Havana
Deklarasyonu, 28 Ağustos 1960’ta, Kosta Rika’nın San José kentinde yapılan
Yedinci Dışişleri Bakanları İstişare Konferansı’na katılan Amerika kıtasındaki
devletlerin dışişleri bakanlarınca imzalanan Latin Amerika Deklarasyonu’na Küba
halkı ve Latin Amerikalı milyonlarca sömürülen insanın verdiği cevaptır.
San
José Deklarasyonu’nun onaylanması, ABD’yi destekleyen Latin Amerika
devletlerinin, Amerikan çıkarlarının hâkimiyetinden tüm ekonomisini ve
politikasını bağımsız kılma kararlılığını sürdürme konusunda başarılı olmayı
kafaya koymuş Küba’ya karşı olduğunu teyit eder.
Ancak
ABD’nin kredi akışı ve diğer baskılar üzerinden Latin Amerika temsilcilerinin
oylarını toparlamada başarılı olması, tüm Latin Amerika halkının desteğinin
alındığı anlamına gelmemektedir.
Küba
Dışişleri Bakanı Raul Roa, oylama sonrası konferansı şu cümleyi bağırarak terk
eder: “Bu konferansı halkımla ve benimle gelecek olan tüm Latin Amerika
halkıyla birlikte terk ediyorum.”
Havana
Deklarasyonu, Dr. Fidel Castro tarafından kaleme alınır ve Genel Millî Halk
Meclisi çatısı altında birleşmiş olan bir milyondan fazla Kübalı tarafından 2
Eylül 1960 tarihinde onaylanır.
Birinci Havana Deklarasyonu
Amerika'nın özgür bir toprağı olan Küba'da,
egemenlik üzerinde değişmez hakkını fiilen kullanan ve seçim hakkını doğrudan
doğruya ve açık bir şekilde kullanan halk, Jose Marti'nin heykeli etrafında
millî bir meclis halinde toplanmış bulunmaktadır. Kendini aynı zamanda Bizim
Amerika halklarının da tercümanı Küba halkının millî meclisi kendi adına
aşağıdaki noktaları açıklar:
1. Millî Meclis, kendi kaderini tayin etme
hakkına, kıtanın kardeş milletlerinin egemenlik ve haysiyetine tecavüz eden
Amerikan emperyalizmi tarafından dikte ettirilmiş “San José de Costa Rica adındaki
deklarasyonu açık bir şekilde ve bütün yönleriyle mahkûm eder.
2. Meclis, aynı zamanda Amerikan emperyalizminin,
yüz yıldan fazla bir süredir Latin Amerika ülkelerinin kendi işleri üzerinde
uyguladığı açık ve caniyane müdahaleleri de enerjik bir şekilde mahkûm eder. Bu
ülkeler defalarca kendi topraklarının Meksika'da, Nikaragua'da, Haiti'de,
Dominik ya da Küba'da istilâ edildiğini görmüşlerdir. Yanki emperyalistleri,
yırtıcılıklarının etkisiyle, Teksas gibi geniş zengin bölgeleri, Panama Kanalı
gibi esas bakımından stratejik değerde olan merkezleri ele geçirmiş, Porto Riko
gibi tüm ülkeleri işgal etmişlerdir ve nihayet (Amerikan) deniz piyadesi
kadınlarımızla kızlarımızla utanılacak bir davranışta bulunmuş ve Küba
tarihinin en temiz sembolü olan José Martí’nin resimlerine saldırmakta tereddüt
etmemiştir.
Askerî üstünlüğün desteğini gören, aslanca
anlaşmalara dayanan ve hain hükümetlerin sefil itaatinden yardım gören bu
müdahaleler, Bizim Amerika'yı (ki bu Amerika'yı Bolívar'lar, Hidalgo'lar,
Juarez'ler, San Martin'ler, O'Higgins'ler, Sucreler, Tiradentes ve Martí'ler özgür
görmek istiyorlardı), Birleşik Devletler’in malî ve politik imparatorluğu
tarafından elde tutulup sömürülen bir av haline sokmuşlardır; sonra, şu son
zamanlarda, içinde Latin Amerika ülkelerinin, Martí'nin dediği gibi, “bizden
nefret eden huzursuz ve gaddar Kuzeyli Ağabeylerini kurbanlık koyunlar gibi
izledikleri milletlerarası örgütlerin toplantılarında bir oy deposu olmuş.
Bu durumda halkın Millî Meclisi, Latin Amerika
ülkelerini temsil eden hükümetler tarafından resmen bu sürekli ve tarih
bakımından inkâr kabul etmez müdahalenin kabulünü halklarının bağımsızlık
idealine ihanet ettirerek, egemenliklerini alaya alır bir anlam taşımak ve
ülkelerimiz arasında gerçek bir dayanışmayı önlemek şeklinde kabul eder.
3. Halkın Millî Meclisi, José Martí’nin önceden
görmüş olduğu üzere, gözü doymaz emperyalistlerin “egemenliğini Amerika'ya
yaymak” ve yine José Martí tarafından belirtildiği gibi, böylece “borçlar,
kanallar ve demiryolları zehri”ni ona daha iyi aşılamak yolunda bugüne kadar
yararlanılan Monroe Doktrini’nin muhafazası ile ilgili çabaları reddeder; bunun
içindir ki Amerikan monopollerinin hegemonya isteği ile Washington önünde diz
çökmüş hükümetlere Yanki tarafından el konuluşunu kötü bir şekilde kamufle eden
sahte Pan Amerikanizm karşısında, Küba halkının Meclisi Martí ile Benito
Juarez'de yankısını bulan kurtarıcı Latino-Amerikanizmi öne sürmektedir. Ve
Birleşik Devletler halkınca, o linç edilen zenci, zulüm gören aydın,
gangsterlerin yönetimini kabul etmek zorunda kalan işçilerden ibaret halka
dostluğunu sunarak, “yalnız bir kısmı ile değil, bütün dünya ile el ele yürüme
isteğini açıklamaktadır.”
4. Halkın Millî Meclisi, Sovyetler Birliği
tarafından kendiliğinden Küba'ya yapılan yardımdan dolayı, ülkemizin
emperyalist askerî kuvvetler tarafından hücuma uğrayacağı iddiası üzerine, bu
hareketi bir müdahale olarak kabul etmeyip, aksine büyük bir açıklıkla bir
dayanışma jesti teşkil ettiğini açıklar. Pentagon'un eli kulağında olan bir
saldırısına karşı Küba'ya yapılan bu yardım, Küba'ya karşı alçakça ve caniyane
saldırılar ne kadar Birleşik Devletler hükümetinin şerefini düşürüyorsa,
Sovyetler Birliği hükümetini de o derece şereflendirmektedir. Sonuç olarak
halkın Genel Meclisi bu yardımı kabul ve Amerika ile dünya karşısında,
topraklarının Birleşik Devletler askerî kuvvetleri tarafından istilâ edilmesi
halinde füzeleriyle Küba'yı destekleme yolundaki vaadinden dolayı Sovyetler
Birliği'ne karşı şükranlarını ifade eder.
5. Küba halkının Millî Meclisi “kıtanın birliğini
sarsmak ve yarım kürenin birliğini tehlikeye sokmak için Küba'nın ekonomik,
politik ve sosyal durumundan yararlanmak” yolunda, Sovyetler Birliği ve Çin
Halk Cumhuriyeti tarafından herhangi bir iddianın öne sürüldüğünü kesinlikle
reddeder.
Küba halkı, zulüm yönetimini yıkmak ve devrimci
iktidarı ele almak için yapılan savaşta atılan birinciden son kurşuna, ölen
yirmi bin kişinin ilkinden sonuncusuna, devrim kanununun başından sonuna,
Devrim'in ilk hareketinden son hareketine kadar bütün kararlarını kesin bir
serbestlikle kendi kendine almıştır. Bu durumda emperyalizmin Amerika'da
işlediği suç ve haksızlıklara Küba'nın haklı bir cevabı olan bir Devrim'den
dolayı, Sovyetler Birliği ile Çin Halk Cumhuriyeti'ni sorumlulukla suçlamak
imkânsızdır. Aksine Halk Meclisi’nin yarım kürede ve dünyada asıl barış ve
güvenliğini tehlikeye sokan şey, Birleşik Devletler Hükümeti tarafından ortaya
çıkarılıp diğer Latin Amerika Hükümetlerine zorla kabul ettirilen Sovyetler
Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı güdülen tecrit ve düşmanlık
politikasıdır. Tıpkı, altı yüz milyonluk bir milletin hemen hemen tümünü temsil
ettiği halde, Çin Halk Cumhuriyeti'nin Birleşmiş Milletler’e girmesine karşı
sürdürülen sistemli muhalefettir. Sonuç olarak Küba halkının Millî Meclisi,
dünyanın bütün halklarına karşı dostluk politikasını tasdik eder, bütün
sosyalist ülkelerle diplomatik ilişkiler kurma niyetini tekrar açıklar ve şu
andan itibaren egemen ve özgür iradesini kullanarak Çin Halk Cumhuriyeti
Hükümeti'ne, iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ve bunun sonucu
olarak bugüne kadar Küba tarafından Yedinci Amerikan Filosu'nun gemileri
tarafından Formoza'da muhafaza edilen kukla rejimi ile ilişkilerinin kesilmiş
olduğunu bildirir.
6. Halkın Millî Meclisi -bu konuda Latin Amerika
halkları tarafından bölüşülen bir görüşü belirtmekten emin olarak- demokrasinin
malî oligarşi, ırk ayrımı ve Ku-Klux-Klan'ın aşırılıkları, Oppenheimer gibi
bilginlere baskı yapılması, kendi yurdunda bir esir hayatı yaşayan Paul
Robeson'ın harikulâde sesini dinlemeyi yıllardan beri dünyaya yasaklayan, bütün
dünyanın dehşet ve protestoları arasında ve çeşitli ülkelerin yöneticileriyle
Papa XII. Ioannes'in merhamet çağrısına rağmen Rosenberg'ler çiftini elektrikli
sandalyeye gönderen tedbirlerle uyuşmadığını bir daha açıklar.
Halk Millî Meclisi, Kübalıların, demokrasinin
sırf, hemen her zaman sabit ve büyük mülk sahipleriyle profesyonel
politikacılar tarafından kullanılan bir seçimi değil, daha çok vatandaşlar
için, şu anda Halk Meclisi’nin yaptığı gibi, kendi kaderleri hakkındaki kararı
kendilerinin vermesini hedef tuttuğuna inandığını bildirir.
Aslında demokrasi, Latin Amerika'da, ancak halklar
gerçekten serbest seçim yapabilecekleri, mütevazı kişilerin açlık, sosyal
adaletsizlik, cehalet ve adlî baskı sistemleri tarafından en iğrenç güçsüzlüğe
düşürülmeyeceği gün var olacaktır.
Bunun içindir ki, Küba Halkı’nın Millî Meclisi şu
noktaları mahkûm eder:
* köylü için sefalet kaynağı ve hem geriye doğru
gidici, hem de gayri insanî olan büyük toprak mülkiyetini,
* açlık doğuran ücretleri, ahlâksız ve imtiyazlı
çıkarlar tarafından insan çalışmasının haksızca sömürülmesini,
* cehaleti, öğretmensizliği, okulsuzluğu,
doktorsuzluk ve hastanesizliği, Amerika ülkelerini karakterize eden
ihtiyarların korunmadan yoksun oluşunu,
* Zenci ile Kızılderili’ye karşı uygulanan ırk
ayrımını,
* kadının erkekle eşit olmamasını ve
sömürülmesini,
* halklarımızı sefalet içinde tutan, onların
demokratik şekilde gelişmesini ve egemenliklerine tam olarak sahip
bulunmalarını önleyen politik ve askerî oligarşileri,
* ülkelerimizin tabii zenginliklerini yabancı
tekellere bırakan imtiyazları, halk çıkarlarının terki ve onlara ihanet edilme
politikasını,
* Washington'ın emirleri karşısında eğilmek için
kendi halklarının sesini duymayan hükümetleri,
* oligarşilere bağlı ve baskıcı emperyalizm
politikası tarafından ele geçirilen yayın organlarının sistemli bir şekilde
içine düştükleri aldatmacayı,
* Amerikan ve Washington tröstlerinin gerçek
aletleri olan Amerikan basın ajanslarının elindeki haber alma tekelini,
* her ülkenin işçi, köylü, aydın ve büyük
kitlelerin örgütlenip sosyal ve millî istekleri uğruna mücadele etmelerini
engelleyen baskı kanunlarını, -zenginliklerimizi sürekli olarak yağma eden,
işçi ve köylülerimizi sömüren, tasarruflarımızın kanını emen, onları geri bir
durumda tutan ve Latin Amerika'nın politikasını kendi amaç ve çıkarlarına tâbi
kılan emperyalist tekelleri ve teşebbüsleri.
Nihayet Küba Halkı’nın Millî Meclisi, insanların,
insanlar ve geri kalmış ülkelerin emperyalist mali sermaye tarafından
sömürülmesini mahkûm eder.
Sonuç olarak Küba Halkı'nın Millî Meclisi, Amerika
karşısında şunları talep eder:
* köylünün toprak ve işçinin, çalışmasının
meyvesini alma hakkı,
* öğrencilerin serbest, tecrübe ve bilime dayanan
öğrenim hakkı,
* çocukların öğrenim, gençlerin çalışma hakkı,
* Zenciler ile Kızılderililerin tam insan
haysiyetine sahip olma hakkı,
* kadının medenî, sosyal ve politik alanda eşit
olma hakkı,
* ihtiyarların güvenli bir hayat sonuna sahip olma
hakkı,
* aydın, sanatçı ve bilginlerin, eserleriyle daha
iyi bir dünya için mücadele hakkı,
* millî zenginlik ve kaynakları tekrar ele
geçirmek için emperyalist tekelleri, devletlerin millîleştirme hakkı,
* ülkelerin dünyadaki bütün halklarla serbest
ticaret yapmaları hakkı,
* milletlerin tam egemenlik hakkı,
* halkların, kendi haklarını ve geleceklerini
kendilerinin savunabilmeleri için kışlaları okula çevirme, köylüleri, işçileri,
aydınları/öğrencileri, zencileri, Kızılderilileri, kadınları, gençleri,
ihtiyarları, bütün ezilenlerle sömürülenleri teçhiz etme hakkı,
7. Küba Halkı’nın Millî Meclisi, ekonomik, politik
ve sosyal istekleri uğruna mücadele etmeleri için işçileri, köylüleri,
öğrencileri, aydınları, Zencileri, Kızılderilileri, gençleri, kadınları ve
ihtiyarlan görevlendirir; ezilen ve sömürülen milletlerin kendi özgürlüklerini
elde etme amacıyla mücadele etmeleri görevini, bulundukları kıta hangisi ve
aradaki uzaklık ne olursa olsun bütün ezilen, sömürgeleştirilmiş, sömürülen ya
da herhangi bir tecavüzün kurbanı olan bütün halkları desteklemeyi her halk
için görev olarak tanır. Dünyanın bütün halkları kardeştirler!
8. Küba Halkı’nın Millî Meclisi, Latin Amerika'nın
çok yakın bir zamanda birleşik, başarılı, ekonomilerini Amerikan
emperyalizminin eline teslim edilmiş bir av haline sokan ve iyice
şartlandırılmış bakanların utanç verecek tarzda despot efendileriyle bir koro
teşkil ettikleri milletlerarası toplantılarda seslerini gerçekten duyurmalarına
engel olan bağlardan kurtulmuş bir halde yürümeye başlayacağına inanmaktadır.
Bu amacın gerçekleşmesi için, her birinin serbest iradesi ve hepsinin birden
isteği üzerine kurulmuş gerçek bir dayanışmayı kurma imkânını ülkelerimize
sağlayacak olan ortak Latin Amerika kaderi yolundaki çalışma azmini yeniden
açıklar. Bu kurtulmuş Latin Amerika için yapılan mücadelede, temsil görevlerini
zorbalıkla ele geçiren kökleşmiş seslerin ortasında şimdi, halkların karşı
konmaz bir güçteki temiz sesi yükselmektedir. Bu ses kömür ve kalay madeni
ocaklarının içinden, fabrikalardan, şeker tasfiyehanelerinden, Zapata[1] ile
Sandino’nun[2] varisleri olan roto'lar[3],
cholo'lar[4], jibaro'lar[5] ve gaucho’ların
özgürlük kollarını havaya kaldırdıkları feodal topraklardan yükselen sestir; bu
ses, öğrencilerimizin, kadınlarımızın, çocuklarımızın ve bilge ihtiyarlarımızın
sesidir; bu ses, şairlerimizle romancılarımızda yankılanan sestir.
Küba Halkı'nın Meclisi bu kardeş sesine karşılık
veriyor:
Evet! Küba batmayacaktır! Küba, bugün Latin
Amerika'nın ve dünyanın karşısında tarihî yeminini ederek, vaatlerine sadık
kalmayı taahhüt etmektedir.
Ya vatan ya ölüm!
Dipnotlar
[1] Emiliano
Zapata: Meksika Devrim liderlerinden biridir.
[2] Cesar
Sandino: Nikaragualı gerilla lideri. 1934'e kadar işgal kuvveti olan
Amerikan deniz piyadelerine karşı çok çetin savaşlar vermiştir. 1934'de
Amerikan birlikleri Nikaragua'dan çekildi, fakat aynı yıl Sandino da öldürüldü.
[3] Roto:
Peru’da sömürülen işgücünün üyelerine verilen ad. Genelde Yerli ve Avrupalı
kökenlidir.
[4] Cholo:
Şili’de sömürülen işgücünün üyelerine verilen ad. Genelde Yerli ve Avrupalı
kökenlidir.
[5] Jibaro:
Porto Riko’da sömürülen tarımsal işgücünü teşkil edenlere verilen ad.
[6] Gaucho:
Arjantin’de sığır çobanı. Bu ülkede büyükbaş hayvan endüstrisinin belkemiğini
teşkil eden sömürülen sınıf.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder