1930’da Waldo Frank, ABD’de çıkan haftalık solcu dergi
Nation’da [“Millet”] José Carlos Mariátegui’nin 16 Nisan’da gerçekleşen
ölümünün tüm İspanyol-Amerikan entelijansiyasını kedere sürüklediğini yazar.
“Yeni
dünyanın iki yarısı arasındaki kültürel ayrım, bu kelimelerin bize hiçbir anlam
ifade etmemesi gerçeğinden daha dokunaklı değildi”.
Cenaze töreni, işçilerden oluşan bir büyük bir geçit
törenine dönüştü. Peru’nun başkenti Lima, daha önce hiç böylesini görmemişti.
Buna karşın, ABD’de onun vefatını çok az insan önemsedi. Maalesef 85 yıl sonra
Mariátegui, İngilizce konuşan dünyada hâlâ pek bilinmiyor, hatta onun Latin
Amerika Marksizminin kurucusu olarak sahip olduğu statü bile ancak bölgede
yaşanan politik değişiklikleri anlama noktasında ilgi görebiliyor.
Mariátegui, 14 Haziran 1894’te Peru’nun güneyindeki
bir şehir olan Moquegua’da doğdu. Fakir, melez bir kadın olan María Amalia
LaChira’nın altıncı çocuğuydu. Mariátegui, zayıf ve hasta bir çocuktu. İlk
yıllarından itibaren veremle uğraşmak zorunda kaldı. Sekiz yaşında iken sol
bacağını kaybetti. Bu durum, tüm ömrü boyunca kendisini köstekleyen bir sorun
oldu. Mali kaynakların yokluğu ve ailesine destek olma gerekliliği yüzünden
sekizinci sınıfa kadar okudu. On beş yaşında Mariátegui Peru gazetesi La
Prensa’da [“Basın”] çalışmaya başladı. O, hayatı boyunca gazetecilik
becerilerini hem geçinmek hem de politik görüşlerini aktarmak için kullandı.
Mariátegui’nin işçilerin ve öğrencilerin devrimci
taleplerine dönük çekincesiz desteği Perulu diktatör Augusto B. Leguía ile
başını derde soktu. Diktatör, Ekim 1919’da onu Avrupa’ya sürgüne gönderdi.
1919-1923 arası dönemde Mariátegui, Fransa’da ve İtalya’da eğitimini tamamladı.
Buralarda birçok Avrupalı sosyalistle ilişkiye geçti. Avrupa’da geçirdiği süre
onun fikrinin gelişimini ve olgunlaşmasını büyük ölçüde etkiledi. Bu dönemde
sosyalist eğilimi iyiden iyiye netleşti. 1923’te ülkesine döndüğünde
Mariátegui, “Marksizme inanan ve kendisini açıktan Marksist olarak beyan eden
bir kişi” olduğunu söyledi. Sonrasında kendisiyle ilgili bir değerlendirmede,
gençlik yıllarına dönüp baktığında, o dönemde yaptığı gazeteciliğin “kendisinin
taş devri” olduğunu, sonraki yazılarında Marksist bir düşünür olarak
olgunlaştığını gördüğünü ifade etti.
Mariátegui, Latin Amerika’nın sorunlarını çözümlemek
için yeni yöntemler geliştirmek amacıyla, Avrupa düşünce dünyasıyla dinamik bir
etkileşim içerisine girdi. Peru’nun özgül tarihsel gerçeğine yöneltilecek
yaratıcı bir Marksist analiz geliştirmek için katı, kitabî Marksizm yorumundan
kopan yeni bir teorik çerçeve geliştirdi. Sekter olmayan, “açık” bir Marksizmi
benimsedi ve Marksist düşüncenin revize edilebilir olduğuna, dogmatik
olamayacağına ve yeni durumlara uyarlanabileceğine inandı. Devrimci bir durumu
kışkırtmak için nesnel ekonomik etmenlere kaba bir biçimde güvenmek yerine,
Mariátegui, aynı zamanda işçi sınıfının politik eğitimi ve örgütlenmesi
ihtiyacı gibi kimi öznel unsurları inceledi. O, böylesi bir stratejinin bir
toplumu devrimci eyleme götürebileceğine inanıyordu.
Mariátegui, akademik dünyayla kavgalı bir aydındı.
Resmî eğitimden yoksun olmasına karşın yaratıcı ve parlak bir zihne sahipti.
1926’da yeni bir Peru’nun yaratılması için gerekli zihinsel ve ruhsal hareketin
oluşturulması noktasında gerekli öncü ses olarak düşünülmüş (İnka dilinde Bilge
veya Öğretmen anlamında) Amauta isimli gazeteyi çıkarttı. Amauta,
sadece Peru’da değil, tüm Latin Amerika’da geniş bir kitleye ulaştı. 1928’de
ise Mariátegui, işçi sınıfını bilgilendirmek, eğitmek ve politikleştirmek için
iki haftalık Emek isminde bir dergi çıkarttı. Ayrıca Mariátegui, 1925’te
La escena contemporánea (“Çağdaş Sahne”), 1928’de de 7 ensayos de
interpretación de la realidad peruana (“Peru Gerçekliği Üzerine Yedi
Açıklayıcı Makale”) isimli kitaplarını yayınladı. Bunlara Peru’da çıkan
muhtelif dergi ve gazetelerde yayınlanan sayısız makale de eklendi.
Mariátegui’nin en çok bilinen eseri, ikinci kitabı Peru
Gerçekliği Üzerine Yedi Makale’dir. Kitap, ekonomik gelişme, yerli halklar,
toprağın dağıtımı, eğitim sistemi, din ve edebiyat gibi başlıkları içerir.
Çalışma, Latin Amerika gerçekliğine dönük özgün ve yaratıcı görüşler sunan,
eleştirel düzlemde elde ettiği başarı takdir görmüş bir çalışmadır. Mariátegui,
Peru, en geniş manada Latin Amerika konusunda parlak bir analiz sunar ve
sorunları Marksist bir bakış açısından ele alır. Kitap Latin Amerika Marksizminin
kurucu eseridir ve genelde Latin Amerika’daki gerçekleri anlamak için herkesin
okuması gereken bir eser olarak önemli bir kaynakça hâline gelir.
Köylülerin gerici bir sınıf teşkil ettiklerine inanan
kitabî Marksistlerin aksine Mariátegui, Latin Amerika genelinde yaygınlaşacak
bir toplumsal devrime yol açmak için endüstrideki kentli işçi sınıfına ek
olarak kırsaldaki yerli halklara da bakar. Mariátegui, bu konuda yerli
halkların sosyalizme kazanıldıkları noktada onların sosyalizme tutkuyla
bağlanacaklarını, zira sosyalizmin geleneksel temellere sahip komünal duygulara
denk düştüğünü iddia eder. Ona göre, başarılı olmak için modern sosyalizm,
“İnka komünizmi”nin mirası ile modern batılı teknolojiyi kaynaştırmalıdır.
Mariátegui’nin devrimci faaliyetleri salt teorik
düzeyde kalmaz. O, aynı zamanda Peru genelinde komünist hücreler örgütler ve
1928’de kurulan Peru Sosyalist Partisi (PSP) genel sekreterliğini yapar.
1929’da PSP, Peru Genel İşçi Konfederasyonu’nu kurar. Bu, Marksistlerin
yönlendirdikleri bir sendika federasyonudur. Hem PGİK hem de PSP
enternasyonalist faaliyetlere aktif biçimde katılır. Bu faaliyetler,
Komintern’in desteklediği toplantıları da içermektedir. İlgili dönemde Leguía
diktatörlüğü, hiç suç işlememiş olmasına karşın, Mariátegui’yi politik
faaliyetlerinden ötürü iki kez gözaltına alıp tutuklar.
Aktif rol oynadığı politik partinin ve işçi
konfederasyonunun ciddi bir güç kazandığı dönemde Mariátegui’nin sağlığı
kötüleşir. 1924’de sağ bacağını da kaybeder ve kalan ömrü boyunca tekerlekli
sandalyeye mahkûm olur. Giderek kötüleşen sağlığına karşın Mariátegui, Peru’da
toplumsal bir devrimin örgütlenmesine dönük çabalarını yoğunlaştırır.
Mariátegui, düşünsel ve politik katkılarının zirvede olduğu bir dönemde, 16
Nisan 1930’da, doğum gününe iki ay kala, 36 yaşında vefat eder. Maalesef vefatı
ardından onun kurduğu hareket, zindeliğini ve devrimci potansiyelini yitirir.
1959’da Küba Devrimi’nin muzaffer olması ile birlikte ortaya çıkan yeni eylemci
kuşağı onun düşüncesini yeniden keşfeder. Elli yılı aşkın bir zamandan sonra
Latin Amerika Marksizminin kurucusu, yeni politik, ekonomik dışlanma ve
toplumsal adaletsizlik sorunları ile yüzleşme yollarını yeniden düşünüp
tahayyül etme noktasında bugün hâlâ devrimcilere ilham vermektedir.
Marc Berker
[Marc Berker, Mariátegui and Latin American Marxist
Theory (“Mariátegui ve Latin Amerika’nın Marksist Teorisi” -Ohio
University, 1993) kitabının yazarı ve José Carlos Mariátegui: An Anthology
(“José Carlos Mariátegui: Bir Antoloji” -Monthly Review Press, 2011) isimli
kitabın (Harry Vanden ile birlikte) editörlerinden biri ve çevirmenidir.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder