Bu resimdeki kadının adı Ayaled Shaked. Geçen sene
Gazze’deki savaşta yaptığı “Filistinlilerin annelerini de öldürmek gerek”
lafıyla tanınıyor. Bir devrimci, çıkıp bu kadını alnının çatından vursa
üzülecek, kızacak o kadar solcu var ki bu ülkede.
Her ne kadar Shaked bu lafı etmediğini söylüyorsa da,
kendisinin buna benzer cümlelerin yer aldığı, başkasına ait bir makaleyi
Facebook sayfasında paylaştığı biliniyor. Bu da onun söz konusu lafların
arkasındaki zihniyetten çok uzakta durmadığının bir alameti.
Üzüleceklerin sayısı çok, çünkü Shaked de bu solcular
gibi laik. Irak Yahudisi ve uzun zamandır Likudcu. Biyografisine göre, üst orta
sınıfa mensup bir ailenin kızı, aslen Aşkenazi ve solcu, kocası savaş pilotu.
Netanyahu liderliğinde kurulan yeni koalisyon hükümetinin adalet bakanı. Aynı
zamanda kısa süre önce İsrail’de yaşanan Afrikalılara yönelik saldırıların
arkasında da o var. Uzun süre, ekonomiye ve devlete zarar verdiği için,
Afrika’dan İsrail’e yaşanan göçe karşı çalışma yürütmüş.
Facebook sayfasında paylaştığı yazıda özetle şu
söyleniyor:
“Her
teröristin arkasında onlarca kadın ve erkek var, o teröristlerin terörist
faaliyetler içine girmesi, o kadın ve erkekler olmaksızın mümkün değil. Onlar
da düşman savaşçılar, onların da kanı dökülmeli. Bunlara çiçek ve öpücükle
cehenneme gönderdikleri şehitlerin anneleri de dâhil. Onlar da evlatlarının
peşinden gitmeli, bundan daha adil bir şey olamaz.”
Shaked’i Hitler’e benzeten Erdoğan da Gezi sürecinde,
parktaki gençlerin annelerine seslenip, “gelin evlatlarınıza sahip çıkın,
onları oradan alın” demiş, yüzlerce ana, evlatlarını korumak için parkın önünde
zincir oluşturmuş, Erdoğan’ın İsrail eğitimli askerleri, o analara saldırmıştı.
Esasen, “Analığa, onun sorumluluğuna, köleliğine,
emeğine karşıyız, bu beden bizim. Orgazm hakkımız engellenemez” diyenler de bu
saldırının parçası. Kadıncıların anaların o gün o parkta kol kola girişlerini,
o eylemi anlamaları mümkün değil. Burjuvazinin pembe bulutlarının üzerinde imal
edilmiş bir “Kadın”a put niyetine taptıklarından, toprak, ter ve kan kokan bu
coğrafyanın analarını görmeleri de imkânsız. Kadına şiddet, en fazla, siyasi
malzeme kılınabilir. Kendi serbestiyetleri için ekmeğe yağ niyetine sürülebilir.
* * *
Lenin’in Ne Yapmalı’sı, özetle, işçiyi, bu
şekilde, sadece kendisiyle ilgilenmeye mecbur eden yaklaşımların eleştirisine
dair. Bugünse soyut, burjuva kurgusuna göre zihinde inşa edilmiş İşçi’nin,
kendisi dışında hiçbir şeyle ilgilenmesi, ilişkilenmesi istenmiyor. Lenin’e diyorlar
ki, “senin önerdiğin örgüt, burjuvaların fabrikasına benziyor” Lenin de “tamam,
öyle olsun, ama ben işçilerin örgütlülüğünden öğrenen bir örgütten
bahsediyorum” diyor. Buna karşın, bu ülkede Fabrika diye dergi
çıkartılıyor. İlginçtir, Lenin’in düşmanları “sen jakobensin” diyor, Lenin de
bu eleştiriyi savuşturmak için kurulan benzerlik üzerinden cevap geliştiriyor.
Ama nasıl oluyorsa, bu ülkede “ben jakobenim” diyen Lenincilere rastlanıyor.
Demek ki bugün Lenin’in düşmanları Lenin postunda dolaşıyorlar ortalıkta.
Mücadeleyi fabrika duvarlarının dışına taşıyan irade, bir tür işçicilikle,
tekrar burjuvanın sınırlarına çekiliyor.
Benzer bir durum, kadın meselesinde de var. Artık
yaşlı ve erkek şefler, kendilerini gizlemek adına, öne gençleri ve kadınları
sürüyorlar, bunu bir de ideolojik kılıfa kavuşturuyorlar. Ön cephede gördüğümüz
Kadın, şeflerin erkekliğini; Gençler, yaşlılığını örtbas ediyor. Kendisi
dışındaki dünyayla, hayatla rabıtası kalmamış küçük örgütler, hayatta kalmak
adına, kendince vitrinler oluşturuyorlar. Kadın ve gençlerin öne sürülmesinde
korunanlara, neden korunduklarına bakmak gerekiyor.
AKP de buradan vuruyor: “Hayatın yaratıcısı kadınlar”
ifadesini şirk eleştirisine tabi tutuyor. Yaratma fiilinin sadece Allah’a ait
olduğunu söylüyor. Ama şeflerinin ancak ve sadece Allah’a has olan sıfat ve
fiilleri üstlerine aldıklarına tanık olunuyor. Bu şirki eleştiriye tabi tutana
rastlanmıyor. Küçük burjuvazinin kayıkçı dövüşü, zerre hayır üretmiyor.
* * *
Emperyalizm ve Siyonizm, doğu Müslüman coğrafyasının
zayıf karnını gençlik ve kadın olarak belirliyor. Buralara müdahale ederek yol
almaya çalışıyor. Ülke genelinde siyaset alanını belirleyen Kemalizmse; bölge
genelinde bu belirleyici unsur Masonik-Siyonist-emperyalist odaklar. Oraya
girmek isteyenlerin onlardan izin alması zorunlu.
Onlar, “zayıf karın” gördükleri gençlerin ve
kadınların kendilerine karşı savaşma ihtimallerini ortadan kaldırmak
istiyorlar. İnsan-altı, düşük yaratık, siyaset dışı varlık derekesinde görülen
dinamiklerin ağzına bir parmak bal çalıyor. Onlara sınıf atlatacağını söylüyor.
Kadın ve Gençlik, bu tür vaatlerle yüceltiliyor. Kadın erkeğe, Gençlik yaşça
büyüklere düşman ediliyor. Onların terakkiye ve hürriyete mani olduğu
öğretiliyor. Açılan yollardan yürüdüğünde, kurtuluşa varılacak zannediliyor. Bu
sırada egemenler, gemilerini o terakki ve hürriyet için verilen kavganın açtığı
kanallardan yürütüyorlar.
Geçmişte Reyhane Cabbari vak’ası türünden doğuya dair
haberler, hep batı süzgeçlerinden geçtikten sonra, onun çıkarına uygun olarak
servis ediliyorlar.[1] Örneğin İran’da bir mollanın “cinsel ilişki esnasında
başka bir kadını düşünürseniz, eşcinsel olursunuz” dediği söyleniyor. Buradan
hem eşcinsellerin hem kadınların hem de laiklerin gönlü hoş tutulmuş oluyor.
Oysa mollanın sözünün doğru olduğunu kabul edersek, bu haber uydurma değilse,
muhtemelen molla, özellikle Şiilik’te Hz. Ali kaynaklı bir emir gereği,
tekeşliliğe vurgu yapıyor. Hatta Fransız bir yazar, Suudi-İran geriliminin bir
açıdan çokeşlilik-tekeşlilik kavgası olduğunu, Hristiyanlıktan örnekler vererek
izah ediyor ve bu gerilimin ekonomik bir yönü bulunduğunu söylüyor. Ama bizim
bunlarla değil, ekmeğe sürülecek bir damla yağla ilgilenmemiz isteniyor sadece.
Bu istek de kadınları köleleştiren, fahişeleştiren, içini boşaltan, cesetleştiren,
et niyetine satan, gençleri çürüten, uyuşturan, geleceksizleştiren batılılara
ait üstelik.
* * *
O nedenle bugün Mehabad’da yaşananların buraya tercüme
edilişine dikkat etmek gerekiyor. Yağa çevirip ekmeğe sürmeden önce düşünülmesi
zorunlu. Zira gelen haberlerde Ferinaz Hüsrevani’nin otel sahibi tarafından
fuhşa sürüklendiği, otel sahibinin de Kürt olduğu söyleniyor. İran, İslam ve
devlet düşmanlığı için bir kadının n’aşını politik çıkara tahvil etmeden önce
düşünmek gerekiyor.
Tabii İran Devrimi öncesi ve sonrasında Kürdlerin
gördüğü zulmün ve baskının da göz ardı edilmesi mümkün değil. Ama Kürd’ün de
kendi Hürriyet gazetesine sahip olup altına, lejant niyetine, “Kürd’ün
Kürd’den başka dostu yoktur” ya da “Kürdistan Kürdlerindir” yazmasının da bir
manası yok. Sömürgecilik tezlerinin, birilerinden çalınmış malların iadesine
indirgenmesi, en fazla, toprak ağalarının, esnafın, tüccarın göğsünü
kabartıyor.
Qazi Mihemed, 22 Ocak 1946’da Mehabad Kürd
Cumhuriyeti’ni ilân ediyor. Şah’ın saldırısı sonrası 31 Mart 1947’de
cumhuriyeti ilân ettiği meydanda idam ediliyor. Ekte sunulan yazıda, vasiyeti
de yer alıyor. Cumhuriyetin genelkurmay başkanı Mustafa Barzani. Bugün yaşanan
serhıldanın arkasında bir yönüyle Barzani çizgisi var. Buraya sunuluş biçimine
bakılırsa, bu çizginin hâkimiyetinin ve yaşanan rekabetin belirginleştiği
görülüyor. Mihemed, vasiyetinde “Allah’a iman edin, birlik olun, ihanet
etmeyin, yabancıların ajanı olmayın, mücadele edin” diyor.[2] O günün Şah’ına
karşı devrim yapanların iktidarında Mihemed, başka bir düzlemde, bir anı
olarak, kıymet buluyor. “Acem’e güvenmeyin, bal verse içinde kesin zehir vardır”
diyen Mihemed’in izinden gittiklerini söyleyenler, bugünkü zalimleri de aynı
millî etiketle değerlendiriyorlar.
Oysa İran devletini değil, arkasındaki devrimi
sahiplenmek gerekiyor. Bölgede güç kazanmak isteyen Siyonistlerin ve
emperyalistlerin esasta o devletle değil, devrimle dertlerinin olduğu
biliniyor. Yerel düzeyde eskinin Sovyetler’inin yerini İran alıyor. Devrim
imkânının ezilmesi için bu ülkeye çeşitli saldırılar gerçekleştiriliyor.
Piyasaların ve tekellerin güvenliği ve huzuru için devrimin tasfiye edilmesi
gerekiyor.
* * *
Belki de egemenler, Sovyetler’e karşı örgütledikleri
Avrupa Birliği’nin bir benzerini Ortadoğu’da tesis etmek istiyorlar. Bu
yöntemin İran için de işe yarayacağını düşünüyorlar. Türkiye ve İsrail,
hangisinin Fransa ve Almanya olacağı konusunda, tatlı bir rekabet
içerisindeler, o kadar.
Sovyetler’in ideolojik çözülme sürecinin Avrupa’daki
komünist partilerin bürolarında başladığı biliniyor. “Yeni Ortadoğu”, yeni AB
olma ihtimali üzerinden, benzer solcuları namluya sürüyor.
* * *
Ferinaz’ın fuhşa sürüklendiği için intihar ettiği ya
da buna zorlandığı doğru ise, Mehabad’da Kürdistan güneşinin doğuşunu
görenlerin, bugün büyük şehirlerde fuhşa sürüklenen binlerce Suriyeli kadın
için kıyam etmesi gerekiyor.
Sadece kendisini gören göz, kör olmaya mahkûm…
Eren Balkır
8 Mayıs 2015
Dipnotlar:
[1] N. Vahid Azal, “Reyhane Cabbari Dosyası”, 6 Kasım 2014, Medya Şafak.
[2] “Qazi Muhammed’in Vasiyeti”, 18 Mart 2016, Nerine Azad.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder