Movimiento de Izquierda Revolucionaria [“Devrimci Sol Hareketi” -MIR] elli yıl önce kuruldu.
Örgüt, Şili ve Latin Amerika solu tarihine damgasını vuran politik bir güç
hâline geldi. Franck Gaudichaud, bu hikâyeye kısa bir giriş sunuyor ve Santiago
Üniversitesi’nde (USACH) tarihçi olan Igor Goicovic Donoso ile bir tartışma
içine giriyor. Donos, seksenlerde MIR içinde faaliyet yürütmüş eski bir militan
ve politik şiddet üzerine çalışmalar yürütmüş bir isim.
Giriş
MIR Genel Sekreteri Miguel Enríquez, 5 Ekim 1974’te
Santiago şehrindeki Santa Fe caddesinde General Pinochet diktatörlüğüne bağlı
gizli servis elemanlarıyla girdiği çatışmada öldürüldü. 2014’te, kırk yıl
sonra, Şili’nin başkentinde ve ülkenin diğer kısımlarında farklı politik
kolektifler, örgütler ve (iki aylık Punto Final gibi) dergiler, anma
törenleri, kitap etkinlikleri ve toplantılar tertiplediler. Burada amaç, sadece
bu politik lideri değil, onun şahsında cuntaya karşı mücadele etmiş ve Şili’yi
sosyalist bir ülke kılmak için çalışırken ölmüş tüm direnişçileri anımsamaktı.
Bugünse, bu devrimci politik örgütün kuruluşundan elli yıl sonra, Santiago’da
özellikle Concepción gibi diğer bir dizi bölgede muhtelif politik faaliyetler
düzenleniyor.[1] Elbette bu faaliyetler, muhafazakâr medyada ve sağın çeşitli
temsilcileri (bilhassa Pinochet diktatörlüğünün eski destekçileri) arasında
öfkeli tepkileri tetikliyor. Bu kesim, söz konusu faaliyetleri “Şili tarihinde
silâhlı, yıkıcı mücadele vermiş bir grubun” müdafaası amacıyla
gerçekleştirildiğini düşünüyor. Onlara göre, bu örgütle ilgili forumlara,
tartışmalara ve seminerlere üstelik başkentin orta yerinde asla izin verilmemeli.[2]
MIR, 15 Ağustos 1965’te kuruldu. Örgütün rahmini
teşkil eden, eleştirel sola mensup (Troçkist, Gevarist, radikal Hristiyan, eski
Sosyalist veya Komünist Parti mensubu) küçük bir dizi akımın kesiştiği kavşak.
Bu gruplar, o dönemde parlamentarizme ve solun ekseriyetinde (özellikle Şili
Komünist Partisi’nde) görülen legalizme karşı. Bunların tek arzusu, seçim
stratejilerinden ve devletten kopup Marksist bir devrimci örgüt kurmak. Soğuk
Savaş, Üçüncü Dünya’daki, bilhassa Latin Amerika’daki anti-emperyalist
mücadeleler döneme damgasını vurmuş. Küba Devrimi, kıta üzerinde etkili.
Kurumsal mücadeleye karşı silâhlı mücadele yürütülmesine dair tartışmalar tüm
sıcaklığı ile sürüyor. Kuruluş belgelerinde MIR, Şili’deki geleneksel Marksist
soldan ayrışıyor. Örgüt, ülkenin eşitsiz ve bileşik, bağımlı kapitalist gelişme
niteliğine vurgu yapıyor, Komünist Parti’de görülen “milli” burjuvazi ile
ittifak kurulması önerisi ile aşamalı devrim dâhilinde barışçıl, legalist
taktiği reddediyor. Mircilerin kanaatine göre, devrimci süreç kesintisiz
olmalı, işçi sınıfının “kent ve kır yoksulları” ile müttefik olmasını
sağlamalı. Örgüt, burjuva devlet aygıtını şiddet yoluyla yok etmeyi ama buna
paralel olarak emperyalizmin saldırısına karşı onu korumayı gerekli görüyor.
MIR, kendisini Leninist ölçütlere göre inşa ediyor.
Demokratik merkezciliği esas alıyor ve kendisini hem Şili halkının hem de Latin
Amerika devriminin hizmetinde olan “devrimci bir öncü” kabul ediyor. Bu noktada
net bir enternasyonalist ve Latin Amerikacı vizyon geliştiriyor. İlk kongrede
kabul edilen Başkaldırı Yoluyla İktidarın Fethine Doğru isimli belgede
silâhlı mücadelenin ve uzun soluklu halk savaşının devrimci hareketin meşru
aracı olduğu iddia ediliyor. “Politik askerî tezler” ise sonrasında ülke
genelinde yürütülen tartışmalarda belirleniyor.
Üçüncü Kongre (1967) ile birlikte Concepción
kentindeki öğrenciler arasından gelen yeni kuşak, liderliği ele geçiriyor. Bu
kuşağın başını parlak bir tıp öğrencisi (ve eski bir Sosyalist Parti militanı)
olan Miguel Enríquez çekiyor. Ona kardeşi Edgar ve Bautista van Schouwen,
Sergio Pérez, Ricardo Ruz eşlik ediyor. Bu militan gençler, (1969’da ihraç
edilen) eski sendika liderleri ve (aralarında tarihçi Luis Vitale, sonrasında
Sosyalist Parti’ye geri dönen sendika lideri Humberto Valenzuela ve Oscar
Weiss’ın bulunduğu) Troçkist muhalefetin içinden çıkıyor. Bu kesim, partinin
geliştirilmesi sorumluluğunu üstleniyorlar. MIR, kendisini Kastrocu-Gevarist
strateji çizgisine çekiyor: çarpıcı eylemler yapılıyor, bankalardaki paralar
“kamulaştırılıyor”, militanlar yeraltına çekiliyor. 1970’te Salvador
Allende’nin seçilmesi ve (cumhurbaşkanının affı sayesinde) legaliteye dönülmesi
ile birlikte MIR, birkaç bin militana sahip olsa da meclis dışı devrimci solun
en önemli örgütlerinden biri hâline geliyor. Ama halk üzerinde, en azından en
politik kesimlerinde önemli bir etkiye sahip olamıyor.
Halkın Birliği hükümeti döneminde Komünist Parti ve
Sosyalist Parti etrafında bir sol koalisyon kuruluyor. MIR, bu dönemi “devrim
öncesi” dönem olarak değerlendiriyor. Ama Allendeciler “Şili’ye Özgü Sosyalizm
Yolu”na bağlı kalıyorlar. Kurumsal siyaset yürütüyorlar, silâha başvurmuyorlar,
anayasaya ve orduya saygı gösteriyorlar. Bu nedenle MIR, Allendecileri hayal
görmekle eleştiriyor. Hükümet, demokratik, halkçı ve anti-emperyalist bir yapı
olarak görülüyor ama onun “işçi ve küçük burjuva reformizmi”nin hâkimiyeti
altında olduğu söyleniyor. Gene de MIR, hükümetin bugün bile radikal kaçan en
ileri adımlarına maddi ve eleştirel destek sunuyor: ABD’nin elinde olan bakır
madenlerinin, bankacılık sisteminin yüzde doksanının ve bir dizi “tekelci”
şirketin millileştirilmesi, tarım reformunun kökleştirilmesi, ücret tabanında
ciddi artışlar, anti-emperyalist dış politika yürütülmesi vb.
Örgüt Halkın Birliği’ndeki “kopuşçu” grupları
(özellikle Sosyalist Parti’nin sol kanadını ve Hristiyan Solu’nu)
radikalleştirmeye çalışıyor. Sonrasında silâhlı faaliyetlerini askıya alıyor,
hatta bir kısmını (kişisel güvenlik hizmeti olan “cumhurbaşkanının dostları
grubu” GAP’nin kurulması ile birlikte) Allende’nin güvenlik hizmetlerine
veriyor. Şili halkının ve dünya solunun kolektif hafızasına damgasına vuran o
bin gün boyunca[3] MIR, hiyerarşisini epey güçlendiriyor, politik askerî
gruplar etrafında toplanıp kompartımanlara ayrılıyor, sınıf mücadelesinin
gerçek dinamiği ile daha fazla gerilim içerisine giriyor. Süreçte (1972’de uç
veren) “cordones industriales” [“volan kayışları”] türünden halk
iktidarına ait nispeten daha yatay formlar ortaya çıkıyor. Katı parti organı
ile halk hareketi içerisindeki gündelik militanlık faaliyeti arasındaki
çatışmayı yaşayan birçok militan ve sempatizan, söz konusu olguyu partinin
gelişimi ve 1972’den MIR’in tartıştığı işçi-köylü-öğrencilerden oluşan “komünal
komuta merkezleri”nin oluşumu önünde önemli bir engel olarak görüyor.[4] Gene
de 1972 yılı itibarıyla on ilâ on beş bin militanı bulunan hareket, “ara
cepheler” ve “kitlesel çalışmalar” üzerinden halk hareketinin on binlerce aktif
üyesini etkilemeyi başarıyor. Üstelik bu başarı, Sosyalist Parti’nin, Komünist
Parti’nin ve Hristiyan Demokratların örgütledikleri işçi hareketine ait
nispeten daha fazla yapılandırılıp merkezîleştirilmiş sektörlerine girmenin
oldukça güç olduğu koşullarda elde ediliyor. Örgüt, kent yoksulları (pobladores),
öğrenciler hatta (Cautín gibi yerlerdeki) köylüler arasında örgütleniyor.
“Aşağıdan örgütlenme”, “devrimci bir anahtar” sunma ve kurumsal siyaset
alanındaki tavizlere itiraz etme gibi imkânlar örgütün yolunu açıyor.
11 Eylül 1973 darbesinden sonra MIR, büyük bir
cesaret, yüreklilik ve ahlakî güçle direnişe geçtiğini ilân ediyor. MIR üyeleri
“asla iltica talebinde bulunmuyor.” Sivil-askerî diktatörlüğün acımasızlığı ve
zorbalığı ile yüzleşen bu militanlar, o hayli zor koşullarda “uzun soluklu halk
savaşı” stratejilerini uygulamaya sokmaya çalışıyorlar ve zalime karşı meşru
silâhlı ayaklanma hakkını çıkartıyorlar.[5] Ekim 1974’te Miguel Enríquez’in,
Ekim 1975’te Malloco’da yeraltı liderlerinin katledilmesi sonrası örgüt ciddi
bir baskı görüyor, militanlar dağılıyor, sürgün ve yeniden örgütlenme süreci
oldukça acılı geçiyor, süreç içerisinde hareket zayıflıyor. 1977-78’de başlayan
“Geri Dönüş Operasyonu”nun ilk fitilini yakan, muhtemelen yeni genel sekreter
Andrés Pascal Allende. Bu hamlenin amacı, önemli bir kısmı Küba’da eğitim gören
genç devrimciler olan yurtdışındaki militanları ülkeye getirmek, güneydeki
Netume (1981) gibi yerlerde politik askerî direnişi, hatta gerilla
çalışmalarını örgütlemek. Ama yurtdışındaki liderler güçler dengesinin mevcut
hâlini ölçemiyorlar, cuntanın iktidarını küçümseyip kendi güçlerini
abartıyorlar. Sahada çalışan kadrolara danışmıyorlar ve halk sınıfları
içerisinde süren yeniden örgütlenme sürecinin dinamiklerini anlamaya çalışmıyorlar.
O karanlık yılların insanî maliyeti korkunç oluyor. Söz konusu yönelimin
politik sonuçları, hayatta kalan eski militanlarla bugün örgütle ilgili çalışma
kaleme alan tarihçiler arasında süren tartışmanın konusu olmaya hâlâ devam
ediyor.
1985-87 yıllarında örgüt parçalanıp dağılıyor. Örgüt,
kendisini dönemsel değişimlere uyarlamada güçlükler yaşıyor (bu dönemde ülkede
elitler arasında demokrasiye geçiş tartışmaları sürüyor, uluslararası düzeyde
ise “sosyalizmler”in yenilgisine, Sandinist deneyiminin sonuna ve
neoliberalizmin küresel hegemonyasına tanık olunuyor.). Örgüt içi bir dizi
çelişki, insanî kayıplar meselesi, örgütsel demokrasi eksikliği, karar alma
süreçlerine katılımda yaşanan sıkıntılar ve (sokakta katledilen,
işkencehanelerde kaybedilen 600’den fazla militanıyla) örgütün tanık olduğu
devlet terörizminin travmatik boyutu üst üste biniyor ve söz konusu yarık
büyüyüp organik bir krize dönüşüyor. Mevcut durumda hareket, muhtelif eğilimler
üzerinden bölünüyor (A. Pascal Allende’nin “Tarihî MIR”i, N. Gutiérrez’in
“Politik MIR”i ve “Nacho” Aguilo’nun “Askerî MIR”i). Dağılma 1987’de yukarıdan
aşağı doğru, ulusal kongre toplamadan gerçekleşiyor.
Bugünlerde ülkede dağınık ve biraz alacalı bulacalı da
olsa geniş bir “Mirci kültürü” var. Bu kültür, bir dizi küçük kolektifi ve
kendisini MIR’in devrimci mirası ile tanımlayan antikapitalist örgütü ve onun
(Gevarist solunkine benzer) kızıl-siyah bayrağını içeriyor. Kimileri örgütün
devamcısı olduğunu iddia ediyorlar. Özellikle Demetrio Hernández ve Mónica
Quilodrán’ın bulunduğu MIR[6] bunun bir örneği. Ama genel manada hareketin
gerçek halk hareketi içerisinde nüfuzu çok az. Diğer yandan, günümüze ait
“yeni” sola mensup kimi yapılar, bu devrimci mirasa eleştirel ve uzak olmasına
karşın, örgütle akrabalık ilişkisi kuruyorlar (Otonomcu Sol veya Liberter Sol
buna örnek). Ortanın soluna mensup eski (belki de gelecekteki) cumhurbaşkanı
adayı Marco Enríquez-Ominami’nin babasının ismine atfen medyada öne çıkmasına
değinmeye bile gerek yok.
Kontrol, denetim bilmeyen kırk yıllık neoliberal
kapitalizm ve sosyal liberallerin (1990-2010 arası dönemde kurulan Concertación
hükümetlerinin) yarattığı coşkunun yönettiği yirmi yıllık kısmî
demokratikleşmenin ardından toplumsal mücadeleler “gelişmiş”, modern ve
“istikrarlı” Şili mitinin altını oydu. 2011’deki büyük öğrenci hareketlerinin
Pinochet’nin eğitim alanındaki kalıntılarını temizlemeye çalışması, 1980’nin
otoriter anayasanın yürürlükten kaldırılması için Kurucu Meclis lehine
dillendirilen talepler, işçi mücadelelerinin hayaletinin geri dönüşü,
(limanlarda, madenlerde, çağrı merkezlerinde, ormancılık sektöründe vb.) işçi
hareketinin ve güvencesizler hareketinin yükselişi, bakır madenlerinin yeniden
millileştirilmesi fikrinin tekrar dillendirilmesi yeni bir dönemin kapı
araladığını gösteriyor. Sosyalist Michelle Bachelet’nin ikinci kez kurduğu
hükümetin mevcut meşruiyet krizi ile Komünist Parti’nin sonuçta neoliberal
sistemin işleyişini devam ettiren bir reform programı temelinde kurulan “Nueva
Mayoria” [“Yeni Çoğunluk”] koalisyonunun yeni yönetimine katılması Şili’de
antikapitalist perspektifin yeniden oluşturulması ve solun bağımsız bir biçimde
yeniden örgütlenmesi için gerekli alanı açıyor.
Miguel Enríquez’in Santa Fe Caddesi’ndeki o son
kavgasında yanında olan yoldaşı Carmen Castillo’nun 2014 yılında söylediği de
bu.[7] Şilili sinema yönetmenine göre, devrimci dava adına diktatörlüğün
darbelerine maruz kalanların mücadeleleri hâlâ yaşıyor ve geleceğimiz hakkında
düşünürken tutunmamız gereken kızıl ipi örüyor. “Miguel Enríquez’e sadakat
politik hayatlarımızda hâlihazırda varlığını koruyor. Miguel ve MIR’den
çıkartılan dersleri aklımızda tutarak tüm zihin açıklıkları ve mizahî
yaklaşımları ile devrimcilerin şüpheyle yüklü oldukları, kesinliklerden veya
inançtan mahrum kaldıkları, yüzyıla ait belirsizlikler üzerine bahse
tutuştukları koşullarda, müzakere dahi edilemez bir değer olarak cesareti
yükseltip göreceli kesinliklerin hizmetine mutlak bir enerji akıtarak yeni
antikapitalist mücadele biçimleri icat edelim.”[8]
Igor Goicovic Donoso ile Söyleşi
Franck Gaudichaud
24 Eylül 2015
Yirminci yüzyıl solunun tartışmaları ve mücadelelerini
önemli oranda etkilediği yirmi birinci yüzyıldaki kurtuluş hareketleri hakkında
fikir yürütmek ve bu militan tarihe geri dönüp bakmak amacıyla Santiago
Üniversitesi’nden, 1980-90 arası dönemde MIR içinde faal olmuş, politik şiddet
konusunda uzman tarihçi Igor Goicovic Donoso ile konuşacağız.[9]
* * *
MIR içerisindeki kişisel deneyiminizden ve diktatörlük
dönemi boyunca bu örgüt içerisinde yürüttüğünüz militan faaliyetlerinizden
kısaca bahsedebilir misiniz?
Politik olmaktan çok kültürel bir nitelik arz eden ilk
formasyonumu Sosyalist Parti’de (Almeyda) edindim. Ailem bu partidendi.
Sosyalist Parti’nin tarihsel açıdan önemli bir politik güç hâline geldiği
Choapa şehrinde yaşıyorduk. Bu formasyonla birlikte 1980’de Valparaíso’daki
Katolik Üniversitesi’ne girdim. Ama 1982’den itibaren parti ile ilişkilerim
zayıflamaya başladı. Başka şeyler yanında partinin kitlesel ayaklanmanın
geliştirilmesi için örgütün hazırlanmasına dair sözleri ve eylemleri arasındaki
tutarsızlığı sorgulamaya başladım. O andan itibaren MIR’deki yoldaşların Halk
Direniş Milisleri üzerinden geliştirdikleri eylemleri destekledim. Bu
faaliyetler ağırlıklı olarak propaganda ve ajitasyon üzerine kuruluydu. Ama
1984’te Ulusal İstihbarat Müdürlüğü (CNI) beni tutukladı, iki yılımı Valparaíso
Hapishanesi’nde geçirdim. Mirci tutsakların kolektifine girdim. Bir süre
Politik Tutsaklar Örgütü’nün temsilciliğini yaptım. Hapishaneden çıktıktan
sonra üniversiteye döndüm ve MIR’i temsilen kimi görevler aldım. 1988’e dek
örgütün öğrenci liderliğini yaptım.
Bu dönemde parti içerisindeki ayrışmaya tanıklık
ettim. Olan biteni eleştirmeme rağmen (ki ben yaşananın bir liderlik krizi
olduğunu düşünüyordum) parti örgütüne sadık kaldım ve başını Andrés Pascal’ın
çektiği parti çizgisini destekledim. Bu süreçte bir de örgütteki parçalanmaya
tanıklık ettim. 1992’ye dek örgüt içi gruplardan birinde militanlık
faaliyetlerinde bulundum. Bu dönemde Şili’nin güneyinde baskılar arttı ve
içinde olduğum grup dağıldı.
Bir tarihçi olarak partinin seyrinde hangi aşamaları
ve olayları öne çıkartırsınız?
Tespitime göre, MIR tarihinde dört temel dönem mevcut.
Bu dönemler dört ayrı partinin varlığını ortaya koyuyorlar. İlk aşama 1965-67
arasını kapsıyor. Bu dönemde parti ağırlıklı olarak Troçkist etki altında.
İkinci aşama Üçüncü Kongre (1969) ile başlıyor ve
Malloco’daki çatışmaya (Ekim 1975) dek uzanıyor. Bu dönemde Castrocu-Guevarist
eğilim baskın hâle geliyor. Burada başını Miguel’in çektiği kolektif liderliğin
çizgisi öne çıkıyor. MIR bu noktada devrimci bir sürece (1970-1973) giriyor,
sonrasında da diktatörlüğe karşı direnişe geçiyor (1973-1975). Ama kanaatimce
parti (1974) Miguel’in çatışmada ölmesi ve sonrasında liderlerin ülkeyi terk
etmesi (1975) ile birlikte gözden kaybolmaya başlıyor. Bunun sonucunda militanlar
yurtdışına gidiyorlar. Birçok kadro örgüte bir daha geri dönmüyor.
Üçüncü aşama 1975’in sonunda başlıyor. Geri Dönüş
Operasyonu’nun (1978) güçlendirdiği yeniden inşa süreci ile farklı bir parti
çekirdeği oluşuyor. Partiye yeni kadrolar katılıyor. Bunlar bilhassa gençler,
kent yoksulları, geçici işçiler ve işsizler arasından geliyor. Bence bu yeni
bir parti. Esas olarak Vergara Toledo Kardeşler’in Mauricio Margret ve Aracely
Romo’nun partisi. Bu parti 1984’e dek diktatörlüğe karşı mücadelenin ağırlığı
altında kalmamak için direniyor.
Son aşama 1986’deki iç krizle başlıyor. MIR bu dönemde
oldukça zayıf. Baskılar partinin yapısını aşındırıyor, kitlelerle ilişkisini
kesiyor. Örgüt parçalansa da aynı koşullarda bugün “Mirci kültürü” denilen
üsleri kurmayı biliyor ve kitlesel politik ve toplumsal hareketler içerisine
nüfuz ediyor.
Birbirinden farklı devrimci akımların (liberterlerin,
Hristiyanların, Troçkistlerin, Sosyalist Partililerin) iştirak ettiği
kuruluşundan sonra MIR görünüşe göre Küba deneyiminden etkilenen bir
politik-askerî stratejiyi merkeze alıyor. Bu örgütün teorik-ideolojik ekseni ve
merkezî fikirleri nelerdir?
Şurası açık: Miguel’in başını çektiği eğilim net bir
biçimde ideolojik, politik ve ahlakî açıdan Küba Devrimi’nden etkilenmiş.
Dahası bu devrimci geleneğe göre Küba Devrimi katılımı ve bağlılığı talep eden
bir çağrı. Ama Miguel ve bu devrimciler Şili’deki devrimci sürecin tarihsel
koşullarının, bilhassa solun inşasına ait koşulların özel nitelikler
barındırdığını her daim biliyorlar. Dolayısıyla Regis Debray’nin foko teorisini
reddediyorlar.
1973’e dek MIR’in politik-askerî tezi kitlelere dayalı
isyancı savaşın devreye sokulabilmesi için toplumsal, politik ve askerî
güçlerin birikmesi üzerinde duruyor. Yani stratejik planın temel bileşeni
işçiler ve halktır. Bu nedenle MIR’in sınıf mücadelesinin en önemli kesitinde
(1970-1973) üzerinde durduğu politika doğrudan eylemi reddetmeksizin, kitlesel
mücadeleye yön vermek amacıyla kendisini devrimci bir öncü olarak inşa etmek
üzerine kuruludur. Bu noktada açık sınıf çatışması bağlamı dâhilinde legal, yarı
legal ve illegal mücadele biçimleri devreye sokuluyor. Toprakların ele
geçirilmesi, yerlilere toprak verilmesi, imalat merkezlerinin işgal edilmesi,
sağcıların ve Hristiyan Demokratların şok birlikleriyle çatışma ve devlet
şiddetine karşı özsavunma bu süreçte yaşanan ilerlemelerin birer dışavurumudur.
Ancak bu ileri adımlar yetersizdir. MIR, devrimci bir öncü hâline gelememiş,
sonuçta tüm halk hareketinin yönünü tayin edememiş, sadece en radikal kesimine
seslenebilmiştir.
MIR ne tür bir devrimci partiyi temsil ediyor?
Sıklıkla onun bir kadro partisi ya da “profesyonel devrimciler” partisi olduğu
söyleniyor, aynı zamanda iç demokrasinin düzeyinin düşük olduğundan ve
hiyerarşinin tayin ediciliğinden bahsediliyor. Bu konularda siz ne dersiniz?
Bugünden baktığınızda Halkın Birliği ve diktatörlük dönemlerinde partinin temel
güçlükleri veya organik zayıflıkları nelerdi?
Daha önce belirttiğim üzere, tek bir MIR yok. En az üç
MIR var. Bir de kültürel süreklilikten söz etmek gerek. Bu üçün ikisi Mirci
çizgiye ve mirasa dâhil edilebilir. İlki Miguel’in 1967’den ölümüne kadar geçen
birkaç yıl boyunca başını çektiği MIR. Bu partinin “kadro partisi” olduğunu
söylemek mümkün. Burada genelde kabul gören kolektif bir yönelime sahip
liderlerin aşağıdan kurduğu, geçerliliği olan, “ara cepheler” adını verdiği
oluşumlar üzerinden önemli bir kitle çalışması yürüten bir yapı söz konusu. Özellikle
1978-94 arası dönemde diktatörlük karşıtı mücadelelere yön verense başka bir
MIR. İkinci MIR de kendisine “kadro partisi” diyor. Yeraltını inşa etme ve
devletin saldırılarına karşı koyma sorumluluğunu üstleniyor. Bu noktada
profesyonel kadroların eğitim süreci daha karmaşık bir hâl alıyor. Önceki
kuşaklarla kıyaslandığında eğitim konusunda belirli eksiklikler göze çarpıyor.
Ama belirtmek gerekir ki bağlılık ve devrimci irade bu dönemde daha yoğun.
1970-73 arası döneme kıyasla ilgili dönem daha zor geçiyor.
Her iki dönemde de içteki demokrasinin azaldığı aşırı
derecede merkezîleşmiş bir partinin inşasına “demokratik merkezcilik”in
ideolojik mirası ve döneme göre şekil alan politika katkı sunuyor. Bugün, söz
konusu örgüt modeli ve politik liderlik, politik ve toplumsal mücadelenin
mevcut durumu düşünüldüğünde, muhtemelen uygun görülmeyecektir. Oysa
altmışların, yetmişlerin ve seksenlerin devrimcilerinin elinde bir tek Leninist
parti modeli var. Girmeyi tercih ettiğimiz işte bu parti modeliydi. Bu konuda
kimse bizi zorlamadı. Şimdiki mevcut bağlamın parametreleri ile bu politik
pratikleri değerlendirmek (hatta suçlamak) bana bir tür sadakatsizlikmiş gibi
geliyor.
Miguel Enríquez’in çatışmada öldürülmesinin üzerinden
kırk yıl geçti. Bugün birçok genç bu devrimci ismi anıyor. Bugünün Şili’sinde
Mirci olmak ne demek, yetmişlerin anti-kapitalist militanlar kuşağı bize ne tür
dersler veriyor?
Elimizdeki miras çok zengin. Bunu çok çeşitli
boyutlarda, politik, toplumsal, kültürel, estetik ve ahlakî düzlemde
gözlemlemek mümkün. Burada sadece politik boyuttan bahsedeceğim. Bu alamda
birkaç yöne işaret edebiliriz. İlki MIR’in önerdiği programatik içeriktir: bu
örgüt Şili’de sosyalizmi inşa etmeyi amaçlayan bir programa göre mücadele
etmiştir. Kapitalizme yönelik alternatiflerin dağınık bir dizilim içerisinde
olduğu bugünkü koşullarda birçok genç ve devrimci örgüt yeniden sosyalizmin
inşasının gerekliliğinden bahsediyor. Peki ama ne tür bir sosyalizm?
Bilmiyoruz. Ama gene de şu açık: içinde bulunduğumuz dönemin ana talebi,
sosyalizmin muhtevası ve yönelimleri ile ilgili bir tartışma yürütülmesi
yönünde. Bu bağlamda Mircilerin ve MIR’in programının söyleyeceği çok şey var.
İlk kuşak Mirciler ve sonrasında diktatörlük karşıtı
mücadele içerisinde kurulan yapı, politik bir örnek ve ahlakî bir itirazı
somutluyor. Hareket, karşılığında bir şey istemeksizin ülküleri uğruna
hayatlarını veren, fedakâr ve bağlılığı güçlü bir devrimciler kuşağı üzerinde
yükseliyor. Oysa bugün siyaseti zenginleşme ve güç elde etme olarak gören,
kendi kariyeri peşinde koşan (genç ya da yaşlı) bir siyaset sınıfı mevcut.
Şüphesiz ki bu devrimcilerin ahlakı bugünün antikapitalist militanların politik
tavırlarını önemli ölçüde etkileyecek bir olgudur.
Son olarak örgütün gerekliliğine vurgu yapmak lazım.
Steril bir hareket dâhilinde faaliyet yürüttükten sonra artık birçok insan her
devrimci sürecin yeri doldurulamayacak unsurunun politik bir örgüt, politik bir
öncü olduğunu kabul etmeye başladı. Rusya, Çin, Vietnam, Küba, Nikaragua gibi
başarılı tarihsel deneyimlerin de gösterdiği üzere, devrimci bir stratejiyi
takip eden, Latin Amerika’nın ve Şili’nin özgüllüklerini dikkate alan devrimci
bir örgüt kendisini işçiler ve halk içerisinde inşa etmek zorunda. Bu örgüt
kendisini yeni duruma ve tarihsel bağlama uyarlamalı. Tarihin diyalektiğine ait
bu ders MIR’in kendisini bağlılık, cesaret ve feda ruhu ile inşa ettiğini
ortaya koyuyor.
Dipnotlar:
[1] Santiago’da Miguel Enríquez Vakfı’nın örgütlediği seminer ve Gevarist
Sol’un örgütlediği forum. Ayrıca ülkenin güneyindeki Concepción
Üniversitesi’nde gerçekleştirilen, Resumen gazetesinin şekillendirdiği,
öğrenci federasyonu ile Bautista Van Schouwen Mutualist Derneği’nin örgütlediği
halka açık etkinlik.
[2] “UDI Asks the Controller’s Office to Review the
Dibam’s Permission for a MIR Seminar in the Fine Arts Museum,” El Mercurio,
12 Ağustos 2015.
[3] Franck Gaudichaud, Chile: 1970-1973. A Thousand
Days that Shook the World (Rennes: Presses Universitaires de Rennes, 2013;
Peter Winn, The Chilean Revolution. (Santiago: LOM Ediciones, 2013).
[4] Franck Gaudichaud, Popular Power and Cordones
Industriales: Testimonies from the Chilean Urban Popular Movement (1970-1973) (Santigo:
LOM Ediciones, 2013); Ayrıca bkz.: Jan Malewski’nin Gaudichaud ile mülâkatı,
“1970-1973: Dialectic of Chilean Popular Power.”
[5] Julio Pinto, “And History Makes Them Right? The
MIR in the Dictatorship, 1973-1981,” Their Revolution Against Our
Revolution: Lefts and Rights in the Chile of Pinochet (1973-1981) içinde, Yayına
Hz.: Verónica Valdivia O. de Z., Rolando Álvarez ve Julio Pinto (Santiago: LOM
Ediciones, 2006).
[6] www.mir-chile.cl.
[7] Şu filme bakınız: Calle Santa Fé,
Chile-France; Les Films d’Ici / Les Films de la Passerelle / INA / Parox et
Love Stream productions, 2007 (Şili’de dağıtan: Le Monde Diplomatique /
“Aun creemos en los sueños” Publishing House).
[8] Carmen Castillo, “The Past Encounters the
Present.” Le Monde Diplomatique –Şili, Ekim 2014.
[9] MIR’in kısa tarihi için bkz.: Igor Goicovic
Donoso, Movement of the Revolutionary Left (Concepción: Ediciones
Escaparate, 2012).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder