Ağlamak, kendine acımaktır. Belki de ölüm hâlinin
çaresizliği karşısında duyulan yıkıma karşı geliştirilen anlık tepkidir.
Çaresizliğin aşıldığı yer, başkalarının nefesine karışmaktır.
AKP, kadîm devletin metafiziğidir. Devletin kendisine
acıdığı noktada, ölüm anının son gayretiyle üflenmiş nefesidir. Bu sebeple,
başkalarının nefesini boğmaktır.
Gezi’de “copunu bırak, kaskını çıkar” diye bağıran
kitleden ürken devlet, bugün eşkıyaların bedenlerini üniformalarından
soymaktadır. “Çözüm süreci”nin barışı değil, bir halkın iradesinin çözülmesini
ifade ettiği, artık anlaşılmıştır.
Efendiler, kendi çıkarlarını herkesin çıkarıymış gibi
göstermekte mahirdirler. Bu hususta başvurulan ana yöntemse demokrasidir.
Maharetin çıkar hâline gelmesi ise devlettir. Çırılçıplak bedenler, onların
maskeli baloları, özel defileleri içindir. Zergele’de ancak fotoğrafın konusu
olan hamile kadın, yalınayak Suriyeli çocuklar, mültecilerin üzerindeki
paçavralar… Giysi, muktedirliğin alametidir. Medeni olmanın gayri medeni olana
açtığı savaştır.
Üzerindeki örtüsü yırtılan devlet için faşizm, her
şeyi açıktan yapmaktır. Göründüğü kadarıyla, kaderi seçimlere bağlı olan
siyaset erbapları, Tayyip’le bu gerçeği gizlemek derdindedirler. Silvan’da
keskin nişancıların saldırılarına mani olmak için asılan çarşaflar ne ise
Tayyip odur.
“Her şeyin başı Tayyip. Nokta!” diyen Hasan Cemal,
dedesi Cemal Paşa’yı savunmaktadır. Tayyip’se örtü ya da başka bir sebeple
kendisine ihtiyaç duyulmasından ötürü histerik bir sevinç duymaktadır.
Savaş, devletin hastalığı değil, ilâcıdır. Her zaman
mahfuz tutulan bir imkân olarak savaş, devletin dirileşmesi için şarttır.
Faşizm, emperyalizm imkânlarının sıfırlanıp, bu
güçlerin içe dönmesidir. Devlet, yabancı kaldığı kendi toprağını “yeniden”
işgal etmek zorundadır.
Filistinliler, meşru kabul etmedikleri “İsrail
devleti” ifadesi yerine “işgalci devlet” ya da “işgal güçleri” tabirlerine
başvururlar. Türkiye, bugün her zamankinden daha fazla İsrail’dir.
Bugün kadın partisinin veya hümanist sol partisinin
sözüne kulak asmamak gerekir. Varto’daki çırılçıplaklık, Taksim’de “copu bırak,
kaskını çıkart” diyen kitlenin mantığını paylaşır. Devlet için kendi üniforması
dışında her türden kıyafet, karşı-üniformadır. Tek biçim odur, her şeyi
biçimlendirmek için böyledir.
Kendi metafizik Öz kurgularının gürleşmesine bakanlar,
kadını, Kürd’ü, Alevî’yi ya da işçiyi bir üniforma gibi görmektedirler. Bu da
söz konusu kişilerin devlet gibi, devletle ve devlete nispetle düşündüklerinin
bir delilidir. Tekbiçimlilik, karşısında sadece biçim, sadece kıyafet görecektir.
Erkeğin, Türk’ün, Sünni’nin veya burjuvazinin gücü biçimselleştirilip soyulmaya
çalışılacaktır.
Bu da devlete ve kapitalist efendilerine elbiseler
diken Cemil İpekçi solculuğuna yol açmaktadır. Kadınların ucuz işgücü olarak
piyasaya akması bir emir ise, rengârenk elbiseler, liberalizmin üniforması
olacaktır.
İki Türkiye vardır ve iç içedir: Emperyalizmin kurduğu
Türkiye’de devlet biçim, sermaye öz; kemalizmin kurduğu Türkiye’de devlet öz,
sermaye biçimdir. Emperyalizmle kemalizmi karşı karşıya koyan sol, haindir.
Bugün Kürd’ün bedeni üzerinden dönen kavga, bir
boyutuyla bu iki Türkiye’nin gerilimidir. Tayyip’se kendisini denge noktası
olma imkânı olarak sunmaktadır.
“Habil ile Kabil arasında kıyamete dek süren savaş”a
atıfta bulunması, özde kardeşliğe, biçimde kıyamete dönük vurgu ile ilgilidir.
Kürdlerin “halkların kardeşliği” sloganını pek sevmemelerinin sebebi de budur.
Ali Şeriati’nin sözüne atıfla, “kardeşlik” sloganının yerini, artık “eşitlik”
almalıdır.
* * *
Biraz da masonik gerekçelerle hazırlanan ve internet
âlemine sunulan bir grafik çalışmasında dünyadaki tüm dinlerin ve alt-dinlerin
aynı şeyi söyledikleri iddia edilmektedir. Tüm bu dinleri ve alt-dinleri temsil
eden simgelerin altına, onların peygamberlerinin ve öncülerinin sözleri
iliştirilmiştir. Bu sözler, özünde, ahlak felsefesinde “altın kural” olarak
geçen, “kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma” demektedir. Bu
grafikte tek farklı sözü İslam Peygamberi etmektedir. Aynıymış gibi görünen,
ama aslında çok farklı bir anlam içeren söz, şöyledir: “Kendin için istediğin
şeyi başkası için de iste.”
Eğer Türkler Müslüman’sa ve Peygamber’in yolunda ise,
devlet istemiyor olmalılardır. İstiyorlar ise Kürd’ü de gözetmek durumdadırlar.
Ya da sadece vefat etmiş, artık olmayan bir fani olarak bakıyorlardır Nebi’ye.
Eşkıyanın çırılçıplak bedeni, ezilenlerin ortak
üniformasıdır.
Eren Balkır
20 Ağustos 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder