Yukarıdaki resimde, mealen, “tek kahraman vardır o da
halktır” yazıyor. Cezayir direnişi esnasında sokaklara düşülen bu not,
zihinlerden silinmemesi gereken devrimci bir şiardır.
* * *
Kendi varlığını biricik ve özgül kabul eden, her anı,
her gelişmeyi kadim, kesintisiz bir maddî izleğin doğal parçası kabul
ediyordur. Her anı, her gelişmeyi biricik ve özgül kabul edense, kendi
varlığını kadim, kesintisiz bir fikrî izleğin doğal parçası görüyor olmalıdır.
Biricik ve özgül devletin neferleri, o devleti kadim,
kesintisiz bir zulmün parçası görenlere saldırıya geçmiştir. Her anı biricik ve
özgül görenlerse, iki yüz yıllık bir özgürleşme mücadelesinin izleğine
bağlanmışlardır.
Süreç şu dipnotu da düşmektedir: “Cizre ve Gazze artık
kardeştir.” Gazze’ye yapılan saldırılarda “Yaşasın İsrail” diye bağıranların bu
gerçeği idrak etmeleri, hayırlıdır.
Kemalist cumhuriyetin biricikliği ve özgüllüğü, bölge
nezdinde İsrail’in biricikliğinin ve özgüllüğünün ön tezahürüdür. “Osmanlı,
Arap, İslam” denildiğinde tüyleri diken diken olan bu gerçeklik, bu üç kelimeyi
lügatinden eksik etmeyenleri kendisine kul eylemiştir.
* * *
“Beni AKP’ye Birikim dergisi örgütledi” diyen
Muhsin Kızılkaya’nın partisi, on yıl öncenin "biricik ve özgül burjuva
devrimi" iken, ilerleme, Küçükaydın liberalizminin tespitine atfen, “bir
şahıs” nezdinde donmuş, bürokratlaşmış, kesintiye uğramıştır. Birikim liberalizmi
gibi Küçükaydın liberalizmi de şefe akıl veremediğini, şefi istismar
edemediğini anlayınca tornistan etmiş, “elinize Türk bayrağı alın, milliyetçi
olun” emrini verir hâle gelmiştir. Küçükaydın, bugün aynen A Haberciler ve
AKP’liler gibi konuşmaktadır: “PKK milliyetçidir, karşı-devrimcidir,
Muaviye’dir, Apo’ya karşı darbe yapmıştır.” Neden? Çünkü Küçükaydın, yıllardır
biricik ve özgül varlığını Apo’ya konuşturduğunu zannetmiştir.
Aslında bu tip isimler, Apo gibilerini
biricikleştirmek, özgülleştirmek, kendisi gibi korunaklı bir yere çekmek
derdindedirler. Küçükaydın’ın Apo’suz Apoculuk eleştirilerinin dayandığı
zihniyet, Ali’siz Aleviliği üreten zihniyettir.
* * *
Bugün HDP’ye saldıranları “faşist-ırkçı” olarak
etiketlemede bir kolaycılık ve yanlışlık vardır. Bu etiketleme, kendi varlığını
biricik ve özgül görenlerin bir savunma biçimidir. Burada varlık, bir tür
akıldır.
Devlete karşı devrim denildiğine göre, her biricik ve
özgül olanın kendi “devrim”i olacaktır. “Faşist” denilenin biricik ve özgül bir
devleti varsa, karşısında devrimi kendi özel varlığı olarak anlayanları
bulacaktır.
Biricik ve özgül olanın zihni, sürekli büyük görünmek
için çırpınıp durmak zorundadır. Kitleleri kendi varlığına kul etmeye
mecburdur. Örneğin bunun için savaş çıkartır, insanlar ölünce, “sizi ben
koruyacağım” der. Zihnin biricikliği ve özgüllüğü, bedenin biricikliği ve
özgüllüğüne muhtaçtır. Devleti genel ve yaygın bir olgu olarak anlamayan,
doğalında onu besleyecek, meşrulaştıracaktır.
Zihinlerini biricik ve özgül görenlerin ciddi bir ağı,
yaygın etki alanı ve derin bir nüfuzu vardır. Biriciklik ve özgüllüğün akademik
âlemden neşet eden besmelesi, “ötekilik”tir. Sınıf, cinsiyet, millet ve ırk
gibi başlıklar, akmaz-kokmaz biricikliğin-özgüllüğün korunaklı zırhları olarak
iş görürler. Birileri, paslanmış kölelik zincirlerine tüm maddîliğiyle bağlı
oluşlarını biricikliğe-özgüllüğe sığınarak gizlemeye çalışırlar. Kendi zihinsel
varlığı biricik-özgül; sınıfsal, ırksal vs. her şey genel ve yaygındır.
Biriciklik ve özgüllük, bunların hep genel ve yaygın olmasına bağlıdır.
* * *
Yaşananları biricik ve özgül seçim zaferine
bağlayanların bu yaklaşımları anlaşılırdır. Anlaşılamayan ise, PKK’nin otuz
yıldır sol eleştirisi ile bugüne gelmiş olduğunun görülmemesidir. Onun bu
eleştiriden vazgeçmesi, ölümünü ifade eder. Ortadoğu’nun diğer mazlum halkları
ve direnişleriyle rabıtası kesildiği noktada damarlarındaki kan kalbe, merkezi
neresiyse oraya toplanacaktır.
Diaspora Yahudilerinin İsrail’le ilişkilerinin taklit
edilmesi de çözüm olmayacaktır. Bu Yahudiler, İsrail’in varlığını değil,
devleti yönetenleri eleştirmekte, her daim İsrail’in varlığını meşrulaştırma
noktasında iş görmektedirler.
İsrail’i bir değil, birden fazla “terör” örgütü
kurmuştur. Biriciklik ve özgüllük tanrısına mürit olmak adına, bu gerçekliğin
görmezden gelinmesi mümkün değildir. Diaspora Yahudilerinin beslendiği ve
beslediği merkezler, bölgede Siyonizmin biricikliğine ve özgüllüğüne ihtiyaç
duydukları için İsrail varolabilmiştir. Onca öfke, kıyam, itiraz ve başkaldırı
karşısında İsrail, esasen yoktur.
Dolayısıyla ne isteniyorsa, tok bir sesle, güçlü bir
yumrukla söylenmelidir. "Biricikler ve özgüller kulübü"ne üye olmak,
bölgeye bu üyeliği önermek çözüm değildir. Bölge, tüm tarihsel-toplumsal
iradesiyle, hafızasıyla bu üyeliği varlığına ihanet olarak görecektir.
Mazlumların vatanı olarak Ortadoğu, demir tozları gibi dağıtılmakta, onları
toplayacak mıknatısa kul ve mahkûm edilmek istenmektedir. “Biricikler-özgüller
kulübü”, Truva atıdır.
* * *
Ötekicilik, Sartre’ın Fanon’u Fransız solculuğuna
eklemlemesidir. Yalçın Küçük’ün “ne de olsa Apo da bizim okullarımızın bir
öğrencisi” demesi gibidir. Saygı diye görülen, esasen itaat çağrısıdır.
“Dünyanın
her yerinde yabancının önüne koyduğu büyülü merdiveni hızla tırmanmak isteyen
insanlar vardır, kim olduğunu bir düş sersemliği içinde unutmaya hevesli
insanlar. Ama bunun tersine, nereden geldiğini aklından çıkarmayan insanlar da
vardır.” [Franz Fanon]
Özgüllük ve biriciklik, nereden geldiğini aklından
çıkarmak, daha doğrusu, aklı çıkartıp atmaktır. İnsanları “büyülü merdivenler”i
tırmanmayı ikna etmek için kullanılan zoka da ötekiler pastasıdır. Öteki
görülenler bir pasta misali bölüşülecek bir nesneden ibarettirler, çünkü
onların aklı yoktur.
Eli silâhlı, yüzünde anasının gözyaşı ve kan sinmiş
yazması olan gençler, bir ötekilik masalına ikna edilmek zorundadırlar. Bunun
için onun devlet zulmünü her türlü tarihsel bağdan azade yaşaması gerekir.
Zulüm, hafızayı silmektir. Hafıza, hep ait olduğumuz yere dairdir.
Uluslararası Af Örgütü’nün İran’ın, Yemen’in ve
Suriye’nin millî haklarını görmemesi ama pezevenklerin, fuhuş pazarının
müdavimlerinin haklarını korumak istemesi, anlaşılır bir durumdur. Veganların,
hayvan sevicilerin Avrupa’da “madem bu hayvanları besliyoruz, onlarla cinsel
ilişki kurma hakkımız olmalı” demeleri de. Zira ötekicilik budur. Bugün bazı
solcuların Kürdleri bu türden birer “hayvan” veya “fahişe”ye denk gördükleri
açıktır.
Liberallerin PKK’ye dair yazılarında ana yöntem şudur:
örgüt önce göğe, yükseğe çıkartılır, yüceltilir, ardından da yere hızla
bırakılır. Giderek bir hafızaya, yere, gerçeğe bağlanmış olanın tasfiyesi, bu
şekilde gerçekleşir. Liberalizmin işi, işlevi budur, mevzide dövüşmek değil,
mevkisini korumak için o mevziyi dağıtmaktır.
* * *
Örneğin liberalizmin Bakara 219. ayetle ilgili meali
şu şekildedir: “Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: ‘Sana ne!’ […]”
Bir yerde liberal varsa, orada bağlar kopuyor demektir.
* * *
Onca cefanın, zulmün ortasında Allah’tan mizahın
konusu olabilecek olaylar da yaşanmaktadır. Pertekli Deli Ersin böylesi bir
olaydır. Sosyal medyaya, (dez)enformasyona ve manipülasyona kilitlenmek,
böylesi komik sonuçlar doğurabilmektedir. Benzer bir durum, bir adamın köyüne
Fenerbahçe bayrağı dikmesini “Erzincan’da IŞİD bayrağı” diye haber yapan SoL
“haber” sitesi için de geçerlidir. Pertekli Deli Ersin haberi, ötekiler
pastasının elinde patlamış, Fenerbahçe bayrağı da SoL’cuları giderek solculaşan
Fenerlilerden uzaklaştırmıştır!
Klavye başında kendisini biricik ve özgül zannedene
hitap etmek, bu türden yanılgı ve yanılsamalara yol açmaktadır. Elbette
dövüşen, hata yapacaktır. Yeter ki dövüşen, bir hata olmasın.
Eren Balkır
11 Eylül 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder