Bakû Kurultayı
Dördüncü Oturum Raporuna Ek
John Reed [22 Ekim 1887-19 Ekim 1920] ABD’li gazeteci,
sosyalist ve Ten Days That Shook the
World [“Dünyayı Sarsan On Gün”] ile Insurgent Mexico [“Viva Meksika”]
kitaplarının yazarıdır.
1913 tarihli Patterson İpek Grevi’yle ilgili yaptığı
haber sayesinde ABD solunda herkesin tanıdığı bir isim hâline gelir. 1917 Ekim
Devrimi’ne tanık olduktan sonra ABD Komünist Partisi’nin selefi olan Komünist
İşçi Partisi’nin kuruluşuna katkı sunar.
Sovyet Rusya’da Komintern ile birlikte çalışırken 19
Ekim 1920’de tifüsten ölür. Askerî törenle Moskova’daki Kızıl Meydan’da bulunan
Kremlin Duvarı’na gömülür.
Ben burada, sömürge halklarına zulmedip onları sömüren
büyük emperyalist güçlerden biri olan ABD’nin devrimci işçilerini temsilen
bulunmaktayım.
Siz Doğulu, Asyalı halklar, Amerika’nın hâkimiyetini
henüz tecrübe etmediniz. Sizler, İngiliz, Fransız ve İtalyan emperyalistlerini
biliyor ve nefret ediyorsunuz ve muhtemelen “özgür Amerika”nın daha iyi
yöneteceğini, sömürge halklarını özgürleştireceğini ve onlara ekmek verip
onları savunacağını düşünüyorsunuz.
Hayır. Filipinler’deki işçi ve köylüler, Orta Amerika
ve Karayip halkları, “özgür Amerika”nın yönetimi altında yaşamanın ne demek
olduğunu biliyorlar.
Örneğin, Filipinler halkını ele alalım. 1898’de
Filipinliler, zalim İspanyol hükümetine karşı ayaklandı ve Amerikalılar onlara
yardım ettiler. Fakat İspanyollar kovulduktan sonra Amerikalılar ülkeyi terk
etmediler.
Sonrasında Filipinliler, Amerikalılara karşı isyan
etti ve bu sefer “kurtarıcılar” onları, karılarını ve çocuklarını öldürmeye
başladılar: herkese işkence ettikten sonra ülkeyi zaptettiler. Ülkeyi tümüyle
ele geçirdikten sonra herkesi çalışmaya zorlayıp Amerikalı kapitalistlerin
kârlarını arttırdılar.
Amerikalılar, Filipinliler’e bağımsızlık vaat
etmişlerdi. Kısa bir süre sonra bağımsız Filipinler Cumhuriyeti ilân edilecek.[1]
Fakat bu demek değildir ki Amerikalı kapitalistler ülkeyi terk edecekler ve
Filipinliler kendileri için kazanacak. Amerikalı kapitalistler, Filipinli
liderlere hükümet işleri, toprak, para ve kârlarından pay verdiler; işçilerin
ürettiği kârlarla yaşayan ve çıkarları ülke halkının köle olarak kalmasında
olan Filipinli bir kapitalist sınıf yarattılar.
Aynı durum, Amerikalılar tarafından İspanyol
hâkimiyetinden kurtarılan Küba’da da yaşandı. Şimdi Küba bağımsız bir
cumhuriyettir. Fakat tüm şeker plantasyonlarına zengin Amerikalı tröstler sahip
ve geriye kalan küçük miktardaki arazi de Kübalı kapitalistlere kaldı: bu
kapitalistler, aynı zamanda ülkeyi de idare ediyorlar. Küba işçileri, Amerikalı
kapitalistlerin çıkarına olmayan bir hükümet seçmek istediklerinde ABD, halkı
kendi zalimlerini seçmeye zorlamak için ülkeye asker gönderiyor.[2]
Ya da başka bir örnek anlamında, yüzyıl önce
hürriyetlerine kavuşmuş bulunan Haiti ve San Domingo cumhuriyetlerine bakalım.
Adanın verimli oluşu ve orada yaşayan insanların Amerikalı kapitalistlerce
kullanılma ihtimali yüzünden ABD, düzeni sağlama bahanesiyle buraya asker ve
gemiciler gönderdi ve iki cumhuriyeti ezerek buralarda İngiliz tiranlığından
daha kötü bir askerî diktatörlük kurdu.
Zengin bir ülke olan Meksika ABD’ye çok yakındır.
Meksika’da, ilkin İspanyollar ardından da yabancı kapitalistler tarafından
köleleştirilerek geri bıraktırılmış olan bir halk yaşıyor. Bu ülkede, yıllarca
süren bir iç savaşın ardından halk, Meksika’nın zenginliklerini Meksikalılar
için korumak isteyen ve yabancı kapitalistleri vergilendiren, proleter
nitelikte olmasa da demokratik olan kendisine ait bir hükümet kurdu. Amerikalı
kapitalistler, aç Meksikalılara ekmek göndermeyi hiç düşünmediler. Aksine onlar
Meksika’da, ülkenin ilk devrimci başkanı olan Madero’nun[3] katline sebep olan
karşı-devrim sürecini başlattılar. Üç yıllık mücadele sonrasında devrimci rejim
yeniden tesis edildi ve Carranza[4] başkan oldu. Amerikalı kapitalistler
yeniden devrim karşıtı bir hareket başlattılar ve Carranza’yı öldürüp
kendileriyle dostane ilişkiler içinde olan bir hükümet kurdular.
Kuzey Amerika’da, herkesin eşit vatandaş olduğunu
söyleyen yasaya rağmen, hiçbir toplumsal ya da politik hakka sahip olmayan on
milyon siyah insan yaşıyor. Amerikalı işçilerin kapitalistlere yönelik
dikkatini başka tarafa çekmek için sömürücü sınıflar, ırklar arasında bir savaş
başlatıp işçilerin siyahlardan nefret etmeleri için uğraşıyorlar. Diri diri
yakılan siyahlar, tek umudun beyaz haydutlara karşı silâhlı direniş olduğunu
düşünmeye başlıyorlar.
Son günlerde Amerikalı kapitalistler, Doğu halkları
ile dostane ilişkiler kurarak onlara yardım ve yiyecek vaadinde bulunuyorlar.
Bu ilişkiler, özellikle Ermenistan’la kuruluyor. Amerikalı milyonerler
tarafından açlık çeken Ermenilere ekmek göndermek için milyonlarca dolarlık
yardımlar toplanıyor, birçok Ermeni, Sam Amca’dan yardım bekliyor.
Amerikalı kapitalistler, ülkedeki işçi ve köylüleri
birbirine karşı kışkırtıyorlar: Küba ve Filipinler’deki halkları sömürüp onları
aç bırakıyor, Siyah Amerikalıları diri diri yakıp vahşi biçimde öldürüyor,
ülkedeki işçileri berbat koşullarda uzun çalışma saatlerine ve düşük ücretlere
mahkûm ediyorlar. İşçiler yorulduklarında sokağa atılıp orada ölüme terk
ediliyorlar.
Şimdilerde açlık çeken Ermenilere yardım götürme işini
üstlenmiş olan ve Ermenileri çöle süren Türkler hakkında duyarlı makaleler
yazan Bay Cleveland Dodge, binlerce Amerikalı işçinin çalıştığı büyük bakır
madenlerinin sahibidir ve işçiler cesaret edip greve gittiklerinde o işçiler
Ermenilere yapıldığı gibi, Bay Dodge’un madenlerini koruyan muhafızlar
ellerindeki süngülü silâhlarla çöle sürülmektedirler.[5]
Birçok Ermeni, savaş süresince Türklerin uyguladığı
vahşetten dolayı acı çeken milletine yönelik tavrından dolayı Amerika’ya karşı
minnettarlık duymaktadır. Fakat sözlü beyanatlar dışında Amerika Ermeniler için
ne yapmıştır? Hiçbir şey.
1915’te, olayların yaşandığı esnada İstanbul’daydım ve
bu nedenle misyonerlerin, Türkiye’de çok miktarda mülkiyete sahip olduklarını,
bu sebeple Türkiye’ye baskı uygulanmaması gerektiğini söyleyerek yaşanan
iğrençliklere karşı ciddî bir tepki göstermediklerini biliyorum. Kendi
ülkesindeki teşebbüslerinde binlerce işçiyi sömüren Amerikan Büyükelçisi Bay
Strauss, tüm Ermeni halkının gemilerle Amerika’ya götürülmesini, bu proje için
de yüklü miktarda bir parayı bağışlamayı önermiştir; fakat esasında bu plan, Ermenileri
Amerikan fabrikalarında çalıştırmak, Bay Strauss ve dostlarının kârlarını
artırmak amacını gütmektedir.
Amerikalı kapitalistler, neden Ermenistan’a yiyecek
dâhil çeşitli konularda yardım vaatlerinde bulunup duruyorlar? Nedeni basit bir
hayırseverlik mi? Eğer öyleyse gitsinler, Orta Amerika halklarına yiyecek
yollasınlar ya da Amerika’daki kendi siyah halkına yardım etsinler.
Hayır. Yapılan yardımların asıl nedeni,
Ermenistan’daki maden zenginliği ve Amerikalı kapitalistlerin sömürmek için
yanıp tutuştuğu muazzam ucuz emek rezervidir.
Ermenistan’ın sırtına tırnaklarını geçirmek ve Ermeni
milletini köleleştirmek amacıyla Amerikalı kapitalistler, Ermenilerin güvenini
kazanmak istiyorlar. Amerikalı misyonerlerin Yakındoğu’da okullar
kurmalarındaki amaç budur.
Fakat bunun bir başka önemli nedeni daha vardır: diğer
kapitalist milletlerle birlikte Milletler Cemiyeti[6] çatısı altında buluşan
Amerikalı kapitalistler, Ermenistan işçi ve köylülerinin Sovyet Rusya ve Sovyet
Azerbaycan’ı örneklerini takip edip Dünya emperyalizmine karşı tüm Dünya işçi
ve köylüleriyle yan yana birleşik bir cephe oluşturarak iktidarı alacaklarından
ve kendileri için çalışacaklarından korkuyorlar.
Açlık çeken halklara yiyecek vaat etmek ve bir yandan
da sovyet cumhuriyetlerini abluka altına almak, Birleşik Devletler’in temel
politikasıdır. Sovyet Rusya’ya yönelik abluka, binlerce kadının ve çocuğun
ölümüne yol açmıştır. Aynı yöntem, Macar halkının kurduğu sovyet hükümetinin
başına aynı şeyler gelsin diye uygulanıyor.
Aynı taktik, şimdilerde Beyaz Macaristan halkının
Sovyet Rusya’yla savaşa girmesi için de kullanılıyor. Rusya-Finlandiya
sınırında küçük birer ülke olan Estonya ve Letonya’da da bu yönteme
başvuruluyor. Fakat tüm bu küçük ülkeler, açlık çekip iflas ettikleri için
Sovyet Rusya ile barış yapmaya mecbur kaldılar. Şimdilerde Amerikan Hükümeti
onlara yiyecek teklif etmiyor. Artık bu ülkelere ihtiyaç duymadığından,
insanların açlıktan ölmelerine izin veriyor.
Amerikalı kapitalistler Ermenistan’a ekmek sözü
verdiler. Bu, eski bir numaradır. Ekmek sözü verirsin ama asla ekmeği
vermezsin. Sovyet Hükümeti’nin devrilişinden sonra Macaristan söz verilen
ekmeği alabildi mi? Hayır. Macar halkı bugün hâlâ aç. Macar halkı bugün hâlâ
açlık çekiyor. Peki Baltık ülkeleri alabildi mi? Hayır. Patatesten başka hiçbir
şey bulamayan Estonyalılar açlıktan kıvranırlarken Amerikalı kapitalistler, kâr
getirmediği için satamadıkları çürük patatesleri gemilere yükleyip onlara yolladılar.
Hayır yoldaşlar, Sam Amca kimseye karşılıksız bir şey
vermez. Bir elinde çuval dolusu saman, diğer elinde kırbaç. Onun vaatlerini
duyan herkes, bir süre sonra kendisine verilenleri kanı ve teri ile
ödeyecektir. Amerikalı işçiler, emek ürünlerinden daha fazla pay talep
ediyorlar; kendi evinde devrimi önlemek amacıyla Amerikalı kapitalistler, yeni
sömürgeler arayıp buralardaki halklardan yeterli miktarda kâr elde ederek kendi
işçisini itaatkâr kılmak ve onları Ermenilerin sömürülmesi sürecine ortak etmek
istiyorlar.
Ben burada, tüm bu gerçeklerden haberdar olan, Ermeni
işçi ve köylüleri ve tüm Dünya emekçi yığınlarıyla birlikte hareket etmek
suretiyle kapitalizmin yıkılacağını bilen Amerikalı binlerce devrimci işçiyi
temsil ediyorum. Dünya kapitalizmi yok olacak ve tüm halklar
özgürleşeceklerdir.
Bizler, tüm mazlum emekçi halklar arasında oluşacak
dayanışmaya ve Komünist Enternasyonal çatısı altında, Rus Bolşeviklerinin
liderliğinde Avrupa ve Amerika’nın tüm ülkelerindeki devrimci işçilerin
gerçekleştireceği birliğe dönük ihtiyacın önemini biliyor, siz Doğu halklarına
şunu söylüyoruz: Amerikalı kapitalistlerin vaatlerine kanmayın!
Özgürlüğe giden tek bir yol vardır. Kapitalistleri
deviren ve Kızıl Ordu’suyla yabancı emperyalistleri mağlup eden Rus işçi ve
köylüleri ile birleşin! Komünist Enternasyonal’in kızıl yıldızını takip edin!
John Reed
4 Eylül 1920
Kaynak
[Reed’in konuşma metni, zaman yetersizliği yüzünden
kurultayda dağıtılmadı. Metin, sonradan oturumların Rusça baskısına eklendi.]
Dipnotlar:
[1] 1916’da ABD Filipinler’e bağımsızlık sözü vermesine rağmen bu konuda tek
bir adım bile atmadı. Sonradan ülkeyi işgal eden Japonlar 1943’te Filipinler’e
bağımsızlık verdi. ABD ülkeyi yeniden işgal edince 1946 tarihinde yeniden sözde
bağımsızlığına kavuştu.
[2] 1902’de Washington Küba’nın biçimsel
bağımsızlığını tanıma koşuluyla bu ülkenin dış ilişkilerini denetleme, burada
askerî üs kurma ve her durumda iç ilişkilerine karışma hakkını elde etti.
[3] Francisco Madero: (1873-1913): 1911’de
Porfirio Díaz’ın diktatörlük rejimini yıkan devrimin lideri. 1911-13 arası
dönemde Meksika cumhurbaşkanı. Askerî darbe ile devrildi ve öldürüldü.
[4] Venustiano Carranza (1859-1920): 1913-14’te
Meksikalı diktatör. Victoriano Huerta’yı deviren devrimin lideri. Meksika
cumhurbaşkanı (1914-1920).
[5] 12 Temmuz 1912’de Arizona, Bisbee’deki
Phelps-Dodge Madenleri’nde 1.100’den fazla grevci işçi silâhlı şirket
görevlilerince kuşatıldı, yük vagonlarına dolduruldu ve grev sona erene dek
tutsak edilecekleri çöle sürüldü.
[6] Milletler Cemiyeti: 1919’da Versailles
Anlaşması’nda sistemleştirilen, Dünya’nın parçalanması sürecini önlemek
amacıyla İttifak kuvvetlerinin oluşturduğu birlik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder