destek sunulmaz. Sırbistan’daki ve
diğer pazarlardaki rejim değişikliği süreçleri, CIA ve muhtelif şebekelerden
eğitim ve kılavuzluk hizmeti alırlar. Örneğin IRI, Ekim 1999’da Otpor
liderleriyle Karadağ ve Budapeşte’de on toplantı düzenler ve Mart 2000’de,
Budapeşte’de şiddete dayalı olmayan direnişle ilgili düzenlenecek seminere
katılmaları için yirmi küsur lidere para verilir. Burada başka şeyler yanında
eğitim verilir. Katılımcılara sembollerle iletişim kurma yöntemleri, korkunun
nasıl aşılacağı ve diktatöryel rejimin otoritesinin nasıl çökertileceği
öğretilir. Bu rejim değişikliği modeli, 2000’de Otpor’un elde ettiği başarı
ardından başka yerlere yayılır; Olağan şüphelilerce fonlanan Otpor delegeleri,
Doğu Avrupa’da ve Ukrayna, Belarus, Arnavutluk, Rusya, Kırgızistan, Özbekistan,
Lübnan, Venezuela ve Mısır gibi yerlerde gençlik örgütlerine eğitim
verirler.[5]
Rejim değişikliği pazarlaması, çok iyi geliştirilmiş
bir stratejiyi takip eder. Bu strateji, Gene Sharp yönetimindeki, ismi gayet
zekice konulmuş Albert Einstein Enstitüsü eliyle inşa edilmiş ve
yaygınlaştırılmış bir stratejidir. Sırbistan’da ABD hükümetinin fonladığı bir
örgüt olan Özgürlük Evi [Freedom House] Gene Sharp’ın kaleme aldığı From
Dictatorship to Democracy [“Diktatörlükten Demokrasiye”] isimli kitabın beş bin nüshasını basıp dağıtmak
için Sırp örgütüne kaynak temin eder. Sharp’ın The Politics of Nonviolent
Action [“Şiddete Dayalı Olmayan Eylem Siyaseti”] isimli kitabından istifade eden Otpor, “Otpor
Kullanım Kılavuzu”nu yayınlar. Son olarak Otpor aktivistleri, yukarıda bahsi
edilen Budapeşte seminerinde Albert Einstein Enstitüsü Başkanı Robert
Helvey’den doğrudan eğitim alırlar.[6]
Bu eğitimin amacı ve niteliği çok açıktır. Gene
Sharp’ın Şubat 2002’de verdiği röportajda ifade ettiği üzere, “kütlesel bir
mücadele için bir strateji veya süper plan geliştirmek gerekmektedir. Onlara
her şeyi adım adım ele alan bir kılavuz hizmeti sunan bir yazın geliştirerek
yardım edebiliriz. ‘Birinci adımda şunu yapın, sonra şunu’ denilebilir, her şey
enine boyuna anlatılabilir.”[7] Politik ajanda çok açıktır. ABD Savunma
İstihbarat Kurumu’nda görev almış emekli albay Helvey, Gene Sharp’ı ilkin seminerde
dinlediğini söylemektedir. Helvey’nin yorumuna göre, “her şey politik iktidarı
ele geçirmek ya da başkalarını iktidardan mahrum etmekle ilgilidir” [Newsday,
26 Aralık 1999, Amerikan Girişimciler Enstitüsü (AEI) 1993-99 raporu içinde
yeniden yayınlandı, s. 7]. Elbette hedef politik iktidarı ele geçirmekse, bu
hedefe ulaşmak için gerekli asli araç da taktik meselesinin kendisidir. Helvey
bu hususu On Strategic Nonviolent Conflict [“Stratejik Şiddete Dayalı
Olmayan Çatışma Üzerine” –AEI tarafından 2004’te yayımlandı] isimli çalışmasında açıklığa kavuşturmaktadır:
“Şiddete dayalı olmayan strateji, silâhlı çatışmadan farksızdır, tek istisna,
burada farklı silâh sistemlerinin kullanılıyor olmasıdır.”[8]
Şiddete dayalı rejim değişikliği ile rejim değişikliği
pazarlaması arasındaki ince çizgi, Venezuela örneğinde net bir biçimde
görülebilmektedir. Hem Chávez’e karşı 2002’de ABD desteğiyle gerçekleştirilen
darbenin hem de sonrasında, 2002-3 kışında “patronlar”ın lokavtının başarısız
olması üzerine rejim değişikliğinin ABD’li destekçileri B planına geçiş
yaptılar. Albert Einstein Enstitüsü’nün hazırladığı yıllık raporun da
gösterdiği üzere Helvey ve diğer AEI üyeleri, 2003’te darbe destekçileriyle
“dokuz günlük bir danışma toplantısı” düzenlediler. Rapora göre, “danışma
toplantısının amacı Venezuela’da demokrasiyi tesis etmek için şiddete dayalı
olmayan bir strateji geliştirmek amacıyla gerekli beceriyi darbe destekçilerine
sağlamaktır.”[9] Özetle B planı, rejim değişikliği pazarlaması üzerinde
duruyordu. Reuters’e göre (30 Nisan 2003) bu toplantı Venezuela’nın
seçkin bir özel üniversitesinde, gizli gerçekleştirildi ve toplantı salonunun
kapısında “Stratejik Pazarlama Semineri” yazısı asılıydı.”[10]
2004’teki referandumda Chávez’in büyük bir oy
çoğunluğu ile zafer kazanması, kendilerini “stratejik pazarlama” faaliyetine
adamış olanları caydırmadı. 2006’da Eva Golinger’ın da ifade ettiği üzere,
2004-2006 arası dönemde fon temin eden Venezuelalı örgüt sayısı iki katına
çıktı. Venezuelalı öğrenciler, B planının önemli bir parçasıydılar. 2005’te
öğrenci liderleri, Otpor temsilcileriyle bir araya gelmek için Belgrad’a
gittiler, oradan da Gene Sharp’tan görüş almak için Boston’ı ziyaret ettiler.
Chávez, Aralık 2006 seçimlerinde de zafer kazanınca 2007’de muhalif öğrenciler
yüzlerini sokak gösterilerine çevirdiler, hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde
AEI yazınında ve pratikte (Gürcistan ve Kırgızistan gibi) bir dizi ülkede
karşımıza çıkan Otpor sembollerini kullandılar. Bu noktada söz konusu
öğrenciler, boyalı eller ya da siyah-beyaz sıkılı yumruk şablonları
kullandılar.[11]
Venezuela’da rejim değişikliği pazarlaması istenilen
sonuçları doğurmadıysa da dünyanın başka yerlerinde bu yöntemler kullanılmaya
devam etti. Potansiyel tüketicilerin gözüne girme, eğitim, para çantaları
üzerine kurulu, iyi geliştirilmiş strateji, şiddete dayalı rejim değişikliğinin
başarısız olduğu yerde başarılı oldu. Gene de her şeyle ilgili olarak CIA’i
suçlamak büyük bir hata olacaktır. Mal satma çabaları ile kurulan analoji,
öğretici olmalıdır. Tüketim ideolojisi konusunda reklâmların varlığını suçlamak
nasıl bir hata ise, rejim değişikliği pazarlaması konusunda da CIA’yi suçlamak
aynı ölçüde bir hatadır. Bir mal ancak bir kullanım değerine sahipse
satılabilir. Reklâm ve pazarlama kampanyası arzuları, belirli bir yöne kanalize
etmek için kullanılırlar. Bu noktada bizim potansiyel tüketicilerin
niteliğinden işe başlamamız gerekir.
Belirli bir toplumda ne tür insanlar üretilmektedir?
Burada önemli olan, üretim ilişkileridir. Belirli üretim ilişkileri ne türden
insanlar üretmektedir? Marx, kapitalizmde işçi sınıfının gökten zembille
inmediğini net bir biçimde ifade etmektedir. Aksine Das Kapital’in
önemli bir kısmında aslolarak kapitalist üretim ilişkilerinde üretilen
işçilerin niteliğine vurgu yapılır. Marx, kapitalizmi sadece işçiler kapitalist
ilişkiler dâhilinde sömürüldüğü, bu sömürü sermaye üretimine yol açtığı için
mahkûm etmez. O, kapitalist üretimin ikinci sonucunu, ikinci ürününü
(başkalarının aksine) aklından hiç çıkartmaz. Marx, işçilerin kapitalist üretim
ilişkileri eliyle deforme edildiğini hiç unutmaz.
Kapitalizm dâhilinde belirli tipte insan üretilir.
Marx’ın ifadesiyle, kapitalist ilişkilerde üretme meselesi, “insanın içini
tümden boşaltan, onu tümden yabancılaştıran, kendinde bir amaç olarak insanın
tümüyle ebedi bir amaca feda eden” bir süreçtir.[12] O vakit kapitalizmin
yarattığı gerçek ihtiyaç, mevcut boşluğu paradan başka neyle doldurabilir?
Bizler, hayatımızdaki boşluğu nesnelerle doldururuz, böylelikle tüketim
girdabına gireriz. Mal ve sermaye üretimine ek olarak kapitalizm, nesneleri
mülk edinmekten ve tüketmekten haz duyan, parçalanmış, lime lime edilmiş bir
insan üretir. İnsan, daha fazla şeye ihtiyaç duyar. Özetle tüketimcilik,
kapitalizm dâhilinde asla tesadüfî değildir.[13]
İyi ama bunun alternatifi ne? Kapitalizmde işçi,
sermayenin büyüme ihtiyacını karşılamak için vardır. Ancak Marx Kapital’de
bir alternatiften bahseder. Bu alternatif, işçilerin ihtiyaçları üzerine
kuruludur. O, buna “gelişim için işçinin kendi ihtiyaçlarını karşıladığı ters
durum” der. Marx’ın Kapital boyunca yaptığı kapitalizm eleştirisinin
temel dayanağı, işte bu ters durum anlayışıdır.[14]
Marx’ın anlayışına göre, “gelişim için işçinin kendi
ihtiyaçlarına” odaklanmış bir toplum kurmak, kapitalizmin açtığı yolu terse
çevirmeyi gerekli kılar. Kapitalist üretimin ana özelliği ve ona has bir yön
olan bu bozulma durumuna son vermek zorunludur. Ters durum dâhilinde
“kapitalistlerin hazırladığı plan”a tabi olmak yerine üreticilerin kendi
planlarına uygun olarak başkalarıyla birlikte çalıştıkları, “kapitalizm dışı,
güçlü bir irade”ye tabi olmak gerekmektedir. Bu planda ana itici güç, “gelişim
için işçilerin kendi ihtiyaçlarının karşılanması” olacaktır.[15] Böylelikle
işçiler, lime lime olmak yerine kendi kapasitelerini geliştirebileceklerdir:
“İşçi, diğer işçilerle planlı bir şekilde işbirliği kurduğu noktada
bireyselliğinin prangalarından kurtulacak ve kendi türüne ait tüm yetenekleri
geliştirebilecektir.”[16] Özetle işçiler, yapma ve düşünme arasındaki ayrıma
son vereceklerdir. Marx’a göre bu ayrım (Gotha Programı Eleştirisi’nde
tespit ettiği üzere) “bireyi işbölümüne, bunun sonucunda zihinsel ve fiziksel
emek arasındaki antiteze kölece teslim eden” bir ayrımdır.[17]
Esasında Marx, kapitalist işbölümüne hararetli bir
itiraz gerçekleştirmektedir. Kapital’de ifade ettiği üzere, “devrimci
karışıklıkların ana hedefi, kapitalist üretim biçimi ile tümden çatışma
içerisinde olan eski işbölümünün ilga edilmesidir.”[18] Buna göre, “gelişim
için işçinin kendi ihtiyaçlarını karşıladığı ters durum”da kafa-kol arasındaki
ayrıma, üreticilerin kendi emeklerine, üretim araçlarına, kendi emeklerinin
ürünlerine ve birbirlerine yabancılaşmalarına son verilir. Esasında burada
nesneleri tüketmeye dönük, dinmek bilmeyen açlık için gerekli koşulları üreten
kapitalizm koşullarında üretimin tüm özellikleri ortadan kalkar.
Bu da bizi rejim değişikliği pazarlamasının (yani
renkli devrimlerin) başarıya ulaştığı koşullara dair sorgulama süreciyle tekrar
baş başa bırakır. Potansiyel manada mal olan bir şeyin gerçek bir mala dönüşmek
amacıyla o ölümcül sıçramayı gerçekleştirmesi için potansiyel tüketici nezdinde
bir kullanım değerine sahip olması gerekir. Peki ama rejim değişikliğini bir
kullanım değerine dönüştüren özellikler nelerdir? Pazarlama kampanyaları
belirli tohumları ekse de bereketli toprağın varolmasını sağlayan nedir?
Bu pazarlama stratejisi için ana hedef kitlenin
gençler olduğunu anımsayalım. O hâlde bu kampanyalar, gençlerin kendi
gelişimlerinin kontrolleri dışındaki kimi faktörlerce engellendiğine ya da
kısıtlandığına ne ölçüde inandıklarına göre başarılı olacaktır. Bu sınıra
ulaştıkları noktada gençler, sahip oldukları beklentiler ve umutlar dairesinde
gelişme kaydedemeyeceklerini düşünecekler, böylelikle rejim değişikliğini
amaçlayan akıllı bir pazarlama faaliyetine hassas ve açık hâle geleceklerdir.
Bu stratejilerin ne denli akıllı olduğu hususunu
küçümsememek gerekir. Bu türden kampanyalar, rejim değişikliği talebiyle
başlamayabilirler. Gene Sharp’ın da ifade ettiği üzere, eğer bu hedefe ulaşma
konusunda hâlihazırda bir güce sahip değilseniz, “sizin dikkatle hesaplanmış
bir stratejiye ihtiyacınız vardır. Bu strateji dâhilinde siz, hedefi bir an
bile aklınızdan çıkartmaz, esas olarak direnişi daha sınırlı amaçlara
yoğunlaştırırsınız. Eğer halkı nispeten küçük amaçlar doğrultusunda sınırlı bir
dizi kampanya üzerinden mobilize edebiliyorsanız, bu hedeflere bir bir ulaşma
imkânı bulursunuz. Ardından da direnişteki nüfusun gücü artar ve her bir durum
ardından sınırlı hedeflere ulaşılır.” Sharp’ın tavsiyesiyle, “eğer bunu
yapabilirseniz diktatörlüğe son verme mücadelesinde (yani rejim değişikliği
konusunda) gayet iyi bir duruma gelirsiniz.”[19]
Böylesi bir stratejiye nasıl karşı konulabilir? Baskı
bir seçenektir elbette, ama bu seçenek üzerinden insanların rejim
değişikliğinin gerekli olduğuna dair kanaati güçlenir. Tüketimcilikle mücadele
paradigmasına geri dönmek mümkündür. Bu savaşta başarılı olmak için gerekli
olan, problemin köklerine saldırmaktır. Bu, rejim değişikliği pazarlaması
konusunda da geçerlidir.
Venezuela’da rejim değişikliği pazarlaması başarılı
olmadı. Oligarşiye destek veren, belirli meslekî geçmişleri bulunan gençler,
Bolivarcı Devrim’in belirli imtiyazları içeren, yetkilenme ve hak kazanma
imkânlarına mani olduğuna inandılar. Oysa genç ve yaşlı, tüm halk kütlesi bu
devrimi isteklerinin yerine getirilmesine ilişkin bir vaat olarak görüyordu. Bu
vaat, Bolivarcı Anayasa’ya ait bir vaatti. Anayasa “tüm insanî gelişimi güvence
altına alıyor”, katılımı ve inisiyatif almayı “bireysel ve kolektif gelişimin
sağlanması noktasında gerekli bir yol olarak” kabul ediyordu.[20] Bu vaatler,
sadece insanların potansiyellerinin gelişimine izin veren sağlık ve eğitim
alanındaki muazzam kazanımlar değil, ayrıca insanların hem kendilerini hem de
çevrelerini dönüştürdükleri komünal konseyler gibi yeni kurumlar üzerinden
yerine getirildiler. Sonuç olarak bu imtiyazlı gençler tecrit edildiler ve
rejim değişikliği pazarlaması Venezuela’da başarıya ulaşamadı.
Venezuela örneği, insanların kendi pratikleri
aracılığıyla mevcut potansiyellerini realize etme imkânı veren koşulları
yaratmanın önemine işaret etmektedir. Başkan Chávez’in de her daim üzerinde
durduğu husus, pratiğin merkezîliği meselesidir. Onun 2007’de Aló Presidente
yayınında dile getirdiği üzere, “süreç içerisinde sosyalistlerin de üretilmesi
gerekir. Bir devrim, sadece mal ve hizmet üretmez. O aynı zamanda, daha da
önemli bir husus olarak, yeni insan, yeni erkekler ve yeni kadınlar üretir.
Marx’ın düşüncesi, Bolivarcı Devrim’in en etkili gıdası olmalıdır. […] Yolumuz
dâhilinde teori bir silâh, bir araç olarak, pratikle birleşmelidir.”[21]
Tam da pratiğin merkezîliğine vurgu yapması sebebiyle
Chávez, Bolivarcı Devrim’in merkezine yeni birer kurum olarak komünal
konseylerin yerleştirilmesini sevinçle karşılamıştır. Bunlar, onun tarifiyle,
“yeni sosyalist devletin hücreleridir” ve bu hücreler, yeni devleti aşağıdan
kurma süreci dâhilinde komünler kurmak için bir araya geleceklerdir. Komünal
konseylerden komünlere doğru atılacak adım, ona göre çok önemlidir. Bu sebeple
son yaptığı konuşmalardan birinde (2012), “comuna o nada” [“komünsüz biz
bir hiçiz”] demiştir.
Pratiğe dönük bu vurgu, işyerlerinde ve topluluklarda
katılımın ve inisiyatifin üzerinde durulması Latin Amerika genelinde bir vizyon
olarak zuhur eden 21. yüzyıl için sosyalizmin merkezî özelliklerinden
birisidir. Örneğin Avrupa Solu Partisi’nin Aralık 2013’te düzenlediği
toplantıda konuşan Bolivya Cumhurbaşkanı Yardımcısı Álvaro García Linera,
ısrarla, “solun demokrasi kavramını ayağa kaldırması gerektiği” üzerinde
durmuştur: “Demokrasi kavramı neyi ifade etmektedir? Demokrasi pratiktir,
kolektif bir eylemdir, o toplumun müşterek alanlarının yönetiminde insanların
giderek daha fazla yer almasıdır. Demokrasi, fabrika kapılarını çalmak
zorundadır. Halka ait her şeyin, bankaların, şirketlerin, kurumların,
kaynakların kapıları demokrasiye açılmalıdır.”[22]
Renkli devrimler ile ilgili tartışmaya geri dönelim.
Artık birçok insan savunmaya çekildi ve “sözde demokrasi” deyip duruyor. Ama
bu, Fikirler Savaşı. Bu savaş, sadece savunmacı bir tarzda yürütülemez ve o tek
taraflı gerçekleşmemelidir. Demokrasi ve pratik anlayışını yeniden kazanmamız
lazım. İnsanlar pratikleri, kolektif inisiyatifleri ile işyerlerinde ve
toplumda kendilerine yer bularak kendilerini rejim değişikliği pazarlamasına
dönük kampanyalara hassas olmaktan çıkmış birer devrimci özneye dönüştürecek
şekilde üretebilirler.
En iyi savunma saldırıdır. Bize lazım gelen,
sermayenin diktatörlüğüne karşı mücadele etmektir. Renkli devrimlerle gerçek
manada mücadele etmek için bizim farklı bir renkte devrime, kızıl bir devrime
ihtiyacımız vardır. Unutmayalım ki kızıl, gökkuşağının ana rengidir.
Michael A. Lebowitz
26 Kasım 2015
Kaynak
[Bu makale, 16-17 Ekim 2015 tarihinde Çin’in başkenti
Pekin’de düzenlenen Altıncı Dünya Sosyalizm Forumu dâhilinde “Renkli Devrim ve
Kültürel Hegemonya” başlığıyla düzenlenen konferansa sunulmuştur.]
Dipnotlar:
[1] W.F. Haug, Critique of Commodity Aesthetics (Minneapolis: University
of Minnesota Press, 1986) s. 19.
[2] Eric Pottenger ve Jeff Friesen, “Understanding the
21st Century Global Information War: Protect Your Zeitgeist”, 24 Ocak 2012.
[3] Wikipedia, “Otpor” maddesi.
[4] A.g.e.
[5] A.g.e.
[6] Resistance.
[7] Gene Sharp’la röportaj.
[8] George Ciccariello-Maher, “Einstein Turns in His
Grave”, CounterPunch, 16 Nisan 2008.
[9] A.g.e.
[10] George Ciccariello-Maher & Eva Golinger, “Debate
on the Albert Einstein Institution and its Involvement in Venezuela”, 5 Ağustos
2008.
[11] George Ciccariello-Maher, “Einstein Turns in His
Grave”, a.g.e.
[12] Karl Marx, Grundrisse, (New York: Vintage,
1973), s. 488.
[13] A.g.e., s. 287; Michael A. Lebowitz, Beyond
Capital: Marx's Political Economy of the Working Class (New York: Palgrave
Macmillan: 2003), s. 32-44.
[14] Karl Marx, Capital, Cilt 1 (New York:
Vintage, 1977), s. 772. Bkz.: “The Capitalist Nightmare and the Socialist
Dream", Michael A. Lebowitz, The Socialist Imperative: From Gotha to
Now içinde (New York: Monthly Review Press, 2015).
[15] Marx, Capital, Cilt 1, s. 450.
[16] A.g.e., s. 447.
[17] Karl Marx, Critique of the Gotha Programme,
Marx ve Engels, Selected Works içinde, Cilt 2 (Moskova: Foreign
Languages Publishing House, 1962), s. 24.
[18] Marx, Capital, Cilt 1, s. 619.
[19] Gene Sharp’la röportaj, a.g.e.
[20] Michael A. Lebowitz, The Socialist
Alternative: Real Human Development (New York: Monthly Review Press, 2010),
s. 14-15.
[21] Hugo Chávez, Alo Presidente # 279, 27 Mart
2007. Chávez’in benim “Sosyalizm Gökten Zembille İnmez” isimli çalışmama dair
yorumları için bkz.: Michael A. Lebowitz, Build It Now: Socialism for the
21st Century (New York: Monthly Review Press, 2006).
[22] Álvaro García Linera, “A Message to the Left of
Europe and the World”, Avrupa Solu Partisi Dördüncü Kongresi’ne hitap, 14
Aralık 2013, Madrid, Çeviren: Marie-Rose Ardiaca, Transform! İçinde (5
Şubat 2014). Bkz.: Michael A, Lebowitz, “Three Perspectives on Democracy”, The
Socialist Imperative içinde, a.g.e.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder