Pages

15 Ağustos 2015

Hiroşima ve Nagazaki


ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’de Gerçekleştirdiği

Soykırımın Arkasındaki Sınıfsal Güçler

 

Önce 6 Ağustos’ta Hiroşima’da, ardından 9 Ağustos’ta Nagazaki’de sivil halkın uğradığı kitlesel katliamların yetmişinci yıldönümünde ABD şirket medyasında şu soru üzerinden bir tartışma yaşandı: “Bombalar Japonları teslim olmaya zorladı mı, ABD’nin kayıplarla karşılaşmasına engel oldu mu?”

Tarih çalışmaları, ilgili soruda öne sürülen işaret edilen hususların bombaların kullanılmasının sebebi değil, bahanesi olduğunu gösteriyor. Fotoğraflar yaşanan dehşetin tanığı. Bu noktada biz şu sorulara odaklanmak niyetindeyiz: Pasifik’te yaşanan bu savaşta karşı karşıya gelen bu iki temel gücün sınıf karakteri nedir? Amaçları nelerdir? Yaşanan çatışma, Washington’ı o korkunç silâhları sivil halka karşı kullanmaya neden itmiştir?

O dönemde hem ABD hem de Japonya emperyalist birer ülke. Her ikisinde de kapitalist ekonomi hüküm sürüyor, servet, endüstri ve bankacılıkla iştigal eden bir avuç yönetici sınıfa mensup ailenin elinde yoğunlaşmış. Bu yönetici sınıflar ülke içinde emekçi sınıfları sömürüyorlar. Japonya, Kore ve Çin’in belirli bir kısmına hükmediyor, yönetici sınıfı ise sermaye yatırımı yapıp yereldeki işçileri sömürüyor, hammaddeleri yağmalıyor. ABD ise Filipinler’i, Porto Riko’yu, Havai’yi yönetiyor ve aynı şeyleri yapıyor.

Pasifik Adaları’nın ve Doğu Asya’nın kontrolü konusunda iki emperyalist güç arasında süren rekabet II. Dünya Savaşı’nın Pasifik’e taşınmasına neden oluyor. Her iki yönetici sınıfın da hedefi Pasifik Adaları ile Doğu Asya’yı kontrol etmek. Japonya ve ABD’deki emekçi sınıflarla çiftçilerin “kendi” yöneticilerinin kazanacakları zaferden elde edebilecekleri hiçbir şey yok.

ABD emperyalizminin amacı, Japon devletini ezip bölgede kendisine uşak kılmak. Bugün de ABD emperyalizmi hâlâ söz konusu bölgede hegemonya kurmak niyetinde, ama bu sefer ilgili niyete dayanan faaliyetlerini Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı kurulan ittifak dâhilinde yeniden silâhlandırılan Japon yönetici sınıfını küçük ortak hâline getirerek ortaya koyuyor.

Çin ve Kore halkları, hâlâ Japon yöneticilere fetih süreci dâhilinde ordusunun işlediği suçları kabul ettirmeye çalışıyor. Japonya’da hâlihazırda iktidarda olan sağcı başbakan Shinzō Abe özür dilemeyi reddediyor, bunun yerine, daha güçlü silâhlara sahip, saldırgan bir Japon ordusu istediğini söylüyor. Japonya’nın işlediği suçlardan biri de Hiroşima’da zorla çalıştırılan 20.000 Korelinin öldürülmesi.

ABD Emperyalizminin Suçları

ABD’de mücadele eden komünistler olarak bizler esasta ABD emperyalizminin işlediği suçlara odaklanıyoruz. O dönemde yönetici sınıf savaşa girip Japonları öldürme konusunda kitleleri seferber etmek için o en aşağılık şovenist ve ırkçı propagandaya başvurup Japon halkını insanlık dışı varlıklara olarak resmetti. Buna bir de ülkede yaşayan, ataları Japon olan insanları enterne edip toplama kamplarına tıkmayı ekledi. Ardından da Japon sivillere yangın ve atom bombaları attı.

ABD ordusu, yangın bombalarının kentleri imha edebileceğini, Temmuz 1943’te İngilizlerle birlikte Hamburg’a yaptığı ve 43.000 Alman sivilin öldürüldüğü saldırıda, ayrıca çoğunluğu mülteci olan otuz ilâ doksan bin civarında insanın yandığı veya dumandan boğulduğu Şubat 1945’te Dresden’e yapılan saldırıda öğrendi.

ABD Japon adalarına yakın adaları ele geçirdikten sonra Hava Kuvvetleri elindeki yangın bombaları ile 68 Japon kentine yüz binlerce insanın öldüğü saldırılar düzenledi.

En büyük ve en yıkıcı saldırılar 7-8 Mart 1945’te gerçekleşti. Bu saldırılarda yüzlerce B-29 uçağı 2.000 ton yangın bombasını Tokyo’nun işçi mahallelerine bıraktı. Saldırı sonucu 130.000 insan yanarak öldü. Washington 1 Kasım 1945’te başlayan işgal hareketi esnasında bu katliam planını sürdürmeyi amaçlıyordu.

ABD emperyalizmi ilk test amaçlı atom bombasını 16 Temmuz 1945’te patlattı. Yönetici sınıf elindeki mülkle ilgili çıkarları ve kârları noktasında etkili olduğuna inansa bu bombayı kullanma konusunda bir saniye tereddüt etmezdi. Birinci ve ikinci dünya savaşları, yönetici sınıfların bırakalım “düşman”ı kendi işçi ve köylüsünü bile feda etmeye ne denli hazır olduğunu zaten göstermişti.

Söz konusu süreçte Hiroşima ve Nagazaki yangın bombalarından nasibini almamıştı. Zira iki kent de askerî bir değere sahip değildi. Pasifik’teki savaşın sona ermeye yüz tuttuğu süreçte ki savaş Avrupa’da 8 Mayıs’ta bitmişti, Washington iki farklı tipte nükleer füzyon bombasını test edebileceği çok az imkâna sahipti. Bombalardan biri zenginleştirilmiş uranyumla, diğeri de plütonyumla yapılmıştı. Savaş süresince hiç dokunulmamış bu iki kentte ABD bombaların etkilerini gözlemleme imkânı bulacaktı. Bombalar atıldıktan sonra 200.000 kişi hemen, 150.000’i de süreç içerisinde yavaş yavaş öldü.

ABD ordusu böylelikle dünyaya neleri becerebileceğini göstermiş oldu. Sonrasında Kore ve Vietnam savaşlarında da bomba kullanma tehdidine açıktan başvurdu.

Sovyetler Birliği Savaş İlân Ediyor

Yenildiklerini bilen Japon yöneticiler atom bombalarından daha büyük bir tehditle karşılaştılar. Bir işçi devleti olan Sovyetler Birliği savaş ilân etti. Sovyetler Birliği nereyi işgal etse, sadece Japon egemenliğini değil, ayrıca yönetici sınıfın mülkiyet haklarını da tehdit ediyordu.

Her ne kadar birisine teslim olmaktan nefret etseler de Japon yöneticiler, sosyalist Sovyetler Birliği yerine kapitalist ABD’ye teslim olmayı tercih ettiler. ABD’nin 1950’ye dek süren Japon işgali süresince General Douglas MacArthur Japon Komünist Partisi ve sendikaları ezdi.

Sovyet Kızıl Ordusu’nun, örneğin Çin’in parçası olan Mançurya’da, Japonların zorla çıkartılmasına yardımcı olduğu yerlerde halk kendilerini Japon emperyalist idaresinden kurtarıp toprak ağaları ile kapitalistlerin mülklerine el koydular. Japon yöneticilerin halkının üzerine atılan o atom bombalarından daha çok korkutan da esas olarak buydu.

John Cataliontto
13 Ağustos 2015
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder