İsmim Assata Shakur ve ben yirminci yüzyılın kaçak
kölesiyim. Devletin baskısı sonucu, ABD hükümetinin beyaz olmayan insanlara
yönelik siyasetine hükmeden politik baskı, ırkçılık ve şiddetten kaçmaktan
başka bir çarem kalmadığı için ülkeyi terk ettim. Eski bir politik tutsağım ve
1984’ten beri Küba’da sürgünde yaşıyorum.
Hayatımın önemli bir bölümünü politik bir eylemci
olarak geçirdim, her ne kadar ABD hükümeti beni kriminalize etmek için elindeki
kudretle her şeyi yapmışsa da ben suçlu değilim, hiç suç işlemedim. Altmışlarda
siyahların kurtuluşu hareketi, öğrenci hakları hareketi ve Vietnam Savaşı’nın
sonlandırılmasına dönük hareket gibi bir dizi mücadeleye iştirak ettim. O
dönemde Siyah Panter Partisi’ne girdim. 1969’da Siyah Panter Partisi, FBI’ın
Karşı İstihbarat Programı’nın hedefi hâline gelen örgütlerden birisiydi. Bunun
nedeni, Siyah Panter Partisi’nin tüm siyah halkın kurtuluşunu talep etmesi,
yani partiyi, liderlerini ve eylemcilerini yok etmeye ant içmiş FBI Başkanı J.
Edgar Hoover’ın ifadesiyle, “ülkenin iç güvenliğine dönük en büyük tehdit”
hâline gelmesiydi.
1978’de, davam, Ulusal Siyah Avukatlar Konferansı,
Irkçılığa ve Politik Baskıya Karşı Ulusal İttifak ile Irksal Adalet için
Birleşik İsa Kilisesi Komisyonu’nca imza edilen bir dilekçeyle Birleşmiş
Milletler Örgütü’ne götürülen davalardan birisiydi ve bu dava ABD’deki politik
tutsakların yaşadıklarını, gördükleri politik baskıları, hapishanelerde maruz
kaldıkları insanlık dışı ve korkunç muameleyi ifşa etti. Rapora göre:
“FBI
ve özelde New York Emniyet Müdürlüğü Assata Shakur’u yasa uygulayıcılarına
dönük saldırılara katılmakla suçlamıştır, bu türden suçlamalar, polis
kurumlarıyla birimleri arasında yaygın bir nitelik arz etmektedirler. Devamında
FBI ve NEM, Shakur’u hükümetin ve ilgili kurumlarının polis memurlarının
vurulması olaylarına karışan bir örgüt olarak tarif ettiği Siyah Kurtuluş
Ordusu’nun lideri olmakla suçlamıştır. Siyah Kurtuluş Ordusu’na dair bu tanım
ve Assata Shakur’un onunla ilişkili olduğuna yönelik suçlama polis kurumları
ile birimleri arasında, hükümet ajanları eliyle yaygın biçimde dolaşıma
sokulmuştur. Hükümetin bu faaliyetlerinin sonucunda Bayan Shakur av hâline
gelmiş; polis merkezlerine ve bankalara onun önemli suçlara bulaşmış bir kişi
olarak tarif eden afişleri asılmış; Shakur, FBI’ın en fazla arananlar
listesinde üst sıralara yükselmiş; polis onu ‘görüldüğü yerde vurulması’
gereken bir hedef olarak takdim etmiştir.”
Altı farklı “suç vakası”ndan yanlışlıkla suçlandım ve
nihayetinde hepsinden de beraat ettim ya da söz konusu davalar düştü. Benim
beraat etmem veya davaların düşmüş olması, benim mahkemelerin adaletle
sonuçlandığı anlamına gelmiyordu. Bu, sadece bana karşı ortaya konulan
“deliller”in dayanaksız ve sahte olduğuna, masumiyetimin açık bir gerçek
oluşuna işaret ediyordu. Söz konusu politik baskı, politik muhalifleri bu
türden suçlamaların gerçek temeline bakmaksızın suçlayıp tutuklamak suretiyle
tasfiye etme üzerine kurulu hükümet politikasının bir parçasını teşkil
ediyordu.
2 Mayıs 1973’te Zeyd Malik Shakur ve Sundiata Acoli
ile birlikte New Jersey otoyolunda durduruldum, durdurma gerekçesi, otomobilin
arka lambasının “hatalı” olması idi. Sundiata Acoli neden durdurulduğumuzu
anlamak için arabadan indi. Zeyd ve ben arabada kaldık. Eyalet polisi Harper,
arabanın yanına gelip kapıyı açtı ve bize sorular sormaya başladı. Siyah
olduğumuz ve Vermont plakalı bir araba kullandığımız için bizim “şüpheli”
olduğumuzu iddia etti. Ardından silâhını çıkartıp bize doğrulttu ve ellerimizi
yüzümüz ona dönük, onun göreceği şekilde, havaya kaldırmamızı söyledi. Ben
söylediklerini yaptım ki birkaç saniye sonra arabanın dışından bir ses geldi,
ani bir hareketlenme oldu, ben havada duran kollarımdan vuruldum, diğer bir
kurşun da sırtıma isabet etti. Sonrasında Zeyd Malik Shakur ve polis memuru
Werner Foerster öldürüldü. Her ne kadar sonrasında polis memuru Harper, Zeyd
Shakur’u vurup öldürdüğünü kabul etmişse de, New Jersey’de görülen ağır ceza
davasında ben hem en yakın dostum ve yoldaşım Zeyd’i hem de polis memuru
Forester’ı öldürmekle suçlandım. Ömrüm boyunca böylesi bir kederi daha önce hiç
yaşamamıştım. Zeyd, beni korumak ve beni güvenli bir yere götürmek için yemin
etmiş olan bir insandı. Onun hayatını hem beni hem de Sundiata’yı korumak isterken
kaybettiği açıktı. Foerster’i öldüren silâh, Zeyd’in bacağının altında bulunmuş
olmasına ve kendisinde silâh bulunmamasına rağmen Sundiata Acoli de sonradan
yakalanıp her iki kişiyi öldürmekle suçlandı. İkimiz de adil yargılanmadık.
Sundiata ve ben, yargılamalar başlamazdan önce haber kanallarınca suçlu ilân
edildik. Hiçbir kanal bizim röportaj vermemize imkân sağlamadı, oysa New Jersey
polisi ve FBI her gün basına türlü hikâyeler anlattı. 1977’de tamamı beyaz olan
bir jüri tarafından suçlu bulunup 33 yıl hapis cezasına çarptırıldım. 1979’da
hapishanede öldürülebileceğimden korkan ve benim adalete tanık olamayacağımı
bilen yoldaşlarım beni hapishaneden kaçırdılar, onlar, benim davamdaki
adaletsizliklerin derinliğini kavramışlardı ve benim gibi onlar da hayatım için
epey korkuyorlardı.
ABD Senatosu’nun 1976 tarihli Kilise Komisyonu’nun
ABD’deki istihbarat faaliyetlerine ilişkin raporunun da ifşa ettiği üzere,
“FBI, kamuoyunun kişiler ve örgütlerle ilgili algılarına tesir etmek için
yürüttüğü gizli çalışmalar dâhilinde, basına isimsiz ya da ‘dostane’ haber
kaynakları üzerinden, onları kötüleyici bilgiler sunmuştur.” Bu politikanın
bugün de yürürlükte olduğu açıktır.
24 Aralık 1997’de New Jersey Eyaleti New Jersey
hapishanelerine tekrar konulmama yardım etmesi ve bu konuda müdahil olması için
Papa II. Jean Paul’a bir mektup yazdı. New Jersey Eyalet Polisi bu mektubun
kamuoyuna açıklanmasına karşı çıktı. Gerçekleri bütünüyle çarpıtmasının
muhtemel olduğunu bildiğimden din adına şeytanî faaliyetlerine Papa’yı dâhil
etme çabasına karşı ben bu noktada New Jersey Eyaleti ile ABD’deki siyah halka
sunulan “adalet”le ilgili gerçek konusunda Papa’yı bilgilendirmek için ona mektup
yazdım.
Ocak 1998’de Papa’nın Küba’ya yaptığı ziyaret
esnasında, NBC muhabiri Ralph Penza ile, Papa’ya yazdığım mektup üzerinden, New
Jersey hukuk sistemi dâhilinde başıma gelenler, ABD’de tanık olduğum
değişiklikler ve son 25 yıl içerisinde Siyahların maruz kaldıkları muamelelerle
ilgili bir röportaj yapmaya karar verdim. Bu röportajı yapmamın nedeni,
devletin Papa’ya yazdığı mektubu New Jersey Eyalet Polisi’nin ahlâksız, kaba ve
kamuoyuna dönük bir manevrası olarak görmem ve Papa II. Jean Paul’un maniple
edilmesi amacını güden gülünç bir hamle şeklinde değerlendirmemdi. Uzun süredir
Küba’da yaşıyordum ve müesses nizama tabi medyanın sansasyonele dayanan,
samimiyetsiz niteliğiyle hiçbir temasım söz konusu değildi. Amerikan medyası
bugün otuz yıl öncesine göre daha kötü durumda. “Müesses nizama tabi” olan bu
medya eliyle yıllarca mağdur edildikten sonra “hikâyemi bir benim ağzımdan”
dinleme fırsatını nihayet ona verme umudum gerçekten çocukça bir umuttu.
Röportajdan ziyade, çarpıtmalar, yalanlar ve yanlışlarla dolu, üç bölümde
sahnelenmiş bir “medya olayı”na tanık olduk. NBC gerçekleri kasten yanlış
takdim etti. NBC bu “özel röportaj dizisi”ni tanıtmak için binlerce dolar
harcamakla kalmadı, ayrıca siyahların elindeki radyo istasyonlarında bu “özel
röportaj”ın reklâmının yayınlanması ve ayrıca yerel gazetelere ilânların
verilmesi için tonla para döktü.
ABD’deki birçok fakir ve mazlum insan gibi benim de
bir sesim yok. ABD’de siyahlar ve fakirler gerçek bir konuşma hürriyetine,
gerçek bir ifade hürriyetine sahip değiller, ellerindeki basın özgürlüğü de çok
sınırlı. Siyahların sahip oldukları basın ve ilerici medya ise tarihsel açıdan
sosyal adalet mücadelesinde önemli bir rol oynadılar. Bizim söz konusu geleneği
daha da zenginleştirmeye ihtiyacımız var. Bize gerekli olan, kendi halkımızı ve
çocuklarımızı eğitmemize katkı sunacak, onların zihinlerini mahvetmeyecek medya
kuruluşları kurmak. Ben sadece bir kadınım. Elimde ne bir radyo istasyonu ne
bir TV kanalı ne de bir gazete var. Ama ben insanların olan biten konusunda
eğitilmesinin ve Amerika’daki baskı aygıtları ile haber medyası arasındaki
bağlantıyı anlamalarının gerekli olduğunu düşünüyorum. Sahip olduğum tek şey
sesim, ruhum ve hakikati söyleme iradem. Ama gene de Siyah medya ile ilerici
medyada çalışan ve gerçek özgürlüğe inanan sizlerden bu bildiriyi yayınlamanızı
ve insanların neler olup bittiğini bilmelerini sağlamanızı istiyorum. Bizim
sesimiz yok, o hâlde siz sessizlerin sesi olmalısınız.
Tüm politik tutsaklara özgürlük,
Gezegen üzerinde bugüne dek varolmuş en dirençli ve en
cüretkâr politik alanlardan biri olan Küba’dan sizlere sevgilerimi ve devrimci
selamlarımı gönderiyorum.
Assata Shakur
Havana Küba
5 Ekim 2013
Kaynak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder