Pages

17 Nisan 2015

Kötü Akıl, İyi İrade

AKP, fukaranın sınıfsal öfkesini orta sınıflara yönlendirmek suretiyle, burjuvaziye ve emperyalistlere yönelik kini ve düşmanlığı yumuşatıyor. Bu anlamda AKP ile öznel, kişisel, birebir, ucuz-kaba eşitlikçi bir ilişki, muadillik düzlemi kurmazdan önce, onu muktedir kılana, kılmayana, kılmamış ve kılmayacak olana bakmak gerekiyor.

Soma Katliamı sonrası mahkeme süreci, AKP’ye yakışır biçimde, beklenen bir sonuca bağlanıyor. Meslek sahibi, orta sınıfın içerisinde ite kaka yer edinmeye çalışan, üstelik toprak altındaki bir kurban bulunuyor.

Sağlık reformu süreci, AKP şahsında doktorların, halk tabiriyle, “boynuzlarının kırılmasına, burunlarının sürtülmesi”ne neden oluyor. Çağlayan saldırısı sonrası avukatlar, kasten hedef alınıyorlar. Artık sadece velilerin değil, öğrencilerin de öğretmenleri dayaktan geçirdiği bir dönemde yaşıyoruz. AKP’nin orta sınıfa saldırı planı iki uçlu: Fukarayı bu katmandaki dostlarından, yoldaşlarından kopartıp diz çöktürmek; orta sınıfı da burjuvaziye ve devlete muhtaç hâle getirip, kontrol altına almak.

Yaşanan gizli ve açık şiddetin sınıfsal boyutu, ideolojik sonuçlar doğruluyor. Fukara, şiddetin mızrağını orta sınıfa çevirerek, egemen burjuvazi ile devlet üzerinden ortaklaşmaya, yol bulmaya çalışıyor. AKP’ye yönelik eleştiriler, tabiatıyla, bu fukarayı da kapsayacak şekilde ilerletiliyor. Müslümanlık, Ortadoğu, makarna, eğitimsizlik, sürü bilinci, korku vb. burada birer dolayım olarak iş görüyor.

Egemenler, ideolojik salgısını önce tefeci-bezirgânlar, oradan tüccarlar, esnaf ve zanaatkâr üzerinden halka yediriyorlar. AKP iktidarının temelinde 2001 esnaf isyanı duruyor. 2013 orta sınıf isyanı ise tersten bu salgıya bağlanmayla sonuçlanıyor. Bu son isyanın mülk sahipliği konusundaki rekabet seçimler üzerinden ifa ediliyor: CHP ve HDP, orta sınıf siyasetine daha fazla râm oluyor. Orta sınıfa yöneltilmiş aşağıdakilerin öfkesini karşısına alıyor, yoksulun eli bırakılıyor, mazluma alaycı, horgören bir bakış fırlatılıp sırt dönülüyor.

Orta sınıf ideolojisi, kendi ömrünü toplam kolektif hayatın ta kendisi zannediyor. Ayağını bastığı yeri tek vatan, içinde olduğu ânı mutlak biyoloji ve iktisat olarak anlıyor. Dolayısıyla AKP’nin saldırısında o vatanı ve ânı aşan güçlerin önemli bir payı var. Bu nedenle o, sınıfsal ayrım yapmadığı için, aşan her şeyi “kötü” ilân ediyor. Çıkmaz sokakları yok eden modernizm türünden, mahremiyet, muhabbet, AKP’nin tetikçiliğini yaptığı egemenler eliyle siliniyor. Masonizm edebiyatının Fethullah bahanesiyle yeniden ısıtılmasının nedeni, burada. Kontrol ve disiplin toplumu, burjuvazinin ve devletin emri olarak ifa ediliyor. Hayata ait değil, sahip olabilen orta sınıf, bu emre dolaylı olarak uyuyor.

Orta sınıf siyaseti, o özel vatanı ve özel ânı yücelttiği, Allah bildiği için başka bir yüce kudrete asla izin vermiyor. Bir orta sınıf örgütlenmesi olarak AKP egemenlerle anlaştığı için, fukaranın saldırısını kendince maniple ediyor, hüküm ve kontrol altına almaya çalışıyor. Daha önce çıkartılan Millî Görüş gömleğinin bu seçim öncesi lime lime edildiği görülüyor. Süleyman Soylu çizgisinin tayin ettiği kadrolar köşe başlarını tutuyorlar. Sol muadili bu gelişmeyi sınıfsal ortaklaşma sebebiyle görmüyor, buna müdahil olamıyor. Sağ orta sınıf siyaset, CHP-HDP rekabetinin sonucunu bekleyerek, sol muadiline kavuşacağı günü bekliyor. Başkanlık tartışmalarında AKP, mecliste ABD’deki gibi esasta iki parti olacağını söylüyorlar. Söz konusu rekabet de ikinci partinin kim olacağı ile ilgili. Dolayısıyla bu yarışa girerek başkanlık meselesi zımnen onaylanmış oluyor. Fukaranın kaotikliği, ucu açıklığı, geriliği, kontrolsüzlüğü, aşağılık konumu ile ilgili solda açıktan ya da örtük eleştirilerin ve saldırıların da bu süreci içeriden desteklediğini görmek gerek. Ölçüsü, mizanı fukara-mazlum olmayanın saray kapılarından girişi de kolay oluyor.

Orta sınıfın özel vatanı ve özel ânı, ağır bir gülle gibi, her şeye baskın çıktığından, tüm ideolojik-politik yönelimleri bu ağırlık merkezinde toparlıyor. Bunu da güçlü olmak zannediyor. Buradan her şeyi kendisinde başlatıyor, kendisinde bitiriyor, herkesin kendisine mecbur olmasını talep etmekten başka bir şey yapmıyor. Yoldaşlaşma, ortaklaşma, paylaşım, müşterek çalışma, aidiyet lügatten çıkartılıyor. Tarihin ve toplumun başına ve sonuna “ilahi birey” yerleştiriliyor. Bu bireyin ruhunu burjuvazi, bedenini devlet imal ediyor.

Söz konusu yerleştirme işlemi, tarih ve toplumdaki sınıflar mücadelesinin karşı tarafa atılması için yapılıyor. Sınıflar mücadelesi karşıya atılınca, tarih ve toplum, bugünde olmak, ayak basılan toprak adına, temel bireysel ahlakî ayrıma, yani “iyi-kötü” meselesine bakılıyor. Orta sınıf, kötüye işaret ederek, iyinin kendisi olduğunu vicdanına inandırmaya çalışıyor. Sınıfsal açıdan hiç sorgulamadığı aklı herkesin aklından yüce olduğu için, cehalet, bilgisizlik, gerilik olarak gördüğü her şeyi “kötü” olarak adlandırıyor. Sınıfsal analiz ahlakî analizin altında eziliyor.

Orta sınıf siyaseti, “aklın kötümserliği-iradenin iyimserliği” noktasından “kötü akıl-iyi irade” noktasına taşınıyor. Akıl, her şeyden ari, münezzeh kılınmak için sınıflar mücadelesini çöpe atıyor. En fazla, sınıfı, kendisi gibi iş ve kas gücü denilen “sermaye”ye sahip, meslek erbabı, özel bir şahıs olarak görüyor. Sınıfın ve halkın içinde de sınıflar mücadelesi işlediğini her seferinde inkâr etmek zorunda kalıyor. İşçiyi orta sınıf siyasetine ikna etmek için bu gerçeğin üzerini örtüyor. Birey-işçiyi bugüne ve ayak bastığı toprağa tapmaya ikna etmek için uğraşıyor. Dolayısıyla ucu açık, kontrolsüz, tehlikeli ve tehdit yüklü sınıf hareketini devlete veya demokrasiye göre disipline ve terbiye etmeye çalışıyor.

Orta sınıf siyaseti, egemenlerle yapılmış gizli bir akit olduğu için, akıl giderek egemenlerin aklına bükülüyor, oranın kötülüğünü, cinliğini, uyanıklığını, kibrini, ahlâksızlığını ve yalanını kendisine yediriyor. İrade ise, bir nevi, tüm bunların arındırılması seansı olarak görülüyor. Her türlü düzenbazlığı yapan ama psikiyatristlere, kişisel gelişim danışmanlarına tonla para akıtan zenginlerin pratiği orta sınıfın iradesi hâline geliyor.

Proletarya, mazlumlaşmış işçi, işçileşmiş mazlumdur. Sömürüye ve zulme karşı kolektif mücadele içerisinde oluşur. Onu kendisine benzetmeye çalışanlar, onda kendi çıkarlarına koşturulacak yedek güç bulanlar, onunla nefes almayı bilmeyenler için mağlubiyet kaçınılmazdır. Sömürü ve zulmün karşısındaki her politik-ideolojik güç ona mündemiçtir. Onu devlet ve burjuvazi ölçütüne vurmak, meseleyi “iyi-kötü” ölçütüne çekmek, ciddi bir yanılgıdır. Esas olarak onun düşündüğü akıl; onun “yap” dediği, irade olmalıdır.

Eren Balkır
17 Nisan 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder