Pages

11 Eylül 2015

Tek Kahraman Vardır O da Halktır


Yukarıdaki resimde, mealen, “tek kahraman vardır o da halktır” yazıyor. Cezayir direnişi esnasında sokaklara düşülen bu not, zihinlerden silinmemesi gereken devrimci bir şiardır.

* * *

Kendi varlığını biricik ve özgül kabul eden, her anı, her gelişmeyi kadim, kesintisiz bir maddî izleğin doğal parçası kabul ediyordur. Her anı, her gelişmeyi biricik ve özgül kabul edense, kendi varlığını kadim, kesintisiz bir fikrî izleğin doğal parçası görüyor olmalıdır.

Biricik ve özgül devletin neferleri, o devleti kadim, kesintisiz bir zulmün parçası görenlere saldırıya geçmiştir. Her anı biricik ve özgül görenlerse, iki yüz yıllık bir özgürleşme mücadelesinin izleğine bağlanmışlardır.

Süreç şu dipnotu da düşmektedir: “Cizre ve Gazze artık kardeştir.” Gazze’ye yapılan saldırılarda “Yaşasın İsrail” diye bağıranların bu gerçeği idrak etmeleri, hayırlıdır.

Kemalist cumhuriyetin biricikliği ve özgüllüğü, bölge nezdinde İsrail’in biricikliğinin ve özgüllüğünün ön tezahürüdür. “Osmanlı, Arap, İslam” denildiğinde tüyleri diken diken olan bu gerçeklik, bu üç kelimeyi lügatinden eksik etmeyenleri kendisine kul eylemiştir.

* * *

“Beni AKP’ye Birikim dergisi örgütledi” diyen Muhsin Kızılkaya’nın partisi, on yıl öncenin "biricik ve özgül burjuva devrimi" iken, ilerleme, Küçükaydın liberalizminin tespitine atfen, “bir şahıs” nezdinde donmuş, bürokratlaşmış, kesintiye uğramıştır. Birikim liberalizmi gibi Küçükaydın liberalizmi de şefe akıl veremediğini, şefi istismar edemediğini anlayınca tornistan etmiş, “elinize Türk bayrağı alın, milliyetçi olun” emrini verir hâle gelmiştir. Küçükaydın, bugün aynen A Haberciler ve AKP’liler gibi konuşmaktadır: “PKK milliyetçidir, karşı-devrimcidir, Muaviye’dir, Apo’ya karşı darbe yapmıştır.” Neden? Çünkü Küçükaydın, yıllardır biricik ve özgül varlığını Apo’ya konuşturduğunu zannetmiştir.

Aslında bu tip isimler, Apo gibilerini biricikleştirmek, özgülleştirmek, kendisi gibi korunaklı bir yere çekmek derdindedirler. Küçükaydın’ın Apo’suz Apoculuk eleştirilerinin dayandığı zihniyet, Ali’siz Aleviliği üreten zihniyettir.

* * *

Bugün HDP’ye saldıranları “faşist-ırkçı” olarak etiketlemede bir kolaycılık ve yanlışlık vardır. Bu etiketleme, kendi varlığını biricik ve özgül görenlerin bir savunma biçimidir. Burada varlık, bir tür akıldır.

Devlete karşı devrim denildiğine göre, her biricik ve özgül olanın kendi “devrim”i olacaktır. “Faşist” denilenin biricik ve özgül bir devleti varsa, karşısında devrimi kendi özel varlığı olarak anlayanları bulacaktır.

Biricik ve özgül olanın zihni, sürekli büyük görünmek için çırpınıp durmak zorundadır. Kitleleri kendi varlığına kul etmeye mecburdur. Örneğin bunun için savaş çıkartır, insanlar ölünce, “sizi ben koruyacağım” der. Zihnin biricikliği ve özgüllüğü, bedenin biricikliği ve özgüllüğüne muhtaçtır. Devleti genel ve yaygın bir olgu olarak anlamayan, doğalında onu besleyecek, meşrulaştıracaktır.

Zihinlerini biricik ve özgül görenlerin ciddi bir ağı, yaygın etki alanı ve derin bir nüfuzu vardır. Biriciklik ve özgüllüğün akademik âlemden neşet eden besmelesi, “ötekilik”tir. Sınıf, cinsiyet, millet ve ırk gibi başlıklar, akmaz-kokmaz biricikliğin-özgüllüğün korunaklı zırhları olarak iş görürler. Birileri, paslanmış kölelik zincirlerine tüm maddîliğiyle bağlı oluşlarını biricikliğe-özgüllüğe sığınarak gizlemeye çalışırlar. Kendi zihinsel varlığı biricik-özgül; sınıfsal, ırksal vs. her şey genel ve yaygındır. Biriciklik ve özgüllük, bunların hep genel ve yaygın olmasına bağlıdır.

* * *

Yaşananları biricik ve özgül seçim zaferine bağlayanların bu yaklaşımları anlaşılırdır. Anlaşılamayan ise, PKK’nin otuz yıldır sol eleştirisi ile bugüne gelmiş olduğunun görülmemesidir. Onun bu eleştiriden vazgeçmesi, ölümünü ifade eder. Ortadoğu’nun diğer mazlum halkları ve direnişleriyle rabıtası kesildiği noktada damarlarındaki kan kalbe, merkezi neresiyse oraya toplanacaktır.

Diaspora Yahudilerinin İsrail’le ilişkilerinin taklit edilmesi de çözüm olmayacaktır. Bu Yahudiler, İsrail’in varlığını değil, devleti yönetenleri eleştirmekte, her daim İsrail’in varlığını meşrulaştırma noktasında iş görmektedirler.

İsrail’i bir değil, birden fazla “terör” örgütü kurmuştur. Biriciklik ve özgüllük tanrısına mürit olmak adına, bu gerçekliğin görmezden gelinmesi mümkün değildir. Diaspora Yahudilerinin beslendiği ve beslediği merkezler, bölgede Siyonizmin biricikliğine ve özgüllüğüne ihtiyaç duydukları için İsrail varolabilmiştir. Onca öfke, kıyam, itiraz ve başkaldırı karşısında İsrail, esasen yoktur.

Dolayısıyla ne isteniyorsa, tok bir sesle, güçlü bir yumrukla söylenmelidir. "Biricikler ve özgüller kulübü"ne üye olmak, bölgeye bu üyeliği önermek çözüm değildir. Bölge, tüm tarihsel-toplumsal iradesiyle, hafızasıyla bu üyeliği varlığına ihanet olarak görecektir. Mazlumların vatanı olarak Ortadoğu, demir tozları gibi dağıtılmakta, onları toplayacak mıknatısa kul ve mahkûm edilmek istenmektedir. “Biricikler-özgüller kulübü”, Truva atıdır.

* * *

Ötekicilik, Sartre’ın Fanon’u Fransız solculuğuna eklemlemesidir. Yalçın Küçük’ün “ne de olsa Apo da bizim okullarımızın bir öğrencisi” demesi gibidir. Saygı diye görülen, esasen itaat çağrısıdır.

“Dünyanın her yerinde yabancının önüne koyduğu büyülü merdiveni hızla tırmanmak isteyen insanlar vardır, kim olduğunu bir düş sersemliği içinde unutmaya hevesli insanlar. Ama bunun tersine, nereden geldiğini aklından çıkarmayan insanlar da vardır.” [Franz Fanon]

Özgüllük ve biriciklik, nereden geldiğini aklından çıkarmak, daha doğrusu, aklı çıkartıp atmaktır. İnsanları “büyülü merdivenler”i tırmanmayı ikna etmek için kullanılan zoka da ötekiler pastasıdır. Öteki görülenler bir pasta misali bölüşülecek bir nesneden ibarettirler, çünkü onların aklı yoktur.

Eli silâhlı, yüzünde anasının gözyaşı ve kan sinmiş yazması olan gençler, bir ötekilik masalına ikna edilmek zorundadırlar. Bunun için onun devlet zulmünü her türlü tarihsel bağdan azade yaşaması gerekir. Zulüm, hafızayı silmektir. Hafıza, hep ait olduğumuz yere dairdir.

Uluslararası Af Örgütü’nün İran’ın, Yemen’in ve Suriye’nin millî haklarını görmemesi ama pezevenklerin, fuhuş pazarının müdavimlerinin haklarını korumak istemesi, anlaşılır bir durumdur. Veganların, hayvan sevicilerin Avrupa’da “madem bu hayvanları besliyoruz, onlarla cinsel ilişki kurma hakkımız olmalı” demeleri de. Zira ötekicilik budur. Bugün bazı solcuların Kürdleri bu türden birer “hayvan” veya “fahişe”ye denk gördükleri açıktır.

Liberallerin PKK’ye dair yazılarında ana yöntem şudur: örgüt önce göğe, yükseğe çıkartılır, yüceltilir, ardından da yere hızla bırakılır. Giderek bir hafızaya, yere, gerçeğe bağlanmış olanın tasfiyesi, bu şekilde gerçekleşir. Liberalizmin işi, işlevi budur, mevzide dövüşmek değil, mevkisini korumak için o mevziyi dağıtmaktır.

* * *

Örneğin liberalizmin Bakara 219. ayetle ilgili meali şu şekildedir: “Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: ‘Sana ne!’ […]” Bir yerde liberal varsa, orada bağlar kopuyor demektir.

* * *

Onca cefanın, zulmün ortasında Allah’tan mizahın konusu olabilecek olaylar da yaşanmaktadır. Pertekli Deli Ersin böylesi bir olaydır. Sosyal medyaya, (dez)enformasyona ve manipülasyona kilitlenmek, böylesi komik sonuçlar doğurabilmektedir. Benzer bir durum, bir adamın köyüne Fenerbahçe bayrağı dikmesini “Erzincan’da IŞİD bayrağı” diye haber yapan SoL “haber” sitesi için de geçerlidir. Pertekli Deli Ersin haberi, ötekiler pastasının elinde patlamış, Fenerbahçe bayrağı da SoL’cuları giderek solculaşan Fenerlilerden uzaklaştırmıştır!

Klavye başında kendisini biricik ve özgül zannedene hitap etmek, bu türden yanılgı ve yanılsamalara yol açmaktadır. Elbette dövüşen, hata yapacaktır. Yeter ki dövüşen, bir hata olmasın.

Eren Balkır
11 Eylül 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder