Pages

22 Aralık 2015

Devrimci Sol Hareketi Tarihi

Movimiento de Izquierda Revolucionaria [“Devrimci Sol Hareketi” -MIR] elli yıl önce kuruldu. Örgüt, Şili ve Latin Amerika solu tarihine damgasını vuran politik bir güç hâline geldi. Franck Gaudichaud, bu hikâyeye kısa bir giriş sunuyor ve Santiago Üniversitesi’nde (USACH) tarihçi olan Igor Goicovic Donoso ile bir tartışma içine giriyor. Donos, seksenlerde MIR içinde faaliyet yürütmüş eski bir militan ve politik şiddet üzerine çalışmalar yürütmüş bir isim.

Giriş

MIR Genel Sekreteri Miguel Enríquez, 5 Ekim 1974’te Santiago şehrindeki Santa Fe caddesinde General Pinochet diktatörlüğüne bağlı gizli servis elemanlarıyla girdiği çatışmada öldürüldü. 2014’te, kırk yıl sonra, Şili’nin başkentinde ve ülkenin diğer kısımlarında farklı politik kolektifler, örgütler ve (iki aylık Punto Final gibi) dergiler, anma törenleri, kitap etkinlikleri ve toplantılar tertiplediler. Burada amaç, sadece bu politik lideri değil, onun şahsında cuntaya karşı mücadele etmiş ve Şili’yi sosyalist bir ülke kılmak için çalışırken ölmüş tüm direnişçileri anımsamaktı. Bugünse, bu devrimci politik örgütün kuruluşundan elli yıl sonra, Santiago’da özellikle Concepción gibi diğer bir dizi bölgede muhtelif politik faaliyetler düzenleniyor.[1] Elbette bu faaliyetler, muhafazakâr medyada ve sağın çeşitli temsilcileri (bilhassa Pinochet diktatörlüğünün eski destekçileri) arasında öfkeli tepkileri tetikliyor. Bu kesim, söz konusu faaliyetleri “Şili tarihinde silâhlı, yıkıcı mücadele vermiş bir grubun” müdafaası amacıyla gerçekleştirildiğini düşünüyor. Onlara göre, bu örgütle ilgili forumlara, tartışmalara ve seminerlere üstelik başkentin orta yerinde asla izin verilmemeli.[2]

MIR, 15 Ağustos 1965’te kuruldu. Örgütün rahmini teşkil eden, eleştirel sola mensup (Troçkist, Gevarist, radikal Hristiyan, eski Sosyalist veya Komünist Parti mensubu) küçük bir dizi akımın kesiştiği kavşak. Bu gruplar, o dönemde parlamentarizme ve solun ekseriyetinde (özellikle Şili Komünist Partisi’nde) görülen legalizme karşı. Bunların tek arzusu, seçim stratejilerinden ve devletten kopup Marksist bir devrimci örgüt kurmak. Soğuk Savaş, Üçüncü Dünya’daki, bilhassa Latin Amerika’daki anti-emperyalist mücadeleler döneme damgasını vurmuş. Küba Devrimi, kıta üzerinde etkili. Kurumsal mücadeleye karşı silâhlı mücadele yürütülmesine dair tartışmalar tüm sıcaklığı ile sürüyor. Kuruluş belgelerinde MIR, Şili’deki geleneksel Marksist soldan ayrışıyor. Örgüt, ülkenin eşitsiz ve bileşik, bağımlı kapitalist gelişme niteliğine vurgu yapıyor, Komünist Parti’de görülen “milli” burjuvazi ile ittifak kurulması önerisi ile aşamalı devrim dâhilinde barışçıl, legalist taktiği reddediyor. Mircilerin kanaatine göre, devrimci süreç kesintisiz olmalı, işçi sınıfının “kent ve kır yoksulları” ile müttefik olmasını sağlamalı. Örgüt, burjuva devlet aygıtını şiddet yoluyla yok etmeyi ama buna paralel olarak emperyalizmin saldırısına karşı onu korumayı gerekli görüyor.

MIR, kendisini Leninist ölçütlere göre inşa ediyor. Demokratik merkezciliği esas alıyor ve kendisini hem Şili halkının hem de Latin Amerika devriminin hizmetinde olan “devrimci bir öncü” kabul ediyor. Bu noktada net bir enternasyonalist ve Latin Amerikacı vizyon geliştiriyor. İlk kongrede kabul edilen Başkaldırı Yoluyla İktidarın Fethine Doğru isimli belgede silâhlı mücadelenin ve uzun soluklu halk savaşının devrimci hareketin meşru aracı olduğu iddia ediliyor. “Politik askerî tezler” ise sonrasında ülke genelinde yürütülen tartışmalarda belirleniyor.

Üçüncü Kongre (1967) ile birlikte Concepción kentindeki öğrenciler arasından gelen yeni kuşak, liderliği ele geçiriyor. Bu kuşağın başını parlak bir tıp öğrencisi (ve eski bir Sosyalist Parti militanı) olan Miguel Enríquez çekiyor. Ona kardeşi Edgar ve Bautista van Schouwen, Sergio Pérez, Ricardo Ruz eşlik ediyor. Bu militan gençler, (1969’da ihraç edilen) eski sendika liderleri ve (aralarında tarihçi Luis Vitale, sonrasında Sosyalist Parti’ye geri dönen sendika lideri Humberto Valenzuela ve Oscar Weiss’ın bulunduğu) Troçkist muhalefetin içinden çıkıyor. Bu kesim, partinin geliştirilmesi sorumluluğunu üstleniyorlar. MIR, kendisini Kastrocu-Gevarist strateji çizgisine çekiyor: çarpıcı eylemler yapılıyor, bankalardaki paralar “kamulaştırılıyor”, militanlar yeraltına çekiliyor. 1970’te Salvador Allende’nin seçilmesi ve (cumhurbaşkanının affı sayesinde) legaliteye dönülmesi ile birlikte MIR, birkaç bin militana sahip olsa da meclis dışı devrimci solun en önemli örgütlerinden biri hâline geliyor. Ama halk üzerinde, en azından en politik kesimlerinde önemli bir etkiye sahip olamıyor.

Halkın Birliği hükümeti döneminde Komünist Parti ve Sosyalist Parti etrafında bir sol koalisyon kuruluyor. MIR, bu dönemi “devrim öncesi” dönem olarak değerlendiriyor. Ama Allendeciler “Şili’ye Özgü Sosyalizm Yolu”na bağlı kalıyorlar. Kurumsal siyaset yürütüyorlar, silâha başvurmuyorlar, anayasaya ve orduya saygı gösteriyorlar. Bu nedenle MIR, Allendecileri hayal görmekle eleştiriyor. Hükümet, demokratik, halkçı ve anti-emperyalist bir yapı olarak görülüyor ama onun “işçi ve küçük burjuva reformizmi”nin hâkimiyeti altında olduğu söyleniyor. Gene de MIR, hükümetin bugün bile radikal kaçan en ileri adımlarına maddi ve eleştirel destek sunuyor: ABD’nin elinde olan bakır madenlerinin, bankacılık sisteminin yüzde doksanının ve bir dizi “tekelci” şirketin millileştirilmesi, tarım reformunun kökleştirilmesi, ücret tabanında ciddi artışlar, anti-emperyalist dış politika yürütülmesi vb.

Örgüt Halkın Birliği’ndeki “kopuşçu” grupları (özellikle Sosyalist Parti’nin sol kanadını ve Hristiyan Solu’nu) radikalleştirmeye çalışıyor. Sonrasında silâhlı faaliyetlerini askıya alıyor, hatta bir kısmını (kişisel güvenlik hizmeti olan “cumhurbaşkanının dostları grubu” GAP’nin kurulması ile birlikte) Allende’nin güvenlik hizmetlerine veriyor. Şili halkının ve dünya solunun kolektif hafızasına damgasına vuran o bin gün boyunca[3] MIR, hiyerarşisini epey güçlendiriyor, politik askerî gruplar etrafında toplanıp kompartımanlara ayrılıyor, sınıf mücadelesinin gerçek dinamiği ile daha fazla gerilim içerisine giriyor. Süreçte (1972’de uç veren) “cordones industriales” [“volan kayışları”] türünden halk iktidarına ait nispeten daha yatay formlar ortaya çıkıyor. Katı parti organı ile halk hareketi içerisindeki gündelik militanlık faaliyeti arasındaki çatışmayı yaşayan birçok militan ve sempatizan, söz konusu olguyu partinin gelişimi ve 1972’den MIR’in tartıştığı işçi-köylü-öğrencilerden oluşan “komünal komuta merkezleri”nin oluşumu önünde önemli bir engel olarak görüyor.[4] Gene de 1972 yılı itibarıyla on ilâ on beş bin militanı bulunan hareket, “ara cepheler” ve “kitlesel çalışmalar” üzerinden halk hareketinin on binlerce aktif üyesini etkilemeyi başarıyor. Üstelik bu başarı, Sosyalist Parti’nin, Komünist Parti’nin ve Hristiyan Demokratların örgütledikleri işçi hareketine ait nispeten daha fazla yapılandırılıp merkezîleştirilmiş sektörlerine girmenin oldukça güç olduğu koşullarda elde ediliyor. Örgüt, kent yoksulları (pobladores), öğrenciler hatta (Cautín gibi yerlerdeki) köylüler arasında örgütleniyor. “Aşağıdan örgütlenme”, “devrimci bir anahtar” sunma ve kurumsal siyaset alanındaki tavizlere itiraz etme gibi imkânlar örgütün yolunu açıyor.

11 Eylül 1973 darbesinden sonra MIR, büyük bir cesaret, yüreklilik ve ahlakî güçle direnişe geçtiğini ilân ediyor. MIR üyeleri “asla iltica talebinde bulunmuyor.” Sivil-askerî diktatörlüğün acımasızlığı ve zorbalığı ile yüzleşen bu militanlar, o hayli zor koşullarda “uzun soluklu halk savaşı” stratejilerini uygulamaya sokmaya çalışıyorlar ve zalime karşı meşru silâhlı ayaklanma hakkını çıkartıyorlar.[5] Ekim 1974’te Miguel Enríquez’in, Ekim 1975’te Malloco’da yeraltı liderlerinin katledilmesi sonrası örgüt ciddi bir baskı görüyor, militanlar dağılıyor, sürgün ve yeniden örgütlenme süreci oldukça acılı geçiyor, süreç içerisinde hareket zayıflıyor. 1977-78’de başlayan “Geri Dönüş Operasyonu”nun ilk fitilini yakan, muhtemelen yeni genel sekreter Andrés Pascal Allende. Bu hamlenin amacı, önemli bir kısmı Küba’da eğitim gören genç devrimciler olan yurtdışındaki militanları ülkeye getirmek, güneydeki Netume (1981) gibi yerlerde politik askerî direnişi, hatta gerilla çalışmalarını örgütlemek. Ama yurtdışındaki liderler güçler dengesinin mevcut hâlini ölçemiyorlar, cuntanın iktidarını küçümseyip kendi güçlerini abartıyorlar. Sahada çalışan kadrolara danışmıyorlar ve halk sınıfları içerisinde süren yeniden örgütlenme sürecinin dinamiklerini anlamaya çalışmıyorlar. O karanlık yılların insanî maliyeti korkunç oluyor. Söz konusu yönelimin politik sonuçları, hayatta kalan eski militanlarla bugün örgütle ilgili çalışma kaleme alan tarihçiler arasında süren tartışmanın konusu olmaya hâlâ devam ediyor.

1985-87 yıllarında örgüt parçalanıp dağılıyor. Örgüt, kendisini dönemsel değişimlere uyarlamada güçlükler yaşıyor (bu dönemde ülkede elitler arasında demokrasiye geçiş tartışmaları sürüyor, uluslararası düzeyde ise “sosyalizmler”in yenilgisine, Sandinist deneyiminin sonuna ve neoliberalizmin küresel hegemonyasına tanık olunuyor.). Örgüt içi bir dizi çelişki, insanî kayıplar meselesi, örgütsel demokrasi eksikliği, karar alma süreçlerine katılımda yaşanan sıkıntılar ve (sokakta katledilen, işkencehanelerde kaybedilen 600’den fazla militanıyla) örgütün tanık olduğu devlet terörizminin travmatik boyutu üst üste biniyor ve söz konusu yarık büyüyüp organik bir krize dönüşüyor. Mevcut durumda hareket, muhtelif eğilimler üzerinden bölünüyor (A. Pascal Allende’nin “Tarihî MIR”i, N. Gutiérrez’in “Politik MIR”i ve “Nacho” Aguilo’nun “Askerî MIR”i). Dağılma 1987’de yukarıdan aşağı doğru, ulusal kongre toplamadan gerçekleşiyor.

Bugünlerde ülkede dağınık ve biraz alacalı bulacalı da olsa geniş bir “Mirci kültürü” var. Bu kültür, bir dizi küçük kolektifi ve kendisini MIR’in devrimci mirası ile tanımlayan antikapitalist örgütü ve onun (Gevarist solunkine benzer) kızıl-siyah bayrağını içeriyor. Kimileri örgütün devamcısı olduğunu iddia ediyorlar. Özellikle Demetrio Hernández ve Mónica Quilodrán’ın bulunduğu MIR[6] bunun bir örneği. Ama genel manada hareketin gerçek halk hareketi içerisinde nüfuzu çok az. Diğer yandan, günümüze ait “yeni” sola mensup kimi yapılar, bu devrimci mirasa eleştirel ve uzak olmasına karşın, örgütle akrabalık ilişkisi kuruyorlar (Otonomcu Sol veya Liberter Sol buna örnek). Ortanın soluna mensup eski (belki de gelecekteki) cumhurbaşkanı adayı Marco Enríquez-Ominami’nin babasının ismine atfen medyada öne çıkmasına değinmeye bile gerek yok.

Kontrol, denetim bilmeyen kırk yıllık neoliberal kapitalizm ve sosyal liberallerin (1990-2010 arası dönemde kurulan Concertación hükümetlerinin) yarattığı coşkunun yönettiği yirmi yıllık kısmî demokratikleşmenin ardından toplumsal mücadeleler “gelişmiş”, modern ve “istikrarlı” Şili mitinin altını oydu. 2011’deki büyük öğrenci hareketlerinin Pinochet’nin eğitim alanındaki kalıntılarını temizlemeye çalışması, 1980’nin otoriter anayasanın yürürlükten kaldırılması için Kurucu Meclis lehine dillendirilen talepler, işçi mücadelelerinin hayaletinin geri dönüşü, (limanlarda, madenlerde, çağrı merkezlerinde, ormancılık sektöründe vb.) işçi hareketinin ve güvencesizler hareketinin yükselişi, bakır madenlerinin yeniden millileştirilmesi fikrinin tekrar dillendirilmesi yeni bir dönemin kapı araladığını gösteriyor. Sosyalist Michelle Bachelet’nin ikinci kez kurduğu hükümetin mevcut meşruiyet krizi ile Komünist Parti’nin sonuçta neoliberal sistemin işleyişini devam ettiren bir reform programı temelinde kurulan “Nueva Mayoria” [“Yeni Çoğunluk”] koalisyonunun yeni yönetimine katılması Şili’de antikapitalist perspektifin yeniden oluşturulması ve solun bağımsız bir biçimde yeniden örgütlenmesi için gerekli alanı açıyor.

Miguel Enríquez’in Santa Fe Caddesi’ndeki o son kavgasında yanında olan yoldaşı Carmen Castillo’nun 2014 yılında söylediği de bu.[7] Şilili sinema yönetmenine göre, devrimci dava adına diktatörlüğün darbelerine maruz kalanların mücadeleleri hâlâ yaşıyor ve geleceğimiz hakkında düşünürken tutunmamız gereken kızıl ipi örüyor. “Miguel Enríquez’e sadakat politik hayatlarımızda hâlihazırda varlığını koruyor. Miguel ve MIR’den çıkartılan dersleri aklımızda tutarak tüm zihin açıklıkları ve mizahî yaklaşımları ile devrimcilerin şüpheyle yüklü oldukları, kesinliklerden veya inançtan mahrum kaldıkları, yüzyıla ait belirsizlikler üzerine bahse tutuştukları koşullarda, müzakere dahi edilemez bir değer olarak cesareti yükseltip göreceli kesinliklerin hizmetine mutlak bir enerji akıtarak yeni antikapitalist mücadele biçimleri icat edelim.”[8]


Igor Goicovic Donoso ile Söyleşi


Franck Gaudichaud

24 Eylül 2015

 

Yirminci yüzyıl solunun tartışmaları ve mücadelelerini önemli oranda etkilediği yirmi birinci yüzyıldaki kurtuluş hareketleri hakkında fikir yürütmek ve bu militan tarihe geri dönüp bakmak amacıyla Santiago Üniversitesi’nden, 1980-90 arası dönemde MIR içinde faal olmuş, politik şiddet konusunda uzman tarihçi Igor Goicovic Donoso ile konuşacağız.[9]

*  *  *

MIR içerisindeki kişisel deneyiminizden ve diktatörlük dönemi boyunca bu örgüt içerisinde yürüttüğünüz militan faaliyetlerinizden kısaca bahsedebilir misiniz?

Politik olmaktan çok kültürel bir nitelik arz eden ilk formasyonumu Sosyalist Parti’de (Almeyda) edindim. Ailem bu partidendi. Sosyalist Parti’nin tarihsel açıdan önemli bir politik güç hâline geldiği Choapa şehrinde yaşıyorduk. Bu formasyonla birlikte 1980’de Valparaíso’daki Katolik Üniversitesi’ne girdim. Ama 1982’den itibaren parti ile ilişkilerim zayıflamaya başladı. Başka şeyler yanında partinin kitlesel ayaklanmanın geliştirilmesi için örgütün hazırlanmasına dair sözleri ve eylemleri arasındaki tutarsızlığı sorgulamaya başladım. O andan itibaren MIR’deki yoldaşların Halk Direniş Milisleri üzerinden geliştirdikleri eylemleri destekledim. Bu faaliyetler ağırlıklı olarak propaganda ve ajitasyon üzerine kuruluydu. Ama 1984’te Ulusal İstihbarat Müdürlüğü (CNI) beni tutukladı, iki yılımı Valparaíso Hapishanesi’nde geçirdim. Mirci tutsakların kolektifine girdim. Bir süre Politik Tutsaklar Örgütü’nün temsilciliğini yaptım. Hapishaneden çıktıktan sonra üniversiteye döndüm ve MIR’i temsilen kimi görevler aldım. 1988’e dek örgütün öğrenci liderliğini yaptım.

Bu dönemde parti içerisindeki ayrışmaya tanıklık ettim. Olan biteni eleştirmeme rağmen (ki ben yaşananın bir liderlik krizi olduğunu düşünüyordum) parti örgütüne sadık kaldım ve başını Andrés Pascal’ın çektiği parti çizgisini destekledim. Bu süreçte bir de örgütteki parçalanmaya tanıklık ettim. 1992’ye dek örgüt içi gruplardan birinde militanlık faaliyetlerinde bulundum. Bu dönemde Şili’nin güneyinde baskılar arttı ve içinde olduğum grup dağıldı.

Bir tarihçi olarak partinin seyrinde hangi aşamaları ve olayları öne çıkartırsınız?

Tespitime göre, MIR tarihinde dört temel dönem mevcut. Bu dönemler dört ayrı partinin varlığını ortaya koyuyorlar. İlk aşama 1965-67 arasını kapsıyor. Bu dönemde parti ağırlıklı olarak Troçkist etki altında.

İkinci aşama Üçüncü Kongre (1969) ile başlıyor ve Malloco’daki çatışmaya (Ekim 1975) dek uzanıyor. Bu dönemde Castrocu-Guevarist eğilim baskın hâle geliyor. Burada başını Miguel’in çektiği kolektif liderliğin çizgisi öne çıkıyor. MIR bu noktada devrimci bir sürece (1970-1973) giriyor, sonrasında da diktatörlüğe karşı direnişe geçiyor (1973-1975). Ama kanaatimce parti (1974) Miguel’in çatışmada ölmesi ve sonrasında liderlerin ülkeyi terk etmesi (1975) ile birlikte gözden kaybolmaya başlıyor. Bunun sonucunda militanlar yurtdışına gidiyorlar. Birçok kadro örgüte bir daha geri dönmüyor.

Üçüncü aşama 1975’in sonunda başlıyor. Geri Dönüş Operasyonu’nun (1978) güçlendirdiği yeniden inşa süreci ile farklı bir parti çekirdeği oluşuyor. Partiye yeni kadrolar katılıyor. Bunlar bilhassa gençler, kent yoksulları, geçici işçiler ve işsizler arasından geliyor. Bence bu yeni bir parti. Esas olarak Vergara Toledo Kardeşler’in Mauricio Margret ve Aracely Romo’nun partisi. Bu parti 1984’e dek diktatörlüğe karşı mücadelenin ağırlığı altında kalmamak için direniyor.

Son aşama 1986’deki iç krizle başlıyor. MIR bu dönemde oldukça zayıf. Baskılar partinin yapısını aşındırıyor, kitlelerle ilişkisini kesiyor. Örgüt parçalansa da aynı koşullarda bugün “Mirci kültürü” denilen üsleri kurmayı biliyor ve kitlesel politik ve toplumsal hareketler içerisine nüfuz ediyor.

Birbirinden farklı devrimci akımların (liberterlerin, Hristiyanların, Troçkistlerin, Sosyalist Partililerin) iştirak ettiği kuruluşundan sonra MIR görünüşe göre Küba deneyiminden etkilenen bir politik-askerî stratejiyi merkeze alıyor. Bu örgütün teorik-ideolojik ekseni ve merkezî fikirleri nelerdir?

Şurası açık: Miguel’in başını çektiği eğilim net bir biçimde ideolojik, politik ve ahlakî açıdan Küba Devrimi’nden etkilenmiş. Dahası bu devrimci geleneğe göre Küba Devrimi katılımı ve bağlılığı talep eden bir çağrı. Ama Miguel ve bu devrimciler Şili’deki devrimci sürecin tarihsel koşullarının, bilhassa solun inşasına ait koşulların özel nitelikler barındırdığını her daim biliyorlar. Dolayısıyla Regis Debray’nin foko teorisini reddediyorlar.

1973’e dek MIR’in politik-askerî tezi kitlelere dayalı isyancı savaşın devreye sokulabilmesi için toplumsal, politik ve askerî güçlerin birikmesi üzerinde duruyor. Yani stratejik planın temel bileşeni işçiler ve halktır. Bu nedenle MIR’in sınıf mücadelesinin en önemli kesitinde (1970-1973) üzerinde durduğu politika doğrudan eylemi reddetmeksizin, kitlesel mücadeleye yön vermek amacıyla kendisini devrimci bir öncü olarak inşa etmek üzerine kuruludur. Bu noktada açık sınıf çatışması bağlamı dâhilinde legal, yarı legal ve illegal mücadele biçimleri devreye sokuluyor. Toprakların ele geçirilmesi, yerlilere toprak verilmesi, imalat merkezlerinin işgal edilmesi, sağcıların ve Hristiyan Demokratların şok birlikleriyle çatışma ve devlet şiddetine karşı özsavunma bu süreçte yaşanan ilerlemelerin birer dışavurumudur. Ancak bu ileri adımlar yetersizdir. MIR, devrimci bir öncü hâline gelememiş, sonuçta tüm halk hareketinin yönünü tayin edememiş, sadece en radikal kesimine seslenebilmiştir.

MIR ne tür bir devrimci partiyi temsil ediyor? Sıklıkla onun bir kadro partisi ya da “profesyonel devrimciler” partisi olduğu söyleniyor, aynı zamanda iç demokrasinin düzeyinin düşük olduğundan ve hiyerarşinin tayin ediciliğinden bahsediliyor. Bu konularda siz ne dersiniz? Bugünden baktığınızda Halkın Birliği ve diktatörlük dönemlerinde partinin temel güçlükleri veya organik zayıflıkları nelerdi?

Daha önce belirttiğim üzere, tek bir MIR yok. En az üç MIR var. Bir de kültürel süreklilikten söz etmek gerek. Bu üçün ikisi Mirci çizgiye ve mirasa dâhil edilebilir. İlki Miguel’in 1967’den ölümüne kadar geçen birkaç yıl boyunca başını çektiği MIR. Bu partinin “kadro partisi” olduğunu söylemek mümkün. Burada genelde kabul gören kolektif bir yönelime sahip liderlerin aşağıdan kurduğu, geçerliliği olan, “ara cepheler” adını verdiği oluşumlar üzerinden önemli bir kitle çalışması yürüten bir yapı söz konusu. Özellikle 1978-94 arası dönemde diktatörlük karşıtı mücadelelere yön verense başka bir MIR. İkinci MIR de kendisine “kadro partisi” diyor. Yeraltını inşa etme ve devletin saldırılarına karşı koyma sorumluluğunu üstleniyor. Bu noktada profesyonel kadroların eğitim süreci daha karmaşık bir hâl alıyor. Önceki kuşaklarla kıyaslandığında eğitim konusunda belirli eksiklikler göze çarpıyor. Ama belirtmek gerekir ki bağlılık ve devrimci irade bu dönemde daha yoğun. 1970-73 arası döneme kıyasla ilgili dönem daha zor geçiyor.

Her iki dönemde de içteki demokrasinin azaldığı aşırı derecede merkezîleşmiş bir partinin inşasına “demokratik merkezcilik”in ideolojik mirası ve döneme göre şekil alan politika katkı sunuyor. Bugün, söz konusu örgüt modeli ve politik liderlik, politik ve toplumsal mücadelenin mevcut durumu düşünüldüğünde, muhtemelen uygun görülmeyecektir. Oysa altmışların, yetmişlerin ve seksenlerin devrimcilerinin elinde bir tek Leninist parti modeli var. Girmeyi tercih ettiğimiz işte bu parti modeliydi. Bu konuda kimse bizi zorlamadı. Şimdiki mevcut bağlamın parametreleri ile bu politik pratikleri değerlendirmek (hatta suçlamak) bana bir tür sadakatsizlikmiş gibi geliyor.


Miguel Enríquez’in çatışmada öldürülmesinin üzerinden kırk yıl geçti. Bugün birçok genç bu devrimci ismi anıyor. Bugünün Şili’sinde Mirci olmak ne demek, yetmişlerin anti-kapitalist militanlar kuşağı bize ne tür dersler veriyor?

Elimizdeki miras çok zengin. Bunu çok çeşitli boyutlarda, politik, toplumsal, kültürel, estetik ve ahlakî düzlemde gözlemlemek mümkün. Burada sadece politik boyuttan bahsedeceğim. Bu alamda birkaç yöne işaret edebiliriz. İlki MIR’in önerdiği programatik içeriktir: bu örgüt Şili’de sosyalizmi inşa etmeyi amaçlayan bir programa göre mücadele etmiştir. Kapitalizme yönelik alternatiflerin dağınık bir dizilim içerisinde olduğu bugünkü koşullarda birçok genç ve devrimci örgüt yeniden sosyalizmin inşasının gerekliliğinden bahsediyor. Peki ama ne tür bir sosyalizm? Bilmiyoruz. Ama gene de şu açık: içinde bulunduğumuz dönemin ana talebi, sosyalizmin muhtevası ve yönelimleri ile ilgili bir tartışma yürütülmesi yönünde. Bu bağlamda Mircilerin ve MIR’in programının söyleyeceği çok şey var.

İlk kuşak Mirciler ve sonrasında diktatörlük karşıtı mücadele içerisinde kurulan yapı, politik bir örnek ve ahlakî bir itirazı somutluyor. Hareket, karşılığında bir şey istemeksizin ülküleri uğruna hayatlarını veren, fedakâr ve bağlılığı güçlü bir devrimciler kuşağı üzerinde yükseliyor. Oysa bugün siyaseti zenginleşme ve güç elde etme olarak gören, kendi kariyeri peşinde koşan (genç ya da yaşlı) bir siyaset sınıfı mevcut. Şüphesiz ki bu devrimcilerin ahlakı bugünün antikapitalist militanların politik tavırlarını önemli ölçüde etkileyecek bir olgudur.

Son olarak örgütün gerekliliğine vurgu yapmak lazım. Steril bir hareket dâhilinde faaliyet yürüttükten sonra artık birçok insan her devrimci sürecin yeri doldurulamayacak unsurunun politik bir örgüt, politik bir öncü olduğunu kabul etmeye başladı. Rusya, Çin, Vietnam, Küba, Nikaragua gibi başarılı tarihsel deneyimlerin de gösterdiği üzere, devrimci bir stratejiyi takip eden, Latin Amerika’nın ve Şili’nin özgüllüklerini dikkate alan devrimci bir örgüt kendisini işçiler ve halk içerisinde inşa etmek zorunda. Bu örgüt kendisini yeni duruma ve tarihsel bağlama uyarlamalı. Tarihin diyalektiğine ait bu ders MIR’in kendisini bağlılık, cesaret ve feda ruhu ile inşa ettiğini ortaya koyuyor.

Kaynak

Dipnotlar:
[1] Santiago’da Miguel Enríquez Vakfı’nın örgütlediği seminer ve Gevarist Sol’un örgütlediği forum. Ayrıca ülkenin güneyindeki Concepción Üniversitesi’nde gerçekleştirilen, Resumen gazetesinin şekillendirdiği, öğrenci federasyonu ile Bautista Van Schouwen Mutualist Derneği’nin örgütlediği halka açık etkinlik.

[2] “UDI Asks the Controller’s Office to Review the Dibam’s Permission for a MIR Seminar in the Fine Arts Museum,” El Mercurio, 12 Ağustos 2015.

[3] Franck Gaudichaud, Chile: 1970-1973. A Thousand Days that Shook the World (Rennes: Presses Universitaires de Rennes, 2013; Peter Winn, The Chilean Revolution. (Santiago: LOM Ediciones, 2013).

[4] Franck Gaudichaud, Popular Power and Cordones Industriales: Testimonies from the Chilean Urban Popular Movement (1970-1973) (Santigo: LOM Ediciones, 2013); Ayrıca bkz.: Jan Malewski’nin Gaudichaud ile mülâkatı, “1970-1973: Dialectic of Chilean Popular Power.”

[5] Julio Pinto, “And History Makes Them Right? The MIR in the Dictatorship, 1973-1981,” Their Revolution Against Our Revolution: Lefts and Rights in the Chile of Pinochet (1973-1981) içinde, Yayına Hz.: Verónica Valdivia O. de Z., Rolando Álvarez ve Julio Pinto (Santiago: LOM Ediciones, 2006).

[6] www.mir-chile.cl.

[7] Şu filme bakınız: Calle Santa Fé, Chile-France; Les Films d’Ici / Les Films de la Passerelle / INA / Parox et Love Stream productions, 2007 (Şili’de dağıtan: Le Monde Diplomatique / “Aun creemos en los sueños” Publishing House).

[8] Carmen Castillo, “The Past Encounters the Present.” Le Monde Diplomatique –Şili, Ekim 2014.

[9] MIR’in kısa tarihi için bkz.: Igor Goicovic Donoso, Movement of the Revolutionary Left (Concepción: Ediciones Escaparate, 2012).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder