Pages

10 Eylül 2015

Türkiye'nin Kundaklanan Gecesi


8 Eylül’de Türkiye genelinde Halkların Demokratik Partisi bürolarına koordineli saldırılar gerçekleştirildi.

Esasında HDP bir Kürd partisi değil, ama medya bu partiyi sıklıkla bu şekilde tarif ediyor.

Parti bir grup Kürd yanlısı görüşlere sahip bir grup sol politik örgütün seçim koalisyonu oluşturmaya karar verdiği 2012 yılında kuruldu. Partinin kuruluşunu Yunanistan’daki Syriza’ya benzetmek kaba bir yaklaşım olmayacaktır.

HDP, nükleer enerji, LGBT hakları, azınlıklara karşı ayrımcılık ve kadınların eşitliği gibi başlıklarda geleneksel manada solcu bir konuma sahip.

O hâlde Ankara’da ve başka yerlerde bu partinin bürolarına neden saldırılıyor, bu bürolar neden kundaklanıyor? Savaş köpeklerini HDP’nin üzerine salma kararını kim verdi?

Saldırıların apaçık failleri, eylemlere bayrakları ile gelen, aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi’ne bağlı Bozkurtlar. Ama bu grup saldırılarda yalnız da değil.

HDP karşısında başka güçlerin de toplaştığı, bunların bir kez daha bu genişlikte bir partiyi yasadışı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile bağlantılandırmaya çalıştıkları açık.

Recep Tayyip Erdoğan’a bağlı Türk hükümeti Temmuz’da PKK’ye savaş açtığında HDP de saldırıdan nasibine düşeni aldı. Bu nedenle HDP’ye sadece her yana zehir saçan Bozkurtlar saldırıyor olamaz. Bu güçler arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve AKP’yi destekleyen toplumsal kesimler de var.

HDP merkezlerine saldırıdan birkaç saat önce Türk hava güçleri ve Özel Kuvvetler PKK’nin Avaşin, Bazyan, Kandil ve Zap’taki üslerine saldırdı.

Bu saldırı, PKK birimleri Dağlıca’da bir Türk askerî konvoyuna pusu kurup 15 askeri öldürmesi ardından gerçekleşti. Askerlerin ölümü Erdoğan’a ihtiyaç duyduğu fırsatı verdi.

Türk askerî birlikleri PKK mevzilerine geniş çaplı bir saldırı başlattı. Her iki tarafın gerçekleştirdiği misillemeler, Türkiye’yi 1984-2012 dönemi boyunca süren, 1999-2004 arası dönemde yaşanan süreçte ara verilen çatışma döneminin en kötü noktaya ulaşmasına neden oluyor.

Türkiye veya PKK’nin savaşın bu denli yoğunlaştığı aşamayı nasıl geride bırakacağını bugünden tahayyül etmek güç.

HDP bu sürece nasıl dâhil oldu? Haziran’daki meclis seçimlerinde HDP yüzde 13 oy aldı. Bu sonuç Türk Anayasası’nı değiştirme yetkisini ortadan kaldırdı.

AKP anayasayı neden değiştirmek istiyor? AKP’nin ana isteklerinden biri, kendince her şeye taş koyan bir unsur olarak gördüğü meclisi feshedip Türk devletini başkanlık düzenine geçirmek.

AKP’nin Anadolu’daki demografik avantajı partiye ister Erdoğan olsun ister olmasın, başkanlık seçiminde kendi adayının kazanmasına imkân sağlıyor. Ancak HDP AKP’nin üçte ikilik çoğunluğu sağlamasına mani oldu.

Evet doğrudur, AKP 2002’de böylesi bir çoğunluğu elde etti ama o dönemde anayasayı değiştirmedi. Belirli bir tereddütle iktidara geldi. Partinin temel dayanak noktası olan Erdoğan o dönemde siyasî yasaktan yeni kurtulmuştu.

Erdoğan, Türkiye’yi en az iki sebepten ötürü Avrupa Birliği’ne sokmak istiyordu. İlk sebep, AB’ye girişin büyümeye dönük bir atılımın eşiğinde olan Türkiye’ye ekonomik faydalar getireceğinin düşünülmesiydi. İkinci sebepse, AB üyesi olmanın ordunun AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak için müdahale etmesine mani olma ihtimaliydi.

Bu ikinci motivasyon mevcut korkunun gerçek kaynağıdır.

Orduyu iğdiş eden ve tüm muhalefeti kenara iten AKP’nin hırsları daha büyük. O kalıcı bir yönetim istiyor. Bu noktada AKP’nin atası Refah Partisi’nin 1994’te İstanbul belediye başkanlığını kazandığı dönemde destekçilerinin ağzından çıkan şu cümle hatırlanabilir: “İktidara Öteki Türkiye Geldi.”

Partinin belediye başkanı Erdoğan’dı. İktidara uzanan yolun kesilmesini istemiyorlardı.

Meclis Askıya Alındı

Haziran seçimi sonrası yapılan koalisyon görüşmelerinin başarısız olması ardından hiçbir partinin hükümet kuramaması sebebiyle Türkiye 1 Kasım’da yeniden sandık başına gidecek.

Birçok insan, HDP’ye yönelik antipatinin bu partinin Türkiye solunun bir partisi olduğuna dair imajı silme çabası olarak görüyor. HDP’nin elinde iki ucu boklu bir değnek bulunduğu doğru. Liderleri partiyi Türkiye’nin Syriza’sı veya Podemos’u olarak takdim etme konusunda hevesli.

Ama HDP içerisinde PKK yanlısı olan ve örgütün tutsak lideri Abdullah Öcalan’a büyük saygı duyan güçlü bir akım mevcut.

Son yürüyüşlerde PKK bayrakları ve Öcalan resimlerine artık rastlanmıyor. Gene de kitle içerisinden kimi insanlar “Biji Serok Apo” [“Yaşasın Önder Apo”] diye bağırıyor.

HDP içerisinde ateşkes yanlısı ve PKK yanlısı gruplar bir arada bulunuyor, oysa ateşkes yanlılarının lider kadrosuna daha net bir biçimde hükmettiği görülüyor. Akla getirilen bir değerlendirme, HDP’nin Haziran performansını tekrarlama becerisinin ortadan kaldırılmasının partiye PKK renginin çalınması için yapıldığını söylüyor. Büroları bu nedenle kundaklanıyor.

Erdoğan’ın başbakanı Ahmet Davutoğlu, PKK’nin Suriye’deki IŞİD’e karşı verdiği savaşı Batı’yla sıkı ilişki kurmanın bir yolu olarak kullandığını söyledi. Esasında Erdoğan’ın PKK’ye karşı son verdiği savaş, IŞİD karşıtı koalisyonunun hesaplarını da altüst etti.

PKK ve Suriyeli müttefiki YPG, Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ta IŞİD’e karşı süren savaşın en güçlü savaşçıları olarak öne çıktı ama Türk hava kuvvetinin yaptığı bombardıman örgütlerin ikmal hattını yıkıma uğrattı ve IŞİD’le savaşma becerisini zayıflattı.

Bugün asıl tehlike şu: Erdoğan’ın Suriye’ye yönelik yürüttüğü politika Türkiye ve PKK arasındaki barış sürecini bozmakla kalmadı ayrıca IŞİD’in kuzeye doğru ilerleyişini sağladı.

PKK’ye karşı yeniden açılan savaşın Suriye veya Türkiye’de hayırlı bir sonuç üretmeyeceği açık. Aynı tespit, HDP’ye yapılan saldırılarla ilgili olarak da geçerli.

Erdoğan seçimi henüz kazanmış değil. Diyelim ki anayasayı değiştirme imkânı buldu, geriye neyi miras bırakacak? Demokratik hakların azaldığı, muhalefetin zayıflayıp öfkeyle yüklendiği, bugüne dek 40.000 kişinin ölümüne neden olan isyanın binlerce insanın kanına girdiği bir gerçeklik.

Padişah II. Mehmet’in Erdoğan’ın kahramanı olduğuna inanmak pek mümkün değil.

Vijay Prashad
9 Eylül 2015
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder