Sago-Yo-Watha (Kırmızı Ceket), Iroquois yerlisi bir kanun yapıcıdır. İsmi “bizi tetikte tutan” anlamına gelmektedir. O günlerde yaşamış biri, onun “alçak sesle konuşan, kibar ve sevecen bir kişiliğe sahip, hiç bakire dudağı öpmemiş” bir adam olduğunu söylemektedir.
Aşağıdaki metin
1805 tarihlidir. Burada Kızıl Ceket, Moravyalı genç bir misyonere Kızılderili
toprağı üzerine bir misyoner okulunun açılmasına neden karşı çıktığını izah
etmektedir.
[The Indigenous Voice, editör:
Roger Moody]
* * *
Dostum ve kardeşim; bugün buluşmamız, Büyük Ruh’un
takdiridir. Her şeyi emreden odur, bir araya gelişimiz için bugünü güzel kılan
da odur. O, güneşin karşısında giydi elbisesini ve güneşin bize ışık saçmasını
sağladı; artık gözlerimiz açık, her şeyi tüm çıplaklığıyla görebiliyoruz;
kulaklarımız kesintisiz her şeyi, sarf ettiğiniz kelimeleri tek tek
işitebiliyor; tüm bu iyiliklerinden Büyük Ruh’a, sadece ona, müteşekkiriz.
Kardeşim, bu konsey ateşini siz yaktınız; bu sefer
sizin isteğiniz üzerine bir araya geldik; söylediklerini dikkatle dinledik.
Bizden, aklımızdan geçenleri özgürce ifade etmemizi istedin; bu, bize büyük
keyif verdi, zira şimdi biz, karşında dimdik durduğumuzu ve düşündüğümüzü
söyleyebileceğimizi düşünüyoruz. Herkes senin sesini duydu ve herkes seninle
bir tek kişi olarak konuşuyor; zihinlerimiz uzlaşma hâlindedir.
Kardeşim, burayı terk etmeden önce bir cevap
istediğini söyledin bize. Bu, tabii ki senin hakkın, yurdundan çok
uzaklardasın, seni oyalamak da istemiyoruz; ama önce biraz gerilere gidelim ve
sana babalarımızın bize söylediklerini, beyaz insanlardan işittiklerimizi
anlatalım.
Kardeşim, söyleyeceklerimizi dinle. Bir zamanlar bu
büyük ada ecdadımızındı. Yaşadıkları yerler, güneşin doğduğu yerden battığı
yere kadar uzanıyordu. Büyük Ruh, adayı Yerlilerin kullanımına bahşetmişti. O,
mandaları, geyikleri ve diğer hayvanları yememiz için yarattı. Ayıya ve
kunduza, derilerini giyinmek için kullanalım diye can verdi. Ülkenin her yerine
saçtı bu hayvanları ve bize onları nasıl avlayacağımızı öğretti. O, toprağın
mısır üretmesini sağladı ki biz ekmek yapabilelim. Tüm bunları o, Kızılderili
çocukları için yaptı, çünkü o, çocukları seviyordu. Eğer avlanma sahaları ile
ilgili ihtilafa düşmüş isek, bu ihtilaflar kan dökülmeden hallediliyordu. Ama
bir vakit sonra kötü gün gelip çattı; sizin ecdadınız büyük denizleri aşıp bu
adaya geldi. Sayıları azdı; burada dostlar buldular kendilerine, düşman değil;
bize, kötü ruhlu insanlardan korktukları için kendi ülkelerinden kaçtıklarını
ve burada dinlerini yaşamak için geldiklerini söylediler. Yaşamak için küçük
bir yer istediler; onlara acıdık, isteklerini yerine getirdik ve aramıza
oturmalarına izin verdik; onlara mısır ve et ikram ettik; onlarsa karşılığında
zehir verdiler. Beyaz insanlar artık ülkemizi bulmuşlardı; geldikleri yerlere
buralardan havadisler gitti ve daha fazlası geldi oralardan, gelip aramıza
oturdular; ama biz onlardan hiç korkmadık, onlarla dost olduk; bize “kardeşim”
dediler; onlara inandık ve daha fazla yer verdik. Zamanla sayıları daha da
arttı; daha fazla toprak istediler; sonra da ülkemizi. Gözlerimiz açıldı sonra,
zihinlerimiz huzursuzlanmaya başladı. Savaşlar patlak verdi; Yerliler
Yerlilerle savaşsın diye asker yazıldılar; birçok insanımız yok edildi.
Yanlarında bir de güçlü bir likör getirdiler; güçlü ve kudretli bir içkiydi,
binlerce insanı katletti.
Kardeşim, burada yaşayacak yerlerimiz çok geniş,
sizinkilerse küçüktü; artık büyük bir halk olmuştunuz, bizimse elimizde
battaniyelerimizi serecek kadar az bir yer kalmıştı; ülkemizi elimizden aldınız
ama doymadınız; şimdi de kendi dininizi bize dayatmak istiyorsunuz.
Kardeşim, kulağını ayırma benden. Sen, Büyük Ruh’a
onun aklına uygun biçimde nasıl ibadet edileceğini öğretmek için gönderildiğini
söylüyorsun. Diyorsun ki, “eğer beyaz insanların öğrettikleri dini
benimsemezseniz, bundan sonra mutsuz olacaksınız.” Senin haklı, bizimse
kaybeden olduğumuzu ifade ediyorsun; bunun doğru olduğunu nereden bilelim? Biz
anlıyoruz ki senin dinin bir kitapta yazılı; eğer bu kitap senin kadar bizim
için de yazılmışsa, Büyük Ruh onu neden bize göndermedi? O kitabı doğru
anlamanın araçlarıyla birlikte, neden ecdadımıza bahşetmedi de size bahşetti?
Biz, sadece senin o kitapla ilgili olarak bize söylediklerini biliyoruz. Biz
nereden bilelim, o kitaba inandığımız vakit, her zaman olduğu gibi, beyazlar
tarafından gene aldatılmayacağımızı?
Kardeşim, Büyük Ruh’a ibadet ve hizmet etmenin tek bir
yolu olduğunu söylüyorsun; eğer sadece tek bir din varsa, beyaz insanlar neden
bu kadar ayrışıyorlar bu konuda? Neden hepsi aynı kitabı okuyor ama gene de
anlaşamıyor?
Kardeşim, biz bu meseleleri anlamıyoruz. Bize sizin
dininizin sizin ecdadınıza verildiği ve babadan oğula intikal ettiği söylendi.
Bizim de ecdadımıza verilmiş, babadan oğula intikal eden bir dinimiz var. Biz
de bu şekilde ibadet ediyoruz. Bu din, bize gördüğümüz iyiliklerden ötürü
müteşekkir olmamız, birbirimizi sevmemiz ve birlik olmamız gerektiğini
öğretiyor. Biz, din konusunda asla kavga etmeyiz.
Kardeşim, Büyük Ruh yarattı hepimizi; ama o, beyaz
çocuklarla Kızılderili çocuklar arasında büyük bir fark koydu; bizim ten
rengimiz ve geleneklerimiz farklı; size ise sanatları verdi; bu sanatlara bizim
gözlerimiz kapalı idi; bu şeylerin doğru olduğunu biliyoruz. Eğer Büyük Ruh
aramıza büyük bir fark koymuşsa, biz bundan, bizim anlayışımıza göre bize
farklı bir din de verdiği sonucuna neden ulaşmayalım? Büyük Ruh doğrusunu
yapar, çocuklarımız için en iyisinin ne olduğunu o bilir; biz ondan razıyız.
Kardeşim, biz sizin dininizi yok etmek ya da onu
sizden almak istemiyoruz, biz sadece kendi dinimizi yaşamak istiyoruz.
Kardeşim, buraya toprağımızı ya da paramızı almaya
değil, zihinlerimizi aydınlatmaya geldiğini söylüyorsun. Şimdi sana şunu
söyleyeceğim: ben, sizin toplantılarınıza katıldım ve toplantılarda para
topladığınızı gördüm. Bu paranın ne için olduğunu size söyleyemem ama sanırım
sizin papaz için toplanıyor bu para. Eğer kendi düşünce tarzına uygun hareket
edeceksen, bu parayı bizden de istemen gerekecek.
Kardeşim, bize deniliyor ki, sen burada beyaz
insanlara vaaz veriyormuşsun. Bu insanlar bizim komşularımız; onlardan
haberdarız; biraz bekleyip vaazlarının onlar üzerindeki etkilerini göreceğiz.
Eğer hayra vesile olduğunu, onları dürüst insanlar hâline getirdiğini ve
Yerlileri aldatma eğiliminin azaldığını görürsek, söylediklerini bir kez daha
düşüneceğiz.
Kardeşim, sözlerine yönelik cevabımızı duydun, şu an
sana söyleyeceklerimiz bunlar. Şimdi ayrılıyoruz, sonra gene geleceğiz, elinden
tutacağız ve Büyük Ruh’un yolculuğun esnasında seni korumasını ve geri dönüp
dostlarına güven içinde kavuşmanı ümit edeceğiz.
Sago-Yo-Watha (Kırmızı Ceket)
Iroquois 1805
[Kaynak: Daniel Drake, Lives of Celebrated
American Indians, (Boston, Bradbury, Soden & Co. 1843), s. 283–87.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder