Pages

08 Kasım 2014

Castro’nun Kızıl Meydan Konuşması


Sevgili Yoldaş Nikita Sergeyeviç Kruşçef, SBKP Merkez Komitesi’nden yoldaşlar, Bakanlar Kurulu’ndan yoldaşlar, diplomatlar heyeti üyeleri, Sovyet yurttaşları: dilini bilmediğim böylesi bir dinleyici kitlesine ilk kez hitap etme şansı buluyorum. (Alkışlar) Büyük bir Kübalı öğrenci grubu görüyorum burada. (Tezahürat) Galiba ilkin onlar anlayacak beni. (Gülüşmeler) İlk alkışlayan, ilk gülen, yani genel manada ilk tepki veren onlar olursa yoldaşlarımızın kafası karışacak, bu yüzden durumu koordine etmemiz lazım. (Gülüşmeler, alkışlar). Sanırım tercümanımız da kötü değilse, kolayca çözeceğiz bu sorunu. (Gülüşmeler)

Bizim için bu yolculuk, Sovyetler Birliği’ne yaptığımız bu ziyaret, zaten kendi içinde heyecan verici bir faktör, ama ayrıca bizim için ekonomik, politik ve tarihsel açıdan büyük öneme sahip bir olay. Sizin ülkenize elbette size meyilli bir kalple gelmiş bulunuyoruz. Sizin hayatınızı görmek ve sizden bir şeyler öğrenmek arzusuyla geldik buraya. Muhtemelen düşmanlarımız bakış açımızın nesnel olmadığına inanıyorlardır ama hata ediyorlar. SSCB topraklarına ayak basalı 24 saatten fazla bir zaman oldu. Sovyet halkıyla ilk temasımızı çoktan kurduk bile.

Bahsedeceğim izlenimler pek düşmanlarımıza göre değil. Eğer düşmanlarımız kendilerini kandırmak istiyorlarsa, bu, onların bileceği bir iş. Ben Sovyet halkına hitap ediyorum, ben kendi halkımla konuşuyorum. Biz Kübalıların ve Sovyet halkının birbirlerini anlaması gayet mantıklı bir durum. Sovyet halkı bizi anlıyor çünkü bizim devrimimiz, gayretlerimiz, başımızdan geçen tehlikeler ve yaşadığımız güçlükler ona kendi devrimini anımsatıyor. Biz Kübalılar Sovyet halkını anlıyoruz çünkü biz onların başarılarını, zaferlerini ve anlayışının ulaştığı sonuçları herkesten daha iyi takdir ediyoruz, çünkü biz gerçek bir devrimin ilerlerken kaç düşmanla, ne kadar güçlükle ve engelle karşı karşıya kaldığını biliyoruz.

Sovyetler Birliği’nin elde ettiği başarıları biliyoruz. Bu başarılar, ancak bu büyük ülkedeki halkın sarsılmaz inancı, inatçılığı ve ısrarı sayesinde mümkün olabilirdi. Bizim gördüğümüz ve bizi en derinden etkileyen şeyse, hatırladıklarımız üzerinden, tüm bunların zengin bir halk, “kodamanlar”, imtiyazlı sınıflar ya da burjuva aydınlar eliyle gerçek kılınmamış olması. Tüm bunları yapan, ülke yönetme konusunda tecrübesi olmayan, üniversitelerden mezun olmamış, gene de baştan aşağı yeni bir ülke yaratmış, yeni bir toplum kurmuş, sindirilmiş insanları Komünist Parti’nin, o öncülerinin liderliğinde Sovyet işçilerine ve köylülerine dönüştürmüş basit işçi ve köylülerin, sömürülen sınıfların elleri. (Alkışlar)

Onlar bugün Sovyetler Birliği’nin içinde olduğu gerçekliği yarattılar; bu ülke, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen çok sayıda mühendisin ve diğer tekniker işçilerin yüksek eğitim kurumlarındaki kurslara gittiği, bilimin büyük bir gelişme kaydettiği, yönetim, planlama ve ekonominin geliştirilmesi alanında zengin bir tecrübenin biriktiği bir ülke. Biz devrimcilerin bunu açık biçimde görüyor olması ve bu yaşananlardan memnuniyet duyması, gayet doğal. Ama bu, Sovyetler’in tek meziyeti değil. Eski Rusya’nın proletaryası, dünyanın önüne yeni imkânlar sundu. O, tarihin tüm gelişim sürecini değiştirdi ve eskiden akla bile getirilemeyen şeyleri mümkün kıldı. Mesele, sadece gerçek hayatla ilgili bir mesele değil, bu anlamda bizler zaten söz konusu gerçekliğin canlı örnekleriyiz. (Alkışlar)

Sovyetler’de birçok insan şunu soruyor: Küba’da devrim nasıl yapılabildi? Böylesine küçük, ekonomik açıdan geri kalmış, Amerikan çizmesi altındaki bir ülkede bu türden radikal bir değişim nasıl gerçekleştirilebildi? Sovyetler’de birçok insanın tam da bu sebeple Küba’ya hayran olması, gayet muhtemel. Belki de tam da bu, ülkemize karşı her yandan bize ulaşan o sıcak beğeni ve cana yakınlığın sebebi. (Alkışlar)

Gene de şu koşulu asla unutmamamız gerekiyor: Küba Devrimi, 1917 Rus Devrimi uzun süre önce başarı kazandığı için mümkün olabildi. (Alkışlar) Sovyetler Birliği olmasaydı, Küba’da sosyalist devrim imkânsızdı. Ancak bu, Küba Devrimi’nin Sovyetler Birliği eliyle gerçekleştiği anlamına tabii ki gelmiyor. Sovyetler Birliği’nin düşmanları birçok yalan söylediler, sayısız iftira attılar ama bunu iddia edecek kadar daha henüz ileri gitmiş değiller. Benim sözüm şu anlama geliyor: Sovyetler Birliği olmasaydı, emperyalistler, Latin Amerika’daki her türden ulusal kurtuluş devrimini boğarlardı. Hatta daha da ileri giderler, eğer burjuva devrimleri emperyalist çıkarlarına dokunsa, onları bile ezerlerdi; sosyalist devrimleri ezmek için adeta can atarlar, bunu büyük bir nefretle yaparlardı. Sovyetler Birliği olmasaydı, emperyalistler silâha bile başvurma ihtiyacı duymazlardı. Bu türden bir devrimi açlıkla boğarlardı. Sadece ekonomik abluka ile böylesi bir devrimi tasfiye etmeye yeterdi. Ama Sovyetler Birliği var ve bu da, bizim devrimimizin tasfiye edilmesinin imkânsız olduğunun kanıtı.

Emperyalistler, bizden aldıkları şekerin kotasını pervasız ve keyfî biçimde sınırladıklarında, bu bile tek başına devrimi sona erdirmeye yetecek bir hamleydi. Bu saldırıyla ülkede kıtlık meydana gelecek, ülke mahvolacaktı. Sonrasında Sovyetler Birliği yardımımıza koştu ve bizden şeker satın aldı. Emperyalistler, petrol arzını kestiklerinde, bu da ülkemizin ulusal ekonomisine ölümcül bir darbe indirmeye yetecek güçte bir saldırıydı. Sonra Sovyetler Birliği bize petrol gönderdi. Ekonomik tedbirler gerekli etkiyi yaratmadığında, müdahale planları üzerine çalışmaya başladılar. O noktada bize silâh satmak isteyen sadece bir tek kapitalist ülke mevcuttu. O vakitler Sovyetler Birliği’nin başını çektiği sosyalist kampa mensup ülkeler, ihtiyaç duyduğumuz silâhları edinmemiz konusunda bize yardım etmeye karar verdiler. Bu yardım ve silâhlar sayesinde Girón Sahili’ndeki (Domuzlar Körfezi) saldırıyı mağlup etmeyi başardık. (Alkışlar)

Eğer Sovyetler Birliği olmasaydı, emperyalistler ülkemize doğrudan askerî bir saldırı gerçekleştirme konusunda zerre tereddüt etmezlerdi. Emperyalistlerin ülkemize saldırmalarına mani olan, Sovyetler Birliği’nin ve tüm sosyalist kampın gücüdür. Sovyetler Birliği’ne karşı duyduğumuz minnettarlığın içten ve ebedî olması gayet doğaldır. (Alkışlar)

Bu yaşananlar bizlere iki önemli şey öğretti: Ne kadar küçük olursa olsun her halk, ne denli uzakta yaşanacak olursa olsun, daha iyi bir hayat için mücadele verebilir ve emperyalistlerin kendisini ezemeyeceğinden emin olabilir. Aynı zamanda bu yaşananlar, bize Sovyet halkının faziletlerinin muazzam olduğunu, Sovyet işçilerinin, onların muhteşem lideri Lenin’in ve kurduğu partisinin faziletlerinin çok fazla olduğunu (Alkışlar) öğretiyor.

Biz, Sovyet halkının insanlık için yaptığı her iyi şeyin farkında olduğunu biliyoruz. Biz, devriminizi koruyup savunmanın pek de kolay olmadığını biliyoruz. Biz, yaptığınız fedakârlıkların, maruz kaldığınız onca saldırının farkındayız. Biz, sizin devriminizin tarihini biliyoruz. Biz, emperyalist gerici fesatlardan haberdarız. Biz, faşist saldırıyı geri püskürtmek için ne büyük bir fedakârlıkta bulunduğunuzu biliyoruz. Dökülen kanı, yaptığınız fedakârlık zihnimizde kazılı.

Dün Murmansk’tayken, baştan aşağı yeni kurulmuş, binlerce yeni binadan oluşan bir şehir gördük. Bize bir de Murmansk’ın savaştan hemen sonraki hâlini veren fotoğraflar gösterdiler. Şehrin bomba düşmemiş tek noktası bile yoktu. Biz biliyoruz ki, Sovyet halkı, kendi hayatını bir kez daha yeniden kurmaya mecbur edildi.

Ama biz, Sovyet halkının bu iradeyi her seferinde tam bir bilinçlilikle sergilediğini de görüyoruz. Bu gerçeği toprağa ayak basar basmaz anladık, Sovyetler Birliği’nde kaldığımız ilk günün bize verdiği ilk izlenimleri asla unutmayacağız. Sömürülen bir sınıfın olmadığı, sömürücü bir sınıfın bulunmadığı bir toplumla ilk kez karşılaşıyoruz. Burada tanış olduğumuz halk, kurucu bir halk, anlıyoruz ki böylesi bir halk, böylesi bir toplum olağanüstüdür. (Alkışlar)

Sosyalizmin tam anlamıyla muzaffer olduğu bir ülkenin yurttaşlarının cesareti, yurtseverliği ve sağlıklı ruh hâli, SBKP programının eksiksiz uygulanacağı (Alkışlar), mevcut Sovyet kuşağının komünizmde yaşayacağı (Alkışlar) ve ileri doğru giden hareketinizi kimsenin durduramayacağı konusunda insanda en ufak şüpheye mahal vermiyor. Üstelik onlar, sizin işçileriniz ve köylüleriniz pratikte hiçbir şeye sahip değilken, endüstri toplumunun gerekli temelinden ve bugünün tecrübelerinden mahrumken başaramadılar sizi durdurmayı. Tüm dünya halkları, bütün dünya, kalplerinin ta derinliklerinden, sizin başarınızı kendi başarısı addetmelidir. (Alkışlar)

Zira sizin devriminiz tüm insanlığın hayrına olan bir devrimdir, emperyalistlerin ne dediğinin hiçbir önemi yok. Onların iftiraları önemli değil. (Alkışlar) Biz bu iftiraların hiçbir kıymeti olmadığını biliyoruz, onlar bize de iftiralarını hiç esirgemediler ama bunların hiçbir önemi yok. Tüm bu iftiralar gerçeğe değdiği yerde tuz buz olacaktır. Ben her daim buna inandım. Sovyet halkını tanıdığımızdan beri bu inancımız bin kat arttı. (Alkışlar)

İnsanlık muzaffer yolunda ilerleyecektir. O, iyimser olmak, gerici güçleri alt edecek ilerici güçlerin kudretine inanmak, savaş isteyen tüm o gerici güçlere karşı muzaffer olacak barış güçlerine inanmak için her türden sebebe sahiptir. (Alkışlar)

Sovyetler Birliği’nin başarısı, başkalarının da muzaffer bir biçimde ilerlemesine katkı sunacaktır. Bizim gibi tüm halklar, bugün emperyalistlerin hilelerine ve saldırılarına karşı kendilerini korumaya mecburdurlar. Her zaman Lenin’in büyük birer hayranı olmuşuzdur. (Alkışlar) Ama onun halkının neleri başardığını gördükten, Sovyetler Birliği’ni tanıdıktan sonra, Lenin imajı gözlerimizde devasa boyutlarda büyümüş ve o bizim için daha da ölümsüz biri hâline gelmiştir. Eğer benden sizinle ilgili kanaatimi tek kelimede ifade etmemi isterseniz, fikri sorulduğunda, bizim delegasyondan bir arkadaşın söylediği şu sözü söylerim: “burası tam bir devler ülkesi!” (Alkışlar)

Bugün Yoldaş Kruşçef, Küba Devrimi’nin zaferine dönük güvenini ifade etti, biz de onun muzaffer olacağına eminiz. (Alkışlar) Halkımızın yenilmeyeceğinden eminiz. Elde edilecek zafer için kesinlikle vazgeçilmez olan iki koşul var: ilki, halkımızın devrimci ve yurtsever ruhu, diğeri de başında Sovyetler Birliği’nin bulunduğu sosyalist kampın sergilediği dayanışma. (Alkışlar) Ayrıca bir de bunlara emperyalizmin ve sömürgeciliğin manasını bizzat tecrübe eden tüm dünyanın emekçi halklarının devrimci dayanışmasını da eklemek gerek.

Sovyet halkı, komünizm ve sosyalizmle ilgili olarak, anavatanımızda kullandığımız şu cümleye başvurabiliriz: “Biz kazanacağız!” (Alkışlar) İnsanlığın geleceği, sosyalizmin ve komünizmin geleceğidir. (Alkışlar)

Burada, Kızıl Meydan’da, Yoldaş Kruşçef’in bahsettiği tarihin derinliklerine uzanan bu meydanda, sizlerle tanışma fırsatı üzerinden, yeni dünya tarihinin ilk sayfalarının yazıldığı bu tarihsel meydanda bize bahşettiğiniz onurdan dolayı size sonsuz şükranlarımı sunmama, en içten teşekkürlerimi iletmeme lütfen izin veriniz. Buradan, o büyük insana, Lenin’e en derin şükranlarımızı sunmak isterim. “Yaşasın Lenin!” (Alkışlar)

Yaşasın proletarya enternasyonalizmi! (Alkışlar!) Yaşasın Sovyet ve Küba halklarının dostluğu! (Alkışlar) Yaşasın Sovyetler Birliği! (Alkışlar) Ya vatan ya ölüm! Biz kazanacağız! (Alkışlar)

Fidel Castro
28 Nisan 1963
Kaynak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder